Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz Birinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 269536" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz Birinci Söz - Sayfa 775</strong></p><p></p><p>ancak bir iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl bir insan, cismiyle, binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kat’ eder, gider, gelir?”</p><p></p><p></p><p>Biz de deriz ki: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce, hareket-i seneviyesiyle bir dakikada takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser; takriben yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede kat’ ediyor. Acaba, şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i Zülcelâl, bir insanı Arşa getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen bir kanun-u Rabbânî ile, Mevlevî gibi, etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, cazibe-i rahmet-i Rahmân ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile, bir cism-i insanı berk gibi Arş-ı Rahmân’a çıkaramaz mı?</p><p></p><p></p><p>Yine hatıra gelir ki: Diyorsun, “Haydi, çıkılabilir. Niçin çıkmış? Ne lüzumu var? Velîler gibi ruh ve kalbiyle gitse yeter.”</p><p></p><p></p><p></p><p>Biz de deriz ki: Madem Sâni-i Zülcelâl, mülk ve melekûtundaki âyât-ı acibesini göstermek ve şu âlemin destgâh ve menbalarını temâşâ ettirmek ve a’mâl-i beşeriyenin netâic-i uhreviyesini irâe etmek istemiş. Elbette, âlem-i mubsarâtın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat âlemindeki âyâtı temâşâ eden kulağını, Arşa kadar beraber alması lâzım geldiği gibi, ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihâzâtının makinesi hükmünde olan cism-i mübarekini dahi, tâ Arşa kadar beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir. Nasıl ki Cennette, hikmet-i İlâhiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünkü pek çok vezaif-i ubûdiyete ve hadsiz lezâiz ve âlâma medar olan cesettir. Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır. Madem Cennette cisim ruh ile beraber gider. Elbette, Cennetü’l-Me’vâ gövdesi olan Sidretü’l-Müntehâya urûc eden<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1</p><p></p><p></p><p></p><p>[NOT]Dipnot-1</p><p> bk. Necm Sûresi, 53:14.</p><p></p><p></p><p>[/NOT]</p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td>Arş: göğün en yüksek katı; Allah’ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli etttiği yer (bk. a-r-ş)</td><td>Arş-ı Rahmân: bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Allah’ın tasarruf dairesi, makamı (bk. a-r-ş; r-ḥ-m)</td></tr><tr><td>Cennetü’l-Me’vâ: Cennetin üçüncü katının ismi</td><td>Kadîr-i Zülcelâl: kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)</td></tr><tr><td>Mevlevî: Mevlevîlik tarikatına mensup kimse</td><td>Sidretü’l-Müntehâ: yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimizin (a.s.m.) ulaştığı en son makam</td></tr><tr><td>Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atlı bir şekilde yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)</td><td>arz: dünya</td></tr><tr><td>a’mâl-i beşeriye: insanların yaptığı iş ve hareketler</td><td>berk: şimşek</td></tr><tr><td>cazibe: çekim gücü</td><td>cazibe-i rahmet-i Rahmân: rahmeti her şeyi kuşatan Cenâb-ı Allah’ın merhametinin çekiciliği (bk. r-ḥ-m)</td></tr><tr><td>cesed-i mübarek: mübarek ceset (bk. b-r-k)</td><td>cihâzât: cihazlar, donanım</td></tr><tr><td>cism-i arz: dünya</td><td>cism-i insan: insan bedeni</td></tr><tr><td>cism-i mübarek: Peygamberimizin mübarek cismi, bedeni (bk. b-r-k)</td><td>destgâh: tezgâh</td></tr><tr><td>fen: bilim</td><td>hareket-i seneviye: yıllık hareket</td></tr><tr><td>harekât: hareketler</td><td>hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>hikmet-i İlâhiye: İlâhî hikmet (bk. ḥ-k-m; e-l-h)</td><td>incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel: Ezel Güneşi olan Cenâb-ı Allah’ın sevgisinin çekiciliği, cazibesi (bk. ḥ-b-b; e-z-l)</td></tr><tr><td>irâe etmek: göstermek</td><td>kanun-u Rabbânî: Allah’ın kanunu (bk. ḳ-n-n; r-b-b)</td></tr><tr><td>kat’ etme: aşma, yol alma </td><td>lezâiz: lezzetler</td></tr><tr><td>medar: dayanak, sebep, vesile</td><td>menba: kaynak</td></tr><tr><td>mesmuat âlemi: işitilen ve duyulan varlıklar âlemi (bk. s-m-a; a-l-m)</td><td>muktaza-yı akıl ve hikmet: aklın ve hikmetin gereği (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>muntazam: düzenli, intizamlı (bk. n-ẓ-m)</td><td>mülk ve melekût: Allah’ın sahip olduğu ve hükmettiği görünen ve görünmeyen âlemler (bk. m-l-k)</td></tr><tr><td>netâic-i uhreviye: âhiretteki neticeler (bk. e-ḫ-r)</td><td>takriben: yaklaşık olarak</td></tr><tr><td>temâşâ ettirmek: seyrettirmek</td><td>uruc: yükselme (bk. a-r-c)</td></tr><tr><td>velî: Allah dostu (bk. v-l-y)</td><td>vezaif: vazifeler, görevler</td></tr><tr><td>vezaif-i ubûdiyet: kulluk vazifeleri (bk. a-b-d)</td><td>zarfında: içinde</td></tr><tr><td>âlem: dünya (bk. a-l-m)</td><td>âlem-i mubsarât: görünen varlıklar âlemi (bk. a-l-m; b-ṣ-r)</td></tr><tr><td>âlâm: elemler, acılar</td><td>âlât: âletler, organlar</td></tr><tr><td>âyât: âyetler, deliller</td><td>âyât-ı acibe: hayret verici deliller</td></tr><tr><td>şems: güneş</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 269536, member: 1"] [b]Otuz Birinci Söz - Sayfa 775[/b] ancak bir iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl bir insan, cismiyle, binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kat’ eder, gider, gelir?” Biz de deriz ki: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce, hareket-i seneviyesiyle bir dakikada takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser; takriben yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede kat’ ediyor. Acaba, şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i Zülcelâl, bir insanı Arşa getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen bir kanun-u Rabbânî ile, Mevlevî gibi, etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, cazibe-i rahmet-i Rahmân ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile, bir cism-i insanı berk gibi Arş-ı Rahmân’a çıkaramaz mı? Yine hatıra gelir ki: Diyorsun, “Haydi, çıkılabilir. Niçin çıkmış? Ne lüzumu var? Velîler gibi ruh ve kalbiyle gitse yeter.” Biz de deriz ki: Madem Sâni-i Zülcelâl, mülk ve melekûtundaki âyât-ı acibesini göstermek ve şu âlemin destgâh ve menbalarını temâşâ ettirmek ve a’mâl-i beşeriyenin netâic-i uhreviyesini irâe etmek istemiş. Elbette, âlem-i mubsarâtın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat âlemindeki âyâtı temâşâ eden kulağını, Arşa kadar beraber alması lâzım geldiği gibi, ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihâzâtının makinesi hükmünde olan cism-i mübarekini dahi, tâ Arşa kadar beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir. Nasıl ki Cennette, hikmet-i İlâhiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünkü pek çok vezaif-i ubûdiyete ve hadsiz lezâiz ve âlâma medar olan cesettir. Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır. Madem Cennette cisim ruh ile beraber gider. Elbette, Cennetü’l-Me’vâ gövdesi olan Sidretü’l-Müntehâya urûc eden[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1 [NOT]Dipnot-1 bk. Necm Sûresi, 53:14. [/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD]Arş: göğün en yüksek katı; Allah’ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli etttiği yer (bk. a-r-ş)[/TD] [TD]Arş-ı Rahmân: bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Allah’ın tasarruf dairesi, makamı (bk. a-r-ş; r-ḥ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD]Cennetü’l-Me’vâ: Cennetin üçüncü katının ismi[/TD] [TD]Kadîr-i Zülcelâl: kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD]Mevlevî: Mevlevîlik tarikatına mensup kimse[/TD] [TD]Sidretü’l-Müntehâ: yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimizin (a.s.m.) ulaştığı en son makam[/TD] [/TR] [TR] [TD]Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atlı bir şekilde yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)[/TD] [TD]arz: dünya[/TD] [/TR] [TR] [TD]a’mâl-i beşeriye: insanların yaptığı iş ve hareketler[/TD] [TD]berk: şimşek[/TD] [/TR] [TR] [TD]cazibe: çekim gücü[/TD] [TD]cazibe-i rahmet-i Rahmân: rahmeti her şeyi kuşatan Cenâb-ı Allah’ın merhametinin çekiciliği (bk. r-ḥ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD]cesed-i mübarek: mübarek ceset (bk. b-r-k)[/TD] [TD]cihâzât: cihazlar, donanım[/TD] [/TR] [TR] [TD]cism-i arz: dünya[/TD] [TD]cism-i insan: insan bedeni[/TD] [/TR] [TR] [TD]cism-i mübarek: Peygamberimizin mübarek cismi, bedeni (bk. b-r-k)[/TD] [TD]destgâh: tezgâh[/TD] [/TR] [TR] [TD]fen: bilim[/TD] [TD]hareket-i seneviye: yıllık hareket[/TD] [/TR] [TR] [TD]harekât: hareketler[/TD] [TD]hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD]hikmet-i İlâhiye: İlâhî hikmet (bk. ḥ-k-m; e-l-h)[/TD] [TD]incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel: Ezel Güneşi olan Cenâb-ı Allah’ın sevgisinin çekiciliği, cazibesi (bk. ḥ-b-b; e-z-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD]irâe etmek: göstermek[/TD] [TD]kanun-u Rabbânî: Allah’ın kanunu (bk. ḳ-n-n; r-b-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD]kat’ etme: aşma, yol alma [/TD] [TD]lezâiz: lezzetler[/TD] [/TR] [TR] [TD]medar: dayanak, sebep, vesile[/TD] [TD]menba: kaynak[/TD] [/TR] [TR] [TD]mesmuat âlemi: işitilen ve duyulan varlıklar âlemi (bk. s-m-a; a-l-m)[/TD] [TD]muktaza-yı akıl ve hikmet: aklın ve hikmetin gereği (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD]muntazam: düzenli, intizamlı (bk. n-ẓ-m)[/TD] [TD]mülk ve melekût: Allah’ın sahip olduğu ve hükmettiği görünen ve görünmeyen âlemler (bk. m-l-k)[/TD] [/TR] [TR] [TD]netâic-i uhreviye: âhiretteki neticeler (bk. e-ḫ-r)[/TD] [TD]takriben: yaklaşık olarak[/TD] [/TR] [TR] [TD]temâşâ ettirmek: seyrettirmek[/TD] [TD]uruc: yükselme (bk. a-r-c)[/TD] [/TR] [TR] [TD]velî: Allah dostu (bk. v-l-y)[/TD] [TD]vezaif: vazifeler, görevler[/TD] [/TR] [TR] [TD]vezaif-i ubûdiyet: kulluk vazifeleri (bk. a-b-d)[/TD] [TD]zarfında: içinde[/TD] [/TR] [TR] [TD]âlem: dünya (bk. a-l-m)[/TD] [TD]âlem-i mubsarât: görünen varlıklar âlemi (bk. a-l-m; b-ṣ-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD]âlâm: elemler, acılar[/TD] [TD]âlât: âletler, organlar[/TD] [/TR] [TR] [TD]âyât: âyetler, deliller[/TD] [TD]âyât-ı acibe: hayret verici deliller[/TD] [/TR] [TR] [TD]şems: güneş[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz Birinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst