Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 270784" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - 829</strong></p><p></p><p>misali, herbir parlak cisimde bulunur. Faraza, güneşin ilmi, şuuru bulunsaydı, her âyine onun bir nevi menzili ve tahtı ve iskemlesi hükmünde olup, herşeyle bizzat temas eder, her zîşuurla âyineleri vasıtasıyla, hattâ gözbebeğiyle birer telefon hükmünde muhabere edebilirdi. Birşey, birşeye mâni olmazdı. Bir muhabere, bir muhabereye sed çekmezdi. Her yerde bulunmakla beraber, hiçbir yerde bulunmazdı.</p><p></p><p>Acaba, bir Zâtın bin bir isminden yalnız Nur isminin maddî ve cüz’î ve câmid bir âyinesi hükmünde olan güneş, böyle teşahhusuyla beraber, küllî yerlerde küllî işlere mazhar olsa, o Zât-ı Zülcelâl, ehadiyet-i zâtiyesiyle beraber nihayetsiz işleri bir anda yapamaz mı?</p><p><strong></strong></p><p><strong>İKİNCİ TEMSİL:</strong> Kâinat bir şecere hükmünde olduğu için, herbir şecere, kâinatın hakaikine misal olabilir. İşte, biz de şu odamızın önündeki muhteşem, muazzam çınar ağacını kâinata bir misal-i musağğar hükmünde tutup, kâinattaki cilve-i ehadiyeti onunla göstereceğiz. Şöyle ki:</p><p></p><p>Şu ağacın lâakal on bin meyvesi var. Herbir meyvesinin lâakal yüzer kanatlı çekirdeği var. Bütün on bin meyve ve bir milyon çekirdek, bir anda, beraber bir san’at ve icada mazhardırlar. Halbuki, şu ağacın çekirdek-i aslîsinde ve kökünde ve gövdesinde, cüz’î ve müşahhas ve ukde-i hayatiye tabir edilen bir cilve-i irade-i İlâhiye ve bir nüve-i emr-i Rabbânî ile, şu ağacın kavânîn-i teşkiliyesinin merkeziyeti, her dalın başında, herbir meyvenin içinde, herbir çekirdeğin yanında bulunur ki, hiçbirinin birşeyini noksan bırakmayarak, birbirine mâni olmayarak onunla yapılır. Ve o birtek cilve-i irade ve o kanun-u emrî ziya, hararet, hava gibi dağılıp her yere gitmiyor. Çünkü gittiği yerlerin ortalarındaki uzun mesafelerde ve muhtelif masnularda hiçbir iz bırakmıyor, hiçbir eseri görülmüyor. Eğer intişar ile olsaydı, izi ve eseri görülecekti. Belki, bizzat tecezzî ve intişar etmeden herbirisinin yanında bulunuyor. Ehadiyetine ve şahsiyetine, o küllî işler</p><p></p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Nur</strong>: bütün varlığı aydınlatan ve her çeşit nuru yaratan Allah (bk. n-v-r)</td><td><strong>Zât-ı Zülcelâl</strong>: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)</td></tr><tr><td><strong>cilve-i Ehadiyet</strong>: Allah’ın birliğinin her bir şeyde görünmesi (bk. c-l-y; v-ḥ-d)</td><td><strong>cilve-i irade</strong>: Cenâb-ı Hakkın iradesinin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d)</td></tr><tr><td><strong>cilve-i irade-i İlâhiye</strong>: İlâhî iradenin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d; e-l-h)</td><td><strong>câmid</strong>: cansız</td></tr><tr><td><strong>cüz’î</strong>: ferdî (bk. c-z-e)</td><td><strong>ehadiyet</strong>: Allah’ın her bir varlıkta kendi varlığına ve sıfatlarına işaret eden birlik tecellîsi (bk. v-ḥ-d)</td></tr><tr><td><strong>ehadiyet-i zâtiye</strong>: Allah’ın zâtının birliği; Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi (bk. v-ḥ-d)</td><td><strong>faraza</strong>: varsayalım ki</td></tr><tr><td><strong>hakaik</strong>: gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>hararet</strong>: sıcaklık, ısı</td></tr><tr><td><strong>icad</strong>: var etme, yaratma (bk. v-c-d)</td><td><strong>intişar</strong>: yayılma</td></tr><tr><td><strong>kanun-u emrî</strong>: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)</td><td><strong>kavânîn-i teşkiliye</strong>: oluşma, meydana gelme kanunları (bk. ḳ-n-n)</td></tr><tr><td><strong>kâinat</strong>: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td><td><strong>küllî</strong>: fertlerden oluşan topluluk (bk. k-l-l)</td></tr><tr><td><strong>laâkal</strong>: en az</td><td><strong>masnu</strong>: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td><strong>mazhar</strong>: erişme; yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)</td><td><strong>mazhar olmak</strong>: erişmek (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td><strong>menzil</strong>: ev, mekân (bk. n-z-l)</td><td><strong>merkeziyet</strong>: merkezlik</td></tr><tr><td><strong>misal</strong>: görüntü, örnek (bk. m-s̱-l)</td><td><strong>misal-i musağğar</strong>: küçültülmüş örnek (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>muazzam</strong>: büyük (bk. a-ẓ-m)</td><td><strong>muhabere</strong>: haberleşme</td></tr><tr><td><strong>muhtelif</strong>: çeşitli</td><td><strong>muhteşem</strong>: ihtişamlı, görkemli</td></tr><tr><td><strong>mâni</strong>: engel</td><td><strong>müşahhas</strong>: somut, maddî varlığa sahip</td></tr><tr><td><strong>nihayetsiz</strong>: sonsuz</td><td><strong>nüve-i emr-i Rabbânî</strong>: Rabbânî emrin çekirdeği (bk. r-b-b)</td></tr><tr><td><strong>sed çekmek</strong>: engel koymak</td><td><strong>tabir etmek</strong>: adlandırmak (bk. a-b-r)</td></tr><tr><td><strong>tecezzî</strong>: parçalara ayrılma (bk. c-z-e)</td><td><strong>temsil</strong>: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>teşahhus</strong>: şahıslanma, maddi yapıya sahip olma</td><td><strong>ukde-i hayatiye</strong>: hayat düğümü (bk. ḥ-y-y)</td></tr><tr><td><strong>ziya</strong>: ışık</td><td><strong>zîşuur</strong>: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)</td></tr><tr><td><strong>çekirdek-i aslî</strong>: asıl çekirdek, öz</td><td><strong>şecere</strong>: ağaç</td></tr><tr><td><strong>şuur</strong>: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 270784, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - 829[/b] misali, herbir parlak cisimde bulunur. Faraza, güneşin ilmi, şuuru bulunsaydı, her âyine onun bir nevi menzili ve tahtı ve iskemlesi hükmünde olup, herşeyle bizzat temas eder, her zîşuurla âyineleri vasıtasıyla, hattâ gözbebeğiyle birer telefon hükmünde muhabere edebilirdi. Birşey, birşeye mâni olmazdı. Bir muhabere, bir muhabereye sed çekmezdi. Her yerde bulunmakla beraber, hiçbir yerde bulunmazdı. Acaba, bir Zâtın bin bir isminden yalnız Nur isminin maddî ve cüz’î ve câmid bir âyinesi hükmünde olan güneş, böyle teşahhusuyla beraber, küllî yerlerde küllî işlere mazhar olsa, o Zât-ı Zülcelâl, ehadiyet-i zâtiyesiyle beraber nihayetsiz işleri bir anda yapamaz mı? [B] İKİNCİ TEMSİL:[/B] Kâinat bir şecere hükmünde olduğu için, herbir şecere, kâinatın hakaikine misal olabilir. İşte, biz de şu odamızın önündeki muhteşem, muazzam çınar ağacını kâinata bir misal-i musağğar hükmünde tutup, kâinattaki cilve-i ehadiyeti onunla göstereceğiz. Şöyle ki: Şu ağacın lâakal on bin meyvesi var. Herbir meyvesinin lâakal yüzer kanatlı çekirdeği var. Bütün on bin meyve ve bir milyon çekirdek, bir anda, beraber bir san’at ve icada mazhardırlar. Halbuki, şu ağacın çekirdek-i aslîsinde ve kökünde ve gövdesinde, cüz’î ve müşahhas ve ukde-i hayatiye tabir edilen bir cilve-i irade-i İlâhiye ve bir nüve-i emr-i Rabbânî ile, şu ağacın kavânîn-i teşkiliyesinin merkeziyeti, her dalın başında, herbir meyvenin içinde, herbir çekirdeğin yanında bulunur ki, hiçbirinin birşeyini noksan bırakmayarak, birbirine mâni olmayarak onunla yapılır. Ve o birtek cilve-i irade ve o kanun-u emrî ziya, hararet, hava gibi dağılıp her yere gitmiyor. Çünkü gittiği yerlerin ortalarındaki uzun mesafelerde ve muhtelif masnularda hiçbir iz bırakmıyor, hiçbir eseri görülmüyor. Eğer intişar ile olsaydı, izi ve eseri görülecekti. Belki, bizzat tecezzî ve intişar etmeden herbirisinin yanında bulunuyor. Ehadiyetine ve şahsiyetine, o küllî işler [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Nur[/B]: bütün varlığı aydınlatan ve her çeşit nuru yaratan Allah (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]Zât-ı Zülcelâl[/B]: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cilve-i Ehadiyet[/B]: Allah’ın birliğinin her bir şeyde görünmesi (bk. c-l-y; v-ḥ-d)[/TD] [TD][B]cilve-i irade[/B]: Cenâb-ı Hakkın iradesinin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cilve-i irade-i İlâhiye[/B]: İlâhî iradenin yansıması, görünmesi (bk. c-l-y; r-v-d; e-l-h)[/TD] [TD][B]câmid[/B]: cansız[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cüz’î[/B]: ferdî (bk. c-z-e)[/TD] [TD][B]ehadiyet[/B]: Allah’ın her bir varlıkta kendi varlığına ve sıfatlarına işaret eden birlik tecellîsi (bk. v-ḥ-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ehadiyet-i zâtiye[/B]: Allah’ın zâtının birliği; Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi (bk. v-ḥ-d)[/TD] [TD][B]faraza[/B]: varsayalım ki[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakaik[/B]: gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]hararet[/B]: sıcaklık, ısı[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]icad[/B]: var etme, yaratma (bk. v-c-d)[/TD] [TD][B]intişar[/B]: yayılma[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kanun-u emrî[/B]: Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu (bk. ḳ-n-n)[/TD] [TD][B]kavânîn-i teşkiliye[/B]: oluşma, meydana gelme kanunları (bk. ḳ-n-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kâinat[/B]: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)[/TD] [TD][B]küllî[/B]: fertlerden oluşan topluluk (bk. k-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]laâkal[/B]: en az[/TD] [TD][B]masnu[/B]: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mazhar[/B]: erişme; yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)[/TD] [TD][B]mazhar olmak[/B]: erişmek (bk. ẓ-h-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]menzil[/B]: ev, mekân (bk. n-z-l)[/TD] [TD][B]merkeziyet[/B]: merkezlik[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]misal[/B]: görüntü, örnek (bk. m-s̱-l)[/TD] [TD][B]misal-i musağğar[/B]: küçültülmüş örnek (bk. m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muazzam[/B]: büyük (bk. a-ẓ-m)[/TD] [TD][B]muhabere[/B]: haberleşme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muhtelif[/B]: çeşitli[/TD] [TD][B]muhteşem[/B]: ihtişamlı, görkemli[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mâni[/B]: engel[/TD] [TD][B]müşahhas[/B]: somut, maddî varlığa sahip[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nihayetsiz[/B]: sonsuz[/TD] [TD][B]nüve-i emr-i Rabbânî[/B]: Rabbânî emrin çekirdeği (bk. r-b-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sed çekmek[/B]: engel koymak[/TD] [TD][B]tabir etmek[/B]: adlandırmak (bk. a-b-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tecezzî[/B]: parçalara ayrılma (bk. c-z-e)[/TD] [TD][B]temsil[/B]: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]teşahhus[/B]: şahıslanma, maddi yapıya sahip olma[/TD] [TD][B]ukde-i hayatiye[/B]: hayat düğümü (bk. ḥ-y-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ziya[/B]: ışık[/TD] [TD][B]zîşuur[/B]: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]çekirdek-i aslî[/B]: asıl çekirdek, öz[/TD] [TD][B]şecere[/B]: ağaç[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şuur[/B]: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst