Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Aile ve Yaşam
Kişisel Gelişim
Müthiş Bilmece
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="MiRAÇ2" data-source="post: 244910" data-attributes="member: 1013816"><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Gazete ve dergi köşelerinde labirent bulmacalar görürsünüz. Bir fare birçok kola ayrılan bir yolun ağzında durmaktadır. O yollardan bir tanesi hariç, diğerleri çıkmazdır. Çıkan yol ise sonunda yine birçok kola ayrılır. Bu böyle bir kaç kademe gider. Nihayet bir yolun sonunda peynir fareyi beklemektedir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Fare akıllı ve şuurlu bile olsa, hayalindeki peynirine kavuşabilmesi için “deneme yanılma” metodundan başka yol yoktur. Biz labirenti tepeden görebildiğimiz halde iyi hazırlanmış karışık bir bulmacayı bir defada hiç yanılmadan çözemeyiz.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Ancak bazı pratik zekâlılar işin kolayını bulurlar. Peynirden yola çıkıp kalemle yolu çizerler, ta fareye kadar. Artık biçare aç farecik çizgiyi takip edip kolayca peynirine vâsıl olabilecektir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Yani labirent, bir tarafından bakınca bir muamma; diğer yönünden bakınca ise elinizle koyduğunuz bir şeyi bulmak kadar basittir. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Meselâ, bir labirent yüz kademede yüz kola ayrılıyor, tik girişte “deneme-yanılma” metoduna göre doğru yola gitme ihtimali 1/100’dür. Doğru çıkarsa bir 1/1001 lük ihtimal daha karşınıza çıkar. Toplam ihtimal 1/10000 olur. Böylece her yol ağzında paydayı 100 ile çarpmakla peynire kadar toplam 1/10200 ihtimal eder. Bu ise kâinattaki atom sayısının üzerinde bir rakamdır. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Zahiren küçük görünse de, ne tasarlıya bileceğimiz, ne de hayal edebileceğimiz bir sayıdır. Hâlbuki peynirden yola çıkan şahıs 10200/10200 = 1/1 ihtimalle fareyi bulur. Yani eliyle koymuş gibi.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Şimdi biz gelelim yaratılış bilmecesine. Yokluk âleminden labirent misâl binlerce süzgeçten elene elene tasaffî ederek gelen ve insanda nihâî hedefine ulaşan hayatın sırrına... Fakat meseleye bakış açımız çok mühim.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Çünkü biz labirentin peyniriyiz. Hedef biziz. Eğer bulunduğumuz yerden hayatın sırrına bakarsak çok basit görünecek ve anlayamayacağız. Bir de labirentin girişine gidip oradan meseleyi değerlendirelim. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Yani varlık âlemini, kâinatı aşıp; maddeden sıyrılıp hayalîmizi, tekev-vün-ü kevn’e, maddenin -yahut maddeyi var kabul edip kâinatın başlangıcına gönderelim.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Fakat hiç bir şeyin henüz şekillenmemiş olduğu, belki karmakarışık bir atomlar hamuru hâlinde olduğu bir zaman ve mekâna gidiyoruz. Giderken bu âlemden edindiğimiz malumatı ve tecrübeleri götürmemiz gerekir.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Çünkü o bilgileri kâinat oluştuktan sonra edindik. Şu andaki hayatın akışı bizi pek fazla düşündürmüyor. Mahlûkatın görüp işitmesi, yemesi, çoğalması, güneşin doğup batması, mevsimlerin ve gece gündüzün dönüp değişmesi... Bunlar normal şeyler...</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Fakat işte hayalîmiz sıfır notasına vardı. Âlem ve varlık diye bir şey yok.. Maddenin hamuru ile baş başayız. Bu atomların birleşmesi, intizam içinde tek tek varlıkları meydana getirmesi, işlerin muntazam gidip hiç bir aksama olmadan âlemin zerreden sistemlere kadar ve içindeki “mikro”dan “makro”ya canlı âlemlerinin teşekkül etmesi lazım. Ama dikkat edin;</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Mevcudat olmadığı gibi, onlar hakkında bir bilgimiz, bir hissimiz ve bir düşüncemiz de yok. Çünkü onlar daha oluşmadı ki bilebilelim. “Bu mahlûklar işitici olsun.” diyemeyiz; hiç bir ses, nefes yok. “Görsün” diyemeyiz; ışık yok. Görmek ne demek bilemeyiz; kanunlar, prensipler bizce meçhul. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Bu muamma karşısında hayalîn dizlerinin dermanı kesilip gayr-i ihtiyarî secdeye yuvarlanıyor ve sesi-soluğu tükeninceye kadar haykırıyor: “Hayır... Hiç bir şey yok değil... Sen, varsın... Bütün varlığın üzerinde mevcutların çok ötesinde Sen, sonsuz ilim ve kudretinle mevcutsun. Ancak sen bu muammayı çözersin.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">“Kün” yani “Ol!” demen yeter. Çünkü bunun çözülmesi için sonsuz bir irade sahibi, nihayetsiz bir ilim ve aklın alamayacağı bir tercih gücü lâzım geliyor.” Zira bu meseleyi tesadüfün eline bırakmak demek elsiz-gözsüz bir dalgıca sonsuz bir denizde bir kum tanesi aratmak demektir.</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Çünkü bütün tabii kanunlar birbirini netice verecek şekilde işliyor. Bir bütünün parçalarını toplayacak yönde ilerliyor. Bu işleyişin herhangi bir noktasına müdahale edebilmek için bütün kanunları ve hepsinin çıkış noktalan ile nihâi hedeflerini bilmek lâzım geliyor. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Bulmacanın bu tarafından bu Newton’un yerçekimi kanunu, bu Arşimet’in kaldırma kanunu, bu da Kepler prensibi demek kolay bir izah tarzı. Fakat ne Newton, ne Arşimet, ne Kepler, ne de diğerleri o kanunları koymadılar. </span></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Mahlûklarda göz olsun diyebilecek birinin evvela gören biri olması lazım. Sonra ışığın ve onun bütün yansıma, kırılma kanunlarının irade ve idare edicisi, maddelerin ve onlardaki şeffaflık, gayr-i şeffaflık özelliklerinin yaratıcısı olması lazım. Bizim gözümüze bir gözlük yapan gözlükçü, elbette gözümüzü bilir ve görür, yakıştırır ve yapar. Ya başımıza göz yapan usta?</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Bunun gibi işitme, tad, koku, sevme, nefret etme, heyecan, korku duyma gibi hassalar kıyas edilince bunların tek tek yapılması için gerekli olan ilim ve tercih edicilik gücü düşünülürse yaratılışın sim anlaşılır hale gelebilir.</span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="color: darkred">Girdiği bir mağazada alacağı eşyanın renk ve tipinin seçme mevzuunda bile kafa yoran, üstelik de mahlûkların en akıllı ve iradelisi olduğu kabul edilen insan, bilmem ki bu meseleye nasıl lâkaytlıkla bakabiliyor?</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Bilal Ok</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Sızıntı Dergisi</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="MiRAÇ2, post: 244910, member: 1013816"] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Gazete ve dergi köşelerinde labirent bulmacalar görürsünüz. Bir fare birçok kola ayrılan bir yolun ağzında durmaktadır. O yollardan bir tanesi hariç, diğerleri çıkmazdır. Çıkan yol ise sonunda yine birçok kola ayrılır. Bu böyle bir kaç kademe gider. Nihayet bir yolun sonunda peynir fareyi beklemektedir.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Fare akıllı ve şuurlu bile olsa, hayalindeki peynirine kavuşabilmesi için “deneme yanılma” metodundan başka yol yoktur. Biz labirenti tepeden görebildiğimiz halde iyi hazırlanmış karışık bir bulmacayı bir defada hiç yanılmadan çözemeyiz.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Ancak bazı pratik zekâlılar işin kolayını bulurlar. Peynirden yola çıkıp kalemle yolu çizerler, ta fareye kadar. Artık biçare aç farecik çizgiyi takip edip kolayca peynirine vâsıl olabilecektir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Yani labirent, bir tarafından bakınca bir muamma; diğer yönünden bakınca ise elinizle koyduğunuz bir şeyi bulmak kadar basittir. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Meselâ, bir labirent yüz kademede yüz kola ayrılıyor, tik girişte “deneme-yanılma” metoduna göre doğru yola gitme ihtimali 1/100’dür. Doğru çıkarsa bir 1/1001 lük ihtimal daha karşınıza çıkar. Toplam ihtimal 1/10000 olur. Böylece her yol ağzında paydayı 100 ile çarpmakla peynire kadar toplam 1/10200 ihtimal eder. Bu ise kâinattaki atom sayısının üzerinde bir rakamdır. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Zahiren küçük görünse de, ne tasarlıya bileceğimiz, ne de hayal edebileceğimiz bir sayıdır. Hâlbuki peynirden yola çıkan şahıs 10200/10200 = 1/1 ihtimalle fareyi bulur. Yani eliyle koymuş gibi.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Şimdi biz gelelim yaratılış bilmecesine. Yokluk âleminden labirent misâl binlerce süzgeçten elene elene tasaffî ederek gelen ve insanda nihâî hedefine ulaşan hayatın sırrına... Fakat meseleye bakış açımız çok mühim.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Çünkü biz labirentin peyniriyiz. Hedef biziz. Eğer bulunduğumuz yerden hayatın sırrına bakarsak çok basit görünecek ve anlayamayacağız. Bir de labirentin girişine gidip oradan meseleyi değerlendirelim. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Yani varlık âlemini, kâinatı aşıp; maddeden sıyrılıp hayalîmizi, tekev-vün-ü kevn’e, maddenin -yahut maddeyi var kabul edip kâinatın başlangıcına gönderelim.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Fakat hiç bir şeyin henüz şekillenmemiş olduğu, belki karmakarışık bir atomlar hamuru hâlinde olduğu bir zaman ve mekâna gidiyoruz. Giderken bu âlemden edindiğimiz malumatı ve tecrübeleri götürmemiz gerekir.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Çünkü o bilgileri kâinat oluştuktan sonra edindik. Şu andaki hayatın akışı bizi pek fazla düşündürmüyor. Mahlûkatın görüp işitmesi, yemesi, çoğalması, güneşin doğup batması, mevsimlerin ve gece gündüzün dönüp değişmesi... Bunlar normal şeyler...[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Fakat işte hayalîmiz sıfır notasına vardı. Âlem ve varlık diye bir şey yok.. Maddenin hamuru ile baş başayız. Bu atomların birleşmesi, intizam içinde tek tek varlıkları meydana getirmesi, işlerin muntazam gidip hiç bir aksama olmadan âlemin zerreden sistemlere kadar ve içindeki “mikro”dan “makro”ya canlı âlemlerinin teşekkül etmesi lazım. Ama dikkat edin;[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Mevcudat olmadığı gibi, onlar hakkında bir bilgimiz, bir hissimiz ve bir düşüncemiz de yok. Çünkü onlar daha oluşmadı ki bilebilelim. “Bu mahlûklar işitici olsun.” diyemeyiz; hiç bir ses, nefes yok. “Görsün” diyemeyiz; ışık yok. Görmek ne demek bilemeyiz; kanunlar, prensipler bizce meçhul. [/COLOR][/FONT][/SIZE] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Bu muamma karşısında hayalîn dizlerinin dermanı kesilip gayr-i ihtiyarî secdeye yuvarlanıyor ve sesi-soluğu tükeninceye kadar haykırıyor: “Hayır... Hiç bir şey yok değil... Sen, varsın... Bütün varlığın üzerinde mevcutların çok ötesinde Sen, sonsuz ilim ve kudretinle mevcutsun. Ancak sen bu muammayı çözersin.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]“Kün” yani “Ol!” demen yeter. Çünkü bunun çözülmesi için sonsuz bir irade sahibi, nihayetsiz bir ilim ve aklın alamayacağı bir tercih gücü lâzım geliyor.” Zira bu meseleyi tesadüfün eline bırakmak demek elsiz-gözsüz bir dalgıca sonsuz bir denizde bir kum tanesi aratmak demektir.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Çünkü bütün tabii kanunlar birbirini netice verecek şekilde işliyor. Bir bütünün parçalarını toplayacak yönde ilerliyor. Bu işleyişin herhangi bir noktasına müdahale edebilmek için bütün kanunları ve hepsinin çıkış noktalan ile nihâi hedeflerini bilmek lâzım geliyor. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Bulmacanın bu tarafından bu Newton’un yerçekimi kanunu, bu Arşimet’in kaldırma kanunu, bu da Kepler prensibi demek kolay bir izah tarzı. Fakat ne Newton, ne Arşimet, ne Kepler, ne de diğerleri o kanunları koymadılar. [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Mahlûklarda göz olsun diyebilecek birinin evvela gören biri olması lazım. Sonra ışığın ve onun bütün yansıma, kırılma kanunlarının irade ve idare edicisi, maddelerin ve onlardaki şeffaflık, gayr-i şeffaflık özelliklerinin yaratıcısı olması lazım. Bizim gözümüze bir gözlük yapan gözlükçü, elbette gözümüzü bilir ve görür, yakıştırır ve yapar. Ya başımıza göz yapan usta?[/COLOR][/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Bunun gibi işitme, tad, koku, sevme, nefret etme, heyecan, korku duyma gibi hassalar kıyas edilince bunların tek tek yapılması için gerekli olan ilim ve tercih edicilik gücü düşünülürse yaratılışın sim anlaşılır hale gelebilir.[/COLOR][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Courier New][COLOR=darkred]Girdiği bir mağazada alacağı eşyanın renk ve tipinin seçme mevzuunda bile kafa yoran, üstelik de mahlûkların en akıllı ve iradelisi olduğu kabul edilen insan, bilmem ki bu meseleye nasıl lâkaytlıkla bakabiliyor?[/COLOR][/FONT][/SIZE] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred] [FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Bilal Ok[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/COLOR][/SIZE][/FONT][FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=darkred]Sızıntı Dergisi[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Aile ve Yaşam
Kişisel Gelişim
Müthiş Bilmece
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst