Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 271055" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 838</strong></p><p></p><p>Mânâ-yı asliyeleri bir temsil-i dürbinîdir; nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez. Hem o hikâyeler birer temsildirler. Yalnız umuma tefhim için, lisan-ı hâl lisan-ı kàl suretinde ve şahs-ı mânevî bir şahs-ı maddî şeklinde gösterilmiştir.</p><p></p><p><strong>ÜÇÜNCÜ MAKSAT</strong></p><p></p><p>Umum ehl-i dalâletin vekili, ikinci sualineHAŞİYE-1 karşı kat’î ve mukni ve mülzim cevabı aldıktan sonra, şöyle üçüncü bir sual ediyor. Diyor ki:</p><p></p><p>“Kur’ân’da <span style="font-size: 22px">اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1 ،اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ</span><img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />2 gibi kelimat, başka hâlıklar, râhimler bulunduğunu iş’ar eder. Hem diyorsunuz ki, ‘Hâlık-ı Âlemin nihayetsiz kemâlâtı var; bütün envâ-ı kemâlâtın en nihayet mertebelerini câmidir.’ Halbuki, eşyanın kemâlâtı ezdad ile bilinir. Elem olmazsa, lezzet bir kemâl olmaz. Zulmet olmazsa, ziya tahakkuk etmez. Firak olmazsa, visal lezzet vermez, ve hâkezâ...”</p><p></p><p><strong>Elcevap:</strong> Birinci şıkka Beş İşaretle cevap veririz.</p><p></p><p><strong>BİRİNCİ İŞARET: </strong>Kur’ân baştan başa tevhidi ispat ettiği ve gösterdiği için, bir delil-i kat’îdir ki, Kur’ân-ı Hakîmin o nevi kelimeleri sizin fehmettiğiniz gibi değildir. Belki<span style="font-size: 22px"><strong> اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ</strong></span>demesi, “Hâlıkıyet mertebelerinin en ahsenindedir” demektir ki, başka hâlık bulunduğuna hiç delâleti yok. Belki, hâlıkıyetin, sair sıfatlar gibi çok meratibi var. <span style="font-size: 22px">اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ</span> demek, “merâtib-i hâlıkıyetin en güzel, en müntehâ mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelâldir” demektir.</p><p></p><p></p><p></p><p>[NOT]Haşiye-1</p><p> İkinci Maksadın başındaki sual demektir. Yoksa, Hâtimenin âhirindeki bu küçücük sual değildir.</p><p>Dipnot-1</p><p> Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Yaratıcıların en güzeli.” Mü’minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125.</p><p>Dipnot-2</p><p> Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Merhametlilerin en merhametlisi.” A’râf Sûresi, 7:151; Yûsuf Sûresi, 12:64.[/NOT]</p><p></p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Hâlık-ı Zülcelâl</strong>: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)</td><td><strong>Hâlık-ı Âlem</strong>: âlemin yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>Kur’ân-ı Hakim</strong>: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td><td><strong>ahsen</strong>: en güzel (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td><strong>belki</strong>: aslında, gerçekte</td><td><strong>câmi’</strong>: kapsayan (bk. c-m-a)</td></tr><tr><td><strong>delil-i kat’î</strong>: kesin delil</td><td><strong>delâlet</strong>: işaret etme, delil olma</td></tr><tr><td><strong>ehl-i dalâlet</strong>: doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler (bk. ḍ-l-l)</td><td><strong>elem</strong>: acı, sıkıntı</td></tr><tr><td><strong>envâ-ı kemâlât</strong>: mükemmelliklerin çeşitleri (bk. k-m-l)</td><td><strong>ezdad</strong>: zıtlar</td></tr><tr><td><strong>eşya</strong>: varlıklar</td><td><strong>fehmetmek</strong>: anlamak</td></tr><tr><td><strong>firak</strong>: ayrılık (bk. f-r-ḳ)</td><td><strong>hakkaniyet</strong>: doğruluk, gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>haşiye</strong>: dipnot, açıklayıcı not</td><td><strong>hâkezâ</strong>: böylece, bunun gibi</td></tr><tr><td><strong>hâlık</strong>: yaratıcı (bk. ḫ-l-ḳ)</td><td><strong>hâlıkıyet</strong>: yaratıcılık (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>hâtime</strong>: sonuç, son bölüm</td><td><strong>iş’ar</strong>: işaret etme, belirtme</td></tr><tr><td><strong>kat’î</strong>: kesin</td><td><strong>kelimat</strong>: kelimeler (bk. k-l-m)</td></tr><tr><td><strong>kemâl</strong>: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)</td><td><strong>kemâlât</strong>: mükemmellikler, kusursuzluklar, üstün özellikler (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td><strong>lisan-ı hâl</strong>: hal ile anlatım</td><td><strong>lisan-ı kàl</strong>: söz ile anlatım</td></tr><tr><td><strong>meratib</strong>: mertebeler, dereceler</td><td><strong>merâtib-i hâlıkıyet</strong>: yaratıcılık mertebesi (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>mukni</strong>: ikna edici</td><td><strong>mânâ-yı asliye</strong>: asıl anlam, kelimenin kendi anlamı (bk. a-n-y)</td></tr><tr><td><strong>mülzim</strong>: susturan</td><td><strong>müntehâ</strong>: son</td></tr><tr><td><strong>nevi</strong>: çeşit, tür</td><td><strong>nihayetsiz</strong>: sonsuz</td></tr><tr><td><strong>râhim</strong>: şefkat ve marhamet sahibi (bk. r-ḥ-m)</td><td><strong>sair</strong>: diğer</td></tr><tr><td><strong>suret</strong>: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)</td><td><strong>sıdk</strong>: doğruluk (bk. s-d-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>tahakkuk</strong>: gerçekleşme (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>tefhim</strong>: anlatma</td></tr><tr><td><strong>temsil</strong>: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)</td><td><strong>temsil-i dürbinî</strong>: uzağı yakınlaştıran kıyaslama tarzında olan benzetme (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>tevhid</strong>: Allah’ın birliği (bk. v-ḥ-d)</td><td><strong>umum</strong>: bütün, genel</td></tr><tr><td><strong>visal</strong>: kavuşma</td><td><strong>ziya</strong>: ışık</td></tr><tr><td><strong>zulmet</strong>: karanlık (bk. ẓ-l-m)</td><td><strong>âhir</strong>: son (bk. e-ḫ-r)</td></tr><tr><td><strong>şahs-ı maddî</strong>: maddî şahıs</td><td><strong>şahs-ı mânevî</strong>: mânevî şahıs (bk. a-n-y)</td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 271055, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 838[/b] Mânâ-yı asliyeleri bir temsil-i dürbinîdir; nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez. Hem o hikâyeler birer temsildirler. Yalnız umuma tefhim için, lisan-ı hâl lisan-ı kàl suretinde ve şahs-ı mânevî bir şahs-ı maddî şeklinde gösterilmiştir. [B]ÜÇÜNCÜ MAKSAT[/B] Umum ehl-i dalâletin vekili, ikinci sualineHAŞİYE-1 karşı kat’î ve mukni ve mülzim cevabı aldıktan sonra, şöyle üçüncü bir sual ediyor. Diyor ki: “Kur’ân’da [SIZE=6]اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1 ،اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ[/SIZE][IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]2 gibi kelimat, başka hâlıklar, râhimler bulunduğunu iş’ar eder. Hem diyorsunuz ki, ‘Hâlık-ı Âlemin nihayetsiz kemâlâtı var; bütün envâ-ı kemâlâtın en nihayet mertebelerini câmidir.’ Halbuki, eşyanın kemâlâtı ezdad ile bilinir. Elem olmazsa, lezzet bir kemâl olmaz. Zulmet olmazsa, ziya tahakkuk etmez. Firak olmazsa, visal lezzet vermez, ve hâkezâ...” [B]Elcevap:[/B] Birinci şıkka Beş İşaretle cevap veririz. [B]BİRİNCİ İŞARET: [/B]Kur’ân baştan başa tevhidi ispat ettiği ve gösterdiği için, bir delil-i kat’îdir ki, Kur’ân-ı Hakîmin o nevi kelimeleri sizin fehmettiğiniz gibi değildir. Belki[SIZE=6][B] اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ[/B][/SIZE]demesi, “Hâlıkıyet mertebelerinin en ahsenindedir” demektir ki, başka hâlık bulunduğuna hiç delâleti yok. Belki, hâlıkıyetin, sair sıfatlar gibi çok meratibi var. [SIZE=6]اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ[/SIZE] demek, “merâtib-i hâlıkıyetin en güzel, en müntehâ mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelâldir” demektir. [NOT]Haşiye-1 İkinci Maksadın başındaki sual demektir. Yoksa, Hâtimenin âhirindeki bu küçücük sual değildir. Dipnot-1 Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Yaratıcıların en güzeli.” Mü’minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125. Dipnot-2 Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Merhametlilerin en merhametlisi.” A’râf Sûresi, 7:151; Yûsuf Sûresi, 12:64.[/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Hâlık-ı Zülcelâl[/B]: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)[/TD] [TD][B]Hâlık-ı Âlem[/B]: âlemin yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Kur’ân-ı Hakim[/B]: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]ahsen[/B]: en güzel (bk. ḥ-s-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]belki[/B]: aslında, gerçekte[/TD] [TD][B]câmi’[/B]: kapsayan (bk. c-m-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]delil-i kat’î[/B]: kesin delil[/TD] [TD][B]delâlet[/B]: işaret etme, delil olma[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ehl-i dalâlet[/B]: doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler (bk. ḍ-l-l)[/TD] [TD][B]elem[/B]: acı, sıkıntı[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]envâ-ı kemâlât[/B]: mükemmelliklerin çeşitleri (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]ezdad[/B]: zıtlar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]eşya[/B]: varlıklar[/TD] [TD][B]fehmetmek[/B]: anlamak[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]firak[/B]: ayrılık (bk. f-r-ḳ)[/TD] [TD][B]hakkaniyet[/B]: doğruluk, gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]haşiye[/B]: dipnot, açıklayıcı not[/TD] [TD][B]hâkezâ[/B]: böylece, bunun gibi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hâlık[/B]: yaratıcı (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [TD][B]hâlıkıyet[/B]: yaratıcılık (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hâtime[/B]: sonuç, son bölüm[/TD] [TD][B]iş’ar[/B]: işaret etme, belirtme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kat’î[/B]: kesin[/TD] [TD][B]kelimat[/B]: kelimeler (bk. k-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kemâl[/B]: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]kemâlât[/B]: mükemmellikler, kusursuzluklar, üstün özellikler (bk. k-m-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]lisan-ı hâl[/B]: hal ile anlatım[/TD] [TD][B]lisan-ı kàl[/B]: söz ile anlatım[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]meratib[/B]: mertebeler, dereceler[/TD] [TD][B]merâtib-i hâlıkıyet[/B]: yaratıcılık mertebesi (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mukni[/B]: ikna edici[/TD] [TD][B]mânâ-yı asliye[/B]: asıl anlam, kelimenin kendi anlamı (bk. a-n-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mülzim[/B]: susturan[/TD] [TD][B]müntehâ[/B]: son[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nevi[/B]: çeşit, tür[/TD] [TD][B]nihayetsiz[/B]: sonsuz[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]râhim[/B]: şefkat ve marhamet sahibi (bk. r-ḥ-m)[/TD] [TD][B]sair[/B]: diğer[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]suret[/B]: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)[/TD] [TD][B]sıdk[/B]: doğruluk (bk. s-d-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tahakkuk[/B]: gerçekleşme (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]tefhim[/B]: anlatma[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]temsil[/B]: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)[/TD] [TD][B]temsil-i dürbinî[/B]: uzağı yakınlaştıran kıyaslama tarzında olan benzetme (bk. m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tevhid[/B]: Allah’ın birliği (bk. v-ḥ-d)[/TD] [TD][B]umum[/B]: bütün, genel[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]visal[/B]: kavuşma[/TD] [TD][B]ziya[/B]: ışık[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zulmet[/B]: karanlık (bk. ẓ-l-m)[/TD] [TD][B]âhir[/B]: son (bk. e-ḫ-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şahs-ı maddî[/B]: maddî şahıs[/TD] [TD][B]şahs-ı mânevî[/B]: mânevî şahıs (bk. a-n-y)[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst