Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 271054" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 837</strong></p><p></p><p>nuraniyet vasıtasıyla, birtek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor” temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu zaptedemez.</p><p></p><p>Hem meselâ, “ağacın meyveleri, yaprakları bir anda, bir tarzda, kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri” bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat’î bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelânıdır.</p><p></p><p>İşte, bütün Sözlerdeki kıyâsât-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, burhan-ı kat’î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler.</p><p></p><p><strong>İkinci suale cevap:</strong> Malûmdur ki, fenn-i belâğatte, bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikîsi başka bir maksud mânâya sırf bir âlet-i mülâhaza olsa, ona “lâfz-ı kinâî” denilir. Ve “kinâî” tabir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinâî mânâsıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinâî mânâ doğruysa o kelâm sadıktır; mânâ-yı aslî kâzip dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mânâ-yı kinâî doğru değilse, mânâ-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâziptir. Meselâ, kinâî misallerinden, “Fülânün tavîlü’n-necad” denilir. Yani, “kılıcının kayışı, bendi uzundur.” Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıcı ve kayışı ve bendi olmasa da, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa, çendan uzun bir kılıcı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâziptir. Çünkü mânâ‑yı aslîsi maksud değil.<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1</p><p></p><p>İşte, Onuncu Sözün ve Yirmi İkinci Sözün hikâyeleri gibi, sair Sözlerin hikâyeleri kinâiyat kısmındandırlar ki, be-gayet doğru ve gayet sadık ve mutabık-ı vaki olan hikâyelerin sonlarındaki hakikatler, o hikâyelerin mânâ-yı kinâiyeleridir.</p><p></p><p>[NOT]Dipnot-1 bk. el-Kazvînî, el-İzâh 1:301; el-Hamevî, Hizânetü’l-Edeb 2:263; 265; el-Mevsılî, el-Meselu’s-Sâir 2:187.[/NOT]</p><p></p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>be-gayet</strong>: son derece</td><td><strong>bend</strong>: bağ</td></tr><tr><td><strong>burhan-ı kat’î-yi mantıkî</strong>: mantık kurallarına uygun kesin delil</td><td><strong>fenn-i belâğat</strong>: belâğat ilmi (bk. b-l-ğ)</td></tr><tr><td><strong>hakikat</strong>: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>kamet</strong>: boy, endam</td></tr><tr><td><strong>kanun-u emrî</strong>: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)</td><td><strong>kanun-u hakikat</strong>: hakikat kanunu (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḳ-n-n)</td></tr><tr><td><strong>kat’î</strong>: kesin</td><td><strong>kelâm</strong>: söz, ifade (bk. k-l-m)</td></tr><tr><td><strong>kinâi/kinâye</strong>: maksadı, kapalı bir şekilde ve dolaylı olarak anlatan söz</td><td><strong>kâinat</strong>: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td><strong>kâzip</strong>: yalan</td><td><strong>küllî</strong>: genel ve kapsamlı (bk. k-l-l)</td></tr><tr><td><strong>kıyâsât-ı temsiliye</strong>: benzetmeye dayanan kıyaslar (bk. m-s̱-l)</td><td><strong>lâfz</strong>: söz</td></tr><tr><td><strong>maksat/maksud</strong>: kastedilen şey, anlatılmak ve ispat edilmek istenilen şey (bk. ḳ-ṣ-d)</td><td><strong>malûm</strong>: bilinen (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>mazhar</strong>: yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)</td><td><strong>medar-ı sıdk ve kizb</strong>: doğruluk ve yalana zemin oluşturacak şey (bk. s-d-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>mekân</strong>: yer (bk. m-k-n)</td><td><strong>meydan-ı cevelân</strong>: hareket etme alanı</td></tr><tr><td><strong>muazzam</strong>: büyük (bk. a-ẓ-m)</td><td><strong>mutabık-ı vaki</strong>: gerçeğe uygun</td></tr><tr><td><strong>mânâ-yı aslî</strong>: asıl anlam, kelimenin kendi anlamı (bk. a-n-y)</td><td><strong>mânâ-yı hakikî</strong>: gerçek ve mecâzî olmayan anlam (bk. a-n-y; ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>mânâ-yı kinâî</strong>: kastedilen mânâ (bk. a-n-y)</td><td><strong>müsavi</strong>: eşit, denk</td></tr><tr><td><strong>nur</strong>: aydınlık, ışık (bk. n-v-r)</td><td><strong>nuraniyet</strong>: parlaklık, aydınlık (bk. n-v-r)</td></tr><tr><td><strong>nuranî</strong>: nurlu, parlak, aydınlık (bk. n-v-r)</td><td><strong>sadık</strong>: doğru (bk. s-d-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>sair</strong>: diğer, başka</td><td><strong>suret</strong>: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>sıdk</strong>: doğruluk (bk. s-d-ḳ)</td><td><strong>sırr-ı ehadiyet</strong>: Allah’ın her bir varlıkta görülen birlik tecellîsinin sırrı (bk. v-ḥ-d)</td></tr><tr><td><strong>tabir edilen</strong>: adlandırılan (bk. a-b-r)</td><td><strong>tasvir</strong>: suret ve şekil verme (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>temsil</strong>: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)</td><td><strong>teşkil</strong>: oluşturma, meydana getirme</td></tr><tr><td><strong>yakîn</strong>: şüphesiz ve kesin bilgi (bk. y-ḳ-n)</td><td><strong>âlet-i mülâhaza</strong>: düşünme vasıtası</td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 271054, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 837[/b] nuraniyet vasıtasıyla, birtek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor” temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu zaptedemez. Hem meselâ, “ağacın meyveleri, yaprakları bir anda, bir tarzda, kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri” bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat’î bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelânıdır. İşte, bütün Sözlerdeki kıyâsât-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, burhan-ı kat’î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler. [B]İkinci suale cevap:[/B] Malûmdur ki, fenn-i belâğatte, bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikîsi başka bir maksud mânâya sırf bir âlet-i mülâhaza olsa, ona “lâfz-ı kinâî” denilir. Ve “kinâî” tabir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslîsi, medar-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinâî mânâsıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinâî mânâ doğruysa o kelâm sadıktır; mânâ-yı aslî kâzip dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mânâ-yı kinâî doğru değilse, mânâ-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâziptir. Meselâ, kinâî misallerinden, “Fülânün tavîlü’n-necad” denilir. Yani, “kılıcının kayışı, bendi uzundur.” Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıcı ve kayışı ve bendi olmasa da, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa, çendan uzun bir kılıcı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâziptir. Çünkü mânâ‑yı aslîsi maksud değil.[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1 İşte, Onuncu Sözün ve Yirmi İkinci Sözün hikâyeleri gibi, sair Sözlerin hikâyeleri kinâiyat kısmındandırlar ki, be-gayet doğru ve gayet sadık ve mutabık-ı vaki olan hikâyelerin sonlarındaki hakikatler, o hikâyelerin mânâ-yı kinâiyeleridir. [NOT]Dipnot-1 bk. el-Kazvînî, el-İzâh 1:301; el-Hamevî, Hizânetü’l-Edeb 2:263; 265; el-Mevsılî, el-Meselu’s-Sâir 2:187.[/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]be-gayet[/B]: son derece[/TD] [TD][B]bend[/B]: bağ[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]burhan-ı kat’î-yi mantıkî[/B]: mantık kurallarına uygun kesin delil[/TD] [TD][B]fenn-i belâğat[/B]: belâğat ilmi (bk. b-l-ğ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakikat[/B]: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]kamet[/B]: boy, endam[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kanun-u emrî[/B]: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)[/TD] [TD][B]kanun-u hakikat[/B]: hakikat kanunu (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḳ-n-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kat’î[/B]: kesin[/TD] [TD][B]kelâm[/B]: söz, ifade (bk. k-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kinâi/kinâye[/B]: maksadı, kapalı bir şekilde ve dolaylı olarak anlatan söz[/TD] [TD][B]kâinat[/B]: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kâzip[/B]: yalan[/TD] [TD][B]küllî[/B]: genel ve kapsamlı (bk. k-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kıyâsât-ı temsiliye[/B]: benzetmeye dayanan kıyaslar (bk. m-s̱-l)[/TD] [TD][B]lâfz[/B]: söz[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]maksat/maksud[/B]: kastedilen şey, anlatılmak ve ispat edilmek istenilen şey (bk. ḳ-ṣ-d)[/TD] [TD][B]malûm[/B]: bilinen (bk. a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mazhar[/B]: yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)[/TD] [TD][B]medar-ı sıdk ve kizb[/B]: doğruluk ve yalana zemin oluşturacak şey (bk. s-d-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mekân[/B]: yer (bk. m-k-n)[/TD] [TD][B]meydan-ı cevelân[/B]: hareket etme alanı[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muazzam[/B]: büyük (bk. a-ẓ-m)[/TD] [TD][B]mutabık-ı vaki[/B]: gerçeğe uygun[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mânâ-yı aslî[/B]: asıl anlam, kelimenin kendi anlamı (bk. a-n-y)[/TD] [TD][B]mânâ-yı hakikî[/B]: gerçek ve mecâzî olmayan anlam (bk. a-n-y; ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mânâ-yı kinâî[/B]: kastedilen mânâ (bk. a-n-y)[/TD] [TD][B]müsavi[/B]: eşit, denk[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nur[/B]: aydınlık, ışık (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]nuraniyet[/B]: parlaklık, aydınlık (bk. n-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nuranî[/B]: nurlu, parlak, aydınlık (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]sadık[/B]: doğru (bk. s-d-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sair[/B]: diğer, başka[/TD] [TD][B]suret[/B]: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sıdk[/B]: doğruluk (bk. s-d-ḳ)[/TD] [TD][B]sırr-ı ehadiyet[/B]: Allah’ın her bir varlıkta görülen birlik tecellîsinin sırrı (bk. v-ḥ-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tabir edilen[/B]: adlandırılan (bk. a-b-r)[/TD] [TD][B]tasvir[/B]: suret ve şekil verme (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]temsil[/B]: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)[/TD] [TD][B]teşkil[/B]: oluşturma, meydana getirme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]yakîn[/B]: şüphesiz ve kesin bilgi (bk. y-ḳ-n)[/TD] [TD][B]âlet-i mülâhaza[/B]: düşünme vasıtası[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst