Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 270785" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - 830</strong></p><p></p><p>münâfi olmuyor. Hattâ denilebilir ki, o cilve-i irade, o kanun-u emrî, o ukde‑i hayatiye herbirinin yanında bulunur, hiçbir yerde de bulunmaz. Güya şu muhteşem ağaçta meyveler, çekirdekler adedince o kanun-u emrînin birer gözü, birer kulağı var. Belki ağacın herbir cüz’ü, o kanun-u emrînin duygularının birer merkezi hükmündedir ki, uzun vasıtaları, perde olup bir mâni teşkil etmek değil, belki telefon telleri gibi birer vesile-i teshil ve takrib olur. En uzak, en yakın gibidir.</p><p></p><p>Madem, bilmüşahede, Zât-ı Ehad-i Samedin irade gibi bir sıfatının birtek cilve-i cüz’îsi bilmüşahede milyon yerde, milyonlar işe vasıtasız medar olur. Elbette, Zât-ı Zülcelâlin tecellî-i kudret ve iradesiyle, şecere-i hilkati bütün ecza ve zerratıyla beraber tasarruf edebilmesine şuhud derecesinde yakîn etmek lâzım gelir.</p><p></p><p>On Altıncı Sözde ispat ve izah edildiği gibi deriz ki: Madem güneş gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ruhanî gibi maddeyle mukayyed nim-nuranî masnular ve şu çınar ağacının mânevî nuru, ruhu hükmünde olan ukde-i hayatı ve merkez-i tasarrufu olan emrî kanunlar ve iradî cilveler, nuraniyet sırrıyla, bir yerde iken ve birtek müşahhas cüz’î oldukları halde pek çok yerlerde ve pek çok işlerde bilmüşahede bulunabilirler. Ve madde ile mukayyed bir cüz’î oldukları halde, mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Ve bir anda, bir cüz-ü ihtiyarî ile pek çok muhtelif işleri bilmüşahede kesb ederler. Sen de görüyorsun ve inkâr edemezsin.</p><p></p><p>Acaba, maddeden mücerred ve muallâ, hem kaydın tahdidinden ve kesafetin zulmetinden münezzeh ve müberrâ; hem şu umum envar ve şu bütün nuraniyat, onun envâr-ı kudsiye-i esmâiyesinin kesif bir gölgesi ve zılâli; hem umum vücut</p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Zât-ı Ehad-i Samed</strong>: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve birliği herbir şeyde görünen Zât, Allah (bk. v-ḥ-d; ṣ-m-d)</td><td><strong>Zât-ı Zülcelâl</strong>: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)</td></tr><tr><td><strong>bilmüşahede</strong>: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)</td><td><strong>cilve-i cüz’î</strong>: ferdî bir yansıma, görünme (bk. c-l-y; c-z-e)</td></tr><tr><td><strong>cilve-i irade/iradî cilve</strong>: Cenâb-ı Hakkın iradesinin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d)</td><td><strong>cüz-ü ihtiyar</strong>: insanın elindeki çok az seçim gücü (bk. c-z-e; ḫ-y-r)</td></tr><tr><td><strong>cüz’</strong>: parça, kısım (bk. c-z-e)</td><td><strong>cüz’î</strong>: fert (bk. c-z-e)</td></tr><tr><td><strong>ecza</strong>: parçalar, kısımlar (bk. c-z-e)</td><td><strong>envâr</strong>: nurlar, ışıklar (bk. n-v-r)</td></tr><tr><td><strong>envâr-ı kudsiye-i esmâiye</strong>: Allah’ın isimlerinin mukaddes nurları (bk. n-v-r; ḳ-d-s; s-m-v)</td><td><strong>inkâr</strong>: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)</td></tr><tr><td><strong>irade</strong>: dileme, tercih, seçme gücü (bk. r-v-d)</td><td><strong>izah</strong>: açıklama</td></tr><tr><td><strong>kanun-u emrî/emrî kanun</strong>: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)</td><td><strong>kesafet</strong>: yoğunluk, katılık, saydam olmama</td></tr><tr><td><strong>kesb etmek</strong>: kazanmak, çalışarak elde etmek</td><td><strong>kesif</strong>: yoğun, katı, saydam olmayan</td></tr><tr><td><strong>küllî</strong>: fertlerden oluşan topluluk (bk. k-l-l)</td><td><strong>mahlûk</strong>: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>masnu</strong>: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)</td><td><strong>medar</strong>: dayanak, vesile</td></tr><tr><td><strong>merkez-i tasarruf</strong>: tasarruf merkezi (bk. ṣ-r-f)</td><td><strong>muallâ</strong>: yüce</td></tr><tr><td><strong>muhtelif</strong>: çeşitli</td><td><strong>mukayyed</strong>: kayıtlı, sınırlı</td></tr><tr><td><strong>musahhar</strong>: boyun eğdirilmiş, emre verilmiş</td><td><strong>mutlak</strong>: kayıtsız, sınırsız (bk. ṭ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>mâni</strong>: engel</td><td><strong>müberrâ</strong>: uzak, yüce</td></tr><tr><td><strong>mücerred</strong>: soyutlanmış</td><td><strong>münezzeh</strong>: arınmış, temiz, pâk (bk. n-z-h)</td></tr><tr><td><strong>münâfî</strong>: zıt, aykırı</td><td><strong>müşahhas</strong>: somut; maddî varlığa sahip</td></tr><tr><td><strong>nim-nuranî</strong>: yarı nurlu (bk. n-v-r)</td><td><strong>nuraniyat</strong>: nurdan varlıklar (bk. n-v-r)</td></tr><tr><td><strong>nuraniyet</strong>: parlaklık, aydınlık (bk. n-v-r)</td><td><strong>ruhanî</strong>: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık (bk. r-v-ḥ)</td></tr><tr><td><strong>tahdid</strong>: sınırlama</td><td><strong>tasarruf</strong>: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td><strong>tecellî-i kudret ve irade</strong>: Allah’ın irade ve kudretinin tecellîsi, yansıması (bk. c-l-y; ḳ-d-r; r-v-d)</td><td><strong>teşkil</strong>: oluşturma, meydana getirme</td></tr><tr><td><strong>ukde-i hayat</strong>: hayat düğümü (bk. ḥ-y-y)</td><td><strong>umum</strong>: bütün</td></tr><tr><td><strong>vesile-i teshil ve takrib</strong>: yakınlaştırma ve kolaylaştırma vesilesi</td><td><strong>vücut</strong>: varlık (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td><strong>yakîn</strong>: şüphesiz ve kesin olarak bilme (bk. y-ḳ-n)</td><td><strong>zerrât</strong>: atomlar, en küçük madde parçaları</td></tr><tr><td><strong>zulmet</strong>: karanlık (bk. ẓ-l-m)</td><td><strong>zılâl</strong>: gölge</td></tr><tr><td><strong>âciz</strong>: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)</td><td><strong>şecere-i hilkat</strong>: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>şuhud</strong>: gözle görme (bk. ş-h-d)</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 270785, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - 830[/b] münâfi olmuyor. Hattâ denilebilir ki, o cilve-i irade, o kanun-u emrî, o ukde‑i hayatiye herbirinin yanında bulunur, hiçbir yerde de bulunmaz. Güya şu muhteşem ağaçta meyveler, çekirdekler adedince o kanun-u emrînin birer gözü, birer kulağı var. Belki ağacın herbir cüz’ü, o kanun-u emrînin duygularının birer merkezi hükmündedir ki, uzun vasıtaları, perde olup bir mâni teşkil etmek değil, belki telefon telleri gibi birer vesile-i teshil ve takrib olur. En uzak, en yakın gibidir. Madem, bilmüşahede, Zât-ı Ehad-i Samedin irade gibi bir sıfatının birtek cilve-i cüz’îsi bilmüşahede milyon yerde, milyonlar işe vasıtasız medar olur. Elbette, Zât-ı Zülcelâlin tecellî-i kudret ve iradesiyle, şecere-i hilkati bütün ecza ve zerratıyla beraber tasarruf edebilmesine şuhud derecesinde yakîn etmek lâzım gelir. On Altıncı Sözde ispat ve izah edildiği gibi deriz ki: Madem güneş gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ruhanî gibi maddeyle mukayyed nim-nuranî masnular ve şu çınar ağacının mânevî nuru, ruhu hükmünde olan ukde-i hayatı ve merkez-i tasarrufu olan emrî kanunlar ve iradî cilveler, nuraniyet sırrıyla, bir yerde iken ve birtek müşahhas cüz’î oldukları halde pek çok yerlerde ve pek çok işlerde bilmüşahede bulunabilirler. Ve madde ile mukayyed bir cüz’î oldukları halde, mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Ve bir anda, bir cüz-ü ihtiyarî ile pek çok muhtelif işleri bilmüşahede kesb ederler. Sen de görüyorsun ve inkâr edemezsin. Acaba, maddeden mücerred ve muallâ, hem kaydın tahdidinden ve kesafetin zulmetinden münezzeh ve müberrâ; hem şu umum envar ve şu bütün nuraniyat, onun envâr-ı kudsiye-i esmâiyesinin kesif bir gölgesi ve zılâli; hem umum vücut [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Zât-ı Ehad-i Samed[/B]: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve birliği herbir şeyde görünen Zât, Allah (bk. v-ḥ-d; ṣ-m-d)[/TD] [TD][B]Zât-ı Zülcelâl[/B]: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]bilmüşahede[/B]: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)[/TD] [TD][B]cilve-i cüz’î[/B]: ferdî bir yansıma, görünme (bk. c-l-y; c-z-e)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cilve-i irade/iradî cilve[/B]: Cenâb-ı Hakkın iradesinin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d)[/TD] [TD][B]cüz-ü ihtiyar[/B]: insanın elindeki çok az seçim gücü (bk. c-z-e; ḫ-y-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cüz’[/B]: parça, kısım (bk. c-z-e)[/TD] [TD][B]cüz’î[/B]: fert (bk. c-z-e)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ecza[/B]: parçalar, kısımlar (bk. c-z-e)[/TD] [TD][B]envâr[/B]: nurlar, ışıklar (bk. n-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]envâr-ı kudsiye-i esmâiye[/B]: Allah’ın isimlerinin mukaddes nurları (bk. n-v-r; ḳ-d-s; s-m-v)[/TD] [TD][B]inkâr[/B]: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]irade[/B]: dileme, tercih, seçme gücü (bk. r-v-d)[/TD] [TD][B]izah[/B]: açıklama[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kanun-u emrî/emrî kanun[/B]: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)[/TD] [TD][B]kesafet[/B]: yoğunluk, katılık, saydam olmama[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kesb etmek[/B]: kazanmak, çalışarak elde etmek[/TD] [TD][B]kesif[/B]: yoğun, katı, saydam olmayan[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]küllî[/B]: fertlerden oluşan topluluk (bk. k-l-l)[/TD] [TD][B]mahlûk[/B]: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]masnu[/B]: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)[/TD] [TD][B]medar[/B]: dayanak, vesile[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]merkez-i tasarruf[/B]: tasarruf merkezi (bk. ṣ-r-f)[/TD] [TD][B]muallâ[/B]: yüce[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muhtelif[/B]: çeşitli[/TD] [TD][B]mukayyed[/B]: kayıtlı, sınırlı[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]musahhar[/B]: boyun eğdirilmiş, emre verilmiş[/TD] [TD][B]mutlak[/B]: kayıtsız, sınırsız (bk. ṭ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mâni[/B]: engel[/TD] [TD][B]müberrâ[/B]: uzak, yüce[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mücerred[/B]: soyutlanmış[/TD] [TD][B]münezzeh[/B]: arınmış, temiz, pâk (bk. n-z-h)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]münâfî[/B]: zıt, aykırı[/TD] [TD][B]müşahhas[/B]: somut; maddî varlığa sahip[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nim-nuranî[/B]: yarı nurlu (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]nuraniyat[/B]: nurdan varlıklar (bk. n-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nuraniyet[/B]: parlaklık, aydınlık (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]ruhanî[/B]: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık (bk. r-v-ḥ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tahdid[/B]: sınırlama[/TD] [TD][B]tasarruf[/B]: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tecellî-i kudret ve irade[/B]: Allah’ın irade ve kudretinin tecellîsi, yansıması (bk. c-l-y; ḳ-d-r; r-v-d)[/TD] [TD][B]teşkil[/B]: oluşturma, meydana getirme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ukde-i hayat[/B]: hayat düğümü (bk. ḥ-y-y)[/TD] [TD][B]umum[/B]: bütün[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]vesile-i teshil ve takrib[/B]: yakınlaştırma ve kolaylaştırma vesilesi[/TD] [TD][B]vücut[/B]: varlık (bk. v-c-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]yakîn[/B]: şüphesiz ve kesin olarak bilme (bk. y-ḳ-n)[/TD] [TD][B]zerrât[/B]: atomlar, en küçük madde parçaları[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zulmet[/B]: karanlık (bk. ẓ-l-m)[/TD] [TD][B]zılâl[/B]: gölge[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âciz[/B]: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)[/TD] [TD][B]şecere-i hilkat[/B]: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şuhud[/B]: gözle görme (bk. ş-h-d)[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst