Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Naklî delillere teslimiyet esastir
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Tevhid_Nur" data-source="post: 122497"><p style="text-align: center"><strong><span style="color: red"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 15px">NAKLÎ DELİLLERE TESLİMİYET ESASTIR</span></span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">1-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat derler ki: “<strong>Cenâb-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen olur. Nehyeder, sonra kabih olur</strong>.” Demek emirle güzellik, nehiyle çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve kubh, mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrur eder.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Sözler sh: 276)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">2-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mezhebinde <strong>birşeyin şer’an çirkinliği, pisliği, nehy-i İlâhî sebebiyledir</strong>.» (Mektubat sh: 39)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 15px">3-</span></span></strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 15px"> « </span><span style="font-size: 15px">Yahut, acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi, “Aklımız bize yeter” deyip sana ittibâdan istinkâf mı ederler? Halbuki, akıl ise sana ittibâı emreder. Çünkü bütün dediğin makuldür. Fakat <strong>akıl kendi başıyla ona yetişemez</strong>.» (Sözler sh: 386)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 15px">4-</span></span></strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 15px"> «</span><span style="font-size: 15px">Veyahut, aklı hâkim yapan mütehakkim Mutezile gibi, <strong>kendilerini Hâlıkın işlerine rakîb ve müfettiş tahayyül edip Hâlık-ı Zülcelâli mes’ul tutmak mı istiyorlar?</strong> Sakın fütur getirme. Öyle hodbinlerin inkârlarından birşey çıkmaz. Sen de aldırma.» (Sözler sh: 387)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 15px">5-</span></span></strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 15px"> «</span><span style="font-size: 15px">Veyahut, gayb-âşinâlık dâvâ eden Budeîler gibi ve umur-u gaybiyeye dair tahminlerini yakîn tahayyül eden akılfuruşlar gibi, senin gaybî haberlerini beğenmiyorlar mı? Gaybî kitapları mı var ki senin gaybî kitabını kabul etmiyorlar? Öyleyse, <strong>vahye mazhar resullerden başka kimseye açılmayan ve kendi başıyla ona girmeye kimsenin haddi olmayan âlem-i gayb kendi yanlarında hazır, açık tahayyül edip ondan malûmat alarak yazıyorlar hülyasında bulunuyorlar.</strong> Böyle haddinden hadsiz tecavüz etmiş mağrur hodfuruşların tekzipleri sana fütur vermesin. Zira az bir zamanda senin hakikatlerin onların hülyalarını zirüzeber edecek.»</span></span><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 15px"> (Sözler sh: 388)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">6-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Kur’ân’ın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat‑i âlemin muammâsını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbârât-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü, o <strong>hakaik-ı gaybiyeyi, hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği malûmdur</strong>.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Hem Kur’ân gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve o hakaik-ı kevniyeyi <strong>beyandan sonra</strong> ve <strong>safayı kalb</strong> ve <strong>tezkiye-i nefisten sonra</strong> ve <strong>ruhun terakkiyatından</strong> ve <strong>aklın tekemmülünden sonra </strong>beşerin ukulü “Sadakte” deyip o hakaikı kabul eder, Kur’ân’a “Bârekâllah” der.» </span><span style="font-family: 'Arial'">(Sözler sh: 406)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">7-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Hükema-yı işrâkıyyunun kitaplarına ve sünnetin mizanıyla tartmayıp keşfiyat ve meşhudâtına itimad eden mutasavvıfînin kitaplarını teemmül eden, bu hükmümüzü bilâşüphe tasdik eder. Demek, hakaik-ı Kur’âniyenin cinsinden ve Kur’ân’ın dersinden aldıkları halde—çünkü Kur’ân değiller—böyle nâkıs geliyor.» (Sözler sh: 440)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">8-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Bütün uhrevî ve dünyevî, ilmî ve amelî erkân-ı sitte-i imaniyenin herbirisini tafsilen, erkân-ı hamse-i İslâmiyenin herbirisini kasten ve cidden ve saadet-i dâreyni temin eden bütün düsturları görür, gösterir. Muvazenesini muhafaza edip, tenasübünü idame edip, o hakaikın heyet-i mecmuasının tenasübünden hasıl olan hüsün ve cemâlin menbaından, Kur’ân’ın bir i’câz‑ı mânevîsi neş’et eder.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">İşte şu sırr-ı azîmdendir ki, ulema-i ilm-i kelâm</span><span style="font-family: 'Arial'">, <strong>Kur’ân’ın şakirdleri oldukları halde</strong>, bir kısmı onar cilt olarak erkân-ı imaniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mutezile gibi <strong>aklı nakle tercih ettikleri için</strong>, Kur’ân’ın on âyeti kadar vuzuhla ifade ve kat’î ispat ve ciddî ikna edememişler. Adeta onlar, uzak dağların altında lâğım yapıp, borularla tâ âlemin nihayetine kadar silsile-i esbabla gidip orada silsileyi keser, sonra âb-ı hayat hükmünde olan marifet-i İlâhiyeyi ve vücud-u Vâcibü’l-Vücudu ispat ederler.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Âyet-i kerime ise, herbirisi birer asâ-yı Mûsâ </span><span style="font-family: 'Arial'">gibi, her yerde suyu çıkarabilir, herşeyden bir pencere açar, Sâni-i Zülcelâli tanıttırır. Kur’ân’ın bahrinden tereşşuh eden Arabî <em>Katre</em> risalesinde ve sair Sözlerde şu hakikat fiilen ispat edilmiş ve göstermişiz.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">İşte, hem şu sırdandır ki, bâtın-ı umur</span><span style="font-family: 'Arial'">a gidip, sünnet-i seniyyeye ittibâ etmeyerek, <strong>meşhudatına itimad ederek yarı yoldan dönen</strong> ve bir cemaatin riyasetine geçip bir fırka teşkil eden <strong>firak-ı dâllenin bütün imamları</strong>, hakaikın tenasübünü, muvazenesini muhafaza edemediğindendir ki, böyle <strong>bid’aya, dalâlete düşüp</strong> bir cemaat-i beşeriyeyi yanlış yola sevk etmişler. İşte bunların bütün aczleri, âyât-ı Kur’âniyenin i’câzını gösterir.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Sözler sh: 441)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">9-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Bütün mucizât-ı Ahmediye (a.s.m.) dahi Kur’ân’ın bir mucizesidir ki, <strong>Kur’ân’ın Cenâb-ı Hakka karşı nisbetini gösterir ve o nisbetin zuhuruyla herbir kelimesi bir mucize olur. Çünkü, o vakit birtek kelime, bir çekirdek gibi, bir şecere-i hakaikı mânen tazammun edebilir</strong>. Hem merkez-i kalb gibi, hakikat-i uzmânın bütün âzâsına münasebettar olabilir. Hem bir <strong>ilm-i muhite ve nihayetsiz bir iradeye istinad ettiği için, hurufuyla, heyetiyle, vaziyetiyle, mevkiiyle hadsiz eşyaya bakabilir.</strong> İşte, şu sırdandır ki, ulema-i ilm-i huruf, Kur’ân’ın bir harfinden bir sayfa kadar esrar bulduklarını iddia ederler ve dâvâlarını o fennin ehline ispat ediyorlar.» (Sözler sh: 443)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">10-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «İslâmiyetin dairesine Selef-i Sâlihîn gibi takvâ-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyât-ı diniyenin imtisali tarikiyle dahil olanlarda meylü’t-tevessü ve irade-i içtihad bulunsa, o kemaldir ve tekemmüldür. Yoksa, <strong>zaruriyâtı terk eden</strong> ve <strong>hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden</strong> ve <strong>felsefe-i maddiye ile âlûde olan</strong>lardan olan o meylü’t-tevsi ve irade-i içtihad, vücud-u İslâmiyeyi tahrip ve <strong>boynundaki şer’î zincirini çıkarmaya vesiledir...</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadâtı</span><span style="font-family: 'Arial'">nı arziye yapar, semâvîlikten çıkarıyor. Halbuki, <strong>şeriat semâviyedir ve içtihadât-ı şer’iye dahi, onun ahkâm-ı mesturesini izhar ettiğinden, semâviyedirler</strong></span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><em><span style="font-family: 'Arial'">Birincisi:</span></em><span style="font-family: 'Arial'"> Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir icaba, icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır...</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Şu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzat saadet-i dünyeviyeye bakıyor ve ahkâmları ona tevcih ediyor. Halbuki, şeriatın nazarı</span><span style="font-family: 'Arial'"> ise, evvelâ ve bizzat saadet-i uhreviyeye bakar ikinci derecede, âhirete vesile olmak dolayısıyla, dünyanın saadetine nazar eder. Demek, <strong>şu zamanın nazarı, ruh-u şeriattan yabanîdir</strong>. Öyleyse şeriat namına içtihad edemez.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Sözler sh: 482)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">11-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Şu zamanın ehl-i içtihadı, o zaruratı ahkâm-ı şer’iyeye medar yaptıklarından, içtihadları arziyedir, hevesîdir, felsefîdir semâvî olamaz, şer’î değil. Halbuki, <strong>semâvat ve arzın Hâlıkının ahkâm-ı İlâhiyesinde tasarruf ve ibâdının ibâdâtına müdahale ve o Hâlıkın izn-i mânevîsi olmazsa, o tasarruf, o müdahale merduddur.</strong>» (Sözler sh: 483)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">12-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Rüyadaki adam kendi rüyasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşif ve şuhud dahi rüyetlerini o halde iken kendileri tabir edemezler. <strong>Onları tabir edecek, “asfiya” denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir.</strong> Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, kitap ve sünnetin irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler, hem etmişler.» (Mektubat sh: 81)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">13-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Şu meseleden anlaşılıyor ki, derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır. Yani, <strong>yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl‑i velâyetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikînin, şuhuda değil, Kur’ân’a ve vahye, gaybî fakat daha sâfi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dair ahkâmlarına yetişmez.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Demek, <strong>bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı, Kitap ve Sünnettir. Ve mihenkleri, Kitap ve Sünnet</strong></span><strong><span style="font-family: 'Arial'">in desâtir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikînin kavânin-i hadsiyeleridir.</span></strong><span style="font-family: 'Arial'">» (Mektubat sh: 83)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">14-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Bu fakir Said, Eski Said’den çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmârenin gururundan gayet müthiş ve mânevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyya’dan serâya, kâh serâdan Süreyya’ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">İşte, o zaman müşahede ettim ki, Sünnet-i Seniyyenin meseleleri</span><span style="font-family: 'Arial'">, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, Sünnet-i Seniyyenin o vaziyete temas eden meselelerine ittibâ ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum. Bir <strong>teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden, yani, “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum.</strong> Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. <strong>Ne vakit Sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum.</strong> İşte o zamanlarımda İmam‑ı Rabbanînin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Lem’alar sh: 50)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">İşte birkaç kısa nümuneler olarak nakledilen yukarıdaki ifade ve beyanlarda sarahaten görülüyor ki, dinde, te’vil kaldırmaz ve bağlayıcı bazı hüküm ve düsturlar ve mukarrer kaideler, muhkemat</span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'"> ve esaslar vardır. Bunlara iman ve teslimiyet şart ve zaruridir. <span style="color: red">Aksi halde şerî’at dairesinden çıkmak tehlikesi doğar.</span> Teferruat sayılan hükümler ise bu esaslara ters düşemez.</span></strong></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">İşte bu gibi esaslarda bütün müslümanların ittifakı</span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'"> mecburî olduğundan bu esaslar sağlam bir İslâm birliğini tahakkuk ettirir.</span></strong></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">Dinî cemaatler</span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'">de sözü geçerli olan şahıslar, bu gibi esasları ve bu esaslarda birleşmenin zaruret ve elzemiyetini tekraren beyan ve telkin etmeleri icab eder.</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">Dinî cemaatler de aynı kaide ile, yani meşru meslek esasları</span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'">nda ittifak etmeyi esas almalıdırlar. Çünkü başka meşru bir ittifak yolu yoktur. </span></strong></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]Esaslara muhalefet edenlerle hak ve şer’i mânâda ittifak etmek ve hizmet beraberliğinde olmak, aynı hatayı desteklemekle aynı suça ortak olmayı netice verdiğinden ittifak edilemez.</strong></span></span>[/FONT]</p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">Ezcümle: Hazreti Üstad Bediüzzaman, Eğirdir Müftüsü</span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'">ne yazdığı (Son İhtar) yazısında diyor ki:</span></strong></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">15-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Zatınız, herkesten ziyade hizmetimize taraftar ve hararetle himayetkâr olmak lâzım gelirken, maatteessüf, meçhul sebeplerle, aksimize tarafgirâne ve bize karşı soğukça rakîbane baktığınızdan, oğlunuzu bu köyde yerleştirip ona dost-ahbap buldurmak için çalıştınız. Neticesinde, burada öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedeline ruhum titriyor. Çünkü, <em>Es-sebebü ke’l-fâil</em> kaidesince, bu vaziyetten gelen günahlardan, seyyiattan siz mes’ulsünüz.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Zehire tiryak namı vermekle tiryak olmadığı gibi, zendeka hissiyatı</span><span style="font-family: 'Arial'">nı veren ve dinsizliğe zemin ihzar eden bir heyetin vaziyetine, ne nam verilirse verilsin, Genç Yurdu denilsin, hattâ Mübarekler Yurdu denilsin, ne denilirse denilsin, o mânâ değişmez. Başka yerlerde, Genç Yurdu ve Türklük Meclisi, Teceddüt Mahfeli gibi isim ve ünvanlarla bulunan heyetler, başka şekillerde zararsız bir surette bulunabilirler...</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">...İşte, sizin ilminize ve makam-ı içtimaînize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlât hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârâne muavenetinize istinad ederek, burada hem beni, hem seni pek ciddî alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">Ben kendim burada muvakkatım ıslahına da mükellef değilim belki bir derece mesuliyetten kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebep, hem nokta-i istinad olduğunuzdan, o vaziyetten gelen müthiş meyveler defter-i a’mâlinize geçmemek için, herşeyden evvel bu vaziyeti ıslah etmelisiniz. Veyahut oğlunu buradan çek. O daimî senin mânevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış.» </span><span style="font-family: 'Arial'">(Barla Lâhikası sh: 196)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]Aynı mesele ile alâkadar diğer birkaç kısa nümuneler de şöyledir:</strong></span></span>[/FONT]</p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">16- </span></strong><span style="font-family: 'Arial'">«Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Sözler sh: 172)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">17- </span></strong><span style="font-family: 'Arial'">«Bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.» (Şualar sh: 202)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">18-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Zulme rıza zulümdür taraftar olsa, zâlim olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 15px">Meyletse </span><a href="http://mk:@MSITStore:C:\DOCUME~1\ADMN~1\LOCALS~1\Temp\Rar$DI00.468\esasatinuriye.chm::/esasat-i%20nuriye%201.htm#_ftn7#_ftn7" target="_blank"><span style="color: #0000ff"><span style="font-size: 15px">[7]</span></span></a><span style="font-size: 15px">âyetine mazhar olur.» </span></span><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial'">(Kastamonu Lâhikası sh: 207)</span></span></p><p><a href="http://mk:@MSITStore:C:\DOCUME~1\ADMN~1\LOCALS~1\Temp\Rar$DI00.468\esasatinuriye.chm::/esasat-i%20nuriye%201.htm#_ftnref7#_ftnref7" target="_blank"><span style="color: #0000ff"><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Times New Roman'">[7]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Times New Roman'"> Hûd Sûresi, 11:113.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">19-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «İKİNCİ NOKTA</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Arial Narrow'">âyet-i kerimesi fermanıyla, zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rıza-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.» </span><span style="font-family: 'Arial'">(Mektubat sh: 361)</span></span></p><p> </p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">20-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Küfre rıza küfür olduğu gibi dalâlete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalâlettir.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Em.L.-ll sh: 175)</span></span></p><p> </p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">21-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler “Biz buna müstehakız” derler.» (Kastamonu Lâhikası sh: 25)</span></span></p><p> </p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong>[FONT=OptimaT&#376]<span style="font-family: 'Times New Roman'">Bunlar gibi hayli ifade ve beyanlar açıkça gösteriyor ki, <span style="color: red">şer’î kaidelere muhali</span></span>[/FONT]</strong><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: red">f düşen faaliyetlerde bulunanlarla beraberlik veya taraftarlık yapılamıyor.</span></span></strong></span></p><p> </p><p></p><p></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><strong><span style="font-family: 'Arial Narrow'">22-</span></strong><span style="font-family: 'Arial'"> «Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><em><span style="font-family: 'Arial'">Birinci şart: </span></em><span style="font-family: 'Arial'"><strong><span style="color: red">Hürriyet-i şer’iyeyi</span> ve âsâyişi muhafaza etmektir.</strong></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><em><span style="font-family: 'Arial'">İkinci şart: </span></em><span style="font-family: 'Arial'">Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak birinde hatâ bulunsa, müfti‑i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.» </span><span style="font-family: 'Arial Narrow'">(Hutbe-i Şamiye sh: 9)</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Tevhid_Nur, post: 122497"] [CENTER][B][COLOR=red][FONT=Arial][SIZE=4]NAKLÎ DELİLLERE TESLİMİYET ESASTIR[/SIZE][/FONT][/COLOR][/B][/CENTER] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]1-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat derler ki: “[B]Cenâb-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen olur. Nehyeder, sonra kabih olur[/B].” Demek emirle güzellik, nehiyle çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve kubh, mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrur eder.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Sözler sh: 276)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]2-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mezhebinde [B]birşeyin şer’an çirkinliği, pisliği, nehy-i İlâhî sebebiyledir[/B].» (Mektubat sh: 39)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial Narrow][SIZE=4]3-[/SIZE][/FONT][/B][FONT=Arial][SIZE=4] « [/SIZE][SIZE=4]Yahut, acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi, “Aklımız bize yeter” deyip sana ittibâdan istinkâf mı ederler? Halbuki, akıl ise sana ittibâı emreder. Çünkü bütün dediğin makuldür. Fakat [B]akıl kendi başıyla ona yetişemez[/B].» (Sözler sh: 386)[/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial Narrow][SIZE=4]4-[/SIZE][/FONT][/B][FONT=Arial][SIZE=4] «[/SIZE][SIZE=4]Veyahut, aklı hâkim yapan mütehakkim Mutezile gibi, [B]kendilerini Hâlıkın işlerine rakîb ve müfettiş tahayyül edip Hâlık-ı Zülcelâli mes’ul tutmak mı istiyorlar?[/B] Sakın fütur getirme. Öyle hodbinlerin inkârlarından birşey çıkmaz. Sen de aldırma.» (Sözler sh: 387)[/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial Narrow][SIZE=4]5-[/SIZE][/FONT][/B][FONT=Arial][SIZE=4] «[/SIZE][SIZE=4]Veyahut, gayb-âşinâlık dâvâ eden Budeîler gibi ve umur-u gaybiyeye dair tahminlerini yakîn tahayyül eden akılfuruşlar gibi, senin gaybî haberlerini beğenmiyorlar mı? Gaybî kitapları mı var ki senin gaybî kitabını kabul etmiyorlar? Öyleyse, [B]vahye mazhar resullerden başka kimseye açılmayan ve kendi başıyla ona girmeye kimsenin haddi olmayan âlem-i gayb kendi yanlarında hazır, açık tahayyül edip ondan malûmat alarak yazıyorlar hülyasında bulunuyorlar.[/B] Böyle haddinden hadsiz tecavüz etmiş mağrur hodfuruşların tekzipleri sana fütur vermesin. Zira az bir zamanda senin hakikatlerin onların hülyalarını zirüzeber edecek.»[/SIZE][/FONT][FONT=Arial Narrow][SIZE=4] (Sözler sh: 388)[/SIZE][/FONT] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]6-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Kur’ân’ın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat‑i âlemin muammâsını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbârât-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü, o [B]hakaik-ı gaybiyeyi, hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği malûmdur[/B].[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Hem Kur’ân gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve o hakaik-ı kevniyeyi [B]beyandan sonra[/B] ve [B]safayı kalb[/B] ve [B]tezkiye-i nefisten sonra[/B] ve [B]ruhun terakkiyatından[/B] ve [B]aklın tekemmülünden sonra [/B]beşerin ukulü “Sadakte” deyip o hakaikı kabul eder, Kur’ân’a “Bârekâllah” der.» [/FONT][FONT=Arial](Sözler sh: 406)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]7-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Hükema-yı işrâkıyyunun kitaplarına ve sünnetin mizanıyla tartmayıp keşfiyat ve meşhudâtına itimad eden mutasavvıfînin kitaplarını teemmül eden, bu hükmümüzü bilâşüphe tasdik eder. Demek, hakaik-ı Kur’âniyenin cinsinden ve Kur’ân’ın dersinden aldıkları halde—çünkü Kur’ân değiller—böyle nâkıs geliyor.» (Sözler sh: 440)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]8-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Bütün uhrevî ve dünyevî, ilmî ve amelî erkân-ı sitte-i imaniyenin herbirisini tafsilen, erkân-ı hamse-i İslâmiyenin herbirisini kasten ve cidden ve saadet-i dâreyni temin eden bütün düsturları görür, gösterir. Muvazenesini muhafaza edip, tenasübünü idame edip, o hakaikın heyet-i mecmuasının tenasübünden hasıl olan hüsün ve cemâlin menbaından, Kur’ân’ın bir i’câz‑ı mânevîsi neş’et eder.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]İşte şu sırr-ı azîmdendir ki, ulema-i ilm-i kelâm[/FONT][FONT=Arial], [B]Kur’ân’ın şakirdleri oldukları halde[/B], bir kısmı onar cilt olarak erkân-ı imaniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mutezile gibi [B]aklı nakle tercih ettikleri için[/B], Kur’ân’ın on âyeti kadar vuzuhla ifade ve kat’î ispat ve ciddî ikna edememişler. Adeta onlar, uzak dağların altında lâğım yapıp, borularla tâ âlemin nihayetine kadar silsile-i esbabla gidip orada silsileyi keser, sonra âb-ı hayat hükmünde olan marifet-i İlâhiyeyi ve vücud-u Vâcibü’l-Vücudu ispat ederler.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Âyet-i kerime ise, herbirisi birer asâ-yı Mûsâ [/FONT][FONT=Arial]gibi, her yerde suyu çıkarabilir, herşeyden bir pencere açar, Sâni-i Zülcelâli tanıttırır. Kur’ân’ın bahrinden tereşşuh eden Arabî [I]Katre[/I] risalesinde ve sair Sözlerde şu hakikat fiilen ispat edilmiş ve göstermişiz.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]İşte, hem şu sırdandır ki, bâtın-ı umur[/FONT][FONT=Arial]a gidip, sünnet-i seniyyeye ittibâ etmeyerek, [B]meşhudatına itimad ederek yarı yoldan dönen[/B] ve bir cemaatin riyasetine geçip bir fırka teşkil eden [B]firak-ı dâllenin bütün imamları[/B], hakaikın tenasübünü, muvazenesini muhafaza edemediğindendir ki, böyle [B]bid’aya, dalâlete düşüp[/B] bir cemaat-i beşeriyeyi yanlış yola sevk etmişler. İşte bunların bütün aczleri, âyât-ı Kur’âniyenin i’câzını gösterir.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Sözler sh: 441)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]9-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Bütün mucizât-ı Ahmediye (a.s.m.) dahi Kur’ân’ın bir mucizesidir ki, [B]Kur’ân’ın Cenâb-ı Hakka karşı nisbetini gösterir ve o nisbetin zuhuruyla herbir kelimesi bir mucize olur. Çünkü, o vakit birtek kelime, bir çekirdek gibi, bir şecere-i hakaikı mânen tazammun edebilir[/B]. Hem merkez-i kalb gibi, hakikat-i uzmânın bütün âzâsına münasebettar olabilir. Hem bir [B]ilm-i muhite ve nihayetsiz bir iradeye istinad ettiği için, hurufuyla, heyetiyle, vaziyetiyle, mevkiiyle hadsiz eşyaya bakabilir.[/B] İşte, şu sırdandır ki, ulema-i ilm-i huruf, Kur’ân’ın bir harfinden bir sayfa kadar esrar bulduklarını iddia ederler ve dâvâlarını o fennin ehline ispat ediyorlar.» (Sözler sh: 443)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]10-[/FONT][/B][FONT=Arial] «İslâmiyetin dairesine Selef-i Sâlihîn gibi takvâ-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyât-ı diniyenin imtisali tarikiyle dahil olanlarda meylü’t-tevessü ve irade-i içtihad bulunsa, o kemaldir ve tekemmüldür. Yoksa, [B]zaruriyâtı terk eden[/B] ve [B]hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden[/B] ve [B]felsefe-i maddiye ile âlûde olan[/B]lardan olan o meylü’t-tevsi ve irade-i içtihad, vücud-u İslâmiyeyi tahrip ve [B]boynundaki şer’î zincirini çıkarmaya vesiledir...[/B][/FONT][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadâtı[/FONT][FONT=Arial]nı arziye yapar, semâvîlikten çıkarıyor. Halbuki, [B]şeriat semâviyedir ve içtihadât-ı şer’iye dahi, onun ahkâm-ı mesturesini izhar ettiğinden, semâviyedirler[/B][/FONT][FONT=Arial Narrow].[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][I][FONT=Arial]Birincisi:[/FONT][/I][FONT=Arial] Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir icaba, icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır...[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Şu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzat saadet-i dünyeviyeye bakıyor ve ahkâmları ona tevcih ediyor. Halbuki, şeriatın nazarı[/FONT][FONT=Arial] ise, evvelâ ve bizzat saadet-i uhreviyeye bakar ikinci derecede, âhirete vesile olmak dolayısıyla, dünyanın saadetine nazar eder. Demek, [B]şu zamanın nazarı, ruh-u şeriattan yabanîdir[/B]. Öyleyse şeriat namına içtihad edemez.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Sözler sh: 482)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]11-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Şu zamanın ehl-i içtihadı, o zaruratı ahkâm-ı şer’iyeye medar yaptıklarından, içtihadları arziyedir, hevesîdir, felsefîdir semâvî olamaz, şer’î değil. Halbuki, [B]semâvat ve arzın Hâlıkının ahkâm-ı İlâhiyesinde tasarruf ve ibâdının ibâdâtına müdahale ve o Hâlıkın izn-i mânevîsi olmazsa, o tasarruf, o müdahale merduddur.[/B]» (Sözler sh: 483)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]12-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Rüyadaki adam kendi rüyasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşif ve şuhud dahi rüyetlerini o halde iken kendileri tabir edemezler. [B]Onları tabir edecek, “asfiya” denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir.[/B] Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, kitap ve sünnetin irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler, hem etmişler.» (Mektubat sh: 81)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]13-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Şu meseleden anlaşılıyor ki, derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır. Yani, [B]yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl‑i velâyetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikînin, şuhuda değil, Kur’ân’a ve vahye, gaybî fakat daha sâfi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dair ahkâmlarına yetişmez.[/B][/FONT][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Demek, [B]bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı, Kitap ve Sünnettir. Ve mihenkleri, Kitap ve Sünnet[/B][/FONT][B][FONT=Arial]in desâtir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikînin kavânin-i hadsiyeleridir.[/FONT][/B][FONT=Arial]» (Mektubat sh: 83)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]14-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Bu fakir Said, Eski Said’den çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmârenin gururundan gayet müthiş ve mânevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyya’dan serâya, kâh serâdan Süreyya’ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]İşte, o zaman müşahede ettim ki, Sünnet-i Seniyyenin meseleleri[/FONT][FONT=Arial], hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, Sünnet-i Seniyyenin o vaziyete temas eden meselelerine ittibâ ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum. Bir [B]teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden, yani, “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum.[/B] Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. [B]Ne vakit Sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum.[/B] İşte o zamanlarımda İmam‑ı Rabbanînin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Lem’alar sh: 50)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]İşte birkaç kısa nümuneler olarak nakledilen yukarıdaki ifade ve beyanlarda sarahaten görülüyor ki, dinde, te’vil kaldırmaz ve bağlayıcı bazı hüküm ve düsturlar ve mukarrer kaideler, muhkemat[/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial] ve esaslar vardır. Bunlara iman ve teslimiyet şart ve zaruridir. [COLOR=red]Aksi halde şerî’at dairesinden çıkmak tehlikesi doğar.[/COLOR] Teferruat sayılan hükümler ise bu esaslara ters düşemez.[/FONT][/B][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]İşte bu gibi esaslarda bütün müslümanların ittifakı[/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial] mecburî olduğundan bu esaslar sağlam bir İslâm birliğini tahakkuk ettirir.[/FONT][/B][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]Dinî cemaatler[/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial]de sözü geçerli olan şahıslar, bu gibi esasları ve bu esaslarda birleşmenin zaruret ve elzemiyetini tekraren beyan ve telkin etmeleri icab eder.[/FONT][/B][/SIZE] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]Dinî cemaatler de aynı kaide ile, yani meşru meslek esasları[/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial]nda ittifak etmeyi esas almalıdırlar. Çünkü başka meşru bir ittifak yolu yoktur. [/FONT][/B][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Times New Roman][SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ]Esaslara muhalefet edenlerle hak ve şer’i mânâda ittifak etmek ve hizmet beraberliğinde olmak, aynı hatayı desteklemekle aynı suça ortak olmayı netice verdiğinden ittifak edilemez.[/B][/SIZE][/FONT][SIZE=4][B][/B][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]Ezcümle: Hazreti Üstad Bediüzzaman, Eğirdir Müftüsü[/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial]ne yazdığı (Son İhtar) yazısında diyor ki:[/FONT][/B][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]15-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Zatınız, herkesten ziyade hizmetimize taraftar ve hararetle himayetkâr olmak lâzım gelirken, maatteessüf, meçhul sebeplerle, aksimize tarafgirâne ve bize karşı soğukça rakîbane baktığınızdan, oğlunuzu bu köyde yerleştirip ona dost-ahbap buldurmak için çalıştınız. Neticesinde, burada öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedeline ruhum titriyor. Çünkü, [I]Es-sebebü ke’l-fâil[/I] kaidesince, bu vaziyetten gelen günahlardan, seyyiattan siz mes’ulsünüz.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Zehire tiryak namı vermekle tiryak olmadığı gibi, zendeka hissiyatı[/FONT][FONT=Arial]nı veren ve dinsizliğe zemin ihzar eden bir heyetin vaziyetine, ne nam verilirse verilsin, Genç Yurdu denilsin, hattâ Mübarekler Yurdu denilsin, ne denilirse denilsin, o mânâ değişmez. Başka yerlerde, Genç Yurdu ve Türklük Meclisi, Teceddüt Mahfeli gibi isim ve ünvanlarla bulunan heyetler, başka şekillerde zararsız bir surette bulunabilirler...[/FONT][/SIZE] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]...İşte, sizin ilminize ve makam-ı içtimaînize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlât hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârâne muavenetinize istinad ederek, burada hem beni, hem seni pek ciddî alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]Ben kendim burada muvakkatım ıslahına da mükellef değilim belki bir derece mesuliyetten kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebep, hem nokta-i istinad olduğunuzdan, o vaziyetten gelen müthiş meyveler defter-i a’mâlinize geçmemek için, herşeyden evvel bu vaziyeti ıslah etmelisiniz. Veyahut oğlunu buradan çek. O daimî senin mânevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış.» [/FONT][FONT=Arial](Barla Lâhikası sh: 196)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [FONT=Times New Roman][SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ]Aynı mesele ile alâkadar diğer birkaç kısa nümuneler de şöyledir:[/B][/SIZE][/FONT][SIZE=4][B][/B][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]16- [/FONT][/B][FONT=Arial]«Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Sözler sh: 172)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]17- [/FONT][/B][FONT=Arial]«Bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.» (Şualar sh: 202)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]18-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Zulme rıza zulümdür taraftar olsa, zâlim olur.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4]Meyletse [/SIZE][URL="mk:@MSITStore:C:\DOCUME~1\ADMN~1\LOCALS~1\Temp\Rar$DI00.468\esasatinuriye.chm::/esasat-i%20nuriye%201.htm#_ftn7#_ftn7"][COLOR=#0000ff][SIZE=4][7][/SIZE][/COLOR][/URL][SIZE=4]âyetine mazhar olur.» [/SIZE][/FONT][SIZE=4][FONT=Arial](Kastamonu Lâhikası sh: 207)[/FONT][/SIZE] [URL="mk:@MSITStore:C:\DOCUME~1\ADMN~1\LOCALS~1\Temp\Rar$DI00.468\esasatinuriye.chm::/esasat-i%20nuriye%201.htm#_ftnref7#_ftnref7"][COLOR=#0000ff][SIZE=2][FONT=Times New Roman][7][/FONT][/SIZE][/COLOR][/URL][FONT=Times New Roman] Hûd Sûresi, 11:113.[/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]19-[/FONT][/B][FONT=Arial] «İKİNCİ NOKTA[/FONT][/SIZE] [SIZE=4][FONT=Arial Narrow]âyet-i kerimesi fermanıyla, zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rıza-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.» [/FONT][FONT=Arial](Mektubat sh: 361)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]20-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Küfre rıza küfür olduğu gibi dalâlete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalâlettir.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Em.L.-ll sh: 175)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial Narrow][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]21-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler “Biz buna müstehakız” derler.» (Kastamonu Lâhikası sh: 25)[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][B][FONT=OptimaTŸ][FONT=Times New Roman]Bunlar gibi hayli ifade ve beyanlar açıkça gösteriyor ki, [COLOR=red]şer’î kaidelere muhali[/COLOR][/FONT][/FONT][/B][B][FONT=Arial][COLOR=red]f düşen faaliyetlerde bulunanlarla beraberlik veya taraftarlık yapılamıyor.[/COLOR][/FONT][/B][/SIZE] [B][FONT=Arial][SIZE=4][COLOR=#ff0000][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=4][B][FONT=Arial Narrow]22-[/FONT][/B][FONT=Arial] «Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.[/FONT][/SIZE] [FONT=Arial][SIZE=4][/SIZE][/FONT] [SIZE=4][I][FONT=Arial]Birinci şart: [/FONT][/I][FONT=Arial][B][COLOR=red]Hürriyet-i şer’iyeyi[/COLOR] ve âsâyişi muhafaza etmektir.[/B][/FONT][/SIZE] [SIZE=4][I][FONT=Arial]İkinci şart: [/FONT][/I][FONT=Arial]Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak birinde hatâ bulunsa, müfti‑i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.» [/FONT][FONT=Arial Narrow](Hutbe-i Şamiye sh: 9)[/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Naklî delillere teslimiyet esastir
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst