Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Nedir? ve Nasıl bir Tefsirdir?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Eyvàh!" data-source="post: 36886" data-attributes="member: 12"><p><strong>İhtiyacınız olduğuna inanın ve dert edinin!</strong></p><p></p><p>Hepimize her gün 24 saatlik zaman verilir. Sabahın ilk ışıklarıyla emanet aldığımız bu hazineyi, ertesi günün sabahına kadar kullanırız. Rabbimiz günlük sermaye konusunda eşit davranmıştır hepimize. Hiç kimsenin daha az veya daha fazla süresi yoktur.Bu süreyi bizce önemli ve değerli uğraşlarla doldururuz. Sizin için en büyük mesele ne ise onun için çırpınırsınız gün boyu. Neyi dert edinmişseniz, onda yok olmuşsunuzdur. Sizi peşinden koşturan hedefiniz ne kadar önemli ve değerliyse, o kadar fedâkârlıkta ve feragatta bulunursunuz. </p><p></p><p>Eğer üniversitede okumayı kafanıza koymuşsanız, gece gündüz çalışmayı, yüzlerce gece uykusuz sabahlamayı göze alacaksınız. Sizin için para kazanmak vazgeçilmezse, ağır hastayken bile yatağı değil, işyerini tercih edeceksiniz. Emekli oluncaya kadar bir gün bile işe geç kalmayan ya da gelmemezlik yapmayan insanların var olduğunu duymuşsunuzdur. Bunları şaka mı sanırsınız?Hayır! Evlâdı için canını fedâdan çekinmeyen anne, üniversite için can atan öğrenci, işinden vazgeçmeyen işadamı; hep neyi dert edindiğini gösterir davranışlarıyla.Peki, sonsuz ahiret hayatına bedel bir damla serap hükmünde olan dünya hayatının hedefleri bizi böylesine dertlendirirse, ebedî saadeti kazanmanın anahtarı olan imanı sağlam elde etme gayretleri bizi bizden almalı değil midir? </p><p></p><p>Mânevî bir binayı ve ulvî bir ağacı temsil eden insanın temeli ve kökleri hükmünde olan „iman gerçeği“, tam ve mükemmel elde edilmezse, ne din yaşanır, ne de sonsuz mutluluk kazanılır. Yaratılış itibariyle sonsuza âşık ve sonsuz mutluluğu isteyen insanın en büyük meselesi, en büyük derdi ve en büyük dâvâsı „Kur’ân’ın istediği imanı“ kazanmaktır. İşte baştan sona tahkikî iman dersleri olan Risâle-i Nur’u okuma ve anlama meselesini dert edinmeden, ona tam zaman ayıramazsınız, anlamak için çırpınamazsınız. „Dostlar alış verişte görsün“ izlenimi veren „üstün körü göz gezdirmek“, „teberrüken okumak“, „günde birkaç sayfayla yetinmek“, bizleri „biliyorum“ gafletine sokan yetersiz çabalardır. </p><p></p><p>Oysa onu okumanın aşkıyla deli divane olmak, onu anlamanın ateşiyle yanıp tutuşmak gerekir. Onu büyük bir şevkle okumak ve anlamak zorundasınız. Çünkü:1- En büyük dâvâ başınıza açılmış:Risâle-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Hazretleri, 1939 yılında Kastamonu’da sürgün yaşamaktadır. O yıl 2. Dünya Savaşı başlamış, bütün dünya heyecanla savaşı izlemekte, gazete ve radyolar bu ilgi çekici olayı haber vermektedir. Hatta bazı dindar kimseler, camiyi ve cemaati bırakmış, radyo dinlemekle meşguldür. Bediüzzaman ise hiç merak etmemiş, hiç kimseye bir şey sormamıştır. O sıralarda kendisine hizmet etmekte olan talebeleri Mehmed Feyzi ve Çaycı Emin, bu ilgisizliğine şaşırırlar. Niye elli gündür hiç sormadığını, halbuki bu savaşın İslâmın geleceğiyle ilgili olduğunu belirterek, „Onunla meşgul olmanın zararı mı var? Ondan daha büyük bir hadise mi var?" derler. </p><p></p><p>11. Şûa’nın 4. Mesele’sinde geçen bu soruya verilen cevap müthiştir. Bediüzzaman’ın ilk cümlesi, „Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu vazifeler pek çoktur“ şeklindedir. Bu bomba gibi cümle gaflet uykusundaki insanın beynine bir balyoz gibi vurmaktadır. İnsanın kendi küçük dünyasında, „en büyük, en mühim ve sürekli“ bir vazife vardır. Çünkü herkesin, özellikle Müslümanların başına, iman karşılığında ebedî Cenneti kazanmak veya kaybetmek dâvâsı açılmıştır. Eğer iman belgesini sağlam elde edemezse, bu dâvâyı kaybedecektir. İşin acı yanı, Bediüzzaman’ın keşfine göre, bir yerde 40 kişi ölmüş, bunların sadece birkaçı imanla kabre girmiş, diğerleri kaybetmişler. </p><p></p><p>Düşünün: Sonsuz mutluluğu kazanmak için verilen ömür sermayesini, lüzumlu vazifelerle doldurmak yerine gelip geçici hayat için harcıyorsunuz. Sonunda iman vesikasını sağlam elde edemiyorsunuz. „Bu kaybedilen dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı verilse doldurabilir mi?“Bütün dünya bizim olsa, tüm karaların ve denizlerin hakimi olsak, hatta bin yıl mutlu bir hayat yaşasak, imanın yerini tutabilir mi? Elbette ki tutamaz. Çünkü, dünyanın bin sene en mutlu hayatı, Cennette bir saat yaşamaya bile denk değildir. Bütün dünya böyle ise, dünyanın küçücük işleri, „iman dersini hakkıyla öğrenmemize“ nasıl engel olabilir?Üstelik bu dâvâ, özellikle Müslümanların başına açılmış. Çünkü, kendisine İslâm ulaşmamış kimse, sadece Allah’a inansa kendini kurtarır. Müslüman ise, tam inanmak, tam teslim olmak ve tam yaşamak zorundadır. </p><p></p><p>Hele bir de bu Müslüman, ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) selâmet sahiline çıkarmakla görevli ise. Risâle-i Nur gibi bir iman hazinesini tanıyorsa... İşte onun sorumluluğunu ölçemeyiz bile.Eğer bu durumdaysanız, sanki henüz Nurları tanımış gibi, sanki bir hazineyi yeni keşfetmiş gibi silkinmeniz, yeni bir cehd ve gayrete girmeniz, yepyeni bir hizmet şuuruyla donanmanız gerekir.Zaten öyle olanların Rabbim şevk ve gayretini daim etsin, bize de duâ etsinler. Tavsiyemiz nefsim gibi, gaflet gemisinde rahat yatarken Cennet rüyaları görenler için...Yarın „Sekâratta hâlimiz ne olacak? Sel gibi hücum eden günahlara karşı ne yapacağız?“ gibi sorulara cevap verelim.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Eyvàh!, post: 36886, member: 12"] [b]İhtiyacınız olduğuna inanın ve dert edinin![/b] Hepimize her gün 24 saatlik zaman verilir. Sabahın ilk ışıklarıyla emanet aldığımız bu hazineyi, ertesi günün sabahına kadar kullanırız. Rabbimiz günlük sermaye konusunda eşit davranmıştır hepimize. Hiç kimsenin daha az veya daha fazla süresi yoktur.Bu süreyi bizce önemli ve değerli uğraşlarla doldururuz. Sizin için en büyük mesele ne ise onun için çırpınırsınız gün boyu. Neyi dert edinmişseniz, onda yok olmuşsunuzdur. Sizi peşinden koşturan hedefiniz ne kadar önemli ve değerliyse, o kadar fedâkârlıkta ve feragatta bulunursunuz. Eğer üniversitede okumayı kafanıza koymuşsanız, gece gündüz çalışmayı, yüzlerce gece uykusuz sabahlamayı göze alacaksınız. Sizin için para kazanmak vazgeçilmezse, ağır hastayken bile yatağı değil, işyerini tercih edeceksiniz. Emekli oluncaya kadar bir gün bile işe geç kalmayan ya da gelmemezlik yapmayan insanların var olduğunu duymuşsunuzdur. Bunları şaka mı sanırsınız?Hayır! Evlâdı için canını fedâdan çekinmeyen anne, üniversite için can atan öğrenci, işinden vazgeçmeyen işadamı; hep neyi dert edindiğini gösterir davranışlarıyla.Peki, sonsuz ahiret hayatına bedel bir damla serap hükmünde olan dünya hayatının hedefleri bizi böylesine dertlendirirse, ebedî saadeti kazanmanın anahtarı olan imanı sağlam elde etme gayretleri bizi bizden almalı değil midir? Mânevî bir binayı ve ulvî bir ağacı temsil eden insanın temeli ve kökleri hükmünde olan „iman gerçeği“, tam ve mükemmel elde edilmezse, ne din yaşanır, ne de sonsuz mutluluk kazanılır. Yaratılış itibariyle sonsuza âşık ve sonsuz mutluluğu isteyen insanın en büyük meselesi, en büyük derdi ve en büyük dâvâsı „Kur’ân’ın istediği imanı“ kazanmaktır. İşte baştan sona tahkikî iman dersleri olan Risâle-i Nur’u okuma ve anlama meselesini dert edinmeden, ona tam zaman ayıramazsınız, anlamak için çırpınamazsınız. „Dostlar alış verişte görsün“ izlenimi veren „üstün körü göz gezdirmek“, „teberrüken okumak“, „günde birkaç sayfayla yetinmek“, bizleri „biliyorum“ gafletine sokan yetersiz çabalardır. Oysa onu okumanın aşkıyla deli divane olmak, onu anlamanın ateşiyle yanıp tutuşmak gerekir. Onu büyük bir şevkle okumak ve anlamak zorundasınız. Çünkü:1- En büyük dâvâ başınıza açılmış:Risâle-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Hazretleri, 1939 yılında Kastamonu’da sürgün yaşamaktadır. O yıl 2. Dünya Savaşı başlamış, bütün dünya heyecanla savaşı izlemekte, gazete ve radyolar bu ilgi çekici olayı haber vermektedir. Hatta bazı dindar kimseler, camiyi ve cemaati bırakmış, radyo dinlemekle meşguldür. Bediüzzaman ise hiç merak etmemiş, hiç kimseye bir şey sormamıştır. O sıralarda kendisine hizmet etmekte olan talebeleri Mehmed Feyzi ve Çaycı Emin, bu ilgisizliğine şaşırırlar. Niye elli gündür hiç sormadığını, halbuki bu savaşın İslâmın geleceğiyle ilgili olduğunu belirterek, „Onunla meşgul olmanın zararı mı var? Ondan daha büyük bir hadise mi var?" derler. 11. Şûa’nın 4. Mesele’sinde geçen bu soruya verilen cevap müthiştir. Bediüzzaman’ın ilk cümlesi, „Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu vazifeler pek çoktur“ şeklindedir. Bu bomba gibi cümle gaflet uykusundaki insanın beynine bir balyoz gibi vurmaktadır. İnsanın kendi küçük dünyasında, „en büyük, en mühim ve sürekli“ bir vazife vardır. Çünkü herkesin, özellikle Müslümanların başına, iman karşılığında ebedî Cenneti kazanmak veya kaybetmek dâvâsı açılmıştır. Eğer iman belgesini sağlam elde edemezse, bu dâvâyı kaybedecektir. İşin acı yanı, Bediüzzaman’ın keşfine göre, bir yerde 40 kişi ölmüş, bunların sadece birkaçı imanla kabre girmiş, diğerleri kaybetmişler. Düşünün: Sonsuz mutluluğu kazanmak için verilen ömür sermayesini, lüzumlu vazifelerle doldurmak yerine gelip geçici hayat için harcıyorsunuz. Sonunda iman vesikasını sağlam elde edemiyorsunuz. „Bu kaybedilen dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı verilse doldurabilir mi?“Bütün dünya bizim olsa, tüm karaların ve denizlerin hakimi olsak, hatta bin yıl mutlu bir hayat yaşasak, imanın yerini tutabilir mi? Elbette ki tutamaz. Çünkü, dünyanın bin sene en mutlu hayatı, Cennette bir saat yaşamaya bile denk değildir. Bütün dünya böyle ise, dünyanın küçücük işleri, „iman dersini hakkıyla öğrenmemize“ nasıl engel olabilir?Üstelik bu dâvâ, özellikle Müslümanların başına açılmış. Çünkü, kendisine İslâm ulaşmamış kimse, sadece Allah’a inansa kendini kurtarır. Müslüman ise, tam inanmak, tam teslim olmak ve tam yaşamak zorundadır. Hele bir de bu Müslüman, ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) selâmet sahiline çıkarmakla görevli ise. Risâle-i Nur gibi bir iman hazinesini tanıyorsa... İşte onun sorumluluğunu ölçemeyiz bile.Eğer bu durumdaysanız, sanki henüz Nurları tanımış gibi, sanki bir hazineyi yeni keşfetmiş gibi silkinmeniz, yeni bir cehd ve gayrete girmeniz, yepyeni bir hizmet şuuruyla donanmanız gerekir.Zaten öyle olanların Rabbim şevk ve gayretini daim etsin, bize de duâ etsinler. Tavsiyemiz nefsim gibi, gaflet gemisinde rahat yatarken Cennet rüyaları görenler için...Yarın „Sekâratta hâlimiz ne olacak? Sel gibi hücum eden günahlara karşı ne yapacağız?“ gibi sorulara cevap verelim. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nur Nedir? ve Nasıl bir Tefsirdir?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst