ne oldum deme ne olacagım de!!!

Yazımıza başlık olarak aldığımız cümle, peygamberler hariç hemen her insan için geçerli olan bir ikaz cümlesidir. Hiç kimse kendini bu ikazdan istisna edemez. Benim çizgim bugün çok iyidir, yarın da aynı şekilde iyi olacaktır, öyle ise ben garantideyim, bir iltica içinde olmaya gerek yoktur, diye bir şımarıklık duygusuna giremez. Nitekim bugünkü çizgim çok kötüdür, yarın da böyle çok kötü olacaktır, diye bir karamsarlık kuyusuna da düşemeyeceği gibi.


Öyle ise kimse çizgisinin doğru olduğu günlerinde şımarmasın, üzerinde Allah’ın tecelli ettirdiği nimetlerini nefsine alıp da benlik duygusuna yönelmesin, hep Allah’a iltica halinde olmaktan bir an olsun geri durmasın. Şunu unutmasın ki, her halin kendine göre imtihanı vardır. Bugün ayağın kaymıyor, yarın da inşallah kaymaz, sabit kalırsın. Ama unutma ki bu hayattan imtihan kalkmaz, ömür boyu devam eder. Hayatın böylesine sürpriz imtihan tecellilerinden dolayıdır ki, maneviyat büyükleri ikazlarda bulunmuşlar, “Ne oldum deme ne olacağım de!” diye tembihlerden geri kalmamışlardır. Bu ikazcılardan biri de Şah-ı Nakşibend Hazretleri olmuştur. O, bu konuda unutulması imkansız ikazını şöyle yapmıştır:

Bir ara adamın birinin düzgün çizgisinden söz ederler, hatta açık kerametlerini de sıralayarak anlatırlar. ‘Öylesine istikameti düzgün biri ki, sabah namazlarını hep Kâbe’de kılıyor!’ derler. Şah-ı Nakşibend, ‘Mühim değil!’ der.

‘Dicle nehri kenarına geldiğinde besmele çeker, suyun üzerinden yürüyerek geçer, ayağına su girmez.’ derler. ‘O da mühim değil!’ der. ‘Bahçesinde çalışılırken yağmur yağar da yer çamur olursa seccadesini havaya atıp namazlarını üzerinde kılar.’ derler. ‘O da mühim değildir!’ deyince şaşıran insanlar, bu defa sorularını şöyle sorarlar:

-Efendi Hazretleri o mühim değil, bu mühim değil de, sizin için ne mühimdir? Bir de onu söyleyin lütfen... Büyük veli hepimizi ikaz eden kitaplık çaptaki cevabını şöyle verir:

-Benim için mühim olan, onu o makama yükselten hali var ya, işte o halini son nefesine kadar düşmeden, kaymadan devam ettirmesidir, devam! Anladınız mı şimdi mühim olanın ne olduğunu? Sözlerine şunu da ekler. Der ki: Bugün, sabah namazlarını Kâbe’de kılacak makamdadır. Yarın? Yarınından emin misiniz? Yarın ne duygu ve düşünceye gireceğinden emin misiniz? Şöyle tamamlar sözlerini:

-Kimse bugününe bakıp da ne oldum dememeli, yarınını düşünüp de ne olacağım diyerek Allah’a iltica halinde olmalıdır. Yoksa Allah korusun ayağının kayması an meselesidir insanın. İnsanı ayakta ancak Allah tutar. Ona iltica halinde olmaktan başka çare yoktur. Evet, hiç kimse şu anki iyi haline bakıp da kendini garantide görmesin. Hep Allah’a iltica halinde olsun. Allah kendine iltica edenleri korur, nefsine itimat edip de benlik duygusuna girenleri ise itimat ettiği nefsiyle baş başa bırakır. Ne olursa işte kendi benliğiyle baş başa kalmasından sonra olur. Bir de bakarsınız ki nefsiyle baş edemeyen insan, minare başından kuyu dibine aşağı inişe geçmiş.

Şu da unutulmasın ki bu da bir son değildir. Yine dönüş, yine yükseliş söz konusu olabilir. Yeter ki niyet bozulmasın, ümit kesilmesin!.. Sakın ‘bu imtihanlar falan ve filanlar içindir, benim için değildir’ demeyesiniz. Senin, benim ve hemen her nefis taşıyan insan için bu türlü imtihanlar hayat boyu söz konusudur. Cennetle müjdelenmiş büyük insan Hazreti Ömer’in şu sözünü hiç unutmamak gerekir. Der ki, bu nefsine hiç güvenmeyip hep iltica halinde olan insan: ‘Herkes cennete gidecektir, bir tek kişi cehenneme.’ deseler, o bir kişinin ben olabileceğimi düşünür, hep Allah’a iltica halinde olurum, cennetle müjdelenmem bile bana garantideyim duygusu vermez.
 
Üst