Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Muhakemat
Muhakemat 6. Ders - Mazide Nazarî Olan Bir Şey, Müstakbelde Bedihî Olabilir..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 395307" data-attributes="member: 27"><p>Tekamül kanunuyla ilgili Risale-i Nur'dan:</p><p></p><p>[TAVSIYE]3. Fünun, fikirlerin birleşmesinden hasıl olup, zamanın geçmesiyle tekâmül eder.</p><p></p><p>4. Eski zamanda nazarî olup, bu zamanda bedihî olmuş olan çok meseleler vardır.</p><p></p><p>5. Zamân-ı mâzi, bu zamana kıyas edilemez; aralarında çok fark vardır.</p><p></p><p>6. Sahrâ ve çöl adamları, basit ve saf insanlar olduğundan, medenîlerin medeniyet perdesi altında gizleyebildikleri hile ve desiseleri bilmezler ve gizleyemezler; her işleri merdanedir, kalbleri ve lisanları birdir.</p><p></p><p>7. Çok ilim ve fenler vardır ki, âdetlerin telkiniyle, vukuatın talimiyle ve zamanla, muhitin yardımıyla husule gelirler.</p><p></p><p>8. Beşerin nazarı istikbale nüfuz edemez, hususî keyfiyat ve ahvâli göremez.</p><p></p><p>9. Beşer için bir ömr-ü tabiî olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabiî vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır.</p><p></p><p>10. İnsanların sıfatlarında, tabiatlarında, ahvâlinde zaman ve mekânın çok tesiri vardır.</p><p></p><p>11. Eski zamanlarda harika addedilen çok şeyler vardır ki, mebâdi ve vesaitin tekâmülüyle âdi şeyler hükmüne geçmişlerdir.</p><p></p><p>12. Def’aten bir fennin icadına ve ikmal edilmesine, bir zekâ-i harika olsa bile, muktedir olamaz. O fen, ancak çocuk gibi tedricen kemâle erer.</p><p></p><p></p><p>İşaratü'l-İ'caz[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Mâdem meylü’l-istikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş. Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşaallah.</p><p></p><p>Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz.</p><p></p><p></p><p>Hutbe-i Şamiye[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin hem cemâlî, hem celâlî iki kısım esmâsı bulunduğundan ve o cemâlî ve celâlî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelâl, kâinatta ezdâdı birbirine mezc edip, birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan, zıtları birbirinin hududuna geçirip ihtilâfat ve tagayyürat meydana getirmekle, kâinatı kanun-u tagayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi kıldığı için; o şecere-i hilkatin câmi bir semeresi olan insan nev’inde o kanun-u mübarezeyi daha acip bir şekle getirip, bütün terakkiyât-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizbüşşeytana bazı cihazat vermiş.</p><p></p><p></p><p>On Üçüncü Lem'a[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Evet, âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâbi olan, neşvünema kanununa dahildir. Bu kanuna dahil olanın bir ömr-ü tabiîsi vardır. Ömr-ü tabiîsi olanın, ecel-i fıtrîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz.</p><p></p><p>Evet, kâinatın ihtiva ettiği envâın ve bu envâın ihata ettiği efradın kısm-ı ekserîsi bu kanunlara tâbidirler. Binaenaleyh, âlem-i sağîr denilen insan, ölümden ve harabiyetten kurtulamadığı gibi, insan-ı kebir denilen âlemin de ölümden necatı yoktur. Ve keza, kâinatın bir ağacı ölümden, dağılmaktan halâs olmadığı gibi, şecere-i hilkatten olan kâinat silsilesinin de harabiyetten kurtuluşu yoktur. Evet, eğer kâinat ömr-ü fıtrîsinden evvel haricî bir tahribata veya Sânii tarafından bir hedm ve kıyamete maruz kalmasa bile, fennî bir hesapla, kâinatın öyle bir günü gelecektir ki, [SUP]<strong>1</strong>[/SUP] <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ</span></span> ve [SUP]<strong>2</strong>[/SUP] <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اِذَا السَّمَاۤءُ انْشَقَّتْ</span></span> gibi âyetlere mâsadak olacaktır ve insan-ı kebir denilen koca kâinat, şu boşluğu sekeratının bağırtılarıyla dolduracaktır.</p><p></p><p></p><p><strong>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP] : “Güneş dürülüp toplandığında.” Tekvîr Sûresi, 81:1. </strong></p><p><strong> <strong>[SUP]<strong>2</strong>[/SUP] : “Gök yarıldığında.” İnşikak Sûresi, 84:1.</strong></strong></p><p><strong><strong></strong></strong></p><p><strong><strong></strong></strong></p><p><strong><strong></strong></strong>İşaratü'l-İ'caz[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi tuttu.</p><p></p><p>Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni-i Hakîm, inâyetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıtları tasfiye eder, içlerinden tagayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilâf maddelerini tefrik eder. Sonra Cehennem, ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek, [SUP]<strong>1</strong>[/SUP] <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">وَامْتَازُوا</span></span> hitabına hedef olur. Cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecellî eder ve müncelî olur.</p><p></p><p></p><p><strong>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP] : “Bir kenara çekiliniz.” Yâsin Sûresi, 36:59.</strong>[/TAVSIYE]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 395307, member: 27"] Tekamül kanunuyla ilgili Risale-i Nur'dan: [TAVSIYE]3. Fünun, fikirlerin birleşmesinden hasıl olup, zamanın geçmesiyle tekâmül eder. 4. Eski zamanda nazarî olup, bu zamanda bedihî olmuş olan çok meseleler vardır. 5. Zamân-ı mâzi, bu zamana kıyas edilemez; aralarında çok fark vardır. 6. Sahrâ ve çöl adamları, basit ve saf insanlar olduğundan, medenîlerin medeniyet perdesi altında gizleyebildikleri hile ve desiseleri bilmezler ve gizleyemezler; her işleri merdanedir, kalbleri ve lisanları birdir. 7. Çok ilim ve fenler vardır ki, âdetlerin telkiniyle, vukuatın talimiyle ve zamanla, muhitin yardımıyla husule gelirler. 8. Beşerin nazarı istikbale nüfuz edemez, hususî keyfiyat ve ahvâli göremez. 9. Beşer için bir ömr-ü tabiî olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabiî vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır. 10. İnsanların sıfatlarında, tabiatlarında, ahvâlinde zaman ve mekânın çok tesiri vardır. 11. Eski zamanlarda harika addedilen çok şeyler vardır ki, mebâdi ve vesaitin tekâmülüyle âdi şeyler hükmüne geçmişlerdir. 12. Def’aten bir fennin icadına ve ikmal edilmesine, bir zekâ-i harika olsa bile, muktedir olamaz. O fen, ancak çocuk gibi tedricen kemâle erer. İşaratü'l-İ'caz[/TAVSIYE] [TAVSIYE]Mâdem meylü’l-istikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş. Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşaallah. Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz. Hutbe-i Şamiye[/TAVSIYE] [TAVSIYE]Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin hem cemâlî, hem celâlî iki kısım esmâsı bulunduğundan ve o cemâlî ve celâlî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelâl, kâinatta ezdâdı birbirine mezc edip, birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine getirip, ondan, zıtları birbirinin hududuna geçirip ihtilâfat ve tagayyürat meydana getirmekle, kâinatı kanun-u tagayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi kıldığı için; o şecere-i hilkatin câmi bir semeresi olan insan nev’inde o kanun-u mübarezeyi daha acip bir şekle getirip, bütün terakkiyât-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizbüşşeytana bazı cihazat vermiş. On Üçüncü Lem'a[/TAVSIYE] [TAVSIYE]Evet, âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâbi olan, neşvünema kanununa dahildir. Bu kanuna dahil olanın bir ömr-ü tabiîsi vardır. Ömr-ü tabiîsi olanın, ecel-i fıtrîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz. Evet, kâinatın ihtiva ettiği envâın ve bu envâın ihata ettiği efradın kısm-ı ekserîsi bu kanunlara tâbidirler. Binaenaleyh, âlem-i sağîr denilen insan, ölümden ve harabiyetten kurtulamadığı gibi, insan-ı kebir denilen âlemin de ölümden necatı yoktur. Ve keza, kâinatın bir ağacı ölümden, dağılmaktan halâs olmadığı gibi, şecere-i hilkatten olan kâinat silsilesinin de harabiyetten kurtuluşu yoktur. Evet, eğer kâinat ömr-ü fıtrîsinden evvel haricî bir tahribata veya Sânii tarafından bir hedm ve kıyamete maruz kalmasa bile, fennî bir hesapla, kâinatın öyle bir günü gelecektir ki, [SUP][B]1[/B][/SUP] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ[/SIZE][/FONT] ve [SUP][B]2[/B][/SUP] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اِذَا السَّمَاۤءُ انْشَقَّتْ[/SIZE][/FONT] gibi âyetlere mâsadak olacaktır ve insan-ı kebir denilen koca kâinat, şu boşluğu sekeratının bağırtılarıyla dolduracaktır. [B][SUP][B]1[/B][/SUP] : “Güneş dürülüp toplandığında.” Tekvîr Sûresi, 81:1. [B][SUP][B]2[/B][/SUP] : “Gök yarıldığında.” İnşikak Sûresi, 84:1. [/B][/B]İşaratü'l-İ'caz[/TAVSIYE] [TAVSIYE]Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi tuttu. Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni-i Hakîm, inâyetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıtları tasfiye eder, içlerinden tagayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilâf maddelerini tefrik eder. Sonra Cehennem, ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek, [SUP][B]1[/B][/SUP] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]وَامْتَازُوا[/SIZE][/FONT] hitabına hedef olur. Cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecellî eder ve müncelî olur. [B][SUP][B]1[/B][/SUP] : “Bir kenara çekiliniz.” Yâsin Sûresi, 36:59.[/B][/TAVSIYE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Muhakemat
Muhakemat 6. Ders - Mazide Nazarî Olan Bir Şey, Müstakbelde Bedihî Olabilir..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst