Üretmek

m_safiturk

Active member
Üretmek;

İnsan yaratılış özelliği ve yaratılışına ait verilen cihazların kabiliyeti hem alıcı hem verici keyfiyetine haizdir…

İlgi ve faaliyet alanlarının özelliğine göre de cihazlarda gelişme veya gelişememe gibi durumlar meydana çıkar…

Yaşam sahasında etki ve tepki denge noktasından uzaklaştığında her denge yitimindeki netice gibi akamet kaçınılmaz olur…

Değer ve önem sathi ve verimsizlik ile dumura uğrayarak..mesuliyetli bedbaht tedenni neticelerini verir…

İnsan varlığı ve kabiliyet lisanı ve hakikatin en hakikatli beyanıyla”nihayetsiz yükseliş ve nihayetsiz alçalışa” müsait bir özellik içermektedir…

Bu nokta nazarından kabiliyetin yükseliş trendine ait nitelik ile üretmeyi değerlendirmek:

Okumanın kendince olan boyutunda kendini okumakla başlayacak olan bu yolculuk..yine hususiyette kendini keşif etmekle kıvama gelerek bir mükemmellik noktasına yürüyecektir…

Simaların farklılığı Kudretin hem hilkatteki ekberiyetini hem azametteki ihata ile halikın ilm-i vüsati gibi halk ve icattaki iradeyi ifade ettiği gibi…Çeşitlilik azaların birliğinde Vahdeti hissiyat ve kabiliyetteki farklılıklar ehadiyete terettüp eden yakınlıkla ..o kabiliyetlerden bir marziyatıda gösterir…

“Bir makineyi icad eden ustanın o makinenin çalışmasıyla memnuniyetini”ifade eden dersimiz bu meseleyi hulasa eder…Bu açıdan her bir insan kabiliyetiyle işlemek üzere halk edilmiş mükemmel bir makinedir.

Bu enfüsi keşif seyahati bu Halk eden yaratan ve yaratılmış olmanın delaili ve teklifin içeriği ve hadisattaki beyanlar ve âlemdeki icraat ve tavsiyeler çalışan ve üreten bir kabiliyetin bu manada ve dünyada mazhariyet noktasında istihdamını ister görünmektedir…

İnsan yaratılış ve varlık gereğini Külli muallimlerden aldığı ders ile vicdanı tevhid ve vazife-i ubudiyeti ile buluşurken amel ve fiil cihetinde işlemek gereğini fıtrat emretmektedir…

Külli muarriflerin hem asırların hem o asır insanlarının kabiliyetlerine verdikleri derslerde o alıcı istidatların fiil alındaki tatbiklerinin inkişaflarını gaye edinmişlerdir… Ve en kabul edilir ve mukni berahinle meyyit duyguları müteharrik ayinelere tebdil için çalışmışlardır… Yoksa mesele bir itaatle bir kayıd demek değildir…

Faaliyet hakikati her istidadı o olanda görmek ister…

Üretimin kabiliyet boyutu alınan istifadenin o istidadın rengiyle bir hakikat nezdinde kendi ayinesinin aksettirmesine tabi bir gösterme efalidir…

İnsanın özeldeki özelliği ve işleme ve işlenmedeki müsaitliği bu yoğunluğu içerir… İlim nasıl fiille kıymetli ise… Bilginin yaşanırlığı hayatta faydalılığın çözünürlüğü ise… Kabiliyetçe işlemek ve işlenmek ise; bir manzarayı murad da marziyat-ı esma-i İlahiyedir…

Marifeti hususiye..yani kendini bilmek ve kendindeki tecelliyi okumak..benliğin hakikatinin inkişafıdır..ve o noktada da ;Benlik ayinesinde kendini tecelliyi esması ile gösteren Rabbi Zülcelalin marifetine en karip göstergedir…”Yani Kendini bilmek Onu bilmektir”Hakikat-ı beyanı kudsinin ifadesiyle…

İşte İnsan kendine verilen ilim ile ve ölçücükler ile hem görür hem gösterir olmalıdır… Mesela kendine verilmiş anlama ve kavrama kabiliyetlerini… İstenilen ve emredilen müsbet ve meşru meselelerde kullanmakla hem o kabiliyeti inkişaf ettirir hem de kullanamanın diğer konumlarında, anlatmak ve paylaşmak gibi alanlarda da istihdam eder…

Kendini okumakla oranlı olarak kendine güvenmenin bir göstergesi olan bu durum ise..Mükemmelliğin en vazgeçilmez ve bir hikmete bağlılığın genelliği hükmünce deneyim ve tecrübe gelişimin ayakları özelliğindedir…

Burada denemeler yanılmalar en vazgeçilmezlerdir… Uygulamalar çarpıklık düzgünlük yine yükseliş aşamasın en lazımlarıdır…

Güvenle her uygulama meşruiyet alanında paylaşımın insaflı dairesine sunulmalıdır…Taklid ve nakiller umumun kabulü olmuş ve kişisel gelişimin lokomotifi hükmünde olan mesele-i umumiyelerdir…İrşada bakan bölümünde;Kur’an Sünnet ve Ehl-i Sünnet ve Cemaatin Daireyi İslamiye deki mesailidir…

Bunun dışında o beyanlara ve yine o ölçülere ait ifadeler kabiliyetin idrak yorum gibi alanlarına yardımcı değerlendirilebilir…Yoksa muavinin hususiyetine tabi bir itaat..umumiyete haiz olmayan bir kabiliyete ataletle bağlılıktan başka bir şey değildir…

Mesela “tarihsel mehasinlerle ilgilenmek bir iftihar-ı hususiyedir. Fakat fiil noktasında bir taklid bir gayenin zamanda uygulanırlığı faaliyete geçmediğinde bir fotoğraf bir hatıra sevgisi olarak kalacaktır”

O meselenin deneyim ve yaşanmışlığı ile aktarımının da ruhuna yakışmayacaktır… Tecrübe bir paylaşımın anısı değil yaşanırlığın ucuz maliyetidir… Aktarılmasındaki hususiyet zarardan muhafaza ve faydalılığı temin etmektir…

Evet Fıtratı anlatan bilmekler..Fatır-ı Hakikiyi ders veren tarif eden eserler ders-i Kur’ani ölçüsüyle umum insanları mutmain etme özelliğindendir…Evet bu hakikatler Muhataplarının kabiliyetlerine ihsan edilen Nurlardır…Muhatabiyet aynasının mukabil duruşu o manayı aldığında bir fiil aksiyle o tecelli şualarında yerini almalıdır…O Nurlar o istidada tın parlaması içindir…

İnsan bu akislerle serfiraz olarak pervaz etmeli fikri fiili mahiyetinden bekleneni göstermelidir…

Ulvi İnkişaf ve yansıtmalara ait olmayan… Ve sadece oyalayan… Ruha bir marifet-i İlmiye vermeyen… Ve gelişmeyen ve geliştirmeyen… İnsanı sahibine taşımayan… Bütün anlatımların nakli ve taklidi mesuliyet-i bedbahttiyenin genişliğinde yer almaktır…

Meşru daire her keyfe kafidir…Bunun dışında O’nu anlatmayan ve yolu O’na çıkarmayan her şey bir helaketin kapısıdır…Bu malayani boş işler İnsanın kendini bulmasına mani olduğu gibi..Ruhunun kalbinin sahibini arayışına da nefsi ve hevai perdelerdir…

Ömrün böyle geçmesi kabiliyetinde o noktada boğulması demektir… İnsan mesleğinin özelliğini alır… Meşguliyetin şekline göre o içerikle istidat kişilik şekillenir… İnsan mesleği ile o işleve tetabuk eden meşreple sınıflaşır ve o sınıflaşma o mananın devamına sebep olur… Meşru olmayan meşguliyetler gibi meşru olanlarda o minvalde hareket eder… Yani hiçbir mana durağan değildir… İnsan gibi kıymetli bir varlığın ortası olmaz…

Bu nedenle her kalabalık ve her sınıf bir meşruiyetin göstergesi değildir… Kalite azlıkta gizlidir… Özellik ise gaye ile şekillenir kıymetlenir… Eğlenceler hevesata bakan yönüyle ebedi mahrumiyetin ahmakça oyunlarıdır…

“Dostlarla fincan kadar yer meydan gibidir”Bu genişlik kalitenin hudutsuz genişliğini gösterir…

İmtihanın Niteliği iradeye müdahale etmediğinden ve tevehhümü ebediyet istikameti zorladığında… Yaşlı cadı rüküş göründüğünden insanlar sabırsız ve inkişafsız o potaya düşüyorlar…

Üretmek bu noktada üretilmiş olmanın şuuruna varmaktır… Vazife-i fıtrat ile hareket etmektir… Mazhar olduğu ve ayine darlık ettiği hakikati en mücella şekliyle göstermektir… Olur, olmaz her şeyi kucağına alıp o mahiyet-i ulviyesini öldürmemeli o muazzam hilafetini dar bir dairede süfli karanlık kuyulara atmalıdır…

Ona ve bilmesine yardımcı olmayan ve onu gayeyi fıtratına yürütmeyen hiç bir şeyle ilgilenmemelidir ve kabiliyetince üretmelidir…

Bir çocuğun samimiyetinde resim yapmak gibi… Nasıl seviyoruz değimli? O renklerin uygunsuzlu o karman karışık karalamaları duvarlarımıza asıyoruz… Bizlerin yakında veya bize emanet bir kabiliyetin işlemsinden aldığımız bir lezzet bu… İşte biz de bu aynadan bakarak kendi istidadımıza tabi samimi resimler yapmalıyız ve sahibimizin marziyat masasına bırakmalıyız…

Bizim ömrümüz tuvalimiz…İmanımız hayatımız…Rengimiz mehasini islamiye..Şerefimiz sünnet-i seniye..marifetimiz ulum-u imaniye…Niyetimiz Hizmet-i esma-i İlahiye…Hedefimiz marziyat-ı Rabbaniye ye bağlı Rızayı Kudsiye…Boyamalıyız resmimizi Ve Aziz bir misafir olarak çıkmalıyız…Ve Ömür tuvalimiz ebedi sergilerde sergilenmeli…

Vesselam

m_safiturk
 
Üst