Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 567412" data-attributes="member: 1040028"><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"><span style="font-size: 12px"><em><strong>İKİNCİ MAKSAD'IN HÂTİMESİ </strong></em></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"><span style="font-size: 12px"><em><strong></strong></em></span></span></span><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"><span style="font-size: 12px"><em>Bir zaman ehadiyete dair bir tefekkürde bulunduğum zaman, odamın yanındaki çınar ağacının meyvelerine baktım: Arabiyy-ül ibare bir silsile-i tefekkür kalbe geldi. Nasıl gelmiş ise, öyle arabî olarak yazıp, sonra kısa bir mealini söyleyeceğim. İşte:</em></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"><span style="color: #a52a2a"><span style="font-size: 18px">ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭُ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭُ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻦُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ ﺷَﻮَﺍﻫِﺪُ ﺻَﺎﺩِﻗَﺔٌ ﺑِﺎَﻥَّ ﺧَﻠﺎَّﻗَﻬَﺎ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ﻛُﻞُّ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭِ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻓِﻰ ﺍَﻃْﺮَﺍﻑِ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺭُﻣُﻮﺯَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘُﺪْﺭَﺓِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺗَﺎﻙَ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓَ ﻣِﻦْ ﻣَﻨْﺒَﻊِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﺼْﺪُﺭُ ﺷَﺎﻫِﺪَﺓً ﻟِﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺍﻟْﻔَﺎﻃِﺮِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﻨْﺘَﻬِﻰ ﺫَﺍﻛِﺮَﺓً ﻟِﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺍﻟْﻘَﺎﺩِﺭِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَﻛَﺬَﺍﻫُﻦَّ ﺗَﻠْﻮِﻳﺤَﺎﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺻَﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﺑِﻜُﻠِّﻴَّﺔِ ﺍﻟﻨَّﻈَﺮِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰِّ ﻳَﻨْﻈُﺮُ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺟُﺰْﺋِﻪِ ﺍِﺫْ ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻥَ ﺛَﻤَﺮًﺍ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻘْﺼُﻮﺩُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻣِﻦْ ﺧَﻠْﻖِ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻓَﺎﻟْﺒَﺸَﺮُ ﺛَﻤَﺮٌ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﺨَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﻘَﻠْﺐُ ﻛَﺎﻟﻨَّﻮَﺍﺓِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺓُ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺭُ ﻟِﺼَﺎﻧِﻊِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺻَﺎﺭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﺍﻟْﺎَﺻْﻐَﺮُ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﻠﻨَّﺸْﺮِ ﻭَﺍﻟْﻤَﺤْﺸَﺮِ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺨْﺮِﻳﺐِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺒْﺪِﻳﻞِ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ</span></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"><span style="font-size: 12px"><em>Bu arabî fıkranın mebdei şudur:</em></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"></span></span></p><p><span style="font-size: 18px"><span style="color: #000000"><span style="color: #a52a2a"><span style="font-family: 'arial'">ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﺣَﺪِﻳﻘَﺔَ ﺍَﺭْﺿِﻪِ ﻣَﺸْﻬَﺮَ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ﻣَﺤْﺸَﺮَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﻈْﻬَﺮَ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻣَﺰْﻫَﺮَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﺰْﺭَﻉَ ﺟَﻨَّﺘِﻪِ ﻣَﻤَﺮَّ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻣَﺴِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻣَﻜِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﻓَﻤُﺰَﻳَّﻦُ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ﻣُﻨَﻘَّﺶُ ﺍﻟﻄُّﻴُﻮﺭَﺍﺕِ ﻣُﺜَﻤَّﺮُ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺍﺕِ ﻣُﺰَﻫَّﺮُ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺟُﻮﺩِﻩِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﺗَﺒَﺴُّﻢُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺯِﻳﻨَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍﻟْﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻓِﻰ ﻧَﺴْﻤَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺳْﺤَﺎﺭِ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻋَﻠَﻰ ﺧُﺪُﻭﺩِ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟﺼِّﻐَﺎﺭِ ﺗَﻌَﺮُّﻑُ ﻭَﺩُﻭﺩٍ ﺗَﻮَﺩُّﺩُ ﺭَﺣْﻤَﻦٍ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺣَﻨَّﺎﻥٍ ﺗَﺤَﻨُّﻦُ ﻣَﻨَّﺎﻥٍ ﻟِﻠْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺮُّﻭﺡِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ</span></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'arial'"></span></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İşte bu arabî tefekkürün kısa bir meali şudur ki: </span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyenin birer mu'cizesi.. san'at-ı İlahiyenin birer hârikası.. rahmet-i İlahiyenin birer hediyesi.. vahdet-i İlahiyenin birer bürhan-ı maddîsi.. âhirette eltâf-ı İlahiyenin birer müjdecisi.. kudretinin ihatasına ve ilminin şümulüne birer şahid-i sadık oldukları gibi; şunlar, âlem-i kesretin aktarında ve şu ağaç gibi tekessür etmiş bir nevi âlemin etrafında vahdet âyineleridirler. Enzarı, kesretten vahdete çeviriyorlar. Lisan-ı hal ile herbirisi der: "Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma, boğulma, bütün o ağaç bizdedir. Onun kesreti, vahdetimizde dâhildir." </span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Hattâ her meyvenin kalbi hükmünde olan herbir çekirdek dahi, vahdetin birer maddî âyinesi oldukları gibi; zikr-i kalbi-yi hafî ile koca ağacın zikr-i cehrî suretiyle çektiği ve okuduğu bütün esmayı zikreder, okur.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Hem o meyveler, tohumlar; vahdetin âyineleri oldukları gibi, kaderin meşhud işaratı ve kudretin mücessem rumuzatıdır ki; kader onlar ile işaret eder ve kudret o kelimeler ile remzen der: Nasılki şu ağacın kesretli dal ve budakları, bir tek çekirdekten gelmiş ve şu ağacın san'atkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor. Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatını bir meyvede toplar. Bütün manasını bir çekirdekte derceder. Onunla Hâlık-ı Zülcelalinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir. Öyle de: Şu şecere-i kâinat, bir menba-ı vahdetten vücud alır, terbiye görür. Ve o kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde, vahdeti gösterdiği gibi; kalbi dahi, iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Hem o meyveler ve tohumlar, hikmet-i Rabbaniyenin telvihatıdır. Hikmet onlarla ehl-i şuura şöyle ifade ediyor ve diyor ki: </span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">"Nasıl şu ağaca müteveccih küllî nazar, küllî tedbir, külliyetiyle ve umumiyetiyle bir tek meyveye bakar. Çünki o meyve, o ağaca bir misal-i musaggardır. Hem o ağaçtan maksud, odur. Hem o küllî nazar ve umumî tedbir, bir meyvenin içinde herbir çekirdeğe dahi nazar eder. Çünki çekirdek, umum ağacın manasını, fihristesini taşıyor. Demek ağacın tedbirini gören zât, o tedbir ile alâkadar bütün esmasıyla, ağacın vücudundan maksud ve icadının gayesi olan herbir semereye müteveccihtir. Hem şu koca ağaç, o küçük meyveler için bazan budanır, kesilir, tecdid için bazı cihetleri tahrib edilir. Daha güzel, bâki meyveler vermek için, aşılanır. </span><span style="font-family: 'arial'">Öyle de: Şu şecere-i kâinatın semeresi olan beşer; kâinatın vücudundan ve icadından maksud odur ve icad-ı mevcudatın gayesi de odur. Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi, Sâni'-i Kâinat'ın en münevver ve en câmi' bir âyinesidir. İşte şu hikmettendir ki: Şu küçücük insan, neşir ve haşir gibi muazzam inkılablara medar olmuş. Kâinatın tahrib ve tebdiline sebeb olur. Onun muhakemesi için dünya kapısı kapanıp, âhiret kapısı açılır.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Madem haşrin bahsi geldi. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın haşrin isbatına dair cezalet-i beyanını ve kuvvet-i ifadesini gösteren bir nükte-i hakikatını beyan etmeğe münasebet geldi. Şöyle ki:</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Şu tefekkür neticesi gösteriyor ki: Beşerin muhakemesi ve saadet-i ebediye kazanması için lüzum olsa bütün kâinat tahrib edilir ve tahrib ve tebdil edecek bir kudret görünüyor ve vardır. Fakat haşrin meratibi var. Bir kısmına iman farzdır, marifeti lâzımdır. Diğer kısmı, terakkiyat-ı ruhiye ve fikriyenin derecatına göre görünür. Ve ilim ve marifeti lâzım olur. Kur'an-ı Hakîm, en basit ve kolay olan mertebeyi kat'î ve kuvvetli isbat için en geniş ve en büyük bir daire-i haşri açacak bir kudreti gösteriyor.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İşte umuma iman lâzım olan haşrin mertebesi şudur ki: İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider. Cesedleri çürüyor. Fakat insanın cesedinden bir çekirdek, bir tohum hükmünde olacak "acb-üz zeneb" tabir edilen küçük bir cüz'ü bâki kalıp Cenab-ı Hak, onun üstünde cesed-i insanîyi haşirde halkeder, onun ruhunu ona gönderir. İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki; her baharda milyonlarla misali görülüyor.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İşte bazan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur'aniye öyle bir daireyi gösteriyor ki: Bütün zerratı haşr u neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı, bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr u neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. </span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr u neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">BİR SUAL: </span><span style="font-family: 'arial'">Diyorsunuz ki: "Sen Sözler'de kıyas-ı temsili çok istimal ediyorsun. Halbuki Fenn-i Mantıkça kıyas-ı temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesail-i yakîniyede bürhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyas-ı temsilî, Usûl-ü Fıkıh ülemasınca zann-ı galib kâfi olan metalibde istimal edilir. Hem de sen, temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vakıa muhalif olur?"</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">ELCEVAB: </span><span style="font-family: 'arial'">İlm-i Mantıkça çendan "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat'î ifade etmiyor" denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev'i var ki; mantıkın yakînî bürhanından çok kuvvetlidir ve mantıkın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki:</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Bir temsil-i cüz'î vasıtasıyla bir hakikat-ı küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikata bina ediyor. O hakikatın kanununu, bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-ı uzma bilinsin ve cüz'î maddeler, ona irca' edilsin. Meselâ: "Güneş nuraniyet vasıtasıyla, bir tek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor." temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nurani için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur. Mekân onu zabtedemez.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">Hem meselâ: "Ağacın meyveleri, yaprakları; bir anda, bir tarzda kolaylıkla ve mükemmel olarak bir tek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatın ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatın kanununu gayet kat'î bir surette isbat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatın ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelanıdır.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İşte bütün Sözlerdeki kıyasat-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, bürhan-ı kat'î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İKİNCİ SUALE CEVAB: </span><span style="font-family: 'arial'">Malûmdur ki: Fenn-i Belâgatta bir lafzın, bir kelâmın mana-yı hakikîsi, başka bir maksud manaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lafz-ı kinaî" denilir. Ve "kinaî" tabir edilen bir kelâmın mana-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinaî manasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinaî mana doğru ise, o kelâm sadıktır. Mana-yı aslî, kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mana-yı kinaî doğru değilse; mana-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinaî misallerinden: (Filanün tavîl-ün necad) denilir. Yani: "Kılıncının kayışı, bendi uzundur." Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa da, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki mana-yı aslîsi, maksud değil.</span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'"></span></em></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><em><span style="font-family: 'arial'">İşte Onuncu Söz'ün ve Yirmiikinci Söz'ün hikâyeleri gibi, sair Sözlerin hikâyeleri, kinaiyat kısmındandırlar ki, begayet doğru ve gayet sadık ve mutabık-ı vaki' olan hikâyelerin sonlarındaki hakikatlar, o hikâyelerin mana-yı kinaiyeleridir. Mana-yı aslîleri, bir temsil-i dûrbînîdir. Nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez. Hem o hikâyeler birer temsildirler. Yalnız umuma tefhim için lisan-ı hal, lisan-ı kal suretinde ve şahs-ı manevî, bir şahs-ı maddî şeklinde gösterilmiştir.</span></em></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 567412, member: 1040028"] [COLOR=#000000][FONT=arial][SIZE=3][I][B]İKİNCİ MAKSAD'IN HÂTİMESİ [/B][/I][/SIZE][/FONT][/COLOR][COLOR=#000000][FONT=arial][SIZE=3][I]Bir zaman ehadiyete dair bir tefekkürde bulunduğum zaman, odamın yanındaki çınar ağacının meyvelerine baktım: Arabiyy-ül ibare bir silsile-i tefekkür kalbe geldi. Nasıl gelmiş ise, öyle arabî olarak yazıp, sonra kısa bir mealini söyleyeceğim. İşte:[/I][/SIZE] [/FONT][/COLOR] [COLOR=#000000][FONT=arial][COLOR=#a52a2a][SIZE=5]ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭُ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭُ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻦُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ ﺷَﻮَﺍﻫِﺪُ ﺻَﺎﺩِﻗَﺔٌ ﺑِﺎَﻥَّ ﺧَﻠﺎَّﻗَﻬَﺎ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ﻛُﻞُّ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭِ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻓِﻰ ﺍَﻃْﺮَﺍﻑِ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺭُﻣُﻮﺯَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘُﺪْﺭَﺓِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺗَﺎﻙَ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓَ ﻣِﻦْ ﻣَﻨْﺒَﻊِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﺼْﺪُﺭُ ﺷَﺎﻫِﺪَﺓً ﻟِﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺍﻟْﻔَﺎﻃِﺮِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﻨْﺘَﻬِﻰ ﺫَﺍﻛِﺮَﺓً ﻟِﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺍﻟْﻘَﺎﺩِﺭِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَﻛَﺬَﺍﻫُﻦَّ ﺗَﻠْﻮِﻳﺤَﺎﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺻَﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﺑِﻜُﻠِّﻴَّﺔِ ﺍﻟﻨَّﻈَﺮِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰِّ ﻳَﻨْﻈُﺮُ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺟُﺰْﺋِﻪِ ﺍِﺫْ ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻥَ ﺛَﻤَﺮًﺍ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻘْﺼُﻮﺩُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻣِﻦْ ﺧَﻠْﻖِ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻓَﺎﻟْﺒَﺸَﺮُ ﺛَﻤَﺮٌ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﺨَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﻘَﻠْﺐُ ﻛَﺎﻟﻨَّﻮَﺍﺓِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺓُ ﺍﻟْﺎَﻧْﻮَﺭُ ﻟِﺼَﺎﻧِﻊِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺻَﺎﺭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﺍﻟْﺎَﺻْﻐَﺮُ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﻠﻨَّﺸْﺮِ ﻭَﺍﻟْﻤَﺤْﺸَﺮِ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺨْﺮِﻳﺐِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺒْﺪِﻳﻞِ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ[/SIZE][/COLOR] [/FONT][/COLOR] [COLOR=#000000][FONT=arial][SIZE=3][I]Bu arabî fıkranın mebdei şudur:[/I][/SIZE] [/FONT][/COLOR] [SIZE=5][COLOR=#000000][COLOR=#a52a2a][FONT=arial]ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﺣَﺪِﻳﻘَﺔَ ﺍَﺭْﺿِﻪِ ﻣَﺸْﻬَﺮَ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ﻣَﺤْﺸَﺮَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﻈْﻬَﺮَ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻣَﺰْﻫَﺮَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﺰْﺭَﻉَ ﺟَﻨَّﺘِﻪِ ﻣَﻤَﺮَّ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻣَﺴِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻣَﻜِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﻓَﻤُﺰَﻳَّﻦُ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ﻣُﻨَﻘَّﺶُ ﺍﻟﻄُّﻴُﻮﺭَﺍﺕِ ﻣُﺜَﻤَّﺮُ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺍﺕِ ﻣُﺰَﻫَّﺮُ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺟُﻮﺩِﻩِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﺗَﺒَﺴُّﻢُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺯِﻳﻨَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍﻟْﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻓِﻰ ﻧَﺴْﻤَﺔِ ﺍﻟْﺎَﺳْﺤَﺎﺭِ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻋَﻠَﻰ ﺧُﺪُﻭﺩِ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟﺼِّﻐَﺎﺭِ ﺗَﻌَﺮُّﻑُ ﻭَﺩُﻭﺩٍ ﺗَﻮَﺩُّﺩُ ﺭَﺣْﻤَﻦٍ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺣَﻨَّﺎﻥٍ ﺗَﺤَﻨُّﻦُ ﻣَﻨَّﺎﻥٍ ﻟِﻠْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺮُّﻭﺡِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ[/FONT][/COLOR][/COLOR][/SIZE] [COLOR=#000000][FONT=arial] [/FONT][/COLOR][SIZE=3][COLOR=#000000][I][FONT=arial]İşte bu arabî tefekkürün kısa bir meali şudur ki: [/FONT] [FONT=arial]Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyenin birer mu'cizesi.. san'at-ı İlahiyenin birer hârikası.. rahmet-i İlahiyenin birer hediyesi.. vahdet-i İlahiyenin birer bürhan-ı maddîsi.. âhirette eltâf-ı İlahiyenin birer müjdecisi.. kudretinin ihatasına ve ilminin şümulüne birer şahid-i sadık oldukları gibi; şunlar, âlem-i kesretin aktarında ve şu ağaç gibi tekessür etmiş bir nevi âlemin etrafında vahdet âyineleridirler. Enzarı, kesretten vahdete çeviriyorlar. Lisan-ı hal ile herbirisi der: "Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma, boğulma, bütün o ağaç bizdedir. Onun kesreti, vahdetimizde dâhildir." Hattâ her meyvenin kalbi hükmünde olan herbir çekirdek dahi, vahdetin birer maddî âyinesi oldukları gibi; zikr-i kalbi-yi hafî ile koca ağacın zikr-i cehrî suretiyle çektiği ve okuduğu bütün esmayı zikreder, okur. Hem o meyveler, tohumlar; vahdetin âyineleri oldukları gibi, kaderin meşhud işaratı ve kudretin mücessem rumuzatıdır ki; kader onlar ile işaret eder ve kudret o kelimeler ile remzen der: Nasılki şu ağacın kesretli dal ve budakları, bir tek çekirdekten gelmiş ve şu ağacın san'atkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor. Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatını bir meyvede toplar. Bütün manasını bir çekirdekte derceder. Onunla Hâlık-ı Zülcelalinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir. Öyle de: Şu şecere-i kâinat, bir menba-ı vahdetten vücud alır, terbiye görür. Ve o kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde, vahdeti gösterdiği gibi; kalbi dahi, iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür. [/FONT] [FONT=arial]Hem o meyveler ve tohumlar, hikmet-i Rabbaniyenin telvihatıdır. Hikmet onlarla ehl-i şuura şöyle ifade ediyor ve diyor ki: "Nasıl şu ağaca müteveccih küllî nazar, küllî tedbir, külliyetiyle ve umumiyetiyle bir tek meyveye bakar. Çünki o meyve, o ağaca bir misal-i musaggardır. Hem o ağaçtan maksud, odur. Hem o küllî nazar ve umumî tedbir, bir meyvenin içinde herbir çekirdeğe dahi nazar eder. Çünki çekirdek, umum ağacın manasını, fihristesini taşıyor. Demek ağacın tedbirini gören zât, o tedbir ile alâkadar bütün esmasıyla, ağacın vücudundan maksud ve icadının gayesi olan herbir semereye müteveccihtir. Hem şu koca ağaç, o küçük meyveler için bazan budanır, kesilir, tecdid için bazı cihetleri tahrib edilir. Daha güzel, bâki meyveler vermek için, aşılanır. [/FONT][FONT=arial]Öyle de: Şu şecere-i kâinatın semeresi olan beşer; kâinatın vücudundan ve icadından maksud odur ve icad-ı mevcudatın gayesi de odur. Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi, Sâni'-i Kâinat'ın en münevver ve en câmi' bir âyinesidir. İşte şu hikmettendir ki: Şu küçücük insan, neşir ve haşir gibi muazzam inkılablara medar olmuş. Kâinatın tahrib ve tebdiline sebeb olur. Onun muhakemesi için dünya kapısı kapanıp, âhiret kapısı açılır. [/FONT] [FONT=arial]Madem haşrin bahsi geldi. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın haşrin isbatına dair cezalet-i beyanını ve kuvvet-i ifadesini gösteren bir nükte-i hakikatını beyan etmeğe münasebet geldi. Şöyle ki: [/FONT] [FONT=arial]Şu tefekkür neticesi gösteriyor ki: Beşerin muhakemesi ve saadet-i ebediye kazanması için lüzum olsa bütün kâinat tahrib edilir ve tahrib ve tebdil edecek bir kudret görünüyor ve vardır. Fakat haşrin meratibi var. Bir kısmına iman farzdır, marifeti lâzımdır. Diğer kısmı, terakkiyat-ı ruhiye ve fikriyenin derecatına göre görünür. Ve ilim ve marifeti lâzım olur. Kur'an-ı Hakîm, en basit ve kolay olan mertebeyi kat'î ve kuvvetli isbat için en geniş ve en büyük bir daire-i haşri açacak bir kudreti gösteriyor. [/FONT] [FONT=arial]İşte umuma iman lâzım olan haşrin mertebesi şudur ki: İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider. Cesedleri çürüyor. Fakat insanın cesedinden bir çekirdek, bir tohum hükmünde olacak "acb-üz zeneb" tabir edilen küçük bir cüz'ü bâki kalıp Cenab-ı Hak, onun üstünde cesed-i insanîyi haşirde halkeder, onun ruhunu ona gönderir. İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki; her baharda milyonlarla misali görülüyor. İşte bazan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur'aniye öyle bir daireyi gösteriyor ki: Bütün zerratı haşr u neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı, bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr u neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr u neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar. [/FONT] [FONT=arial]BİR SUAL: [/FONT][FONT=arial]Diyorsunuz ki: "Sen Sözler'de kıyas-ı temsili çok istimal ediyorsun. Halbuki Fenn-i Mantıkça kıyas-ı temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesail-i yakîniyede bürhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyas-ı temsilî, Usûl-ü Fıkıh ülemasınca zann-ı galib kâfi olan metalibde istimal edilir. Hem de sen, temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vakıa muhalif olur?" [/FONT] [FONT=arial]ELCEVAB: [/FONT][FONT=arial]İlm-i Mantıkça çendan "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat'î ifade etmiyor" denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev'i var ki; mantıkın yakînî bürhanından çok kuvvetlidir ve mantıkın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki: Bir temsil-i cüz'î vasıtasıyla bir hakikat-ı küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikata bina ediyor. O hakikatın kanununu, bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-ı uzma bilinsin ve cüz'î maddeler, ona irca' edilsin. Meselâ: "Güneş nuraniyet vasıtasıyla, bir tek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor." temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nurani için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur. Mekân onu zabtedemez. [/FONT] [FONT=arial]Hem meselâ: "Ağacın meyveleri, yaprakları; bir anda, bir tarzda kolaylıkla ve mükemmel olarak bir tek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatın ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatın kanununu gayet kat'î bir surette isbat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatın ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelanıdır. [/FONT] [FONT=arial]İşte bütün Sözlerdeki kıyasat-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, bürhan-ı kat'î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler. [/FONT] [FONT=arial]İKİNCİ SUALE CEVAB: [/FONT][FONT=arial]Malûmdur ki: Fenn-i Belâgatta bir lafzın, bir kelâmın mana-yı hakikîsi, başka bir maksud manaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lafz-ı kinaî" denilir. Ve "kinaî" tabir edilen bir kelâmın mana-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinaî manasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinaî mana doğru ise, o kelâm sadıktır. Mana-yı aslî, kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mana-yı kinaî doğru değilse; mana-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinaî misallerinden: (Filanün tavîl-ün necad) denilir. Yani: "Kılıncının kayışı, bendi uzundur." Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa da, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki mana-yı aslîsi, maksud değil. [/FONT] [FONT=arial]İşte Onuncu Söz'ün ve Yirmiikinci Söz'ün hikâyeleri gibi, sair Sözlerin hikâyeleri, kinaiyat kısmındandırlar ki, begayet doğru ve gayet sadık ve mutabık-ı vaki' olan hikâyelerin sonlarındaki hakikatlar, o hikâyelerin mana-yı kinaiyeleridir. Mana-yı aslîleri, bir temsil-i dûrbînîdir. Nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez. Hem o hikâyeler birer temsildirler. Yalnız umuma tefhim için lisan-ı hal, lisan-ı kal suretinde ve şahs-ı manevî, bir şahs-ı maddî şeklinde gösterilmiştir.[/FONT][/I][/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst