Yeryüzünün halifesi

ruhani

Member
Yeryüzünün halifesi insan

İnsan yeryüzünün halifesi olarak kainatın merkezinde yaratılmış. Kainatın hendesesindeki bazı değerlerde buna işaret etmektedir. Örneğin insan atomdan 10 üzeri 28 kat daha büyük güneştende 10 üzeri 28 kat daha küçüktür. Bu haliyle insan tam merkezdedir. Allah isimlerinin önüne vehmi bir hat çekmiş ve bütün isimlerini insanda bilkuvve tecelli ettirmiştir. Bütün alemler onda bir numune şeklinde dürülmüştür. Allahın isimlerinin önüne vehmi bir hat çekmesi; benim ilmim benim kudretim benim sevgim dediği ve bunun gibi maddi manevi cihazatı aslında kaynağı esmai ilahiye dayanan toprağın altındaki tohum gibi inkişaf ettirilmeyi bekleyen istidatlardır. İnsan alemin küçültülmüşüdür fihristesidir Allahın arşının insandaki numunesi insanın kalbi, lehvi mahfuzun insandaki numunesi hafıza, alemi misalin insandaki numunesi hayal alemi gibi. “O her an yaratmadadır” (rahman29) ayeti Allahın kainatı saniyenin sıfıra yakın zaman dilimlerinde tekrar yarattığını göstermektedir. İnsan sınırlı görmesiyle 1 saniye içine sıkıştırılmış 24 film karesini akıp giden bir film şeklinde algılamaktadır. Bu kadar hızlı arda arda yaratılan kainat bizim sınırlı nazarımızda akıp giden bir alem gibi görülmektedir. Zerreler ihtizaza gelip titreşerek her an tekrar yaratılmakta dairei ilimden dairei kudrete gidib gelmekte tabiri caizse bir gayb aleminde bir şehadet aleminde sonsuzca boy göstermektedirler. Başka tabirle daire-i ilimde vücudu harici giyip dairei kudrette bizim beş duyumuzun görüzmenziline girmektedir. Böylece bu sınırlı sonlu alemde Allah sonsuzluğunu tecelli ettirmektedir. Adeta an sonsuz zaman olup esmai ilahiyeye aynedarlık etmektedir. Yazıldığı anda okunan bir kainatla bir kitapla muhatabız. Ol emri ile oku emri iç içe tecelli etmekte bu alemde, bir önceki harf kelime cümle silinip yerine yenisi gelerek. İnsan kainatın merkezinde bir halife olduğundan bir sonraki anın yaratılışı insana göre şekillenmektedir. Bu hakikatın çevresini bir kısım örneklerle çevirerek aklımızın anlayabileceği alana ve şekle sokmak gerekir.

-Örneğin Japon bilim adamlarının su kristalleri ile ilgili yaptığıbir deneye göre su kristallerine metalika müzük dinletildiğinde su kristalleri ahenksiz uyumsuz çirkin şekiller almakta bunun tam tersi ruha ve kulağa hoş gelen yumşak bir müzik dinletildiğinde de su kristalleri ahenkli uyumlu güzel şekiller almaktadır. Müzik kalpten çıkam manaların kulağın göreceği suretlere bürünmüş tınılardır. Öyleyse su kristalleri bizim kalbimizden çıkan manalara göre şekillenmektedir.

- Herkesin malumu bir deney vardır. Bir ilköğretim sınıfında iki su bardağına ıslak bir pamuğun içerisine fasulye konmuş ve birinin üzerine hakaret içeren sözler diğer bardağada iltifat içeren sözler yazılmış ve yüzlerce öğrenci sınıfa her girişlerinde üzerinde iltifat sözleri yazan bardağa iltifat etmiş hakaret sözleri yazan bardağada hakaret etmiş ve netice de iltifat gören bardaktaki tohum büyüyüp gelişrken diğeri çürümüştür. Burada da çocukların kalbinden çıkan manalara göre şekillenen çtohum veya çekirdekler vardırr

- Ömer bin Abdülaziz devrinde kurtlar kuzulara saldırmazmış. Ne zaman ki ömer bin Abdülaziz vefat ediyor, ancak bu vefattan haberi olmadığı halde çobanlar eyvah Ömer bin Abdülaziz öldü diyorlar. Hakeza sokaklarda yalınayak yürüyen Beyazidi bistami o yalınayak yürüyor diye köpekler sokaklara pislemezmiş, ne zaman ki köpekler sokaklara pislemeye başlıyor bunu gören halk, vefattan haberi olmadığı halde yine eyvah Beyazidi bistami öldü diyorlar. Bu insanların imanlarının manevi etkisi manevi alanı bu alana giren varlıklarda bu şekilde bir değişiklik meydana getiriyor. Çünkü bu insanlar imanlarından aldıkları nur ile kainata bakıyorlar öyle nazar ediyorlar. İmanlarıyla kainata herkesin birbirine düşman olduğu bir matemhanei umumi şeklinde değil bütün varlığın kardeşçe sevgi ve muhabbetle daha doğrusu rahman rahim vedüd isimlerinin tecellisi şeklinde baktıklarında Allahta kainatı onların nazarına göre şekillendiriyor. İnsan, insanı kamil gerçek yeryüzü halifesi olma makamına gelince kainatta ona göre insana hizmetkar olup musahhar ediliyor. İnsan aczini fakrını bildiği ölçüde zaten her şey ona hizmetkar edilmiyormu. Arının balı koyunun sütü yapması ipek böceğinin kendini biz ipek giyelim diye kozaya hapsetmesi yeryüzünün bir sofra gibi önümüze serilmesi bizim güç yetirebileceğimiz şeyşer değil. İmanın derecesine göre ömer bin Abdülaziz ve Beyazidi bistamiye vahşi kurtların köpeklerin boyun eğdirildiği gibi Hazreti süleymana hüthüt kuşunun ve diğer hayvanların, Hz Musaya denizin dağın(tur dağı bir kısım israiloğullarının üzerine kaldırılıp onlardan söz alınma hadisesi) karıncanın (firavunun sarayını yıkmaları) Hz ibrahime ateşin sineğin (nemrutun kulağına girip öldürmesi) gibi.

- Yanlış hatırlamıyorsam hadisi şerif “Nazar deveyi kazana insanı mezara sokar”. Bu hadisi şerifte insan nazarının etkisini gösteriyor.

- Elektron tabancasıyla yapılan bir deneyde tek bir elektronu karşısında bulunan ve üzerinde iki delik(yarık) mevcut olan duvara fırlatıldığında tek elektronun bir seferinde aynı anda duvar üzerindeki iki yarıktandan birden geçtiği görülmekte diğer sefer bakanın niyetine göre tek delikten geçmektedir. Bakana göre şekillenen gerçeklik gözükmektedir.

- Helak olan kavimler suyla havayla sesle tabiat unsurlarıyla helak oluyorlar günahkar kalpleriyle kainata Allahın isimlerine ayinedarlığı Allaha intisapları hilkati hikmetleri manevi hüviyetleri ruhları tesbihleri nazarılyla bakmayıp düşmanca baktıklarında kainat hiddete geliyor ve helaklar oluyor.

Üstad kainatı mescidi kebir diye tarif ediyor. Kainat mescidi kebirinde kuran kainat okuyor buyuruyor. Mescitte huzur sükun sakinlik ve barış hakimdir. Allahın yarattığı kainatta da böyle varlıklar arasında hayvanlar arasında bir huzur vardır . Hazreti adem döneminde kurt kuzuya kaplan ceylana tilki tavuğa saldırmazdı kabilin ilk günahı işleyip yeryüzünün halifesi olarak yaratılmışların en üst makamında olarak fıtratının bozulması varlıklar hiyerarşisinde aşağı doğru yansıdı. İnsana göre şekillene kainatda insanın fıtratının bozulmasıyla kurdun kaplanın tilkininde fıtratı bozuldu ve şeriatı fıtriyeye göre helal rızıkları ölü hayvanlarken dirilere saldırmaya başladılar. Üstad bu konuya mesnevide şöyle deyiniyor.
Meselâ: Bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı, düşüp başı kırılırsa müstehak olur. Çünki bu musibet, o muhalefete cezadır. Veya dişi bir kaplan, öz evlâdlarına olan şiddet-i şefkat ve himayeyi nazara almayarak, zavallı ceylanın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra bir avcı tarafından öldürülür. İşte hiss-i şefkat ve himayeye muhalefet ettiğinden, ceylana yaptığı aynı musibete maruz kalır.

Mesnevi-i Nuriye ( 74 )

Ey nefsim! Bil ki: Evvelki adam kâfirdir veya fâsık-ı gafildir. Şu dünya, onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat, firak ve zeval sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise; ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalaletinden neş'et edip, onu manen tazib eder. Diğer adam ise; mü'mindir. Cenab-ı Hâlık'ı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya, bir zikirhane-i Rahman, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyat-ı hayvaniye ve insaniye ise; terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, manen mesrurane, dağdağasız diğer bir âleme giderler. Tâ yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdat-ı hayvaniye ve insaniye ise; ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş'esinden neş'et eden nağamattır. Bütün mevcudat, o mü'minin nazarında, Seyyid-i Kerim'inin ve Mâlik-i Rahîm'inin birer munis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok latif, ulvî ve leziz, tatlı hakikatlar, imanından tecelli eder, tezahür eder.
Demek iman, bir manevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.
Sözler ( 17 )
Üstad kafir nazarında “Hayvan ve insan ise; ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır.” buyuruyor. Adeta Allah insana diyor ki sen hayvana küfür nazarıyla başıboş manasıyla bakarsan ben de senin nazarına göre hayvanın fıtratını değiştirir diri hayvanlara saldırtırım. Hakeza Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler. Sözüde Adeta Allah insana diyor ki sen dağlara denizlere başıboş ruhsuz cenazeler şeklinde bakarsan; Hz Musaya denizin dağın mesela tur dağının bir kısım israiloğullarının üzerine kaldırılıp onlardan söz alınma hadisesinde olduğu gibi, kızıldenizin yarılıp firavun ve askerlerini ayrıca Hz nuhun kavmini boğmasında olduğu gibi ben de senin nazarına göre denizin dağın fıtratını değiştirir seni helak ettiririm.

Meseleye başka zaviyeden üstat şöyle bakıyor.

Üçüncüsü: İnsan santral gibi, bütün hilkatın nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevamis-i İlahiyenin şualarına bir merkezdir. Binaenaleyh insanın o kanunlara intisab ve irtibat etmesi ve o namusların eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin. Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin. Bu da ancak, o emir ve nevahiden ibaret olan ibadetle olur.
İşarat-ül İ'caz ( 85 )

Üstat burada insanı santrale benzetiyor. Örneğin bir kurumu bir kuruluşu arar falanca müdürle filanca kişiyle görüşmek istiyorum dersiniz ve santralden o kişiye bağlanırsınız. Allahta kainatın ayakta kalmasını sağlayan çekim kanunları donma kaynama güneşin doğuşu batışı gibi tabiat kanunlarını ve bu kanunların arkasındaki esmai ilahiyeyi insana göre tecelli ettiriyor. Tabiri caizse Allah isimlerini kanunlarla tecelli ettirirken ilk önce kainatın merkezi insanın kalbine bağlanıyor insanın kalbi ibadet sevab ve günahlarla hangi hale gelmişse ne haldeyse ona göre isimlerini kainata tecelli ettiriyor. İbadet etmekle biz yeryüzünün halifesi olarak adeta devreyi tamamlıyoruz umumi cereyanı temsil ediyoruz ve her şey isimler göre fıtrata uygun kainata tabiata tecelli ediyor.

Başka zaviyeden matematikte de kuraldır merkezdeki küçük dairedeki küçük bir açı muhitte dış dairede büyük bir açıya dönüşür veya merkezdeki küçük bir değişiklik muhitte büyük değişikliklere vesile olur. Bu bakış açısıyla çekirdekteki dna ve üzerindeki A C T G bazları çekirdeğin dışında yani muhitte meyveye inkilap ediyor . A C T G nin manası meyveye dönüşüyor. Kainatın merkezi insan, insanında merkezi çekirdeği kalp, kalpten çıkan manalar günahsa karanlıksa tabiat muhitinde dış alemde; helaklara fırtınalara tufanlara depremlere hayvanların birbirine saldırmasına dönüşür, kalpten çıkan manalar temizse sevapsa nurlu ise tabiat muhitinde dış alemde; geceleri uyurken yağmura gündüz bahara, güneşe, rızıklarda berekete yeryüzünün mescit gibi huzurlu ve depremlerden tufanlardan uzak dengeli olmasına dönüşür.
 
Son düzenleme:
Üst