Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Muhakemat
Muhakemat 6. Ders - Mazide Nazarî Olan Bir Şey, Müstakbelde Bedihî Olabilir..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 395306" data-attributes="member: 27"><p>[NOT]Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir: Âlemde meylü’l-istikmal vardır. [SUP]<strong>1</strong>[/SUP] Onunla hilkat-i âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. </p><p></p><p><strong>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP] : (*) Bizim bir Kürd demiştir: Her zerrede temâyül ayandır tekâmüle Her soyda füyûz, hüveyda-nemâ ile Bir nokta-i kemâle şitab üzre kâinat, Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat. Kahriyât</strong>[/NOT]</p><p></p><p>"<strong>Her zerrede temâyül ayandır..." </strong>şeklinde başlayan söz, dine muhalifliğiyle meşhur, Abdullah Cevdet'e aittir. Üstad Hazretleri şahsın değil, sözün doğruluğundan dolayı alıntı yapmış. Bu kısa bilgiden sonra asıl konumuz olan alemde tekamül kanunu meselesine dönelim.</p><p></p><p>Alemde olgunlaşmaya, gelişmeye, mükemmellleşmeye yönelik olan kanunu, "kanun-u tekâmül" olarak nitelendiriyor Üstad. Buna göre bütün kainat bu kanuna tabidir. Hatta insan da bu kanuna tabidir. (doğar, büyür, öğrenir, yaşar, ölür vs.) Nitekim kainat ve dünya yaratıldığından beri, sürekli bu kanunun etkisi altındadır ve asıl gayesine doğru ilerlemektedir. Bundan dolayı da zamanla birlikte herşey değişmekte ve gelişmektedir. Bilhassa ilim açısından da böyledir. </p><p></p><p>Risale-i Nur'da alemdeki tekamül kanununu anlatan ve ona misal verilen kısımlar oldukça fazla. O kısımlardan konuya ışık tutan ve kolay anlayabileceğimiz birkaç tanesi: </p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Şu kâinatın mevti mümkündür. <strong>Çünkü birşey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâküllihal neşvünemâ vardır.</strong> Neşvünemâ ve büyümek varsa, ona alâküllihal bir ömr-ü fıtrî vardır. Ömr-ü fıtrîsi varsa, alâküllihal bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikrâ ve tetebbu ile sabittir ki, öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz. Yirmi Dokuzuncu Söz</p><p>[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Nasıl ki su, kendi zararına olarak incimad eder. Buz, buzun zararına temeyyu eder. Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir. Lâfız, mânâ zararına kalınlaşır. Ruh, ceset hesabına zayıflaşır. Ceset, ruh hesabına inceleşir.</p><p></p><p>Öyle de, âlem-i kesif olan dünya, âlem-i lâtif olan âhiret hesabına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, lâtifleşir. Kudret-i fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle, kesif, câmid, sönmüş, ölmüş eczalarda nur-u hayatı serpmesi bir remz-i kudrettir ki, âlem-i lâtif hesabına şu âlem-i kesifi nur-u hayatla eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor, hakikatini kuvvetleştiriyor.</p><p></p><p>Evet, hakikat ne kadar zayıfsa da, ölmez, suret gibi mahvolmaz. Belki teşahhuslarda, suretlerde seyrüsefer eder. Hakikat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir. Kışır ve suret ise eskileşir, inceleşir, parçalanır; sabit ve büyümüş hakikatin kàmetine yakışmak için, daha güzel olarak tazeleşir. Ziyade ve noksan noktasında, hakikat ile suret mâkûsen mütenasiptirler. Yani suret kalınlaştıkça hakikat inceleşir. Suret inceleştikce, hakikat o nisbette kuvvet bulur.</p><p></p><p>İşte, şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şamildir. Demek, herhalde bir zaman gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sureti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir surette tazelenecektir. </p><p></p><p>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP]<span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">يَوْمَ تُبَدَّلُ اْلاَرْضُ غَيْرَ اْلاَرْضِ</span></span> sırrı tahakkuk edecektir. Elhasıl, dünyanın mevti mümkün, hem hiç şüphe getirmez ki mümkündür.</p><p></p><p></p><p><strong>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP] : “O gün yeryüzü başka bir şekle girer.” İbrahim Sûresi, 14:48.</strong></p><p></p><p></p><p>Yirmi Dokuzuncu Söz[/TAVSIYE]</p><p></p><p>[TAVSIYE]Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış.</p><p></p><p>Ve tecrübe ve imtihan ise, neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir.</p><p></p><p>Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir.</p><p></p><p>İşte, şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.</p><p></p><p>İşte, bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden, şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti.</p><p></p><p>Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlere mezc ederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak, şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. </p><p></p><p>Vakta ki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti. Kalem-i kader, mektubatını tamamıyla yazdı. Kudret, nukuş-u san’atını tekmil etti. Mevcudat, vezâifini ifa etti. Mahlûkat, hizmetlerini bitirdi. Herşey mânâsını ifade etti. Dünya, âhiret fidanlarını yetiştirdi.</p><p></p><p></p><p>...................</p><p></p><p></p><p>Yirmi Dokuzuncu Söz[/TAVSIYE]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 395306, member: 27"] [NOT]Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir: Âlemde meylü’l-istikmal vardır. [SUP][B]1[/B][/SUP] Onunla hilkat-i âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. [B][SUP][B]1[/B][/SUP] : (*) Bizim bir Kürd demiştir: Her zerrede temâyül ayandır tekâmüle Her soyda füyûz, hüveyda-nemâ ile Bir nokta-i kemâle şitab üzre kâinat, Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat. Kahriyât[/B][/NOT] "[B]Her zerrede temâyül ayandır..." [/B]şeklinde başlayan söz, dine muhalifliğiyle meşhur, Abdullah Cevdet'e aittir. Üstad Hazretleri şahsın değil, sözün doğruluğundan dolayı alıntı yapmış. Bu kısa bilgiden sonra asıl konumuz olan alemde tekamül kanunu meselesine dönelim. Alemde olgunlaşmaya, gelişmeye, mükemmellleşmeye yönelik olan kanunu, "kanun-u tekâmül" olarak nitelendiriyor Üstad. Buna göre bütün kainat bu kanuna tabidir. Hatta insan da bu kanuna tabidir. (doğar, büyür, öğrenir, yaşar, ölür vs.) Nitekim kainat ve dünya yaratıldığından beri, sürekli bu kanunun etkisi altındadır ve asıl gayesine doğru ilerlemektedir. Bundan dolayı da zamanla birlikte herşey değişmekte ve gelişmektedir. Bilhassa ilim açısından da böyledir. Risale-i Nur'da alemdeki tekamül kanununu anlatan ve ona misal verilen kısımlar oldukça fazla. O kısımlardan konuya ışık tutan ve kolay anlayabileceğimiz birkaç tanesi: [TAVSIYE]Şu kâinatın mevti mümkündür. [B]Çünkü birşey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâküllihal neşvünemâ vardır.[/B] Neşvünemâ ve büyümek varsa, ona alâküllihal bir ömr-ü fıtrî vardır. Ömr-ü fıtrîsi varsa, alâküllihal bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikrâ ve tetebbu ile sabittir ki, öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz. Yirmi Dokuzuncu Söz [/TAVSIYE] [TAVSIYE]Nasıl ki su, kendi zararına olarak incimad eder. Buz, buzun zararına temeyyu eder. Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir. Lâfız, mânâ zararına kalınlaşır. Ruh, ceset hesabına zayıflaşır. Ceset, ruh hesabına inceleşir. Öyle de, âlem-i kesif olan dünya, âlem-i lâtif olan âhiret hesabına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, lâtifleşir. Kudret-i fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle, kesif, câmid, sönmüş, ölmüş eczalarda nur-u hayatı serpmesi bir remz-i kudrettir ki, âlem-i lâtif hesabına şu âlem-i kesifi nur-u hayatla eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor, hakikatini kuvvetleştiriyor. Evet, hakikat ne kadar zayıfsa da, ölmez, suret gibi mahvolmaz. Belki teşahhuslarda, suretlerde seyrüsefer eder. Hakikat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir. Kışır ve suret ise eskileşir, inceleşir, parçalanır; sabit ve büyümüş hakikatin kàmetine yakışmak için, daha güzel olarak tazeleşir. Ziyade ve noksan noktasında, hakikat ile suret mâkûsen mütenasiptirler. Yani suret kalınlaştıkça hakikat inceleşir. Suret inceleştikce, hakikat o nisbette kuvvet bulur. İşte, şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şamildir. Demek, herhalde bir zaman gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sureti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir surette tazelenecektir. [SUP][B]1[/B][/SUP][FONT=trebuchet ms][SIZE=6]يَوْمَ تُبَدَّلُ اْلاَرْضُ غَيْرَ اْلاَرْضِ[/SIZE][/FONT] sırrı tahakkuk edecektir. Elhasıl, dünyanın mevti mümkün, hem hiç şüphe getirmez ki mümkündür. [B][SUP][B]1[/B][/SUP] : “O gün yeryüzü başka bir şekle girer.” İbrahim Sûresi, 14:48.[/B] Yirmi Dokuzuncu Söz[/TAVSIYE] [TAVSIYE]Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise, neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir. İşte, şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır. İşte, bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden, şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti. Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlere mezc ederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem ederek, hamur gibi yoğurarak, şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. Vakta ki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti. Kalem-i kader, mektubatını tamamıyla yazdı. Kudret, nukuş-u san’atını tekmil etti. Mevcudat, vezâifini ifa etti. Mahlûkat, hizmetlerini bitirdi. Herşey mânâsını ifade etti. Dünya, âhiret fidanlarını yetiştirdi. ................... Yirmi Dokuzuncu Söz[/TAVSIYE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Muhakemat
Muhakemat 6. Ders - Mazide Nazarî Olan Bir Şey, Müstakbelde Bedihî Olabilir..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst