Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Otuz üçüncü söz otuz üç penceredir yedinci pencere
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="uður1" data-source="post: 276501" data-attributes="member: 1016557"><p><strong>Cevap: Otuz üçüncü söz otuz üç penceredir yedinci pencere</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Calibri'"> <u>MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ</u></span></strong> <strong><u><span style="font-family: 'Calibri'"><a href="http://4.5.re/" target="_blank">4.5.RE</a>ŞHALAR(DEVAMI)</span></u></strong></p><p> <strong><u><span style="font-family: 'Calibri'">BEŞİNCİ REŞHA</span></u></strong></p><table style='width: 100%'><tr><td> <span style="font-family: 'Calibri'">Arkadaş! Şu zât-ı nuranî (a.s.m.), mürşid-i imânî, Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) bak, nasıl neşrettiği hakikatin nuruyla, hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâp ile âlemin şeklini değiştirerek nuranî bir şekle sokmuştur. Evet, o zâtın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebî ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtıyla, tenevvüüyle ve tagayyüratıyla, nukuşuyla tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarıyla bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı.<br /> <br /> İşte, o zâtın telkin ettiği iman nazarıyla kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görünecekti. Fakat o mürşid-i kâmilin gözüyle ve iman gözlüğüyle bakılırsa, her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı dîdâr edecektir.<br /> <br /> Evet, kâinat iman nuruyla mâtem-i umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır. Cenaze ve ölü şeklini gösteren cemâdat, ünsiyetli birer hayattar ve lisan-ı haliyle Hâlıkının âyâtını nâtık birer musahhar memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve eytam kıyafetinde görünen insan, ibadetinde zâkir, Halıkına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüat, tagayyürat ve nukuşu abesiyetten kurtuluyor. Rabbânî mektuplar, âyat-ı tekviniyeye sahifeler, esmâ-i İlâhiyeye ayineler suretine inkılâp ederler.</span><br /> <br /> </td><td> <strong><u><span style="color: #990000"><span style="font-family: 'Calibri'">Lügatler : </span></span></u></strong><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">abesiyet</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : faydasız ve gayesiz oluş<br /> <strong>acz</strong> : âcizlik, zayıflık<br /> <strong>ahbap</strong> : dostlar, sevgililer<br /> <strong>Aleyhissalâtü Vesselâm</strong> : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun<br /> <strong>arz-ı dîdâr</strong> : nazarlara sunma, güzelliğini gösterme<br /> <strong>âyât</strong> : âyetler, deliler<br /> <strong>bilhassa</strong> : özellikle<br /> <strong>cemâdat</strong> : cansız varlıklar<br /> <strong>ecnebî</strong> : yabancı<br /> <strong>eytam</strong> : yetimler, yetim kalanlar<br /> <strong>firak</strong> : dostlardan ayrılık<br /> <strong>hak</strong> : doğru, gerçek<br /> <strong>hakikat</strong> : doğru gerçek<br /> <strong>hakir</strong> : hor ve değersiz<br /> <strong>Hâlık</strong> : herşeyi yaratan Allah<br /> <strong>harekât</strong> : hareketler, sürekli meydana gelen değişmeler<br /> <strong>hayattar</strong> : canlı<br /> <strong>inkılâp</strong> : değişim<br /> <strong>irad etmek</strong> : sunmak, söylemek<br /> <strong>kâinat</strong> : evren<br /> <strong>lisan-ı hal</strong> : hal dili<br /> <strong>mâtem-i umumî</strong> : herkesin yas tutması<br /> <strong>mescid-i zikir ve şükür</strong> : Allah'ın isim ve sıfatlarının sürekli anıldığı, verdiği sonsuz nimetler için şükredildiği mekân<br /> <strong>mevcudat</strong> : varlıklar<br /> <strong>musahhar</strong> : boyun eğerek itaatte bulunan<br /> <strong>mürşid-i imânî</strong> : insanlara iman hakikatlerini gösteren ve onları doğru yola ileten<br /> <strong>mürşid-i kâmil</strong> : insanları hakikî mânâda irşad eden, hakikatleri ders veren mürşid; Hz. Muhammed (a.s.m.)<br /> <strong>müteşekkî</strong> : şikâyet eden; şikâyetçi<br /> <strong>nâtık</strong> : konuşan<br /> <strong>nazar</strong> : bakış açısı, görüş<br /> <strong>neşretmek</strong> : yaymak<br /> <strong>nev-i beşer</strong> : insanlık<br /> <strong>nukuş</strong> : nakışlar, işlemeler<br /> <strong>nur</strong> : aydınlık, ışık<br /> <strong>nuranî</strong> : aydınlık, ışık saçan<br /> <strong>nurlu</strong> : aydınlık<br /> <strong>Rabbânî</strong> : her şeyin Rabbi olan Allah’a ait<br /> <strong>Resûl-i Ekrem</strong> : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)<br /> <strong>reşha</strong> : “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi<br /> <strong>sıfat</strong> : özellik, vasıf<br /> <strong>sual</strong> : soru<br /> <strong>suret</strong> : biçim, şekil<br /> <strong>şâkir</strong> : Allah’a şükreden<br /> <strong>tagayyürat</strong> : başkalaşmalar, değişmeler<br /> <strong>tagayyürat</strong> : değişmeler<br /> <strong>telâkki edilen</strong> : kabul edilen; düşünülen<br /> <strong>telkin etmek</strong> : fikir aşılamak, öğüt vermek<br /> <strong>tenevvü</strong> : çeşitlilik<br /> <strong>tenevvüat</strong> : çok çeşitlilik<br /> <strong>ünsiyetli</strong> : cana yakın, dost<br /> <strong>vâveylâ</strong> : çığlık, feryad<br /> <strong>vaziyet</strong> : durum, hâl<br /> <strong>zâkir</strong> : zikreden, Allah’ı anan<br /> <strong>zât</strong> : kişi; Hz. Muhammed (a.s.m.)<br /> <strong>zât-ı nuranî</strong> : etrafına nur saçan zât, Hz. Peygamber (a.s.m.)<br /> <strong>zelil</strong> : aşağı, alçak<br /> <strong>zeval</strong> : geçip gitme, yok olup gitme<br /> <strong>ziya</strong> : ışık<br /> <strong>ziyadar</strong> : ışıklı<br /> <strong>zulümat</strong> : karanlık</span><br /> <span style="color: #888888"> <br /> </span></td></tr></table><p><span style="color: #888888"> </span></p><p> <span style="color: #888888"></span></p><p><span style="color: #888888"></span></p><p><span style="color: #888888"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="uður1, post: 276501, member: 1016557"] [b]Cevap: Otuz üçüncü söz otuz üç penceredir yedinci pencere[/b] [B][FONT=Calibri] [U]MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ[/U][/FONT][/B] [B][U][FONT=Calibri][URL="http://4.5.re/"]4.5.RE[/URL]ŞHALAR(DEVAMI)[/FONT][/U][/B] [B][U][FONT=Calibri]BEŞİNCİ REŞHA[/FONT][/U][/B] [TABLE] [TR] [TD="width: 307, bgcolor: transparent"] [FONT=Calibri]Arkadaş! Şu zât-ı nuranî (a.s.m.), mürşid-i imânî, Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) bak, nasıl neşrettiği hakikatin nuruyla, hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâp ile âlemin şeklini değiştirerek nuranî bir şekle sokmuştur. Evet, o zâtın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebî ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtıyla, tenevvüüyle ve tagayyüratıyla, nukuşuyla tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarıyla bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı. İşte, o zâtın telkin ettiği iman nazarıyla kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görünecekti. Fakat o mürşid-i kâmilin gözüyle ve iman gözlüğüyle bakılırsa, her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı dîdâr edecektir. Evet, kâinat iman nuruyla mâtem-i umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır. Cenaze ve ölü şeklini gösteren cemâdat, ünsiyetli birer hayattar ve lisan-ı haliyle Hâlıkının âyâtını nâtık birer musahhar memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve eytam kıyafetinde görünen insan, ibadetinde zâkir, Halıkına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüat, tagayyürat ve nukuşu abesiyetten kurtuluyor. Rabbânî mektuplar, âyat-ı tekviniyeye sahifeler, esmâ-i İlâhiyeye ayineler suretine inkılâp ederler.[/FONT] [FONT=Calibri] [/FONT] [/TD] [TD="width: 307, bgcolor: transparent"] [B][U][COLOR=#990000][FONT=Calibri]Lügatler : [/FONT][/COLOR][/U][/B] [B][FONT=Calibri]abesiyet[/FONT][/B][FONT=Calibri] : faydasız ve gayesiz oluş [B]acz[/B] : âcizlik, zayıflık [B]ahbap[/B] : dostlar, sevgililer [B]Aleyhissalâtü Vesselâm[/B] : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun [B]arz-ı dîdâr[/B] : nazarlara sunma, güzelliğini gösterme [B]âyât[/B] : âyetler, deliler [B]bilhassa[/B] : özellikle [B]cemâdat[/B] : cansız varlıklar [B]ecnebî[/B] : yabancı [B]eytam[/B] : yetimler, yetim kalanlar [B]firak[/B] : dostlardan ayrılık [B]hak[/B] : doğru, gerçek [B]hakikat[/B] : doğru gerçek [B]hakir[/B] : hor ve değersiz [B]Hâlık[/B] : herşeyi yaratan Allah [B]harekât[/B] : hareketler, sürekli meydana gelen değişmeler [B]hayattar[/B] : canlı [B]inkılâp[/B] : değişim [B]irad etmek[/B] : sunmak, söylemek [B]kâinat[/B] : evren [B]lisan-ı hal[/B] : hal dili [B]mâtem-i umumî[/B] : herkesin yas tutması [B]mescid-i zikir ve şükür[/B] : Allah'ın isim ve sıfatlarının sürekli anıldığı, verdiği sonsuz nimetler için şükredildiği mekân [B]mevcudat[/B] : varlıklar [B]musahhar[/B] : boyun eğerek itaatte bulunan [B]mürşid-i imânî[/B] : insanlara iman hakikatlerini gösteren ve onları doğru yola ileten [B]mürşid-i kâmil[/B] : insanları hakikî mânâda irşad eden, hakikatleri ders veren mürşid; Hz. Muhammed (a.s.m.) [B]müteşekkî[/B] : şikâyet eden; şikâyetçi [B]nâtık[/B] : konuşan [B]nazar[/B] : bakış açısı, görüş [B]neşretmek[/B] : yaymak [B]nev-i beşer[/B] : insanlık [B]nukuş[/B] : nakışlar, işlemeler [B]nur[/B] : aydınlık, ışık [B]nuranî[/B] : aydınlık, ışık saçan [B]nurlu[/B] : aydınlık [B]Rabbânî[/B] : her şeyin Rabbi olan Allah’a ait [B]Resûl-i Ekrem[/B] : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) [B]reşha[/B] : “sızıntı” mânâsını taşıyan başlıklardan her birisi [B]sıfat[/B] : özellik, vasıf [B]sual[/B] : soru [B]suret[/B] : biçim, şekil [B]şâkir[/B] : Allah’a şükreden [B]tagayyürat[/B] : başkalaşmalar, değişmeler [B]tagayyürat[/B] : değişmeler [B]telâkki edilen[/B] : kabul edilen; düşünülen [B]telkin etmek[/B] : fikir aşılamak, öğüt vermek [B]tenevvü[/B] : çeşitlilik [B]tenevvüat[/B] : çok çeşitlilik [B]ünsiyetli[/B] : cana yakın, dost [B]vâveylâ[/B] : çığlık, feryad [B]vaziyet[/B] : durum, hâl [B]zâkir[/B] : zikreden, Allah’ı anan [B]zât[/B] : kişi; Hz. Muhammed (a.s.m.) [B]zât-ı nuranî[/B] : etrafına nur saçan zât, Hz. Peygamber (a.s.m.) [B]zelil[/B] : aşağı, alçak [B]zeval[/B] : geçip gitme, yok olup gitme [B]ziya[/B] : ışık [B]ziyadar[/B] : ışıklı [B]zulümat[/B] : karanlık[/FONT] [COLOR=#888888] [FONT=Calibri] [/FONT] [/COLOR][/TD] [/TR] [/TABLE] [COLOR=#888888] [FONT=Calibri] [/FONT] [/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Otuz üçüncü söz otuz üç penceredir yedinci pencere
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst