Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Mizah ve Eğlence
Mizahi Sohbet
Sen razı ol da herkes öfkeyle dolsun
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="SaYa" data-source="post: 460" data-attributes="member: 5"><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Sen razı ol da herkes öfkeyle dolsun </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">A. ALİ URAL</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Allahım günahlarımı ört! diye ağlayan bir dişi aslanın hikâyesi bu. Avcılardan kurtulalı beri bir dağda yaşıyor, yalnız. Her gece şafak sökene kadar oturuyor kefeninin üstünde. İlâhi! Sesler sustu, hareketler durdu, bütün sevgililer sevdiğine kavuştu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Ben de seninle baş başayım ey sevdiğim! diye mırıldanarak aralamaya çalışıyor tövbe kapısını. Sözlerin samimiyetinden, gözyaşlarının sıcaklığından, dönüşlerin kesinliğinden emin değil. İstiğfarların bile istiğfara ihtiyacı olduğunu düşünüyor çünkü. Kırık bir testisi, eski bir hasırı, yastık yerine kullanılan tuğlaları ve yanına gelenlere söyleyecek bir çift sözü var: Onun, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlayıp yardım ettiğini mi sanıyorsunuz! Mâdemki Rabbim benim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de Onun istediğini istiyoruz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Onun istediğini istemek, dile kolay. Zira nimetlerin sevildiği gibi sevilmek istiyor belalar. Sırf O istediği için kucaklanmak.Yâ Rabbî! Benden râzı ol! diyen bir adama bu yüzden kükrüyor aslan: Kendisinden râzı olmadığın (Kazâ ve kaderine rızâ göstermediğin) bir zâtın, senden râzı olmasını istemeye utanmıyor musun? Ah utanmak! Nasıl da gülümsüyor uzaktan! Günahlarını gizlediği gibi sevaplarını gizleyenleri arıyor, her günün kendinden bir şeyler götürdüğünü fark edip zamanın peşine düşenleri. Yâ Rabbî! Beni kendinle öyle meşgûl et ki, senden alıkoyacak işlerden uzak kalayım! deme cesaretini gösterenleri. İstiğnanın diliyle reddedenleri dünyayı: Kâinatın sahibinden bile istemeye utanırken, kuldan neden dünyalık isteyeyim! </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Dördüncü anlamına gelen Râbia ismini taşıyan bir öncü aslan geçti hicrî ikinci asırdan. Korku ve Ürperme kelimelerini telaffuz ederken muasırları, o İlâhî Aşk ve İlâhî Hoşnutluktan söz açtı. Atâ b. Rabah ve Zünnûn el-Mısrînin soluk aldığı bir dünyada yaşadı o ve dünyayı kötüleyen sûfîleri, Ben dünyanın dört bucağıyla kalplerinize yerleştiğini görüyorum. Zira kalplerinizdeki en yakın şeye bakıp konuştunuz! diye uyardı. Her namazını, Bu benim son namazımdır! diye kıldı, her orucunu Bu benim son orucumdur, diye. Kâbe yolunda öyle yorgun düştü ki, Kâbeye varmadan Kâbe ona vardı. Nedir bu hal! diye sordu İbrahim Edhem, Sırrı nedir bu iltifatın? Ya İbrahim! Sen namaz eyledin, ben niyaz eyledim! dedi Râbia. Süfyan-ı Sevrî bir gün, Ah benim derdim, ah kederim! dedi de, dişi aslanın söz pençesi ona da değdi: Öyle diyeceğine, Ah yazık bana, ne az dertliyim, de! Eğer gerçekten mahzun olsaydın, bu kadar rahat nefes alabilir miydin! </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Hz. Yusuf gibi birkaç pula satılmıştı çocukluğunda. Anne ve babasını kaybettiğini gören avcılar, ağlarını atmışlardı yavru aslana. Onu altı dinar ödeyerek satın alan ihtiyar, bir gece Allaha yakarışına şahit olunca, bir sabah açmıştı kafesini aslanın. İşte duası genç Râbianın: İlâhî sana malumdur ki ben gönlümü Sana vermişim. Fakat elimden ne gelir ki, beni bir mahluka köle ettin. Hür olsaydım bir an geri kalmazdım kulluğundan! Râbia el-Adeviyye, hür oldu yeniden ve ölene kadar korudu özgürlüğünü. Kendisiyle evlenmek isteyenlere, Nikâh vücutla olur. Bende vücut yoktur, dedi. Yokluk makamıyla var oldu çünkü. Bir mektupla kendisine talip olan Basralı zengine şu satırları yazdı: Dünyaya değer vermemek kalbin ve bedenin rahatlığıdır. Ona hırsla sarılmak ise gam ve kederi getirir. Mektubum sana ulaştığında durma, ahiret için azığını hazırla! Kendine öğüt ver, başkasına bir şeyler teklif etmeye bakma!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Kefeni hep yanındaydı. Ölümden değil günahlarıyla huzura varmaktan korkuyordu. Şükür ki Rahîmdi Rab. Allahım bana rahmet kapısını aç diye dua eden birine, Yüce Allahın rahmet kapısı kapalı mı ki açmasını istiyorsun? Rahmet kapısı her zaman açık. Kalp kapın açık mı sen ona bak! demişti bir seferinde. Ölüm döşeğinde baş ucunda bekleyenlere, Beni yalnız bırakın! Meleklerle baş başa kalmak istiyorum, demiş, kapanan kapının arkasından şu ayetler işitilmişti; Ey mutmainne nefs, razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve Cennetime gir. (Fecr Suresi: 89) İçeri girenler seksen yaşındaki Râbia el-Adeviyyeden geriye İmam Gazâlînin öğretilerinin de temelini teşkil edecek bir ruh mirası kaldığını görmüşlerdi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">Tur Dağına defnedildi Râbia. Hasan el- Basrî bir mezar taşı gibi koydu noktayı: Nasıl erkek aslanlar yaşadıysa, dişi bir aslan da yaşadı bu dünyada!a.ural@zaman.com.tr </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: green">ZAMAN PAZAR</span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="SaYa, post: 460, member: 5"] [B][SIZE=3][COLOR=green]Sen razı ol da herkes öfkeyle dolsun A. ALİ URAL Allahım günahlarımı ört! diye ağlayan bir dişi aslanın hikâyesi bu. Avcılardan kurtulalı beri bir dağda yaşıyor, yalnız. Her gece şafak sökene kadar oturuyor kefeninin üstünde. İlâhi! Sesler sustu, hareketler durdu, bütün sevgililer sevdiğine kavuştu. Ben de seninle baş başayım ey sevdiğim! diye mırıldanarak aralamaya çalışıyor tövbe kapısını. Sözlerin samimiyetinden, gözyaşlarının sıcaklığından, dönüşlerin kesinliğinden emin değil. İstiğfarların bile istiğfara ihtiyacı olduğunu düşünüyor çünkü. Kırık bir testisi, eski bir hasırı, yastık yerine kullanılan tuğlaları ve yanına gelenlere söyleyecek bir çift sözü var: Onun, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlayıp yardım ettiğini mi sanıyorsunuz! Mâdemki Rabbim benim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de Onun istediğini istiyoruz. Onun istediğini istemek, dile kolay. Zira nimetlerin sevildiği gibi sevilmek istiyor belalar. Sırf O istediği için kucaklanmak.Yâ Rabbî! Benden râzı ol! diyen bir adama bu yüzden kükrüyor aslan: Kendisinden râzı olmadığın (Kazâ ve kaderine rızâ göstermediğin) bir zâtın, senden râzı olmasını istemeye utanmıyor musun? Ah utanmak! Nasıl da gülümsüyor uzaktan! Günahlarını gizlediği gibi sevaplarını gizleyenleri arıyor, her günün kendinden bir şeyler götürdüğünü fark edip zamanın peşine düşenleri. Yâ Rabbî! Beni kendinle öyle meşgûl et ki, senden alıkoyacak işlerden uzak kalayım! deme cesaretini gösterenleri. İstiğnanın diliyle reddedenleri dünyayı: Kâinatın sahibinden bile istemeye utanırken, kuldan neden dünyalık isteyeyim! Dördüncü anlamına gelen Râbia ismini taşıyan bir öncü aslan geçti hicrî ikinci asırdan. Korku ve Ürperme kelimelerini telaffuz ederken muasırları, o İlâhî Aşk ve İlâhî Hoşnutluktan söz açtı. Atâ b. Rabah ve Zünnûn el-Mısrînin soluk aldığı bir dünyada yaşadı o ve dünyayı kötüleyen sûfîleri, Ben dünyanın dört bucağıyla kalplerinize yerleştiğini görüyorum. Zira kalplerinizdeki en yakın şeye bakıp konuştunuz! diye uyardı. Her namazını, Bu benim son namazımdır! diye kıldı, her orucunu Bu benim son orucumdur, diye. Kâbe yolunda öyle yorgun düştü ki, Kâbeye varmadan Kâbe ona vardı. Nedir bu hal! diye sordu İbrahim Edhem, Sırrı nedir bu iltifatın? Ya İbrahim! Sen namaz eyledin, ben niyaz eyledim! dedi Râbia. Süfyan-ı Sevrî bir gün, Ah benim derdim, ah kederim! dedi de, dişi aslanın söz pençesi ona da değdi: Öyle diyeceğine, Ah yazık bana, ne az dertliyim, de! Eğer gerçekten mahzun olsaydın, bu kadar rahat nefes alabilir miydin! Hz. Yusuf gibi birkaç pula satılmıştı çocukluğunda. Anne ve babasını kaybettiğini gören avcılar, ağlarını atmışlardı yavru aslana. Onu altı dinar ödeyerek satın alan ihtiyar, bir gece Allaha yakarışına şahit olunca, bir sabah açmıştı kafesini aslanın. İşte duası genç Râbianın: İlâhî sana malumdur ki ben gönlümü Sana vermişim. Fakat elimden ne gelir ki, beni bir mahluka köle ettin. Hür olsaydım bir an geri kalmazdım kulluğundan! Râbia el-Adeviyye, hür oldu yeniden ve ölene kadar korudu özgürlüğünü. Kendisiyle evlenmek isteyenlere, Nikâh vücutla olur. Bende vücut yoktur, dedi. Yokluk makamıyla var oldu çünkü. Bir mektupla kendisine talip olan Basralı zengine şu satırları yazdı: Dünyaya değer vermemek kalbin ve bedenin rahatlığıdır. Ona hırsla sarılmak ise gam ve kederi getirir. Mektubum sana ulaştığında durma, ahiret için azığını hazırla! Kendine öğüt ver, başkasına bir şeyler teklif etmeye bakma! Kefeni hep yanındaydı. Ölümden değil günahlarıyla huzura varmaktan korkuyordu. Şükür ki Rahîmdi Rab. Allahım bana rahmet kapısını aç diye dua eden birine, Yüce Allahın rahmet kapısı kapalı mı ki açmasını istiyorsun? Rahmet kapısı her zaman açık. Kalp kapın açık mı sen ona bak! demişti bir seferinde. Ölüm döşeğinde baş ucunda bekleyenlere, Beni yalnız bırakın! Meleklerle baş başa kalmak istiyorum, demiş, kapanan kapının arkasından şu ayetler işitilmişti; Ey mutmainne nefs, razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve Cennetime gir. (Fecr Suresi: 89) İçeri girenler seksen yaşındaki Râbia el-Adeviyyeden geriye İmam Gazâlînin öğretilerinin de temelini teşkil edecek bir ruh mirası kaldığını görmüşlerdi. Tur Dağına defnedildi Râbia. Hasan el- Basrî bir mezar taşı gibi koydu noktayı: Nasıl erkek aslanlar yaşadıysa, dişi bir aslan da yaşadı bu dünyada!a.ural@zaman.com.tr ZAMAN PAZAR[/COLOR][/SIZE][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Mizah ve Eğlence
Mizahi Sohbet
Sen razı ol da herkes öfkeyle dolsun
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst