Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Mesnevİ-İ nurİye derslerİ 4.13.reŞhalar(devami) onİkİncİ reŞha(devami)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="uður1" data-source="post: 278553" data-attributes="member: 1016557"><p><span style="color: red">Said Nursi'nin savunmasını gizli daktilo ettim</span></p><p> 02 Aralık 2011 / 06:21</p><p> O yıllarda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de hapishanede idi</p><p> </p><p> <span style="color: #00f"><u><strong>Risale Haber-Haber Merkezi</strong></u></span></p><p> <em><strong>Son Şahitler'den Nihat Bozkurt anlatıyor:</strong></em></p><p> <em>(1948'de Afyon'da asker iken hapishanede Bediüzzaman'ı ziyaret etmiş ve kâtip olarak Üstadın mahkeme müdafaalarını yazmıştı.)</em></p><p> 1948 yıllarında Afyon'da askerlik yapıyordum. Bizim takım bir ana caddedeydi. Hapishane ise bize çok yakındı. Bir asker arkadaşımız askerî bir suçtan mahkûm olmuş, hapse atılmıştı. Biz bu arkadaşın bazı ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Bu sebepten, her hafta iki defa hapishaneye gidiyordum.</p><p> Bir Cumartesi günü yine gitmiştim. Hapishane Salih Hoca denilen ve Altıparmak lakaplı birisi daha vardı. O yıllarda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de hapishanede idi. Diğer Nur talebeleri koğuşlarda, Üstad ise revirde kalıyordu. Penceresi sokağa bakıyordu. Biraz yazıya da meraklı olduğum için, o zaman bir Afyon gazetesinde bir-iki yazı yazmıştım. Bunlardan dolayı beni tanıyorlardı.</p><p> Hapishaneden ezan sesleri geliyordu. Kenan isimli bir arkadaş "Artık hepimiz namaza başladık" diyordu.</p><p> Bir gün hapishanedeki o Altıparmak lakaplı şahıs yanıma geldi. 'Sizden bir ricam var. Üstadın daktilo ile müdafaalarını yazar mısınız?' dedi. Bu müdafaa mahkemeye ibraz edilecekti. Bunun gizlice yazılmasını istiyorlardı. Ben memnuniyetle kabul ettim. Müdafaayı getirdikleri zaman, bunların İslâm yazısıyla olduğunu gördüm. Okuyamadığımı söyleyince, Altıparmak okudu, ben de yeni yazıyla daktiloya çektim. Bir müdafaalardaki bir cümle zihnime öylesine işlemişti ki, hâlâ unutamadım. Hatırımda kaldığı kadarıyla şöyleydi: 'Milyonların Peygamberi olan Hazret-i İsa'yı çarmıha germişlerdi. Bizi de suçsuz yere hapishaneye atmışlar.'</p><p> Bu müdafaaları Altıparmak'a Pazar günü teslim ettim. Bana 'Biraz bekler misin?' diyerek yukarıya, pencereye bakmamı söyledi. Benim bu müdafaaları yazdığımı Üstada söylemiş. Az sonra pencerede sakılsız, nuranî yüzlü, heybetli bakışları olan, gür kaşlı muhteşem şahsiyet gözüktü. Mübarek Üstad iki eliyle ve tebessüm ederek bizi selâmlayarak teveccühte bulunuyordu. Ben, o lütuf esnasında huşu içinde kalmıştım. Manevi bir nur âlemine girmiştim.</p><p> <em>(Son Şahitler)</em></p><p></p><p><span style="color: blue">Birgün, 'Dersimiz Said Nursi' oldu!</span></p><p> 02 Aralık 2011 / 15:21</p><p> Birgün gazetesi bugünkü manşet haberini "Dersimiz Said-i Nursi" başlığı ile verdi</p><p> </p><p> <span style="color: #00f"><u><strong>Risale Haber-Haber Merkezi</strong></u></span></p><p> Birgün gazetesi bugünkü manşet haberini "Dersimiz Said-i Nursi" başlığı ile verdi. Ünal Özmen imzalı haberde "Said Nursi’nin Kuran tefsiri ile ayetlere getirmiş olduğu kişisel yorumlarından oluşan ve adına Risale-i Nur denen öğretileri okullardaki derslerde kullanılmaya başlandı" ifadelerine yer verildi.</p><p> </p><p> 28 Şubat benzeri "fişleme" haberlerini andıran manşette İbrahim Demirkan'ın İstanbul İlim ve Kültür Vakfında yaptığı konuşmaya yer veriliyor.</p><p> Haberin tamamı şöyle:</p><p> Sünni İslam gruplardan Nur cemaatinin manifestosu olarak bilinen dini görüşler, öğrencilere, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü'nde ders konularını anlatmak üzere hazırlanan filmler aracılığı ile ulaştırılıyor.</p><p> Risalelerin, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde eğitim amaçlı olarak hazırlanan film ve internet gösterimlerine nasıl yerleştirildiğini aynı kurumun televizyon bölümünde eğitim filimleri çekimi yapan İbrahim Demirkan anlattı. Demirkan, Said Nursi’nin “Risale-i Nur birgün mekteplerde okutulacak” temennisinin kendisi tarafından gerçekleştirildiğini belirttiği konuşmasında, Risalelerin ders kitaplarına da girmesi gerektiğinin altını çizerken bunun yakında gerçekleşeceğini belirtiyor.</p><p> MEB görevlisi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfında (İİKV)yaptığı konuşmada, Alevilikle ilgili filmler de yapacaklarını belirerek cemaatlerin bu konuya el atmasını istiyor. Konuşmada şu an Türkiye’de buna karşı çıkacak gücün bulunmadığını vurgulayarak bunun için sendikaların milli eğitimi tavsiyeye zorlamaları gerektiğini özellikle belirtiliyor.</p><p> <strong>KARŞIMIZA ÇIKACAK GÜÇ YOK!</strong></p><p> MEB görevlisi, itiraflarını ve görüşlerini İstanbul İlim ve Kültür Vakfının (İİKV) 29 Haziran 2011’de düzenlediği 1. Türkiye Akademisyenler Konferansı “Bediüzzaman Ne Yapmak İstemiştir” sempozyumuna sunduğu “Risale-İ Nur’da Görsellik ve Sinema” konulu tebliğde dile getirdi. Şu an MEB internet sitesinde de yayınlandığını belirttiği risalelerin hangi yöntemlerle öğrencilere aktarıldığının kamera önünde anlatılan kısmı şöyle:</p><p> “Filmler okullara gönderildi, lisenin on bölüm senaryosunu ve programını biz yaptık, Ragıp Güç’le beraber. Orda Risale-i Nur’dan cümleler var. Nasıl var, mesela Ankara ilahiyattan bir profesör diyor ki işte, Peygamberimiz niçin önemlidir, din niçin önemlidir? Profosörün sözü duruyo orada, üstadın sözü geliyo ekrandan. Can Atilla var ben ona orijinal görüngülük yaptırdım, oradan üstadın sözü akıyo. İşte böyle; mesela ibadetle ilgili bir tanım yapıyo; çok alakalı olmasa da hocanın sözü bitince hemen o görüntü donuyo ve üstadın, ibadetin tanımını, ama sadeleşmiş biçimde yapıyo. Yalnız ben hayatıma baktığımda üstat hazretlerinin birgün mekteplerde okutulacak Risale-i Nur temennisini; inşallah yakın zamanda gerçekleşecek, görsellik anlamında bunun girişini yaptığımı düşünüyorum. Kendi başıma, kendi imkânlarımla Allah’ın lütfu ve ihsanıyla. Ama inşallah cemaatte… Alevilik konusu olacak, Alevilikle ilgili biz videolar da yapacağız; eğitim filimleri… Cemaate, işte sendikalara söylüyoruz, Risale-i Nur’u özellikle Alevilikle ilgili bahisleri okuma parçası olarak resmen milli eğitimin tavsiye etmesini sağlamalarını istiyoruz. Şu an Türkiye’de buna karşı çıkacak güç vesaire de yok! </p><p> <strong>SENARYOLAR CEMAATE YAZDIRILIYOR</strong></p><p> İİKV’yi bir dost meclisi olarak gördüğünü belirten MEB görevlisi, bağlı bulunduğu TV bölümü şube müdürü Mustafa Yavuz’la birlikte dini cemaatleri, okullara gönderilecek eğitim filmlerinin senaryolarını yazmaya teşvik etmişler. Konuşmasının bir yerinde “Biz milli eğitime film yöneteceğiz, senaryo yazın bize, projeniz varsa getirin bize” diyerek İslami hassasiyeti olan herkese mail attıklarını açıkça söylemekten çekinmiyor.</p><p> <strong>'GÖRSEL SANATLAR İHMAL EDİLMEMELİ'</strong></p><p> MEB yetkilisi “Sinemanın mantığını ve mantalitesini yakalamamızda birçok veri sunuyor bize. Risale-i Nur, sinematografik olarak bizlerin bir şeyler anlamasını en çok isteyen kitaplar” olduğu görüşünde. Fakat buna rağmen cemaatlerin görsel sanatları ihmal etmesinden de yakınıyor. Cemaatlerin öğrencilere burs vererek hayır işlerine katıldığını fakat sinemaya yatırım yapmamasının sonucu olarak “Yolcu” belgeselini Marksist Leninist adamların çektiğini belirterek cemaatlere sitem de ediyor.</p><p> <strong>ADI YENİ, KAFA ESKİ</strong></p><p> Teşkilat yasasında yapılan son değişiklikle adına “Yenilik” eklenen Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün, ancak iletişim alanında akademik eğitim almış bir uzmanın gerçekleştirebileceği bu çalışmaları ilahiyat mezunu bir din dersi öğretmeni ile yapmaya çalışması ise ayrıca düşünülmesi gereken konulardan biri...</p><p> </p><p> <strong>İstanbul İlim ve Kültür Vakfı:</strong> (İİKV), Gayesi “Milli, ahlaki, dini ve tarihi esaslara bağlı kalarak ilmin ve ilmi çalışmanın yaygınlaşmasını, fertlerin bu esaslara göre yetişip şahsiyet kazanmasını sağlamak." olan İstanbul merkezli bir vakıf.</p><p> <strong>Risale-i Nur:</strong> Said Nursi’nin Kuran tefsiri ve ayetlere getirmiş olduğu kişisel yorumlarının tümüne verilen addır. Said Nursi’nin Kuran yorumuna ve öğretilerine bağlı olan Sünni İslam grubuna ise Nurcular denmektedir. Nur Cemaati, İslami esaslara (şeriat) dayalı bir devlet düzenini savunmaktadır.</p><p> <strong>Kim kimdir?</strong></p><p><strong> </strong>İbrahim Demirkan, din dersi öğretmeni iken MEB’e bağlı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün televizyon bölümünde üç yıl önce göreve başlamış. Bu sürede kurumun ona eğitim amaçlı filmler çekme dışında verdiği bazı görevler şöyle: e-Eğitim ve e-Portal şubesinde video-ses-fotoğraf üretim grubu koordinatörlüğü, Açık Öğretim Lisesinde rehberlik, e-dergi ve tanıtım filmleri hazırlama, Müzik Portalı kurulması ve İntel firmasının Türkiye ayağı olan ‘Sayısal Dünyana Beni Dahil Et’ çalışmalarının komisyon başkanlığı, 2009 “E-Biko Uluslararası Bilişim Olimpiyatları” ve MEB-Oracle firması ortaklığında düzenlenen 2009 “ThinkQuest proje yarışması”nda jüri üyeliği, hizmetçi eğitimlerde eğitmenlik ve akademik sempozyumlara bildiriler sunmak.</p><p></p><p><span style="color: red">Bediüzzaman’la yaşayan bir mekân, Tiflis</span></p><p> 02 Aralık 2011 / 19:21</p><p> Said Nursî, 31 Mart Olayı’nda yargılanıp beraat ettikten sonra Van’a gitmek için Batum üzerinden Tiflis’e de uğrar</p><p> </p><p> Tiflis, Gürcistan’ın başşehridir. Kura Irmağı’nın her iki yakasında yer alan sehir, toplamda 350 km'’lik bir alana yayılır. Nüfusu 1.345.000’dir.</p><p> Tiflis, endüstri ve kültür merkezidir. Şehir, tarihte İpek Yolu üzerinde yer alması dolayısıyla Rusya’nın Kuzey Kafkasya bölgesi, Türkiye ve Güney Kafkasya’daki Ermenistan ve Azerbaycan arasında önemli tarihsel bir role sahip olmuştur.</p><p> Şehrin Gürcüce adı Tbilisi’nin bir efsaneden geldiği kabul edilir. Bu efsaneye göre Tiflis, M. Ö. 5. yüzyılda ormanlarla kaplı bir yerdir. Bir gün Kral Vahtang Gorgasal ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onları aramaya başlarlar ve kısa süre sonra ikisini de sıcak bir suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve oraya bir şehir kurmalarını buyurur. Şehre, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir.</p><p> Arkeolojik araştırmalar Tiflis’in M. Ö. 4. binyılda yerleşme alanı olduğunu gösterir. Ama yazılı kaynaklara göre Tiflis’e ilk yerleşme M. S. 4. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti.</p><p> Tiflis, yalnızca stratejik öneme sahip başşehir değil, aynı zamanda bütün Kafkasya’nın da önemli şehriydi. Kafkasya’da, Avrupa ve Asya arasında merkezi bir konuma sahipti. Bu yüzden şehir, Bizans, İran, Arap ve Selçuklular arasındaki güç mücadelesinin de aracı haline geldi. Tiflis’in kültürel gelişimi de bu duruma bağlı olarak şekilleniyordu. Şehir, 6. yüzyılın ikinci yarısı ile 10. yüzyılın sonlarına değin değişik güçler arasında el değiştirdi.</p><p> XVI. Yüzyılda Safevi Devleti’nin hâkimiyetine giren şehir, Kafkasya’nın en önemli şehri olma özelliğini korudu. 1578-90 Osmanlı-İran Savası’nın başlangıcında 9 Ağustos 1578’de Çıldır Meydan Savası’nda zafer kazandıktan sonra ileri harekâtına devam eden Osmanlı ordusu tarafından 24 Ağustos 1578’de fethedildi. 1732’de İran’da iktidarı ele geçiren Nadir Şah, Osmanlılara karsı başlattığı savaşların hemen başlangıcında Tiflis şehrini de savaşsız teslim aldı. Bu şekilde Tiflis’teki Osmanlı hâkimiyeti kesin olarak sonlanmış oldu.</p><p> İran baskısından yılmış olan Kartli Kralı II. Erekle’nin İran’a karsı Rusya’dan yardım istemesi sonucunda Tiflis’te Rus hâkimiyeti başladı. Şehir bu tarihlerde birçok kez tahrip edilmesine rağmen 1850’lerde yeniden ticaret ve kültür merkezi haline geldi. </p><p> Tiflis Şehri Şeyh Sanan tepesi etrafında gelişmiştir. Şeyh Sanan tepesi bugün şehrin ortasında büyük bir tepelik görünümündedir. Tepeye ismini veren Şeyh Sanan büyük bir âlim olup Tiflis civarında halka hizmet vermiştir. Bu tepeye Gürcüler—günümüzde—bazı efsanevî hikâyelerden dolayı kutsallık addetmişlerdir.</p><p> </p><p> Said Nursî ve Tiflis</p><p> Said Nursî, 31 Mart Olayı’nda, Divan-ı Harp’te yargılanıp beraat ettikten sonra Van’a gitmek için Batum üzerinden Tiflis’e de uğrar. Bu tarih 1910 yılının Mart ayına rastlamaktadır. Burada gitmiş olduğu Şeyh Sanan tepesinde bir Rus polisiyle bir muhavere yasar. Said Nursî, Eski Said döneminde kaleme aldığı Sünûhat adlı risalesinde “bir hikâye” adı altında bu olaydan bahsetmiştir. Tarihçe-i Hayat’ın hazırlanması sırasında bu olaya talebeleri tarafından yer verilmiş, böylelikle bu hadise Tarihçe-i Hayat adlı esere de girmiştir. Bu olay Said Nursî’nin kendi ağzından söyle dile getirilmektedir:</p><p> “Bundan on sene evvel Tiflis’e gittim. Şeyh Sanan tepesine çıktım, dikkatle temâşâ ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: ‘Niye böyle dikkat ediyorsun?’</p><p> Dedim: ‘Medresemin plânını yapıyorum.’</p><p> Dedi: ‘Nerelisin?’</p><p> ‘Bitlisliyim’ dedim.</p><p> Dedi: ‘Bu Tiflis’tir.’</p><p> Dedim: ‘Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.’</p><p> Dedi: ‘Ne demek?’</p><p> Dedim: ‘Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.’</p><p> Dedi: ‘Heyhat! şaşarım senin ümidine.’</p><p> Dedim: ‘Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kısın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.’</p><p> Dedi: ‘İslâm parça parça olmus.’</p><p> Dedim: ‘Tahsile gitmişler. İste Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor, ilâ âhir.</p><p> ‘Yahu, su asilzade evlât, şehadetnâmelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a basına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beserdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”</p><p> İslâm âleminin mukadderatına işaret eden bu muhavere dolayısıyla Tiflis, Risâle-i Nur okurları için önemli bir hatıra merkezi olmaya devam etmektedir. Bu sebeple de şehrin tarihî, sosyal ve kültürel yapısı birçok yönüyle merak uyandırmaktadır.</p><p> Tiflis yoluyla Kosturma</p><p> Said Nursî, I. Dünya Savası yıllarında esir olduktan sonra, Ruslar tarafından Van, Culfa, Tiflis, yoluyla Kosturma’ya götürülmüştür. Bu yolculuk esnasında Tiflis’te bir süre sağlık problemleri dolayısıyla kalmıştır. Said Nursî Tiflis’te kaldığı sıralarda Bitlis Vali vekili Memduh Bey 22 Ağustos 1916 (9 Ağustos 1332) Dâhiliye Nezâreti’ne tarihli bir yazı göndererek, doğu cephesinde birçok yararlılıklar gösteren Bediüzzaman’a bir miktar para gönderilmesini teklif etmiştir. Vali Memduh Bey’in teklifi Dâhiliye Nezareti tarafından uygun bulunmuş, Hilâl-i Ahmer cemiyeti başkanı Besim Ömer Paşa’ya bir yazı yazılarak 60 lira meblâğın Bediüzzaman’a ulaştırılması emredilmiştir.</p><p> İstanbul Başvekâlet arşivlerinde bulunan bu belgenin orijinal hali şöyledir:</p><p> <strong>Belge1: Metnin orijinal hâli</strong></p><p> Belgede yazılanlar:</p><p> Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsûs Müdiriyeti</p><p> Evrak Umumî Numarası: 59 Kalem Numarası: 3</p><p> Tarih-i Tebyiz: 7 332 Eylül. 7</p><p> Dahiliye Nâzırı Talat Beyefendi tarafından Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Reisi Besim Ömer Paşa’ya (Tezkire)</p><p> Esiren Tiflis’te bulunan Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi’ye gönderilmek üzere memûr-ı mahsûsa tevdîan taraf-ı vâlâlarına irsal kılınan altmış liranın vusûlünün is’âr ve bunun mûmaileyhe sürat-ı mümkine ile irsal buyurulmasını rica ederim efendim.</p><p> Bâb-ı Ali Mahreci Tarih-i Kesidesi l0 Ağustos 332</p><p> Dahiliye Nezareti Bitlis Kaleme vûrûdu minhu l0</p><p> Dâhiliye Nezaretinin bu emri Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından kısa sürede yerine getirilerek 60 lira Bediüzzaman’a teslim edilmistir. Teslim edilen 60 liranın, bin iki yüz elli dört mark’a çevrilerek teslim edildiği bilgisi Dâhiliye Nezareti’ne yazılı olarak bildirilmiştir. İstanbul Başvekâlet arşivlerinde yer alan belgenin orijinal hali şöyledir:</p><p> </p><p> <strong>Belge2:</strong> Hilâl-i Ahmer cemiyeti tarafından paranın teslim edildiğine dair Dahiliye Nezareti’ne gönderilen belge.</p><p> Belgede yazılanlar:</p><p> 28 Ağustos 332 Taht-ı himaye-i Hazret-i mûlûkânede</p><p> Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Merkez-i Umumîsi Dahiliye Nezaret-i celilesine</p><p> Devletlû Efendim Hazretleri</p><p> 7 Eylül 332 tarihli ve 17 kalem-i mahsûs numaralı emirname-i nezaret-penâhileri arîz-i cevabiyesidir. Esiren Tiflis’te bulunan Bediüzzaman Said Kürdî Efendi’ye gönderilmek üzere memûr-ı mahsûs ile irsal buyurulan altmış lira ahzolunarak makbuzu memur ileyhe tevdi kılınmıs ve meblâğ-ı mezkûr mukabili olan bin iki yüz elli dört mark esîr mûmaileyhe gönderilmistir. Ol babda emr u ferman Hazret-i men lehul-emrindir.</p><p> 10 Eylül 332 Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyet Reisi</p><p> Dahiliye Nezareti ile Hilâl-i Ahmer Cemiyeti arasında yapılan bu yazışmalarda Said Nursî’nin bir süre esir olarak Tiflis’te kaldığı açıkça yer alıyor. Bu belgelerden de anlasılıyor ki, o tarihlerde Said Nursî devlet tarafından bizzat dikkate alınan, önemsenen bir konumdaydı. Said Nursî’nin Rus esareti sonrası İstanbul’a dönüşü sırasında kendisine gösterilen yoğun ilgi ve Darü’l-Hikmet-il İslâmiye azası olarak tayin edilmesi bunun bir ispatıdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin Tiflis’te 1919 yılının Ağustos ayına kadar kaldığı bilinmektedir.</p><p> </p><p> Belge 3: Vali Vekili Memduh Bey’in Said Nursî’ye 60 lira meblâğın ödenmesinin teklifi için Dahiliye Nezaretine gönderdiği belge.</p><p> Kaynakça:</p><p> 1- Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, İstanbul: Yeni Asya Nesriyat, 1993.</p><p> 2- Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı. İstanbul, Yeni Asya Nesriyat, 2007.</p><p> 3- Necmeddin sahiner, Son Şahitler, İstanbul: Yeni Asya yayınları, 1993.</p><p> 4- <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiflis" target="_blank">Tiflis - Vikipedi</a></p><p> </p><p> </p><p> </p><p> <strong>Risale-i Nur Enstitüsü</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="uður1, post: 278553, member: 1016557"] [COLOR=red]Said Nursi'nin savunmasını gizli daktilo ettim[/COLOR] 02 Aralık 2011 / 06:21 O yıllarda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de hapishanede idi [COLOR=#00f][U][B]Risale Haber-Haber Merkezi[/B][/U][/COLOR] [I][B]Son Şahitler'den Nihat Bozkurt anlatıyor:[/B][/I] [I](1948'de Afyon'da asker iken hapishanede Bediüzzaman'ı ziyaret etmiş ve kâtip olarak Üstadın mahkeme müdafaalarını yazmıştı.)[/I] 1948 yıllarında Afyon'da askerlik yapıyordum. Bizim takım bir ana caddedeydi. Hapishane ise bize çok yakındı. Bir asker arkadaşımız askerî bir suçtan mahkûm olmuş, hapse atılmıştı. Biz bu arkadaşın bazı ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Bu sebepten, her hafta iki defa hapishaneye gidiyordum. Bir Cumartesi günü yine gitmiştim. Hapishane Salih Hoca denilen ve Altıparmak lakaplı birisi daha vardı. O yıllarda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de hapishanede idi. Diğer Nur talebeleri koğuşlarda, Üstad ise revirde kalıyordu. Penceresi sokağa bakıyordu. Biraz yazıya da meraklı olduğum için, o zaman bir Afyon gazetesinde bir-iki yazı yazmıştım. Bunlardan dolayı beni tanıyorlardı. Hapishaneden ezan sesleri geliyordu. Kenan isimli bir arkadaş "Artık hepimiz namaza başladık" diyordu. Bir gün hapishanedeki o Altıparmak lakaplı şahıs yanıma geldi. 'Sizden bir ricam var. Üstadın daktilo ile müdafaalarını yazar mısınız?' dedi. Bu müdafaa mahkemeye ibraz edilecekti. Bunun gizlice yazılmasını istiyorlardı. Ben memnuniyetle kabul ettim. Müdafaayı getirdikleri zaman, bunların İslâm yazısıyla olduğunu gördüm. Okuyamadığımı söyleyince, Altıparmak okudu, ben de yeni yazıyla daktiloya çektim. Bir müdafaalardaki bir cümle zihnime öylesine işlemişti ki, hâlâ unutamadım. Hatırımda kaldığı kadarıyla şöyleydi: 'Milyonların Peygamberi olan Hazret-i İsa'yı çarmıha germişlerdi. Bizi de suçsuz yere hapishaneye atmışlar.' Bu müdafaaları Altıparmak'a Pazar günü teslim ettim. Bana 'Biraz bekler misin?' diyerek yukarıya, pencereye bakmamı söyledi. Benim bu müdafaaları yazdığımı Üstada söylemiş. Az sonra pencerede sakılsız, nuranî yüzlü, heybetli bakışları olan, gür kaşlı muhteşem şahsiyet gözüktü. Mübarek Üstad iki eliyle ve tebessüm ederek bizi selâmlayarak teveccühte bulunuyordu. Ben, o lütuf esnasında huşu içinde kalmıştım. Manevi bir nur âlemine girmiştim. [I](Son Şahitler)[/I] [COLOR=blue]Birgün, 'Dersimiz Said Nursi' oldu![/COLOR] 02 Aralık 2011 / 15:21 Birgün gazetesi bugünkü manşet haberini "Dersimiz Said-i Nursi" başlığı ile verdi [COLOR=#00f][U][B]Risale Haber-Haber Merkezi[/B][/U][/COLOR] Birgün gazetesi bugünkü manşet haberini "Dersimiz Said-i Nursi" başlığı ile verdi. Ünal Özmen imzalı haberde "Said Nursi’nin Kuran tefsiri ile ayetlere getirmiş olduğu kişisel yorumlarından oluşan ve adına Risale-i Nur denen öğretileri okullardaki derslerde kullanılmaya başlandı" ifadelerine yer verildi. 28 Şubat benzeri "fişleme" haberlerini andıran manşette İbrahim Demirkan'ın İstanbul İlim ve Kültür Vakfında yaptığı konuşmaya yer veriliyor. Haberin tamamı şöyle: Sünni İslam gruplardan Nur cemaatinin manifestosu olarak bilinen dini görüşler, öğrencilere, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü'nde ders konularını anlatmak üzere hazırlanan filmler aracılığı ile ulaştırılıyor. Risalelerin, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde eğitim amaçlı olarak hazırlanan film ve internet gösterimlerine nasıl yerleştirildiğini aynı kurumun televizyon bölümünde eğitim filimleri çekimi yapan İbrahim Demirkan anlattı. Demirkan, Said Nursi’nin “Risale-i Nur birgün mekteplerde okutulacak” temennisinin kendisi tarafından gerçekleştirildiğini belirttiği konuşmasında, Risalelerin ders kitaplarına da girmesi gerektiğinin altını çizerken bunun yakında gerçekleşeceğini belirtiyor. MEB görevlisi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfında (İİKV)yaptığı konuşmada, Alevilikle ilgili filmler de yapacaklarını belirerek cemaatlerin bu konuya el atmasını istiyor. Konuşmada şu an Türkiye’de buna karşı çıkacak gücün bulunmadığını vurgulayarak bunun için sendikaların milli eğitimi tavsiyeye zorlamaları gerektiğini özellikle belirtiliyor. [B]KARŞIMIZA ÇIKACAK GÜÇ YOK![/B] MEB görevlisi, itiraflarını ve görüşlerini İstanbul İlim ve Kültür Vakfının (İİKV) 29 Haziran 2011’de düzenlediği 1. Türkiye Akademisyenler Konferansı “Bediüzzaman Ne Yapmak İstemiştir” sempozyumuna sunduğu “Risale-İ Nur’da Görsellik ve Sinema” konulu tebliğde dile getirdi. Şu an MEB internet sitesinde de yayınlandığını belirttiği risalelerin hangi yöntemlerle öğrencilere aktarıldığının kamera önünde anlatılan kısmı şöyle: “Filmler okullara gönderildi, lisenin on bölüm senaryosunu ve programını biz yaptık, Ragıp Güç’le beraber. Orda Risale-i Nur’dan cümleler var. Nasıl var, mesela Ankara ilahiyattan bir profesör diyor ki işte, Peygamberimiz niçin önemlidir, din niçin önemlidir? Profosörün sözü duruyo orada, üstadın sözü geliyo ekrandan. Can Atilla var ben ona orijinal görüngülük yaptırdım, oradan üstadın sözü akıyo. İşte böyle; mesela ibadetle ilgili bir tanım yapıyo; çok alakalı olmasa da hocanın sözü bitince hemen o görüntü donuyo ve üstadın, ibadetin tanımını, ama sadeleşmiş biçimde yapıyo. Yalnız ben hayatıma baktığımda üstat hazretlerinin birgün mekteplerde okutulacak Risale-i Nur temennisini; inşallah yakın zamanda gerçekleşecek, görsellik anlamında bunun girişini yaptığımı düşünüyorum. Kendi başıma, kendi imkânlarımla Allah’ın lütfu ve ihsanıyla. Ama inşallah cemaatte… Alevilik konusu olacak, Alevilikle ilgili biz videolar da yapacağız; eğitim filimleri… Cemaate, işte sendikalara söylüyoruz, Risale-i Nur’u özellikle Alevilikle ilgili bahisleri okuma parçası olarak resmen milli eğitimin tavsiye etmesini sağlamalarını istiyoruz. Şu an Türkiye’de buna karşı çıkacak güç vesaire de yok! [B]SENARYOLAR CEMAATE YAZDIRILIYOR[/B] İİKV’yi bir dost meclisi olarak gördüğünü belirten MEB görevlisi, bağlı bulunduğu TV bölümü şube müdürü Mustafa Yavuz’la birlikte dini cemaatleri, okullara gönderilecek eğitim filmlerinin senaryolarını yazmaya teşvik etmişler. Konuşmasının bir yerinde “Biz milli eğitime film yöneteceğiz, senaryo yazın bize, projeniz varsa getirin bize” diyerek İslami hassasiyeti olan herkese mail attıklarını açıkça söylemekten çekinmiyor. [B]'GÖRSEL SANATLAR İHMAL EDİLMEMELİ'[/B] MEB yetkilisi “Sinemanın mantığını ve mantalitesini yakalamamızda birçok veri sunuyor bize. Risale-i Nur, sinematografik olarak bizlerin bir şeyler anlamasını en çok isteyen kitaplar” olduğu görüşünde. Fakat buna rağmen cemaatlerin görsel sanatları ihmal etmesinden de yakınıyor. Cemaatlerin öğrencilere burs vererek hayır işlerine katıldığını fakat sinemaya yatırım yapmamasının sonucu olarak “Yolcu” belgeselini Marksist Leninist adamların çektiğini belirterek cemaatlere sitem de ediyor. [B]ADI YENİ, KAFA ESKİ[/B] Teşkilat yasasında yapılan son değişiklikle adına “Yenilik” eklenen Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün, ancak iletişim alanında akademik eğitim almış bir uzmanın gerçekleştirebileceği bu çalışmaları ilahiyat mezunu bir din dersi öğretmeni ile yapmaya çalışması ise ayrıca düşünülmesi gereken konulardan biri... [B]İstanbul İlim ve Kültür Vakfı:[/B] (İİKV), Gayesi “Milli, ahlaki, dini ve tarihi esaslara bağlı kalarak ilmin ve ilmi çalışmanın yaygınlaşmasını, fertlerin bu esaslara göre yetişip şahsiyet kazanmasını sağlamak." olan İstanbul merkezli bir vakıf. [B]Risale-i Nur:[/B] Said Nursi’nin Kuran tefsiri ve ayetlere getirmiş olduğu kişisel yorumlarının tümüne verilen addır. Said Nursi’nin Kuran yorumuna ve öğretilerine bağlı olan Sünni İslam grubuna ise Nurcular denmektedir. Nur Cemaati, İslami esaslara (şeriat) dayalı bir devlet düzenini savunmaktadır. [B]Kim kimdir? [/B]İbrahim Demirkan, din dersi öğretmeni iken MEB’e bağlı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün televizyon bölümünde üç yıl önce göreve başlamış. Bu sürede kurumun ona eğitim amaçlı filmler çekme dışında verdiği bazı görevler şöyle: e-Eğitim ve e-Portal şubesinde video-ses-fotoğraf üretim grubu koordinatörlüğü, Açık Öğretim Lisesinde rehberlik, e-dergi ve tanıtım filmleri hazırlama, Müzik Portalı kurulması ve İntel firmasının Türkiye ayağı olan ‘Sayısal Dünyana Beni Dahil Et’ çalışmalarının komisyon başkanlığı, 2009 “E-Biko Uluslararası Bilişim Olimpiyatları” ve MEB-Oracle firması ortaklığında düzenlenen 2009 “ThinkQuest proje yarışması”nda jüri üyeliği, hizmetçi eğitimlerde eğitmenlik ve akademik sempozyumlara bildiriler sunmak. [COLOR=red]Bediüzzaman’la yaşayan bir mekân, Tiflis[/COLOR] 02 Aralık 2011 / 19:21 Said Nursî, 31 Mart Olayı’nda yargılanıp beraat ettikten sonra Van’a gitmek için Batum üzerinden Tiflis’e de uğrar Tiflis, Gürcistan’ın başşehridir. Kura Irmağı’nın her iki yakasında yer alan sehir, toplamda 350 km'’lik bir alana yayılır. Nüfusu 1.345.000’dir. Tiflis, endüstri ve kültür merkezidir. Şehir, tarihte İpek Yolu üzerinde yer alması dolayısıyla Rusya’nın Kuzey Kafkasya bölgesi, Türkiye ve Güney Kafkasya’daki Ermenistan ve Azerbaycan arasında önemli tarihsel bir role sahip olmuştur. Şehrin Gürcüce adı Tbilisi’nin bir efsaneden geldiği kabul edilir. Bu efsaneye göre Tiflis, M. Ö. 5. yüzyılda ormanlarla kaplı bir yerdir. Bir gün Kral Vahtang Gorgasal ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onları aramaya başlarlar ve kısa süre sonra ikisini de sıcak bir suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve oraya bir şehir kurmalarını buyurur. Şehre, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir. Arkeolojik araştırmalar Tiflis’in M. Ö. 4. binyılda yerleşme alanı olduğunu gösterir. Ama yazılı kaynaklara göre Tiflis’e ilk yerleşme M. S. 4. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti. Tiflis, yalnızca stratejik öneme sahip başşehir değil, aynı zamanda bütün Kafkasya’nın da önemli şehriydi. Kafkasya’da, Avrupa ve Asya arasında merkezi bir konuma sahipti. Bu yüzden şehir, Bizans, İran, Arap ve Selçuklular arasındaki güç mücadelesinin de aracı haline geldi. Tiflis’in kültürel gelişimi de bu duruma bağlı olarak şekilleniyordu. Şehir, 6. yüzyılın ikinci yarısı ile 10. yüzyılın sonlarına değin değişik güçler arasında el değiştirdi. XVI. Yüzyılda Safevi Devleti’nin hâkimiyetine giren şehir, Kafkasya’nın en önemli şehri olma özelliğini korudu. 1578-90 Osmanlı-İran Savası’nın başlangıcında 9 Ağustos 1578’de Çıldır Meydan Savası’nda zafer kazandıktan sonra ileri harekâtına devam eden Osmanlı ordusu tarafından 24 Ağustos 1578’de fethedildi. 1732’de İran’da iktidarı ele geçiren Nadir Şah, Osmanlılara karsı başlattığı savaşların hemen başlangıcında Tiflis şehrini de savaşsız teslim aldı. Bu şekilde Tiflis’teki Osmanlı hâkimiyeti kesin olarak sonlanmış oldu. İran baskısından yılmış olan Kartli Kralı II. Erekle’nin İran’a karsı Rusya’dan yardım istemesi sonucunda Tiflis’te Rus hâkimiyeti başladı. Şehir bu tarihlerde birçok kez tahrip edilmesine rağmen 1850’lerde yeniden ticaret ve kültür merkezi haline geldi. Tiflis Şehri Şeyh Sanan tepesi etrafında gelişmiştir. Şeyh Sanan tepesi bugün şehrin ortasında büyük bir tepelik görünümündedir. Tepeye ismini veren Şeyh Sanan büyük bir âlim olup Tiflis civarında halka hizmet vermiştir. Bu tepeye Gürcüler—günümüzde—bazı efsanevî hikâyelerden dolayı kutsallık addetmişlerdir. Said Nursî ve Tiflis Said Nursî, 31 Mart Olayı’nda, Divan-ı Harp’te yargılanıp beraat ettikten sonra Van’a gitmek için Batum üzerinden Tiflis’e de uğrar. Bu tarih 1910 yılının Mart ayına rastlamaktadır. Burada gitmiş olduğu Şeyh Sanan tepesinde bir Rus polisiyle bir muhavere yasar. Said Nursî, Eski Said döneminde kaleme aldığı Sünûhat adlı risalesinde “bir hikâye” adı altında bu olaydan bahsetmiştir. Tarihçe-i Hayat’ın hazırlanması sırasında bu olaya talebeleri tarafından yer verilmiş, böylelikle bu hadise Tarihçe-i Hayat adlı esere de girmiştir. Bu olay Said Nursî’nin kendi ağzından söyle dile getirilmektedir: “Bundan on sene evvel Tiflis’e gittim. Şeyh Sanan tepesine çıktım, dikkatle temâşâ ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: ‘Niye böyle dikkat ediyorsun?’ Dedim: ‘Medresemin plânını yapıyorum.’ Dedi: ‘Nerelisin?’ ‘Bitlisliyim’ dedim. Dedi: ‘Bu Tiflis’tir.’ Dedim: ‘Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.’ Dedi: ‘Ne demek?’ Dedim: ‘Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.’ Dedi: ‘Heyhat! şaşarım senin ümidine.’ Dedim: ‘Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kısın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.’ Dedi: ‘İslâm parça parça olmus.’ Dedim: ‘Tahsile gitmişler. İste Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor, ilâ âhir. ‘Yahu, su asilzade evlât, şehadetnâmelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a basına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beserdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.” İslâm âleminin mukadderatına işaret eden bu muhavere dolayısıyla Tiflis, Risâle-i Nur okurları için önemli bir hatıra merkezi olmaya devam etmektedir. Bu sebeple de şehrin tarihî, sosyal ve kültürel yapısı birçok yönüyle merak uyandırmaktadır. Tiflis yoluyla Kosturma Said Nursî, I. Dünya Savası yıllarında esir olduktan sonra, Ruslar tarafından Van, Culfa, Tiflis, yoluyla Kosturma’ya götürülmüştür. Bu yolculuk esnasında Tiflis’te bir süre sağlık problemleri dolayısıyla kalmıştır. Said Nursî Tiflis’te kaldığı sıralarda Bitlis Vali vekili Memduh Bey 22 Ağustos 1916 (9 Ağustos 1332) Dâhiliye Nezâreti’ne tarihli bir yazı göndererek, doğu cephesinde birçok yararlılıklar gösteren Bediüzzaman’a bir miktar para gönderilmesini teklif etmiştir. Vali Memduh Bey’in teklifi Dâhiliye Nezareti tarafından uygun bulunmuş, Hilâl-i Ahmer cemiyeti başkanı Besim Ömer Paşa’ya bir yazı yazılarak 60 lira meblâğın Bediüzzaman’a ulaştırılması emredilmiştir. İstanbul Başvekâlet arşivlerinde bulunan bu belgenin orijinal hali şöyledir: [B]Belge1: Metnin orijinal hâli[/B] Belgede yazılanlar: Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsûs Müdiriyeti Evrak Umumî Numarası: 59 Kalem Numarası: 3 Tarih-i Tebyiz: 7 332 Eylül. 7 Dahiliye Nâzırı Talat Beyefendi tarafından Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Reisi Besim Ömer Paşa’ya (Tezkire) Esiren Tiflis’te bulunan Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi’ye gönderilmek üzere memûr-ı mahsûsa tevdîan taraf-ı vâlâlarına irsal kılınan altmış liranın vusûlünün is’âr ve bunun mûmaileyhe sürat-ı mümkine ile irsal buyurulmasını rica ederim efendim. Bâb-ı Ali Mahreci Tarih-i Kesidesi l0 Ağustos 332 Dahiliye Nezareti Bitlis Kaleme vûrûdu minhu l0 Dâhiliye Nezaretinin bu emri Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından kısa sürede yerine getirilerek 60 lira Bediüzzaman’a teslim edilmistir. Teslim edilen 60 liranın, bin iki yüz elli dört mark’a çevrilerek teslim edildiği bilgisi Dâhiliye Nezareti’ne yazılı olarak bildirilmiştir. İstanbul Başvekâlet arşivlerinde yer alan belgenin orijinal hali şöyledir: [B]Belge2:[/B] Hilâl-i Ahmer cemiyeti tarafından paranın teslim edildiğine dair Dahiliye Nezareti’ne gönderilen belge. Belgede yazılanlar: 28 Ağustos 332 Taht-ı himaye-i Hazret-i mûlûkânede Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Merkez-i Umumîsi Dahiliye Nezaret-i celilesine Devletlû Efendim Hazretleri 7 Eylül 332 tarihli ve 17 kalem-i mahsûs numaralı emirname-i nezaret-penâhileri arîz-i cevabiyesidir. Esiren Tiflis’te bulunan Bediüzzaman Said Kürdî Efendi’ye gönderilmek üzere memûr-ı mahsûs ile irsal buyurulan altmış lira ahzolunarak makbuzu memur ileyhe tevdi kılınmıs ve meblâğ-ı mezkûr mukabili olan bin iki yüz elli dört mark esîr mûmaileyhe gönderilmistir. Ol babda emr u ferman Hazret-i men lehul-emrindir. 10 Eylül 332 Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyet Reisi Dahiliye Nezareti ile Hilâl-i Ahmer Cemiyeti arasında yapılan bu yazışmalarda Said Nursî’nin bir süre esir olarak Tiflis’te kaldığı açıkça yer alıyor. Bu belgelerden de anlasılıyor ki, o tarihlerde Said Nursî devlet tarafından bizzat dikkate alınan, önemsenen bir konumdaydı. Said Nursî’nin Rus esareti sonrası İstanbul’a dönüşü sırasında kendisine gösterilen yoğun ilgi ve Darü’l-Hikmet-il İslâmiye azası olarak tayin edilmesi bunun bir ispatıdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin Tiflis’te 1919 yılının Ağustos ayına kadar kaldığı bilinmektedir. Belge 3: Vali Vekili Memduh Bey’in Said Nursî’ye 60 lira meblâğın ödenmesinin teklifi için Dahiliye Nezaretine gönderdiği belge. Kaynakça: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, İstanbul: Yeni Asya Nesriyat, 1993. 2- Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı. İstanbul, Yeni Asya Nesriyat, 2007. 3- Necmeddin sahiner, Son Şahitler, İstanbul: Yeni Asya yayınları, 1993. 4- [URL="http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiflis"]Tiflis - Vikipedi[/URL] [B]Risale-i Nur Enstitüsü[/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Mesnevİ-İ nurİye derslerİ 4.13.reŞhalar(devami) onİkİncİ reŞha(devami)
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst