Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Kadere İnanmak ‘Tartışmalı Bir Fazlalık’ Olmayıp Aksine Îmân Esasıdır
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="&amp;#304;lim-irfan" data-source="post: 162001" data-attributes="member: 8679"><p>İslamoğlu kader konusunda <strong>“iman bilinci”</strong> adlı kitabının 17. sayfasında bakın ne diyor:</p><p><span style="font-family: 'Verdana'">“Allah’a, Ahiret gününe, Meleklere, Kitaba, Peygamberlere inanmak. Bu beş madde bir fazlasıyla Cibril hadisi diye meşhur olan hadiste de yer alır. Sonraki ilmihallere, imanın şartı olarak geçen <u>tartışmalı fazlalık kadere iman maddesidir.</u>”</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu 1993 tarihinde yazmış olduğu <strong>“iman insanın saadeti” </strong>adlı kitabında kaderi, farklı mânâlarla yorumlamış, kadere îman ko- nusunda karmaşık ifâdeler kullanmıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Daha sonra yazmış olduğu 2007 târihli <strong>“iman bilinci” </strong>adlı kitabında ise; kadere îman konusunda, kafasında yerleşmiş olan görüşünü açıkça yukarıda naklettiğimiz ibârelerle ifâde etmiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu, meşhur olan <strong>Cibrîl</strong> hadîsine dayanarak îmânın beş şartını: <strong>“Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak”</strong> olarak beyân etmiş, ancak dayanmış olduğu hadîs-i şerîfte geçen “kadere inanma” maddesini sıraya katmamış, bilakis onun sonraki ilmihallere tartışmalı fazlalık olarak girdiğini ifâde ederken kadere îmâna “Bir fazlalık” demiştir.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu’nun bu ifâdelerinden anlaşıldığına göre; kadere îman, tartışmalı bir fazlalık olduğu için inanılıp inanılmaması îmâna tealluk etmez.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bizler İslamoğlu gibilerine, <strong>Abdullah İbni Ömer</strong> (Radyallâhu Anhümâ)nın, <strong>Ma‘bed el-Cühenî</strong> hakkında söylemiş olduğu: <strong>“Ben onlardan berîyim. Onlar da benden berîdirler!”</strong> sözünü ithâf ederiz.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu’nun, <strong>Buhârî</strong>’den mesned olarak gösterdiği <strong>Cibrîl</strong> hadîsi, <strong>Müslim</strong>’in rivâyetiyle şu şekildedir:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>Yahya ibni Ya‘mer</strong> (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “<strong>Basra</strong>’da kader(i inkâr) hakkında ilk konuşan <strong>Ma‘bed el-Cühenî</strong> olmuştur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Bir ara ben ve <strong>Humeyd ibni Abdirrahmân el-Hımyerî </strong>Hac veyâ Umre yapmak üzere yola çıktık ve (kendi aramızda):</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“<strong>Rasûlüllâh</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashâbından bir kimseye rastlasak da şunların kader hakkında söylediklerini ona sorsak” dedik.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Az sonra mescide girmekte olan <strong>Abdullâh ibni Ömer ibni’l-Hattab</strong> (Radıyallâhu Anhümâ) ya rastladık.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Ben ve arkadaşım, birimiz sağından birimiz solundan olmak üzere hemen etrâfını çevirdik. Ben arkadaşımın sözü bana havâle edeceğini anlayarak:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Yâ <strong>Ebâ Abdirrahmân</strong>! Bizim taraflarda bir takım insanlar türedi. Bunlar Kur’ân-ı okuyor ve ilmi araştırıyorlar” dedim.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">(Râvî diyor ki<img src="http://www.ilahi-tr.org/genel-dini-konular/images/smilies/smile.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /> “<strong>Yahya</strong> bu adamların hâllerini, kader diye bir şey tanımadıklarını, yaratılanların, <strong>Allâh</strong>’ın hiç bir takdir ve mâlûmatı olmaksızın husûle geldiğini iddia ettiklerini anlattı.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Bunun üzerine <strong>Abdullâh</strong> (Radıyallâhu Anh):</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“Artık sen onlarla görüştüğün zaman kendilerine haber ver ki; ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler. Abdullâh ibni Ömer’in kendisine yemin etmekte olduğu Allâh’a and olsun ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa da onu infâk etse, <u>kadere inanmadıkça</u> Allâh onun infâkını kabul etmez.”</strong> dedikten sonra sözlerine şöyle devâm etti:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Babam <strong>Ömer ibnü’l-Hattâb</strong> (Radıyallâhu Anh) bana şöyle anlattı: “Bir gün <strong>Resûlüllah</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında bulunduğumuz esnâda ânîden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. <strong>Peygamber</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Ellerini de uylukları üzerine koyduktan sonra: “Yâ <strong>Muhammed</strong>! Bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver!” dedi. <strong>Rasûlüllâh</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“İslâm; Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allâh’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve yol </strong>(külfetleri) <strong>cihetine</strong> <strong>gücün</strong> <strong>yeterse</strong> <strong>Beyt’i haccetmendir.”</strong> buyurdu. O zat: “Doğru söyledin.” deyince biz buna hayret ettik, çünkü hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Sonra o şahıs: “Bana îmandan haber ver!” dedi. <strong>Rasûlüllâh</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): <strong>“Allâh’a, Allâh’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına, şerrine inanmandır”</strong> buyurdu. O zât yine: “Doğru söyledin.” dedi. (Müslim, Îman:1, no:8, 1/36-37)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Bu hadîs-i şerîfte geçen “Kadere inanma” maddesi, İslamoğlunun Buhârî’den naklettiği 4404 numaralı hadîs-i şerîfte mevcut değilse de, Müslim’in 9 ve 11 numaralı hadis-i şeriflerinde bulunmaktadır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Zâten kader konusu Kur'ân-ı Kerîm’de sarâhaten beyân edilmekteyken, bunun bir hadisde geçip diğerinde geçmemesi neyi değiştirir? Nitekim <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong>:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“Allâh’ın emri muhakkak yerini bulan bir kader olmuştur” </strong>(Ahzâb Sûresi:38) buyurmaktadır. Diğer bir âyet-i kerîmede de:</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“</strong><strong>Şüphesiz ki, biz her şeyi bir kaderle yarattık.” </strong>(Kamer Sûresi:49) buyrulmuştur.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>İbn-i Kesîr</strong> <strong>Tefsîri</strong>nde zikredildiğine göre bu âyet-i kerîmenin sebebi nüzûlü olarak <strong>Ahmed ibn-i Hanbel</strong> (Radıyallâhu Anh):</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Müşrikler kader konusunda <strong>Efendimiz</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile çekişmek için geldiklerinde bu âyet-i kerîme nâzil oldu.” demiştir. (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned:2/444)</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>Müslim</strong>, <strong>Tirmizî</strong> ve <strong>İbni</strong> <strong>Mâce</strong> de bu şekilde nakletmişlerdir. <strong>Bezzâr</strong>’dan nakle göre:</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Bu âyet-i kerîmeler kaderi inkâr edenler hakkında inmiştir.” (Müslim, Kader:4, no:2656, 4/2046; Bezzâr, no:1513, 2/110; <span style="color: black">İbni Kesîr, et-Tefsîr:13/305</span>)</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>İbni</strong> <strong>Ebî Hâtim</strong>’in <strong>Zürâre</strong> (Radıyallâhu Anh)dan rivâyetine göre <strong>Rasûlüllâh</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">buyurmuştur.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“Bu âyetler, ümmetimin son döneminde zuhûr edip, Allâh’ın kaderini inkâr edecek olan birtakım insanlar hakkında indi.” </strong>(İbni Ebî Hâtim, no:18714, 10/3321; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, no:5316, 5/276; <span style="color: black">İbni Kesîr, et-Tefsîr:13/305)</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu ‘<strong>Cibrîl</strong> hadîsi’nin <strong>Buhârî</strong>’deki rivâyetinde kadere îman olmadığından yola çıkıp, bunun tartışmalı fazlalık olarak ilmihal kitaplarına geçtiğini savunmuştur. Duyan da <strong>Buhârî</strong>’de olsa kadere inanacağını sanacak! Hâlbuki <strong>Buhârî</strong> kader hakkında müstakil kitab (bölüm) açarak:</span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“</strong><strong>Allah’ın emri muhakkak yerini bulan bir kader oldu.” </strong>(Ahzâb Sûresi:38)âyeti kerîmesini zikretmiş ve o babta kaderle alâkalı yirmi altı hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. (Buhârî, Kader, no:6221-6246, 6/2433-2441)</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu, yanıltıcı âdeti üzere, <strong>Buhârî</strong>’nin îrâd ettiği <strong>Cibrîl</strong> hadîsinde kadere îman şartı olmadığını görmüş, ancak <strong>Buhârî</strong>’nin bu konuya tahsis etmiş olduğu özel bölümü görmezlikten gelmiştir. İslamoğlu kendi fikrini ispat sadedinde tıpkı diğer yazılarında yaptığı gibi işine gelen yeri almış, işine gelmeyen yerleri hiç görmemiştir.</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu kendi web sitesinde yayımladığı videosunda, <strong>Emevîler</strong>’in, yaptıkları zulümlere kılıf olmak üzere siyâsî bir konu olarak kader meselesini çıkardıklarını, sonra da bunun îtikat kitaplarına geçtiğini iddia etmekte ve <strong>Hasen-i Basrî</strong> (Radyallâhu Anh)ın, <strong>Abdü’l-Melik bin Mervan</strong>’a kader risâlesi olarak yazdığı mektubunu buna delil göstermektedir.</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Hâlbuki <strong>Hasen-i Basrî </strong>(Radyallâhu Anh) bu mektubunda kaderi inkâr etmemiş bilakis <strong>Allâh</strong>’ın ilmi ezelîsindeki bilginin kul için bir cebir (zorlama) anlamında olmadığını ifâde etmiştir. <strong>Hasen-i Basrî </strong>(Radıyallâhu Anh)ın mektubu dikkatlice okunduğunda Ehl-i Sünnet ile aralarında fark olmadığı bilakis Ehl-i Sünneti desteklediğini görmemiz mümkündür.</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Zâten <strong>Hasen-i Basrî</strong> (Radyallâhu Anh) Ehl-i Sünnet’in en büyük imamlarındandır.</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Artık herkes Ehl-i Sünnet inancını doğru öğrenip ona sâhip çıkmalı ve İslamoğlu gibi yazarların kitaplarını okuyup aldanarak <strong>Rasûlüllâh</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:</span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“Her ümmetin bir Mecûsîsi vardır, bu ümmetin Mecûsîleri ise: ‘Kader yok!’ diyenlerdir.</strong></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>Onlardan her kim ölürse cenâzesinde bulunmayın, hasta olanları da ziyâret etmeyin, onlar Deccalın şî‘asıdır, onları Deccala ilhâk etmek Allâh üzerine bir haktır!”</strong> (Ebû Dâvûd, Sünnet:17, no:4692, 4691, 2/634) tehdidine uğramaktan sakınmalıdır!</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu <strong>“iman insanın saadeti”</strong> adlı kitabının 162–163. sayfalarında da Cebriyye ve Mu‘tezile gibi sapık fırkaların kader hakkındaki yanlış görüşlerini doğruymuş gibi göstererek Ehl-i Sünnet mensûbu insanları saptırmaya çalışıyor. Onun bu konudaki hezeyanları şöyledir:</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Bir şeyin kaderinin o şeyin “yaratılış amacı”, “gayesi” olduğunu şu ayetten daha güzel hiçbir şey açıklayamaz. “O ki her şeyin gayesini, amacını belirleyip (kaddera) o hedefe yöneltti (heda).” (87/3)</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Buna göre insanın ezeli kaderi Allah’a kul olmaktır. İlahlık iddiasında bulunan ya da kulluğunu ihmal eden kaderine karşı gelmiş demektir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Arının kaderi bal yapmak, dünyanın kaderi dönmek, güneşin kaderi yanmaktır. Bir şeyin amacı doğrultusunda kullanılması o şeyin kaderine rıza, yine bir şeyin amacı dışında kullanılması, o şeyin kaderine isyandır.” </span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Ehl-i Sünnet kelam âlimlerinin kazâ ve kader hakkındaki isâbetli görüşleri mufassal akāid kitaplarımızda açık bir şekilde şöyle beyân edilmiştir:</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İnsanoğlunun hayır veyâ şer olarak fiiliyâta geçireceği her türlü eylemin <strong>Cenâb-ı Hakk</strong> <strong>Te‘âlâ</strong> tarafından vakti ve oluşumunun ayarlanması “Kader”, o vakit geldiği zaman kul tarafından bizzat yapılması ise “Kazâ” olarak târif edilmiştir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Kazâ ve kader hakkında bunun tam aksini söyleyenler olduğu gibi, her ikisinin eşanlamlı olduğunu söyleyenler de vardır.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu bu kitabında, <strong>Cenab-ı Hakk</strong>’ın ezeldeki takdîrini (kaderini), kula yapılan bir cebir (zorlama) olarak görmüş ve bunun sonucu olarak kulun yaptığı iyi işleri kader olarak değerlendirmiş, şer fiilleri ise kader dâiresinden çıkararak kula ait bir kötü amel olarak değerlendirmiştir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu bu görüşüyle Cebriyye mezhebinin dâiresine girmeyi kastetmiş olmasa da, kendisini Cebriyye mezhebinden kaçıyor gösterirken, Şî‘a ve Mu‘tezile mezheplerinin görüşlerine saparak yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Böylece o, Mu‘tezile’nin görüşüne tamâmen iştirâk etmiş de değildir, zîrâ Mu‘tezile insandan sâdır olan işlerin tamâmını kula nispet etmiş, oysa İslamoğlu hayrı, kader kabul ederek <strong>Allâh</strong>’a, şerri ise kadere muhâlefet sayarak kula nispet etmiştir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Hâlbuki Ehl-i Sünnet’e göre, hayrın ve şerrin kaderden olması, olacak olan şeylerin, <strong>Allâh</strong>’ın ilminde sâbit olduğu şekliyle takdir edilmesidir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Dolayısıyla kul kendi irâdesiyle iyi ve kötüyü işlemiş, <strong>Allâh</strong> ise o işin vukuundan önce onu kimin yapacağını bilmiş ve bilgisine muvâfık olarak takdir etmiştir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><u>Yâni kullar tarafından yapılacak işlerin <strong>Allâh</strong> tarafından önceden bilinmiş olması cebir değildir, ancak bir ilimdir!</u> Daha açık bir ifâdeyle: “Kul hür irâdesiyle bir şeyi yapacağı için <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> onun o işi yapacağını bilmiştir, yoksa <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> bildiği için kul o işi yapmaya mecbur olmamıştır.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu yukarıdaki ifadelerinde, kaderi âdetâ rızâ olarak kabul etmiş, insanın kulluk yapmasının kader olduğunu, kulluğa muhâlif işler yapmasının da kader olmadığını savunmuştur.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Nitekim o bunu kendi kitabında şu şekilde ifâde etmiştir:</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“İnsanın ezelî kaderi <strong>Allah</strong>’a kul olmaktır. İlahlık iddiasında bulunan ya da kulluğunu ihmal eden kaderine karşı gelmiş demektir”.<span style="color: black"> (İman İnsanın Saadeti, sh:163)</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu’nun bu sözüne göre insanın iyi işler yapması kader iken, kötü işler yapması yâni şakî olması kader değildir. Hâlbuki İslamoğlu’nun bu yanlış anlayışını gerek yukarıda zikrettiğimiz <strong>Cibrîl</strong> hadîsi, gerekse <strong>Abdullâh İbn-i Mes‘ûd</strong> (Radıyallâhu Anh)ın rivâyet etmiş olduğu; insanın ana rahmindeki devrelerinden bahseden hadîs-i şerîf nefyetmektedir.</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Nitekim <strong>Abdullâh ibni Mes‘ûd</strong> (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: Bize dâimâ doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen <strong>Rasûlüllah</strong> (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:</span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>“Her birinizin</strong> <strong>yaratılışı</strong> <strong>kırk gün anasının karnında toplan</strong>(ıp bekletilerek başlatıl)<strong>ır. O kadar bir zaman sonra, katı bir kan pıhtısı olur. Yine o kadar bir zaman sonra bir çiğnem et olur.</strong></span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>Sonra</strong> (dördüncü safhada) <strong>Allâh Celle Celâlühû dört kelime ile bir melek gönderir, rızkını, ecelini, şakî veyâhut sa‘îd</strong> (iyi veyâ kötü) <strong>olduğu yazılır ve ruh üflenir. Sizlerden biriniz ateş ehlinin ameliyle amel etmeye devâm eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında bir zirâ </strong>(kulaç)<strong>dan başka mesâfe kalmaz. Bu sırada</strong> (meleğin ana karnında yazdığı) <strong>yazı</strong> (kader) <strong>o</strong> <strong>kişinin önüne geçer.</strong></span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong>Bu sefer o kimse cennet ehlinin ameliyle amel etmeye devâm eder ve cennete girer. Ve yine bir kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cennet arasında bir zirâ </strong>(kulaç)<strong>dan başka mesâfe kalmaz. Bu sırada yazı onun önüne geçer. Bu defâ da o kimse ateş ehlinin ameliyle amel eder ve ateşe girer.”</strong> (Buhârî, Bedü’l-halk:6, no:3154, 3/1212)</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Bu hadîsi <strong>Buhârî</strong> “Bedü'1-Halk”, “Kader” ve “Tevhîd” bahislerinde; <strong>Ebû Dâvûd</strong> ile <strong>Tirmizî</strong> “Kader” bahsinde; <strong>İbni Mâce</strong> “Kitâbü’s-Sünne”de farklı râvilerden tahric etmişlerdir.</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Burada dikkat edilmesi gereken, <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong>’nın herhangi bir kul hakkında iyi veyâ kötüyü yazmasının, kul için bir cebir (zorlama) olmadığıdır. Zîrâ geride de ifâde ettiğimiz gibi, <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> kulunun ne yapacağını ilmi ezelîsinde bildi ve o bildiğini kader olarak yazdı. Yâni kul, <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> yazdı diye iyi veyâ kötü olmadı, bilakis onun iyi veyâ kötü olduğunu <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> bildi ve o kul da <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong>’nın kendisi hakkında bilip yazdığını yaşadı. Zâten <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong>’nın yanlış bilmiş olması düşünülemezdi.</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu’nun, kulun kendi kaderine muhâlif iş yapabileceğini iddia etmesi, <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong>’nın bilgisinin noksanlığını iltizâm eder (gerektirir). Zîrâ <strong>Allâh-u Te‘âlâ</strong> kulunun iyi işler yapacağını ilmi ezelîsinde bilmişken o kulun bu kaderine muhâlefet edip kötü işler yapması, <strong>Allâh</strong>’ın ilminin yanılması olur ki, bu tarz bir düşünce -me‘âzellâh- insanı İslam dâiresinden çıkarır. Kader hakkındaki bu yorum insafla düşünüldüğünde, işin nereye gittiği daha iyi anlaşılır, bunu görmemek için kör olmak gerekir.</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Kadere îmânın gerekliliği”, “Hayır ve şerrin kader olduğu” ve “Kişinin, kaderine muhâlefet etmesinin mümkün olamayacağı”nı yukarıda zikrettiğimiz hadîs-i şerîfler ve bu bapta zikrolunan birçok hadîs-i şerîf ispat etmektedir. (Buhârî:6105-6106-6107-6111-6115; Müslim, Bâb-u beyâni’l-îman:9-11, Hükmü’l-azl 2601-2602-3096, el-kader4781-4782-4783…bu bapta birçok hadîs-i şerîf mevcuttur, biz bu kadarla iktifâ ettik)</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Kaderi ispat sadedinde bunca hadîs-i şerîf varken, İslamoğlu’nun bunları görmezden gelip <strong>Cibrîl</strong> hadîsi diye bahsettiği, <strong>Buhârî</strong>’nin 4404 numaralı hadisinde kaderden bahsedilmemesinden yola çıkarak:</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">“Kadere inanmak tartışmalı bir fazlalıktır” tâbirini kullanmasını iyi niyetle bağdaştırmak gerçekten mümkün değildir. Bunu değil ehl-i ilimden olan birinin, sıradan bir insanın dahi yapacağına akl-ı selim aslâ onay vermez.</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">İslamoğlu’nun en büyük tahrîbâtı ise, kader gibi tartışılamaz olan hakîkatleri, sıradan bir mevzû imiş gibi tartışılır bir hale getirmesi ve asırlar boyunca gelmiş geçmiş Ehl-i Sünnet âlimlerimizin tümü hakkında kullandığı “Bunlarda anlama problemi var” tâbiriyle, bu zevâta insanların gözüne baka baka hakārette bulunmasıdır.</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'">Rabbim gözümüzdeki perdeleri kaldırıp hakîkati görmeyi ve o hakîkatten zerre kadar ayrılmamayı bizlere nasip eylesin. Âmîn!</span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">Fatih Kalender</span></span></strong></span></span></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"></span></span></span></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-family: 'Verdana'"></span></span></span></span></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="İlim-irfan, post: 162001, member: 8679"] İslamoğlu kader konusunda [B]“iman bilinci”[/B] adlı kitabının 17. sayfasında bakın ne diyor: [FONT=Verdana]“Allah’a, Ahiret gününe, Meleklere, Kitaba, Peygamberlere inanmak. Bu beş madde bir fazlasıyla Cibril hadisi diye meşhur olan hadiste de yer alır. Sonraki ilmihallere, imanın şartı olarak geçen [U]tartışmalı fazlalık kadere iman maddesidir.[/U]”[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu 1993 tarihinde yazmış olduğu [B]“iman insanın saadeti” [/B]adlı kitabında kaderi, farklı mânâlarla yorumlamış, kadere îman ko- nusunda karmaşık ifâdeler kullanmıştır.[/FONT] [FONT=Verdana]Daha sonra yazmış olduğu 2007 târihli [B]“iman bilinci” [/B]adlı kitabında ise; kadere îman konusunda, kafasında yerleşmiş olan görüşünü açıkça yukarıda naklettiğimiz ibârelerle ifâde etmiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu, meşhur olan [B]Cibrîl[/B] hadîsine dayanarak îmânın beş şartını: [B]“Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak”[/B] olarak beyân etmiş, ancak dayanmış olduğu hadîs-i şerîfte geçen “kadere inanma” maddesini sıraya katmamış, bilakis onun sonraki ilmihallere tartışmalı fazlalık olarak girdiğini ifâde ederken kadere îmâna “Bir fazlalık” demiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu’nun bu ifâdelerinden anlaşıldığına göre; kadere îman, tartışmalı bir fazlalık olduğu için inanılıp inanılmaması îmâna tealluk etmez.[/FONT] [FONT=Verdana]Bizler İslamoğlu gibilerine, [B]Abdullah İbni Ömer[/B] (Radyallâhu Anhümâ)nın, [B]Ma‘bed el-Cühenî[/B] hakkında söylemiş olduğu: [B]“Ben onlardan berîyim. Onlar da benden berîdirler!”[/B] sözünü ithâf ederiz.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu’nun, [B]Buhârî[/B]’den mesned olarak gösterdiği [B]Cibrîl[/B] hadîsi, [B]Müslim[/B]’in rivâyetiyle şu şekildedir:[/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B]Yahya ibni Ya‘mer[/B] (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “[B]Basra[/B]’da kader(i inkâr) hakkında ilk konuşan [B]Ma‘bed el-Cühenî[/B] olmuştur.[/FONT] [FONT=Verdana]Bir ara ben ve [B]Humeyd ibni Abdirrahmân el-Hımyerî [/B]Hac veyâ Umre yapmak üzere yola çıktık ve (kendi aramızda):[/FONT] [FONT=Verdana]“[B]Rasûlüllâh[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashâbından bir kimseye rastlasak da şunların kader hakkında söylediklerini ona sorsak” dedik.[/FONT] [FONT=Verdana]Az sonra mescide girmekte olan [B]Abdullâh ibni Ömer ibni’l-Hattab[/B] (Radıyallâhu Anhümâ) ya rastladık.[/FONT] [FONT=Verdana]Ben ve arkadaşım, birimiz sağından birimiz solundan olmak üzere hemen etrâfını çevirdik. Ben arkadaşımın sözü bana havâle edeceğini anlayarak:[/FONT] [FONT=Verdana]“Yâ [B]Ebâ Abdirrahmân[/B]! Bizim taraflarda bir takım insanlar türedi. Bunlar Kur’ân-ı okuyor ve ilmi araştırıyorlar” dedim.[/FONT] [FONT=Verdana](Râvî diyor ki[IMG]http://www.ilahi-tr.org/genel-dini-konular/images/smilies/smile.gif[/IMG] “[B]Yahya[/B] bu adamların hâllerini, kader diye bir şey tanımadıklarını, yaratılanların, [B]Allâh[/B]’ın hiç bir takdir ve mâlûmatı olmaksızın husûle geldiğini iddia ettiklerini anlattı.”[/FONT] [FONT=Verdana]Bunun üzerine [B]Abdullâh[/B] (Radıyallâhu Anh):[/FONT] [FONT=Verdana][B]“Artık sen onlarla görüştüğün zaman kendilerine haber ver ki; ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler. Abdullâh ibni Ömer’in kendisine yemin etmekte olduğu Allâh’a and olsun ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa da onu infâk etse, [U]kadere inanmadıkça[/U] Allâh onun infâkını kabul etmez.”[/B] dedikten sonra sözlerine şöyle devâm etti:[/FONT] [FONT=Verdana]Babam [B]Ömer ibnü’l-Hattâb[/B] (Radıyallâhu Anh) bana şöyle anlattı: “Bir gün [B]Resûlüllah[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında bulunduğumuz esnâda ânîden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi.[/FONT] [FONT=Verdana]Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. [B]Peygamber[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı.[/FONT] [FONT=Verdana]Ellerini de uylukları üzerine koyduktan sonra: “Yâ [B]Muhammed[/B]! Bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver!” dedi. [B]Rasûlüllâh[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):[/FONT] [FONT=Verdana][B]“İslâm; Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allâh’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve yol [/B](külfetleri) [B]cihetine[/B] [B]gücün[/B] [B]yeterse[/B] [B]Beyt’i haccetmendir.”[/B] buyurdu. O zat: “Doğru söyledin.” deyince biz buna hayret ettik, çünkü hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.”[/FONT] [FONT=Verdana]Sonra o şahıs: “Bana îmandan haber ver!” dedi. [B]Rasûlüllâh[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): [B]“Allâh’a, Allâh’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına, şerrine inanmandır”[/B] buyurdu. O zât yine: “Doğru söyledin.” dedi. (Müslim, Îman:1, no:8, 1/36-37)[/FONT] [FONT=Verdana]Bu hadîs-i şerîfte geçen “Kadere inanma” maddesi, İslamoğlunun Buhârî’den naklettiği 4404 numaralı hadîs-i şerîfte mevcut değilse de, Müslim’in 9 ve 11 numaralı hadis-i şeriflerinde bulunmaktadır.[/FONT] [FONT=Verdana]Zâten kader konusu Kur'ân-ı Kerîm’de sarâhaten beyân edilmekteyken, bunun bir hadisde geçip diğerinde geçmemesi neyi değiştirir? Nitekim [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B]:[/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B]“Allâh’ın emri muhakkak yerini bulan bir kader olmuştur” [/B](Ahzâb Sûresi:38) buyurmaktadır. Diğer bir âyet-i kerîmede de:[/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B]“[/B][B]Şüphesiz ki, biz her şeyi bir kaderle yarattık.” [/B](Kamer Sûresi:49) buyrulmuştur.[/FONT] [FONT=Verdana][B]İbn-i Kesîr[/B] [B]Tefsîri[/B]nde zikredildiğine göre bu âyet-i kerîmenin sebebi nüzûlü olarak [B]Ahmed ibn-i Hanbel[/B] (Radıyallâhu Anh):[/FONT] [FONT=Verdana]“Müşrikler kader konusunda [B]Efendimiz[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile çekişmek için geldiklerinde bu âyet-i kerîme nâzil oldu.” demiştir. (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned:2/444)[/FONT] [FONT=Verdana][B]Müslim[/B], [B]Tirmizî[/B] ve [B]İbni[/B] [B]Mâce[/B] de bu şekilde nakletmişlerdir. [B]Bezzâr[/B]’dan nakle göre:[/FONT] [FONT=Verdana]“Bu âyet-i kerîmeler kaderi inkâr edenler hakkında inmiştir.” (Müslim, Kader:4, no:2656, 4/2046; Bezzâr, no:1513, 2/110; [COLOR=black]İbni Kesîr, et-Tefsîr:13/305[/COLOR])[/FONT] [FONT=Verdana][B]İbni[/B] [B]Ebî Hâtim[/B]’in [B]Zürâre[/B] (Radıyallâhu Anh)dan rivâyetine göre [B]Rasûlüllâh[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):[/FONT] [FONT=Verdana]buyurmuştur. [FONT=Verdana][B]“Bu âyetler, ümmetimin son döneminde zuhûr edip, Allâh’ın kaderini inkâr edecek olan birtakım insanlar hakkında indi.” [/B](İbni Ebî Hâtim, no:18714, 10/3321; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, no:5316, 5/276; [COLOR=black]İbni Kesîr, et-Tefsîr:13/305)[/COLOR] İslamoğlu ‘[B]Cibrîl[/B] hadîsi’nin [B]Buhârî[/B]’deki rivâyetinde kadere îman olmadığından yola çıkıp, bunun tartışmalı fazlalık olarak ilmihal kitaplarına geçtiğini savunmuştur. Duyan da [B]Buhârî[/B]’de olsa kadere inanacağını sanacak! Hâlbuki [B]Buhârî[/B] kader hakkında müstakil kitab (bölüm) açarak: [FONT=Verdana][B]“[/B][B]Allah’ın emri muhakkak yerini bulan bir kader oldu.” [/B](Ahzâb Sûresi:38)âyeti kerîmesini zikretmiş ve o babta kaderle alâkalı yirmi altı hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. (Buhârî, Kader, no:6221-6246, 6/2433-2441)[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu, yanıltıcı âdeti üzere, [B]Buhârî[/B]’nin îrâd ettiği [B]Cibrîl[/B] hadîsinde kadere îman şartı olmadığını görmüş, ancak [B]Buhârî[/B]’nin bu konuya tahsis etmiş olduğu özel bölümü görmezlikten gelmiştir. İslamoğlu kendi fikrini ispat sadedinde tıpkı diğer yazılarında yaptığı gibi işine gelen yeri almış, işine gelmeyen yerleri hiç görmemiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu kendi web sitesinde yayımladığı videosunda, [B]Emevîler[/B]’in, yaptıkları zulümlere kılıf olmak üzere siyâsî bir konu olarak kader meselesini çıkardıklarını, sonra da bunun îtikat kitaplarına geçtiğini iddia etmekte ve [B]Hasen-i Basrî[/B] (Radyallâhu Anh)ın, [B]Abdü’l-Melik bin Mervan[/B]’a kader risâlesi olarak yazdığı mektubunu buna delil göstermektedir.[/FONT] [FONT=Verdana]Hâlbuki [B]Hasen-i Basrî [/B](Radyallâhu Anh) bu mektubunda kaderi inkâr etmemiş bilakis [B]Allâh[/B]’ın ilmi ezelîsindeki bilginin kul için bir cebir (zorlama) anlamında olmadığını ifâde etmiştir. [B]Hasen-i Basrî [/B](Radıyallâhu Anh)ın mektubu dikkatlice okunduğunda Ehl-i Sünnet ile aralarında fark olmadığı bilakis Ehl-i Sünneti desteklediğini görmemiz mümkündür.[/FONT] [FONT=Verdana]Zâten [B]Hasen-i Basrî[/B] (Radyallâhu Anh) Ehl-i Sünnet’in en büyük imamlarındandır.[/FONT] [FONT=Verdana]Artık herkes Ehl-i Sünnet inancını doğru öğrenip ona sâhip çıkmalı ve İslamoğlu gibi yazarların kitaplarını okuyup aldanarak [B]Rasûlüllâh[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:[/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B]“Her ümmetin bir Mecûsîsi vardır, bu ümmetin Mecûsîleri ise: ‘Kader yok!’ diyenlerdir.[/B][/FONT] [FONT=Verdana][B]Onlardan her kim ölürse cenâzesinde bulunmayın, hasta olanları da ziyâret etmeyin, onlar Deccalın şî‘asıdır, onları Deccala ilhâk etmek Allâh üzerine bir haktır!”[/B] (Ebû Dâvûd, Sünnet:17, no:4692, 4691, 2/634) tehdidine uğramaktan sakınmalıdır![/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu [B]“iman insanın saadeti”[/B] adlı kitabının 162–163. sayfalarında da Cebriyye ve Mu‘tezile gibi sapık fırkaların kader hakkındaki yanlış görüşlerini doğruymuş gibi göstererek Ehl-i Sünnet mensûbu insanları saptırmaya çalışıyor. Onun bu konudaki hezeyanları şöyledir:[/FONT] [FONT=Verdana]“Bir şeyin kaderinin o şeyin “yaratılış amacı”, “gayesi” olduğunu şu ayetten daha güzel hiçbir şey açıklayamaz. “O ki her şeyin gayesini, amacını belirleyip (kaddera) o hedefe yöneltti (heda).” (87/3)[/FONT] [FONT=Verdana]Buna göre insanın ezeli kaderi Allah’a kul olmaktır. İlahlık iddiasında bulunan ya da kulluğunu ihmal eden kaderine karşı gelmiş demektir.[/FONT] [FONT=Verdana]Arının kaderi bal yapmak, dünyanın kaderi dönmek, güneşin kaderi yanmaktır. Bir şeyin amacı doğrultusunda kullanılması o şeyin kaderine rıza, yine bir şeyin amacı dışında kullanılması, o şeyin kaderine isyandır.” [/FONT] [FONT=Verdana]Ehl-i Sünnet kelam âlimlerinin kazâ ve kader hakkındaki isâbetli görüşleri mufassal akāid kitaplarımızda açık bir şekilde şöyle beyân edilmiştir:[/FONT] [FONT=Verdana]İnsanoğlunun hayır veyâ şer olarak fiiliyâta geçireceği her türlü eylemin [B]Cenâb-ı Hakk[/B] [B]Te‘âlâ[/B] tarafından vakti ve oluşumunun ayarlanması “Kader”, o vakit geldiği zaman kul tarafından bizzat yapılması ise “Kazâ” olarak târif edilmiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]Kazâ ve kader hakkında bunun tam aksini söyleyenler olduğu gibi, her ikisinin eşanlamlı olduğunu söyleyenler de vardır.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu bu kitabında, [B]Cenab-ı Hakk[/B]’ın ezeldeki takdîrini (kaderini), kula yapılan bir cebir (zorlama) olarak görmüş ve bunun sonucu olarak kulun yaptığı iyi işleri kader olarak değerlendirmiş, şer fiilleri ise kader dâiresinden çıkararak kula ait bir kötü amel olarak değerlendirmiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu bu görüşüyle Cebriyye mezhebinin dâiresine girmeyi kastetmiş olmasa da, kendisini Cebriyye mezhebinden kaçıyor gösterirken, Şî‘a ve Mu‘tezile mezheplerinin görüşlerine saparak yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur.[/FONT] [FONT=Verdana]Böylece o, Mu‘tezile’nin görüşüne tamâmen iştirâk etmiş de değildir, zîrâ Mu‘tezile insandan sâdır olan işlerin tamâmını kula nispet etmiş, oysa İslamoğlu hayrı, kader kabul ederek [B]Allâh[/B]’a, şerri ise kadere muhâlefet sayarak kula nispet etmiştir.[/FONT] [FONT=Verdana]Hâlbuki Ehl-i Sünnet’e göre, hayrın ve şerrin kaderden olması, olacak olan şeylerin, [B]Allâh[/B]’ın ilminde sâbit olduğu şekliyle takdir edilmesidir.[/FONT] [FONT=Verdana]Dolayısıyla kul kendi irâdesiyle iyi ve kötüyü işlemiş, [B]Allâh[/B] ise o işin vukuundan önce onu kimin yapacağını bilmiş ve bilgisine muvâfık olarak takdir etmiştir.[/FONT] [FONT=Verdana][U]Yâni kullar tarafından yapılacak işlerin [B]Allâh[/B] tarafından önceden bilinmiş olması cebir değildir, ancak bir ilimdir![/U] Daha açık bir ifâdeyle: “Kul hür irâdesiyle bir şeyi yapacağı için [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] onun o işi yapacağını bilmiştir, yoksa [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] bildiği için kul o işi yapmaya mecbur olmamıştır.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu yukarıdaki ifadelerinde, kaderi âdetâ rızâ olarak kabul etmiş, insanın kulluk yapmasının kader olduğunu, kulluğa muhâlif işler yapmasının da kader olmadığını savunmuştur.[/FONT] [FONT=Verdana]Nitekim o bunu kendi kitabında şu şekilde ifâde etmiştir:[/FONT] [FONT=Verdana]“İnsanın ezelî kaderi [B]Allah[/B]’a kul olmaktır. İlahlık iddiasında bulunan ya da kulluğunu ihmal eden kaderine karşı gelmiş demektir”.[COLOR=black] (İman İnsanın Saadeti, sh:163)[/COLOR][/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu’nun bu sözüne göre insanın iyi işler yapması kader iken, kötü işler yapması yâni şakî olması kader değildir. Hâlbuki İslamoğlu’nun bu yanlış anlayışını gerek yukarıda zikrettiğimiz [B]Cibrîl[/B] hadîsi, gerekse [B]Abdullâh İbn-i Mes‘ûd[/B] (Radıyallâhu Anh)ın rivâyet etmiş olduğu; insanın ana rahmindeki devrelerinden bahseden hadîs-i şerîf nefyetmektedir.[/FONT] [FONT=Verdana]Nitekim [B]Abdullâh ibni Mes‘ûd[/B] (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: Bize dâimâ doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen [B]Rasûlüllah[/B] (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:[/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B]“Her birinizin[/B] [B]yaratılışı[/B] [B]kırk gün anasının karnında toplan[/B](ıp bekletilerek başlatıl)[B]ır. O kadar bir zaman sonra, katı bir kan pıhtısı olur. Yine o kadar bir zaman sonra bir çiğnem et olur.[/B][/FONT] [FONT=Verdana][B]Sonra[/B] (dördüncü safhada) [B]Allâh Celle Celâlühû dört kelime ile bir melek gönderir, rızkını, ecelini, şakî veyâhut sa‘îd[/B] (iyi veyâ kötü) [B]olduğu yazılır ve ruh üflenir. Sizlerden biriniz ateş ehlinin ameliyle amel etmeye devâm eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında bir zirâ [/B](kulaç)[B]dan başka mesâfe kalmaz. Bu sırada[/B] (meleğin ana karnında yazdığı) [B]yazı[/B] (kader) [B]o[/B] [B]kişinin önüne geçer.[/B][/FONT] [FONT=Verdana][B]Bu sefer o kimse cennet ehlinin ameliyle amel etmeye devâm eder ve cennete girer. Ve yine bir kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cennet arasında bir zirâ [/B](kulaç)[B]dan başka mesâfe kalmaz. Bu sırada yazı onun önüne geçer. Bu defâ da o kimse ateş ehlinin ameliyle amel eder ve ateşe girer.”[/B] (Buhârî, Bedü’l-halk:6, no:3154, 3/1212)[/FONT] [FONT=Verdana]Bu hadîsi [B]Buhârî[/B] “Bedü'1-Halk”, “Kader” ve “Tevhîd” bahislerinde; [B]Ebû Dâvûd[/B] ile [B]Tirmizî[/B] “Kader” bahsinde; [B]İbni Mâce[/B] “Kitâbü’s-Sünne”de farklı râvilerden tahric etmişlerdir.[/FONT] [FONT=Verdana]Burada dikkat edilmesi gereken, [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B]’nın herhangi bir kul hakkında iyi veyâ kötüyü yazmasının, kul için bir cebir (zorlama) olmadığıdır. Zîrâ geride de ifâde ettiğimiz gibi, [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] kulunun ne yapacağını ilmi ezelîsinde bildi ve o bildiğini kader olarak yazdı. Yâni kul, [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] yazdı diye iyi veyâ kötü olmadı, bilakis onun iyi veyâ kötü olduğunu [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] bildi ve o kul da [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B]’nın kendisi hakkında bilip yazdığını yaşadı. Zâten [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B]’nın yanlış bilmiş olması düşünülemezdi.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu’nun, kulun kendi kaderine muhâlif iş yapabileceğini iddia etmesi, [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B]’nın bilgisinin noksanlığını iltizâm eder (gerektirir). Zîrâ [B]Allâh-u Te‘âlâ[/B] kulunun iyi işler yapacağını ilmi ezelîsinde bilmişken o kulun bu kaderine muhâlefet edip kötü işler yapması, [B]Allâh[/B]’ın ilminin yanılması olur ki, bu tarz bir düşünce -me‘âzellâh- insanı İslam dâiresinden çıkarır. Kader hakkındaki bu yorum insafla düşünüldüğünde, işin nereye gittiği daha iyi anlaşılır, bunu görmemek için kör olmak gerekir.[/FONT] [FONT=Verdana]“Kadere îmânın gerekliliği”, “Hayır ve şerrin kader olduğu” ve “Kişinin, kaderine muhâlefet etmesinin mümkün olamayacağı”nı yukarıda zikrettiğimiz hadîs-i şerîfler ve bu bapta zikrolunan birçok hadîs-i şerîf ispat etmektedir. (Buhârî:6105-6106-6107-6111-6115; Müslim, Bâb-u beyâni’l-îman:9-11, Hükmü’l-azl 2601-2602-3096, el-kader4781-4782-4783…bu bapta birçok hadîs-i şerîf mevcuttur, biz bu kadarla iktifâ ettik)[/FONT] [FONT=Verdana]Kaderi ispat sadedinde bunca hadîs-i şerîf varken, İslamoğlu’nun bunları görmezden gelip [B]Cibrîl[/B] hadîsi diye bahsettiği, [B]Buhârî[/B]’nin 4404 numaralı hadisinde kaderden bahsedilmemesinden yola çıkarak:[/FONT] [FONT=Verdana]“Kadere inanmak tartışmalı bir fazlalıktır” tâbirini kullanmasını iyi niyetle bağdaştırmak gerçekten mümkün değildir. Bunu değil ehl-i ilimden olan birinin, sıradan bir insanın dahi yapacağına akl-ı selim aslâ onay vermez.[/FONT] [FONT=Verdana]İslamoğlu’nun en büyük tahrîbâtı ise, kader gibi tartışılamaz olan hakîkatleri, sıradan bir mevzû imiş gibi tartışılır bir hale getirmesi ve asırlar boyunca gelmiş geçmiş Ehl-i Sünnet âlimlerimizin tümü hakkında kullandığı “Bunlarda anlama problemi var” tâbiriyle, bu zevâta insanların gözüne baka baka hakārette bulunmasıdır.[/FONT] [FONT=Verdana]Rabbim gözümüzdeki perdeleri kaldırıp hakîkati görmeyi ve o hakîkatten zerre kadar ayrılmamayı bizlere nasip eylesin. Âmîn![/FONT] [FONT=Verdana][FONT=Verdana][B][SIZE=4][COLOR=red]Fatih Kalender[/COLOR][/SIZE][/B][/FONT][/FONT] [/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Kadere İnanmak ‘Tartışmalı Bir Fazlalık’ Olmayıp Aksine Îmân Esasıdır
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst