Risaleleri anlamak için nasıl okumalıyız?

Garib

Well-known member
6TQ_Besmele_01.jpg

Risaleleri anlamak için nasıl okumalıyız?(alıntıdır)
Üstadımız hayattayken, anlayamadığını ifade eden insanlara cevaben “Risale-i Nur muallime ihtiyaç göstermez. Kendi kendisinin muallimi olur.” demiştir. Onun için risaleleri iyi öğrenmenin en önemli yolu dikkatlice, devamlı ve çok okumaktır. Aşağıda izah edilecektir.

Yabancı dil eğitiminde geçerli olan pek çok prensip risalelerin öğrenilmesinde de geçerlidir. Örneğin, yabancı dilde yazılmış bir kitap okunurken her bilinmeyen kelimeye sözlükten bakılmaz. Zira, kitabın anlam bütünlüğü bozulur, okuyucu sıkılır, kelimenin doğru anlamı sözlükten seçilemeyebilir (dolayısıyla yanlış anlamlar öğrenilir) ve insanın hafıza kuvveti de (bilimsel olarak da isbat edilmiştir) bir defada o kadar çok kelimeyi ezberleyemez. Onun için öncelikle bilinmeyen bir kelimenin anlamı sözün gelişinden tahmin edilmeye çalışılır ve ancak çok sık geçiyor ve/veya anlama için çok önemli anahtar bir kelime ise sözlüğe başvurulur. Bu şekilde (sadece bir örnek olarak) 15-20 sayfada 1-2 çok önemli kelime öğrenilir. Risaleler de ilk okuma esnasında olabildiğince hızlı ve sözlüğe bakılmadan okunmalı, böylece konuların geneline ve üsluba bir aşinalık oluşturulmalıdır. Risalelerin bir yerinde izah edilen bir mesele farklı yönleriyle diğer yerlerde de ele alınmakta, her bir müstakil bölüm diğer yerlerin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Onun için ilk okuyuşta hızlı (elbette Üstadımızın tabiriyle gazete gibi değil) ve anlamadığımız yerlerin üzerinde durmadan okunmalıdır. Üsluba ve konulara alışmaya başladıktan sonra ikinci ve özellikle de üçüncü okuyuşlarda anlaşılmayan yerler bir bilene sorulmalı, derslerde müzakere edilmeli ve önemli kelimeler yavaş yavaş öğrenilmeli, bazı ayet ve hadis meallerine de bakılmalıdır (zaten şu anda bir çok baskıda kelimelerin anlamları ve ayet, hadis mealleri kitapların içinde mevcuttur). 4. okuyuştan itibaren de kelime kelime, Üstad burada niye bu kelimeyi kullanmış da şunu kullanmamış mantığıyla, anlaşılmadık yer bırakmamaya çalışarak, hangi meselenin nerde nasıl izah edildiğini öğrenerek okunmalıdır.

Hiçbir bilimsel konu bir defada tamamen anlaşılıp öğrenilemez. Tekrarlar, farklı izahlar ve alıştırmalarla o konu iyice anlaşılıp öğrenilmeye çalışılır. Risalelerde anlatılan mevzular da en ufağıyla bütün küre-i arzı ve insanlığı, daha ötesiyle kainatı ve nihayetinde de zamanlar ötesi ahireti, sonsuzluğu ve ebedi ve ezeli olan Rabbimizi ilgilendirmektedir. Öyleyse “Ben bir defa tam okuyup tam anlayacağım” deme, ilkokula başlayan bir öğrencinin bütün matematiği birden öğrenmek istemesine benzetilebilir. Ayrıca, risalelerde geçen her bir mesele madem imana aittir, öyleyse küçüğü büyüğü yoktur, ne kadar anlaşılsa büyük kârdır. Mesela, bir bahçeye bir adam girse, görse ki ağaçların dallarında yakutlar, pırlantalar var,asılmış. Benim boyum hepsini koparmaya yetmiyor diyerek bahçeyi terketmek nasıl divanece bir harekettir. Ve akıllı adam alt dallardaki mücevheratı kopartıp boyunun büyümesini sabırla bekler. Aynen öyle de, risaleleri daha birinci okuyuşta niye çoğunu anlamıyorum deme biraz sabırsızlık ve anladığımız kadarına kanaat göstermemek demektir. Sabırla okuyan, Allah’ın onun zihnini ve gönlünü o hakikatlere açacağını görecektir. İhlas risalesinin akabindeki bir mektupta Üstadımız şöyle buyurmaktadır:

“Eğer deseniz: Hadîste "âlim" tabiri var, bir kısmımız yalnız kâtibiz.
Elcevab: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirdlerinin bir şahs-ı manevîsi var, şübhesiz o şahs-ı manevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı manevînin parmaklarıdır.......”

Bir diğer mevzu, risaleler sadece akla hitap kuru ve nazari (teorik) bilgi yığınları değildir. Aynı zamanda kalbe, ruha, sırra ve daha sair manevi letaife (duygulara) hitap eder. Onlar da okunmasıyla hisselerini alırlar. Bu letaifin istifadesi illa anlaşılmasına bağlı değildir. Buna remzen Üstadımız bir yerde risalelerin evrad ve zikir makamında da okunabileceğini söylemişlerdir. Bundan elbette, kuru kuru anlamadan şuursuzca okunsun anlamı çıkmaz.

Risaleleri okumanın disiplini açısından hatırlatmak istediğimiz önemli iki mesele daha var.

Birincisi: Bir kitabı bitirmeden başka kitaba geçmeme, Zübeyir ağabeyin de üzerinde durduğu hususlardan. Bir çok insana ne kadar okuduğu sorulduğunda bazı kitapları hiç okumadığı,bazılarına da birkaç defa başlayıp yarıda bıraktığı cevabını alıyoruz. Bu risalelerin bütünlüğü açısından ve insanın bir hedef koyarak 1. tur, 2. tur vs. gibi kendini motive etmesi ve disiplinli okuması açısından yanlış bir yol. Onun için sırasıyla bir kitabı bazen uzun sürse de bitirerek diğer başka bir kitaba geçilmeli.

İkincisi: Genelde risaleler okunurken, lahikalar ihmal edilmekte. Halbuki Üstadımız “Benim nazarımda lahikalar iman hakikatlerini anlatan kitaplar kadar kıymetlidir.”buyurmaktadır. Lahikalar, insanlarda hizmet şuuru, sadakat, sebat, metanet, musibetlere sabır, şeytanın desiselerine aldanmama, uhuvvet, ihlas, feragat ve fadkarlık vb nice her biri hizmet erlerinin sahip olması gerek vasıflar üzerinde tahşidat yapmaktadır. Bir insanın hizmetten ayrılması veya elini gevşetmesi ise genelde bu tip meselelerdeki eksiklerden kaynaklanmaktadır. Onun için her bir mektup, Üstadımız bize burada hangi düsturu vermek için bu mektubu lahikaya dahil etmiş, şuuruyla okunmalıdır. (Lahikalar normalde şu andaki hacimlerinden kat kat fazladır, daha sonra Üstadımız tarafından seçilen mektuplar neşredilmiştir.)



Buradan sonra risalelerden ve Son Şahitlerden alınmış risalelerin kıymet ve mahiyeti ve okumanın fazilet ve şekli il ilgili bahisler bulacaksınız:

Emirdağ Lahikasından :

Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli iman-ı tahkiki dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. Denizli hapishanesinde, kısmen ağır ceza ile mahkum yüzler adam, yalnız Meyve Risalesiyle gayet uslu ve mütedeyyin suretine girmeleri, hatta iki-üç adamı öldürenler, onun dersiyle daha tahta bitini de öldürmekten çekinmeleri ve o hapishane müdürünün ikrarıyla, hapishanenin bir terbiye medresesi hükmünü alması, bu müddeaya reddedilmez bir senettir, bir hüccettir.


Evet, efendiler! Gerçi Risale-i Nur sırf ahirete bakar; gayesi Rıza-yı İlahi ve imanı kurtarmak ve şakirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebediden ve ebedi haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i atinin biçareler kısmını dalalet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir Müslim dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de-o mahkemede ondan beraat kazandığım-"tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur da daima dava edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur" diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden yazdığım tarikatlerin hakikatlerini ilmen beyan eden Telvihat Risalesi var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir ders-i ilmidir, tarikat dersi değildir.

Evet, dinin, şeriatın ve Kur'ân ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cismani gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alakadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.

Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.

Risale-i Nur eczalarında tarikat hakikatine dair "Telvihat-ı Tis a" namındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem, zatınız gibi metin ve imanlı ve hakikatli zatlar Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünkü, bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlup olmadı. En muannid düşmanlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hatta iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tetkikat neticesinde, Risale-i Nur'un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-ı mahrem bütün eczalarını sahiplerine teslime karar verdiler.

Bu ciltte az ve sair altı cild-i ahirde masumların ve ihtiyar ümmilerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve manen denildi ki: Sıkılma! Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risale-i Nur'un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz i bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.
Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.
Elhasıl: Masumların ve ümmi ihtiyarların noksan yazılarında iki fayda var:
Birincisi: Teenni ve dikkatle okunmaya mecbur etmektir.
İkincisi: O masumane ve halisane ve samimi ve tatlı dillerinden, derslerinden Risale-i Nur'un şirin ve derin meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.

Kardeşiniz
Said Nursi
 

zerrat

Well-known member
ALLAH(C.C.) Razı Olsun,çok bilgilendirici bir paylaşım..
RABB'İM(C.C.) bu mübarek günün(Aşure Günü) hürmetine burada bulunan tüm Kardeşlerimizle beraber Ümmet-i MUHAMMEDİ(A.S.M.) ve bu acizi de soyuyla beraber inşaALLAH bu Kudsi yolda zamanın hakiki alimleri olmayı nasip eylesin İNŞAALLAH.(Amin)
 
Üst