Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
ülfete karşı nasıl kendimizi muhafaza edebiliriz..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="bizar" data-source="post: 200229" data-attributes="member: 12884"><p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px">Ülfet, şu muhteşem kâinatta sergilenen ve her biri bir kudret mûcizesi olan mükemmel eserleri üstünkörü bir nazarla geçiştirme, onları bildiğini zannetme ve derinlemesine düşünmekten hassasiyetle kaçınma hastalığıdır. İnsan fikrini yanlış yollara sevkeden, vehimlere ve zanlara sürükleyen bir marazdır.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900">Uhrevî hayatımız için fevkalâde önem kazanmış olan bu yaramız üzerinde ne kadar durulsa yeridir.</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900"></span></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff">Süleymaniye’ye ne zaman gitseniz, o muhteşem mâbedi hayran hayran seyreden bir grup insana rastlarsınız. Bu insanlar, o sanat âbidesini niçin uzun süre temaşa ederler? Bu soruya çeşitli cevaplar verilebilir. Bu sorunun en güzel cevabı şu olsa gerektir: “Diğer yapılarda san’at olmadığı için.”</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff">Başka menzillerde ayrı mevzuları konuşan bu insanlar, Süleymaniye’ye geldiler mi artık Sinan’dan bahsetmeye başlarlar. Daima onu yâd eder, onu takdir ederler. Şimdi, hayâlimizde her şeyiyle Sinan’ın eseri olan bir şehir canlandıralım. Câmilerini de o yapmış olsun, dükkânlarını da, evlerini de, yollarını da. </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"><span style="color: #3333ff">Böyle bir şehirde doğan, büyüyen bir insan için iki şık söz konusudur</span>:</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"><span style="color: #cc33cc">Ya, her adımda Sinan’ı hatırlayacak; yahut, ülfet dediğimiz alışkanlık belâsıyla, bu harika eserleri görmeden yaşayacak, onun yapıp çattığı bu beldede ondan gâfil olarak ömür tüketecektir.</span></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"><span style="color: #cc33cc"></span></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"><span style="color: #cc33cc">Büyüklüğüne sınır biçilemeyen ve sanat inceliklerine hakkıyla vâkıf olunamayan bu kâinat şehri de Allah’ın mülkü. Sinan’ın varlık programını bir katre su içinde O çizmiş. O katreyi câmiler, köprüler, hanlar, hamamlar yapan büyük bir mimar hâline o getirmiş. Sinan O’nun olduğu gibi, Süleyman da O’nun. Hepimiz O’nunuz. Bir gramında milyarlarca bakterinin oynaştığı şu toprak tabakası da O’nun, her damlasında trilyonlarca mikrobun kaynaştığı şu su damlası da... O, arz ve semânın yegâne Hâlıkı ve Mâliki. Arzdakiler de O’nun, semâdakiler de. Kimde ne güzellik varsa O’nun ihsanı, kimde ne kuvvet varsa O’nun ikramı.</span></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"><span style="color: #cc33cc"></span></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3366ff"></span></span><span style="font-size: 12px">Hiç bir insanın bu diyarda Allah’dan gâfil olmaması beklenir, ama bu çoğu kez gerçekleşmez. Dünyaya imtihan için gönderilen bu insanlar, hakikata erebilmek için nice perdeleri yırtmak ve nice engeli aşmakla karşı karşıya kalırlar. Nefis, şeytan, ihtiyaç, hırs, çevre, mevki, makam, servet ve daha niceleri.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #6633ff">Çoğu insanın şu mûcizeler diyarında gaflete düşebilmesi, biraz da onların bu âleme geliş biçimleriyle alâkalıdır. İnsanlar, bu beldeye Yıldız Sarayı’na girer gibi girmiyorlar. Kapıda saray muhafızlarınca karşılanmıyor, içerileri teşrifat memurları nezdinde gezmiyorlar. Onlar bu sarayın içinde yaratılıyorlar. Sarayda doğuyor, sarayda büyüyor, sarayda ölüyor, saraya defnediliyorlar. </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #6633ff"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #6633ff"></span></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900">İşte bu saray hayatının verdiği umursamazlık ve vurdumduymazlık hastalığına “ülfet” diyoruz. Bu hastalıkla fikirler uyuşur, ruhlar donuklaşır. Ne bakışlarda hayat, ne kalplerde seziş kalır. Bu derde müptelâ olanlar, her zerresi sonsuz hikmetler taşıyan bu âlemde ömürlerini </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900"></span></span><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600">‘O mahiler ki derya içredür deryayı bilmezler’ </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600">mısraında ifadesini bulan bir garip ruh hâleti içinde geçirir dururlar. </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600">Yokluğunu hiç çekmedikleri nimetler onların nazarlarından saklanır.</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600">Dünyanın güneş etrafındaki harika seyahatini hiç hatırlamazlar. Zira, bir an inmeksizin hep onun sırtında gezmişlerdir.</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600">Baharın geldiğine yeterince hamdetmezler. Çünkü baharsız yıl geçirmemişlerdir. </span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc6600"></span></span><span style="font-size: 12px">Hava nimetine şükretmek hatırlarına gelmez. Çünkü, hiç havasız kalmamışlardır. Misaller çoğaltılabilir. Ve bütün bu nankörlükler çoğu kez ülfetten kaynaklanır.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px">[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ülfetten kurtulmanın çareleri olarak risalelerden derlediğimğiz bir takım tespitleri aşağıya alıyoruz.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px">[/FONT]</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><em><span style="color: #009900">1</span></em></span> <span style="font-size: 12px">-kuvvetli bir tefakkür: Halbuki, o infilak ve inkılâbdan sonra, git gide letâif uykuya ve havâs o hakâik noktasında gaflete düşüp, o kelimât-ı mübâreke, meyveler gibi, git gide ülfet perdesiyle letâfetini ve tarâvetini kaybeder. Âdetâ sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki, kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iâde edilebilir. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazîlete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir.(sözler) </span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px">iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile (lemalar)</span><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #009900"><em>2</em></span></span><span style="font-size: 12px">-</span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3333ff">rabıta-i mevttir: Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır(lemalar)</span></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #3333ff"></span></span><span style="font-size: 12px"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="font-size: 12px"><em><span style="color: #009900">3</span></em></span> <span style="font-size: 12px">-</span></strong> <span style="color: #6633ff"><strong><span style="font-size: 12px">dikkat ve niyet: hakikaten bugün, Siracü'n-Nur'un başındaki Münâcâtı tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfızam tam söndüğü için, birden o münâcâtın hakikatlerine karşı, güya seksen yaşında iken yeni dünyaya gelmişim gibi, birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadı. Kemâl-i şevkle tam istifade edip okudum. Pek harika gördüm.</span></strong></span></p> <p style="text-align: left"><span style="color: #6633ff"></span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><em><strong><span style="color: #009900">4</span></strong></em><strong>-</strong></span><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: #cc33cc">düzenli bir şekilde kur'an, cevşen ve risale-i nur gibi tefekküri eserleri okumak: Cevşenü'l-Kebîr ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor.</span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="bizar, post: 200229, member: 12884"] [LEFT][B][SIZE=3]Ülfet, şu muhteşem kâinatta sergilenen ve her biri bir kudret mûcizesi olan mükemmel eserleri üstünkörü bir nazarla geçiştirme, onları bildiğini zannetme ve derinlemesine düşünmekten hassasiyetle kaçınma hastalığıdır. İnsan fikrini yanlış yollara sevkeden, vehimlere ve zanlara sürükleyen bir marazdır. [/SIZE][SIZE=3][COLOR=#009900]Uhrevî hayatımız için fevkalâde önem kazanmış olan bu yaramız üzerinde ne kadar durulsa yeridir. [/COLOR][/SIZE][SIZE=3][COLOR=#3366ff]Süleymaniye’ye ne zaman gitseniz, o muhteşem mâbedi hayran hayran seyreden bir grup insana rastlarsınız. Bu insanlar, o sanat âbidesini niçin uzun süre temaşa ederler? Bu soruya çeşitli cevaplar verilebilir. Bu sorunun en güzel cevabı şu olsa gerektir: “Diğer yapılarda san’at olmadığı için.” Başka menzillerde ayrı mevzuları konuşan bu insanlar, Süleymaniye’ye geldiler mi artık Sinan’dan bahsetmeye başlarlar. Daima onu yâd eder, onu takdir ederler. Şimdi, hayâlimizde her şeyiyle Sinan’ın eseri olan bir şehir canlandıralım. Câmilerini de o yapmış olsun, dükkânlarını da, evlerini de, yollarını da. [COLOR=#3333ff]Böyle bir şehirde doğan, büyüyen bir insan için iki şık söz konusudur[/COLOR]: [COLOR=#cc33cc]Ya, her adımda Sinan’ı hatırlayacak; yahut, ülfet dediğimiz alışkanlık belâsıyla, bu harika eserleri görmeden yaşayacak, onun yapıp çattığı bu beldede ondan gâfil olarak ömür tüketecektir. Büyüklüğüne sınır biçilemeyen ve sanat inceliklerine hakkıyla vâkıf olunamayan bu kâinat şehri de Allah’ın mülkü. Sinan’ın varlık programını bir katre su içinde O çizmiş. O katreyi câmiler, köprüler, hanlar, hamamlar yapan büyük bir mimar hâline o getirmiş. Sinan O’nun olduğu gibi, Süleyman da O’nun. Hepimiz O’nunuz. Bir gramında milyarlarca bakterinin oynaştığı şu toprak tabakası da O’nun, her damlasında trilyonlarca mikrobun kaynaştığı şu su damlası da... O, arz ve semânın yegâne Hâlıkı ve Mâliki. Arzdakiler de O’nun, semâdakiler de. Kimde ne güzellik varsa O’nun ihsanı, kimde ne kuvvet varsa O’nun ikramı. [/COLOR] [/COLOR][/SIZE][SIZE=3]Hiç bir insanın bu diyarda Allah’dan gâfil olmaması beklenir, ama bu çoğu kez gerçekleşmez. Dünyaya imtihan için gönderilen bu insanlar, hakikata erebilmek için nice perdeleri yırtmak ve nice engeli aşmakla karşı karşıya kalırlar. Nefis, şeytan, ihtiyaç, hırs, çevre, mevki, makam, servet ve daha niceleri. [/SIZE][SIZE=3][COLOR=#6633ff]Çoğu insanın şu mûcizeler diyarında gaflete düşebilmesi, biraz da onların bu âleme geliş biçimleriyle alâkalıdır. İnsanlar, bu beldeye Yıldız Sarayı’na girer gibi girmiyorlar. Kapıda saray muhafızlarınca karşılanmıyor, içerileri teşrifat memurları nezdinde gezmiyorlar. Onlar bu sarayın içinde yaratılıyorlar. Sarayda doğuyor, sarayda büyüyor, sarayda ölüyor, saraya defnediliyorlar. [/COLOR][/SIZE][SIZE=3][COLOR=#009900]İşte bu saray hayatının verdiği umursamazlık ve vurdumduymazlık hastalığına “ülfet” diyoruz. Bu hastalıkla fikirler uyuşur, ruhlar donuklaşır. Ne bakışlarda hayat, ne kalplerde seziş kalır. Bu derde müptelâ olanlar, her zerresi sonsuz hikmetler taşıyan bu âlemde ömürlerini [/COLOR][/SIZE][SIZE=3] [/SIZE][SIZE=3][COLOR=#cc6600]‘O mahiler ki derya içredür deryayı bilmezler’ mısraında ifadesini bulan bir garip ruh hâleti içinde geçirir dururlar. Yokluğunu hiç çekmedikleri nimetler onların nazarlarından saklanır. Dünyanın güneş etrafındaki harika seyahatini hiç hatırlamazlar. Zira, bir an inmeksizin hep onun sırtında gezmişlerdir. Baharın geldiğine yeterince hamdetmezler. Çünkü baharsız yıl geçirmemişlerdir. [/COLOR][/SIZE][SIZE=3]Hava nimetine şükretmek hatırlarına gelmez. Çünkü, hiç havasız kalmamışlardır. Misaller çoğaltılabilir. Ve bütün bu nankörlükler çoğu kez ülfetten kaynaklanır. [FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]ülfetten kurtulmanın çareleri olarak risalelerden derlediğimğiz bir takım tespitleri aşağıya alıyoruz. [/FONT] [I][COLOR=#009900]1[/COLOR][/I][/SIZE] [SIZE=3]-kuvvetli bir tefakkür: Halbuki, o infilak ve inkılâbdan sonra, git gide letâif uykuya ve havâs o hakâik noktasında gaflete düşüp, o kelimât-ı mübâreke, meyveler gibi, git gide ülfet perdesiyle letâfetini ve tarâvetini kaybeder. Âdetâ sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki, kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iâde edilebilir. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazîlete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir.(sözler) iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile (lemalar)[/SIZE][SIZE=3] [/SIZE][SIZE=3][COLOR=#009900][I]2[/I][/COLOR][/SIZE][SIZE=3]-[/SIZE][SIZE=3][COLOR=#3333ff]rabıta-i mevttir: Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır(lemalar) [/COLOR][/SIZE][SIZE=3] [I][COLOR=#009900]3[/COLOR][/I][/SIZE] [SIZE=3]-[/SIZE][/B] [COLOR=#6633ff][B][SIZE=3]dikkat ve niyet: hakikaten bugün, Siracü'n-Nur'un başındaki Münâcâtı tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfızam tam söndüğü için, birden o münâcâtın hakikatlerine karşı, güya seksen yaşında iken yeni dünyaya gelmişim gibi, birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadı. Kemâl-i şevkle tam istifade edip okudum. Pek harika gördüm.[/SIZE][/B] [/COLOR] [SIZE=3][I][B][COLOR=#009900]4[/COLOR][/B][/I][B]-[/B][/SIZE][B][SIZE=3][COLOR=#cc33cc]düzenli bir şekilde kur'an, cevşen ve risale-i nur gibi tefekküri eserleri okumak: Cevşenü'l-Kebîr ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor.[/COLOR][/SIZE][/B][/LEFT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
ülfete karşı nasıl kendimizi muhafaza edebiliriz..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst