Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Zübeyir Gündüzalp
Zübeyir Gündüzalp
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 43367" data-attributes="member: 1"><p><span style="color: #930000"><strong>Üstadı ilk ziyareti</strong></span></p><p></p><p></p><p> Gündüzalp, Üstadını ilk defa 1946'da Emirdağ'da ziyaret etmiş. İlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaşlarını tutamayarak ağlıyormuş. Üstad, "Keçeli, neden ağlıyorsun?" diye onu bağrına basıp dua etmiş. Üstadının ikazı üzerine dışarı çıkıp yüzünü gözünü yıkamış tekrar Üstadın huzuruna kabul edilmiş. Ayrılık zamanı gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadına, "Memuriyetten ayrılıp, yanınızda hizmet etmek istiyorum" demiş, Bediüzzaman, bu fedakârlığa çok memnun olmuş; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. İnşaallah, ileride alırım seni yanıma" demiş. Zübeyir Gündüzalp, Konya'da dört sene kalmış. Bu esnada Babalık gazetesinde çalışmış ve orada çocuk terbiyesine ait bazı makaleler yazmış. Nihayet 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiş, burada Üstadıyla birlikte altı ay mevkuf kalmış. Yanlışlıkla tahliye edildiği zaman, sırf Üstadından ayrılmamak için, tahliyesinin yanlış olduğunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini sağlamış. Yine İslâmın bu kahraman fedaisi, Üstadıyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdığını bildirerek, kendi kendini ihbar etmiş. Bundan sonraki hayatı, beş-altı ay Eskişehir'de ve nihayet büyük kısmı İstanbul'da dinî hizmetlerle haşir-neşir olarak geçmiştir</p><p></p><p></p><p> "Üstad seher namazını eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Hz. Üstadımız her ne zaman olursa olsun, çaya ve limon konulacak yemeklere limon damlatırdı. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri asıl yemeği kuşluk zamanında yerdi. Öğle vakti pek az, birkaç lokma bir taam alırdı. İkindi namazından evvel asıl yemeği yerdi. Ancak akşam namazından sonra okuyacağı esnada limonlu bir bardak çay içerdi. Yatsı namazından sonra Resul-i Ekreme (a.s.m.) imtisalen hemen yatardı. Yatmadan evvel küçük bir lokmacık taam yerdi. Sonra 'Âyete'l-Kürsî' yi okur, yatardı. Seher vaktinden çok evvel kalkar, evradını okurdu, sabah namazından evvel veya sonraya kadar. Sabah namazını erken edâ ederek yanında bulunan hizmetkârlarına, basılan kitaplardan ders yaptırır, kendisi de eski hurufla yazılı aslından takip ederdi. Üstad Hazretleri çorba olarak pirinç ve şehriye yerdi. İçine yumurta kırdırırdı. (Bunu 75 yaşından sonra yerdi. Yemeğin üzerine 4-5 habbe üzüm yerdi. Her habbeyi yiyişinde Besmele okurdu. 75-80 yaşlarında ömrünün sonuna kadar gördüğüme göre, kabuklarını soyar, çekirdeklerini çıkarır, yanındaki hizmetkârlarına lutuf ederdi.</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>SEN NUR’LARI OKU...</strong></span></p><p></p><p></p><p> “Malumatı çok, fakat fikri ve zihni dağınık bir mühendis bir gün üstad Bediüzzaman’ı ziyarete gelmişti. Sohbet sırasında Üstad’a:</p><p></p><p></p><p> -Masonlar şöyle, Koministler böyle, Müslümanlar ise maalesef zayıf, gibi menfi konuşmalar yapıyordu. Üstad ona devamla:</p><p></p><p></p><p> -Risale-i Nur’u oku kardeşim, diyor. O ise menfiliklerden bahse devam ediyordu.</p><p></p><p> Bu hal üç kere tekrarlanınca. Üstad o zat’a karşı, en sonunda şu ikazı yapmak zorunda kalmıştı.</p><p></p><p></p><p> -Kardaşım. Ömür azdır, vazife çoktur. Pislik karıştırmağa vaktimiz yoktur. Sen Nur’ları oku...</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>HİÇBİR ŞEY BAŞIBOŞ DEĞİL</strong></span></p><p></p><p></p><p> Üstad, yirmibeş yıl sonra, tekrar Barla’ya vardığında dut ağacını ziyarete gider. Yanında bulunan Zübeyir Gündüzalp’e:</p><p></p><p></p><p> -Sen geri dur, der.</p><p></p><p></p><p> Dut ağacının müvekkil melaikesine selam verip ağacı kucaklar ve buyurur ki:</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>SEHER VAKTİNDE</strong></span></p><p></p><p></p><p> Üstad seher namazını eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Çaya ve yemeklere limon damlatırdı. Asıl yemeği kuşluk zamanında yerdi. Öyle vakti az, ikindi namazından evvel asıl yemeği yerdi. Akşam namazından evvel limonlu çay içerdi. Yatsı namazından sonra yatardı. Yatmadan evvel küçük bir lokma taam yerdi. Sonra Ayet-el Kürsiyi okur yatardı. Seher vaktinden çok evvel kalkar evradını okurdu. Sabah namazından sonra ders yapardı.</p><p></p><p><strong><span style="color: #930000">“NEDEN ŞAPKA GİYMEDİN?”</span></strong></p><p></p><p></p><p> Bir gün Emirdağ’da Üstad, Zübeyir Ağabeyle kıra çıkar. Zübeyir Ağabey, güneşten korunmak için başına beyaz bir takke giyer. Arkadan Üstadı takip eder. Dere üzerinden geçen bir köprünün üzerine geldiklerinde, kaymakamın jipi arkadan yaklaşır. Kaymakam, Üstadın köprüyü geçmesini bekler, sonra geçer.</p><p></p><p></p><p> Kaymakam, bir gün sonra iki jandarmayla Zübeyir Ağabeyi makamına çağırtır. Zübeyir Ağabey, Üstaddan izin alıp gider. Kaymakam:</p><p></p><p></p><p> “Neden şapka değil de başına takke giydin?” der.</p><p></p><p></p><p> “Kaymakam bey, bir şapka 40-50, bir takke birkaç liraya çıkıyor. Başıma güneş geçmesin diye yanımdaki takkeyi giydim.” der.</p><p></p><p></p><p> Kaymakam beklediği cevabı alamayınca:</p><p></p><p></p><p> “Sizinle zaten konuşulmaz!” deyip mahkemeye sevk eder.</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>VÜCUDUNA İĞNE BATIRIRDI</strong></span></p><p></p><p></p><p> Sabah namazından sonra başlayan ders, beş altı saat devam ederdi. Tam öğlen namazına kadar devam eden dersi Ceylan Çalışkan’ın çok güzel anladığını, yorgunluktan uykuları geldiğini Zübeyir Gündüzalp’ın vücuduna iğne batırarak derse devam ettiğini hatta saate bakmasınlar diye saati ters çevirdiğini ve Üstad’ın derse dikkatleri bütünüyle verilmesini temin ettiğini ifade ediyor</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>KUMANDANLAR AZ YER, ERLER ÇOK</strong></span></p><p></p><p></p><p> Merhum Zübeyir Gündüzalp, üstad Bediüzzaman’a olan bağlılık ve sadakat sebebiyle, onun yaşadığı gibi yaşamaya çalışırdı. Bu sebeple riyazet yapar, Hazret-i Üstad gibi az yemeğe gayret ederdi. Ancak bir defasında, bir çuvalı taşırken, yaptığı riyazet tesiriyle halsiz kalıp merdivenlerden düşer. Üstad onun bu bitap halini müşahede edince, kendisini çağırıp şöyle der:</p><p></p><p></p><p> “Zübeyir Kumandanlar az yer, ama erler çok yerler ve çok çalışırlar.</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>ÜSTAD ZÜBEYİR’E GAZETE OKUTTURUYOR</strong></span></p><p></p><p></p><p> “Üstad Zübeyir Abiye gazete okutturuyor. Diğerleri de ‘Üstad bize de okuttursa’ diye geçiriyorlar. Üstad:</p><p></p><p></p><p> “Ben size şahsımı siyasete alet edersiniz diye okutmuyorum. Fakat bu camid kafalı Zübeyir bir şeyden anlamaz” diyor.</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>ACAİB BURADA ADAM MI VAR?</strong></span></p><p></p><p></p><p> Üstad bir gün Zübeyir Abinin üstüne oturuyor.</p><p></p><p></p><p> “Acaib burada adam mı var?” Zübeyir kımıldayınca, şaka yapıyor. Üstad Zübeyir Abiyle şakalaşıyor. Zübeyir Abi şımarmıyor.67</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>Kur’ân ve Nur’ların Müdafaası</strong></span></p><p></p><p></p><p> Bir gün Zübeyir ağabeyimizi alışkın olmadığımız bir tarzda lacivert elbise, kolalı ve manşetli gömlek, kravatlı ve kaliteli bir gözlükle Beyazıd meydanından o şartlarda grand tuvalet görünce hayret etmiştik. O hayretimi anlamış olacak ki, “Kardeşim, bir beyefendiyle randevum vardı. Ona Kur’anın ve Nur’ların müdafaasını yapmaya gidiyordum. Nazarlarını kılık kıyafetimle meşgul etmemek için onun alışkın olduğu kıyafetle gitmeyi daha uygun gördüm” dedi. Her halinde, her hareketinde hizmeti düşünür, his ve arzularına göre değil, her hali hizmetin fayda ve zararlarına tanzim ederdi.</p><p></p><p><span style="color: #930000"><strong>VALLAHİ BİLLAHİ EMRET ÜSTADIM</strong></span></p><p></p><p></p><p> Üstadımıza emniyetten geliyorlar. Onlara:</p><p></p><p></p><p> “Siz maddî asayiş, biz mânevî asayiş için çalışıyoruz.” Şeklinde gereken dersi verdikten sonra, Zübeyir Ağabey’e emrediyor:</p><p></p><p></p><p> “Git Stalini gebert.” Zübeyir Abi, ayağa fırlıyor.</p><p></p><p></p><p> “Vallahi billahi emret Üstadım.” Üstad:</p><p></p><p></p><p> “Bunları ben muhafaza ediyorum. Böyle yüzbin var.”</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 43367, member: 1"] [color=#930000][b]Üstadı ilk ziyareti[/b][/color] Gündüzalp, Üstadını ilk defa 1946'da Emirdağ'da ziyaret etmiş. İlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaşlarını tutamayarak ağlıyormuş. Üstad, "Keçeli, neden ağlıyorsun?" diye onu bağrına basıp dua etmiş. Üstadının ikazı üzerine dışarı çıkıp yüzünü gözünü yıkamış tekrar Üstadın huzuruna kabul edilmiş. Ayrılık zamanı gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadına, "Memuriyetten ayrılıp, yanınızda hizmet etmek istiyorum" demiş, Bediüzzaman, bu fedakârlığa çok memnun olmuş; cevaben, "Vazifene devam et, Konya'da daha çok hizmet edersin. İnşaallah, ileride alırım seni yanıma" demiş. Zübeyir Gündüzalp, Konya'da dört sene kalmış. Bu esnada Babalık gazetesinde çalışmış ve orada çocuk terbiyesine ait bazı makaleler yazmış. Nihayet 1948 senesinde Afyon'a tevkif edilmiş, burada Üstadıyla birlikte altı ay mevkuf kalmış. Yanlışlıkla tahliye edildiği zaman, sırf Üstadından ayrılmamak için, tahliyesinin yanlış olduğunu bildirerek, tekrar tevkif edilmesini sağlamış. Yine İslâmın bu kahraman fedaisi, Üstadıyla beraber olmak arzusuyla, Nur Risalelerini okuyup yazdığını bildirerek, kendi kendini ihbar etmiş. Bundan sonraki hayatı, beş-altı ay Eskişehir'de ve nihayet büyük kısmı İstanbul'da dinî hizmetlerle haşir-neşir olarak geçmiştir "Üstad seher namazını eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Hz. Üstadımız her ne zaman olursa olsun, çaya ve limon konulacak yemeklere limon damlatırdı. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri asıl yemeği kuşluk zamanında yerdi. Öğle vakti pek az, birkaç lokma bir taam alırdı. İkindi namazından evvel asıl yemeği yerdi. Ancak akşam namazından sonra okuyacağı esnada limonlu bir bardak çay içerdi. Yatsı namazından sonra Resul-i Ekreme (a.s.m.) imtisalen hemen yatardı. Yatmadan evvel küçük bir lokmacık taam yerdi. Sonra 'Âyete'l-Kürsî' yi okur, yatardı. Seher vaktinden çok evvel kalkar, evradını okurdu, sabah namazından evvel veya sonraya kadar. Sabah namazını erken edâ ederek yanında bulunan hizmetkârlarına, basılan kitaplardan ders yaptırır, kendisi de eski hurufla yazılı aslından takip ederdi. Üstad Hazretleri çorba olarak pirinç ve şehriye yerdi. İçine yumurta kırdırırdı. (Bunu 75 yaşından sonra yerdi. Yemeğin üzerine 4-5 habbe üzüm yerdi. Her habbeyi yiyişinde Besmele okurdu. 75-80 yaşlarında ömrünün sonuna kadar gördüğüme göre, kabuklarını soyar, çekirdeklerini çıkarır, yanındaki hizmetkârlarına lutuf ederdi. [color=#930000][b]SEN NUR’LARI OKU...[/b][/color] “Malumatı çok, fakat fikri ve zihni dağınık bir mühendis bir gün üstad Bediüzzaman’ı ziyarete gelmişti. Sohbet sırasında Üstad’a: -Masonlar şöyle, Koministler böyle, Müslümanlar ise maalesef zayıf, gibi menfi konuşmalar yapıyordu. Üstad ona devamla: -Risale-i Nur’u oku kardeşim, diyor. O ise menfiliklerden bahse devam ediyordu. Bu hal üç kere tekrarlanınca. Üstad o zat’a karşı, en sonunda şu ikazı yapmak zorunda kalmıştı. -Kardaşım. Ömür azdır, vazife çoktur. Pislik karıştırmağa vaktimiz yoktur. Sen Nur’ları oku... [color=#930000][b]HİÇBİR ŞEY BAŞIBOŞ DEĞİL[/b][/color] Üstad, yirmibeş yıl sonra, tekrar Barla’ya vardığında dut ağacını ziyarete gider. Yanında bulunan Zübeyir Gündüzalp’e: -Sen geri dur, der. Dut ağacının müvekkil melaikesine selam verip ağacı kucaklar ve buyurur ki: [color=#930000][b]SEHER VAKTİNDE[/b][/color] Üstad seher namazını eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Çaya ve yemeklere limon damlatırdı. Asıl yemeği kuşluk zamanında yerdi. Öyle vakti az, ikindi namazından evvel asıl yemeği yerdi. Akşam namazından evvel limonlu çay içerdi. Yatsı namazından sonra yatardı. Yatmadan evvel küçük bir lokma taam yerdi. Sonra Ayet-el Kürsiyi okur yatardı. Seher vaktinden çok evvel kalkar evradını okurdu. Sabah namazından sonra ders yapardı. [b][color=#930000]“NEDEN ŞAPKA GİYMEDİN?”[/color][/b] Bir gün Emirdağ’da Üstad, Zübeyir Ağabeyle kıra çıkar. Zübeyir Ağabey, güneşten korunmak için başına beyaz bir takke giyer. Arkadan Üstadı takip eder. Dere üzerinden geçen bir köprünün üzerine geldiklerinde, kaymakamın jipi arkadan yaklaşır. Kaymakam, Üstadın köprüyü geçmesini bekler, sonra geçer. Kaymakam, bir gün sonra iki jandarmayla Zübeyir Ağabeyi makamına çağırtır. Zübeyir Ağabey, Üstaddan izin alıp gider. Kaymakam: “Neden şapka değil de başına takke giydin?” der. “Kaymakam bey, bir şapka 40-50, bir takke birkaç liraya çıkıyor. Başıma güneş geçmesin diye yanımdaki takkeyi giydim.” der. Kaymakam beklediği cevabı alamayınca: “Sizinle zaten konuşulmaz!” deyip mahkemeye sevk eder. [color=#930000][b]VÜCUDUNA İĞNE BATIRIRDI[/b][/color] Sabah namazından sonra başlayan ders, beş altı saat devam ederdi. Tam öğlen namazına kadar devam eden dersi Ceylan Çalışkan’ın çok güzel anladığını, yorgunluktan uykuları geldiğini Zübeyir Gündüzalp’ın vücuduna iğne batırarak derse devam ettiğini hatta saate bakmasınlar diye saati ters çevirdiğini ve Üstad’ın derse dikkatleri bütünüyle verilmesini temin ettiğini ifade ediyor [color=#930000][b]KUMANDANLAR AZ YER, ERLER ÇOK[/b][/color] Merhum Zübeyir Gündüzalp, üstad Bediüzzaman’a olan bağlılık ve sadakat sebebiyle, onun yaşadığı gibi yaşamaya çalışırdı. Bu sebeple riyazet yapar, Hazret-i Üstad gibi az yemeğe gayret ederdi. Ancak bir defasında, bir çuvalı taşırken, yaptığı riyazet tesiriyle halsiz kalıp merdivenlerden düşer. Üstad onun bu bitap halini müşahede edince, kendisini çağırıp şöyle der: “Zübeyir Kumandanlar az yer, ama erler çok yerler ve çok çalışırlar. [color=#930000][b]ÜSTAD ZÜBEYİR’E GAZETE OKUTTURUYOR[/b][/color] “Üstad Zübeyir Abiye gazete okutturuyor. Diğerleri de ‘Üstad bize de okuttursa’ diye geçiriyorlar. Üstad: “Ben size şahsımı siyasete alet edersiniz diye okutmuyorum. Fakat bu camid kafalı Zübeyir bir şeyden anlamaz” diyor. [color=#930000][b]ACAİB BURADA ADAM MI VAR?[/b][/color] Üstad bir gün Zübeyir Abinin üstüne oturuyor. “Acaib burada adam mı var?” Zübeyir kımıldayınca, şaka yapıyor. Üstad Zübeyir Abiyle şakalaşıyor. Zübeyir Abi şımarmıyor.67 [color=#930000][b]Kur’ân ve Nur’ların Müdafaası[/b][/color] Bir gün Zübeyir ağabeyimizi alışkın olmadığımız bir tarzda lacivert elbise, kolalı ve manşetli gömlek, kravatlı ve kaliteli bir gözlükle Beyazıd meydanından o şartlarda grand tuvalet görünce hayret etmiştik. O hayretimi anlamış olacak ki, “Kardeşim, bir beyefendiyle randevum vardı. Ona Kur’anın ve Nur’ların müdafaasını yapmaya gidiyordum. Nazarlarını kılık kıyafetimle meşgul etmemek için onun alışkın olduğu kıyafetle gitmeyi daha uygun gördüm” dedi. Her halinde, her hareketinde hizmeti düşünür, his ve arzularına göre değil, her hali hizmetin fayda ve zararlarına tanzim ederdi. [color=#930000][b]VALLAHİ BİLLAHİ EMRET ÜSTADIM[/b][/color] Üstadımıza emniyetten geliyorlar. Onlara: “Siz maddî asayiş, biz mânevî asayiş için çalışıyoruz.” Şeklinde gereken dersi verdikten sonra, Zübeyir Ağabey’e emrediyor: “Git Stalini gebert.” Zübeyir Abi, ayağa fırlıyor. “Vallahi billahi emret Üstadım.” Üstad: “Bunları ben muhafaza ediyorum. Böyle yüzbin var.” [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Zübeyir Gündüzalp
Zübeyir Gündüzalp
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst