Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Isrâ ve mîrac mucizesi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 179025" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Sual:</span><span style="color: Black">Bin müşkîlât ile, tayyare vasıtasıyla ancak bir iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl, bir insan cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kateder, gider, gelir?</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Cevap:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareketi senevîyesiyle bir dakikada takriben 188 saat mesafeyi keser. Takriben 25 bin senelik mesafeyi bir senede katediyor. Acaba, şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîri Zülcelâl, bir insanı Arş'a getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen bir kanunu Rabbânî'yle, mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cismi arzı gezdiren bir hikmet, câzibei rahmeti Rahmân'la ve incizabı muhabbeti Şemsi Ezel'le bir cismi insanı berk gibi arşı Rahmân'a çıkaramaz mı?</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">* * *</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black"></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Sual:Haydi, çıkabilir. Niçin çıkmış? Ne lüzumu var? Velîler gibi ruh ve kalbi ile gitse, yeter.</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Cevap:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">Madem Sanii Zülcelâl, mülk ve melekutundaki âyâtı acibesini göstermek ve şu âlemin tezgâh ve menbalarını temâşâ ettirmek ve amâli beşeriyenin netaici uhrevîyesini irae etmek istemiş. Elbette âlemi mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat alemindeki âyâtı temâşâ eden kulağını, Arş'a kadar beraber alması lâzım geldiği gibi, ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihazatının makinesi hükmünde olan cismi mübârekini dahi, tâ Arş'a kadar beraber alması muktezayı akıl ve hikmettir. Nasıl ki, Cennet'te, hikmeti İlâhîyye, cismi ruha arkadaş ediyor. Çünkü, pek çok vezaifi ubudeyete ve hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan, cesettir. Elbette o cesedi mübarek, ruha arkadaş olacaktır. Madem, Cennet'e cisim, ruhla beraber gider; elbette, Cennetû'1i Me'va gövdesi olan Sidrei Münteha'ya uruc eden Zâtı Ahmediye (a.s.m.) ile cesedi mübârekini refakat ettirmesi, aynı hikmettir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Sual:Birkaç dakikada binler sene mesafeyi katetmek, aklen muhaldir.</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Cevap:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">Sanii Zülcelâl'in san'atında harekât, nihayet, derecede muhteliftir. Meselâ, savtın sür'atiyle, ziya, elektrik, ruh, hayâl sür'atleri ne kadar mütefâvit olduğu malûm. Seyyaratın dahi, fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki, akıl hayrettedir. Acaba lâtif cismi, urucda sür'atli olan ulvî ruhuna tâbi olmuş, ruh sür'atinde hareketi nasıl akla muhalif görünür? Hem 10 dakika yatsan, bazı olur ki bir sene kadar hâlâta mâruz olursun. Hattâ, bir dakikada insan gördüğü rüyayı, onun içinde işittiği sözleri, söylediği kelimatı toplansa, uyanık âleminde bir gün, belki daha fazla zaman lâzımdır. Demek oluyor ki, bir zamanı vahid, iki şahsa nisbeten, birisine bir gün, birisine de bir sene hükmüne geçer.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">Şu mânâya bir temsille bak ki: İnsanın hareketinden, güllenin hareketinden, savttan, ziyadan, elektrikten, ruhtan, hayâlden tezahür eden sür'ati harekâtta bir mikyas olmak için şöyle bir saat farzediyoruz ki, o saatte 10 iğne var. Birisi, saatleri gösterir. Biri de, ondan 60 defa daha geniş bir dairede dakikayı sayar. Birisi 60 defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine 60 defa daha geniş bir dairede saliseleri ve hakeza rabiaları, hamiseleri, sadise, sabia, samine, tasia, tâ aşireleri sayacak gayet muntazam azim bir dairede birer ibre farzediyoruz. Faraza, saati sayan ibrenin dairesi küçük saatimiz kadar olsa, herhalde aşireleri sayan ibrenin dairesi, Arz'ın medarı senevisi kadar, belki daha fazla olmak lâzım gelir. Şimdi iki şahıs farzediyoruz: Biri, saati sayan ibreye inmiş gibi o ibrenin harekâtına göre temâşâ ediyor; diğeri, aşireleri sayan ibreye binmiş. Bu iki şahsın bir zamanı vahidde müşahede ettikleri eşya, saatinizle Arz'ın medarı senevisi nisbeti gibi, meşhudatça pek çok farkları vardır. İşte, zaman—çünkü— harekâtın bir rengi, bir levni yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta carî olan bir hüküm, zamanda dahi carîdir. İşte, bir saatte meşhudatımız, bir saatin saati sayan ibresine binen zîşuur şahsın meşhudatı kadar olduğu hakikati ömrü de o kadar olduğu hâlde, aşire ibresine binen şahıs gibi, aynı zamanda o muayyen saatte Resûli Ekrem (a.s.m.), Burakı Tevfiki İlâhîye biner; berk gibi bütün dairei mümkinatı katedip acaibi mülk ve melekutu görüp, dairei vücub noktasına çıkıp, sohbete müşerref olup, rü'yeti cemâli İlâhîye mazhar olarak, fermanı alıp vazifesine dönebilir ve dönmüş ve öyledir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">* * *</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"><span style="color: Black">Yine hâtıra gelir ki: Dersiniz: "Evet, olabilir, mümkündür. Fakat her mümkün vâkî olmuyor? Bunun emsali var mı ki kabul edilsin? Emsali olmayan bir şeyin, yalnız imkânı ile vukuuna nasıl hükmedilebilir?</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkRed">Biz de deriz ki: Emsali o kadar çoktur ki, hesaba gelmez. Meselâ, her zînazar, gözüyle, yerden tâ Neptün seyyaresine kadar bir saniyede çıkar. Her zîilim, aklıyla, kozmoğrafya kanunlarına binip, yıldızların tâ arkasına bir dakikada gider. Her zaman, namazın ef al ve erkânına fikrini bindirip, bir nevi mîracla kâinatı arkasına atıp huzura kadar gider. Her zîkalb ve kâmil velî, seyrü sulukla, Arş'tan ve dairei esma ve sıfattan 40 günde geçebilir. Hattâ, Şeyhi Geylânî, İmamı Rabbânî gibi bâzı zâtların ihbaratı sâdıkalarıyla, bir dakikada Arş'a kadar urucu ruhanîleri oluyor. Hem ecsamı nurânî olan melâikelerin Arş'tan ferşe, ferşten Arş'a kısa bir zamanda gitmeleri ve gelmeleri vardır. Hem ehli Cennet, mahşerden Cennet bağlarına kısa bir zamanda uruc ediyorlar. Elbette bu kadar numuneler gösteriyorlar ki, bütün evliyaların sultanı, umum mü'minlerin imamı, umum ehli Cennet'in reisi ve umum melâikenin makbulü olan Zâtı Ahmediye'nin (a.s.m.) seyrü sülûkuna medar bir mîracı bulunması ve onun makamına münasip bir surette olması, aynı hikmettir ve gayet mâkuldür ve şüphesiz vâkîdir. (Bediüzzaman SaidNursî, A.g.e., s. 534536).</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 179025, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkRed"][COLOR="Black"]Sual:[/COLOR][COLOR="Black"]Bin müşkîlât ile, tayyare vasıtasıyla ancak bir iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl, bir insan cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kateder, gider, gelir?[/COLOR] [COLOR="Black"]Cevap:[/COLOR] Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareketi senevîyesiyle bir dakikada takriben 188 saat mesafeyi keser. Takriben 25 bin senelik mesafeyi bir senede katediyor. Acaba, şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîri Zülcelâl, bir insanı Arş'a getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen bir kanunu Rabbânî'yle, mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cismi arzı gezdiren bir hikmet, câzibei rahmeti Rahmân'la ve incizabı muhabbeti Şemsi Ezel'le bir cismi insanı berk gibi arşı Rahmân'a çıkaramaz mı? * * * [COLOR="Black"] Sual:Haydi, çıkabilir. Niçin çıkmış? Ne lüzumu var? Velîler gibi ruh ve kalbi ile gitse, yeter.[/COLOR] [COLOR="Black"]Cevap:[/COLOR] Madem Sanii Zülcelâl, mülk ve melekutundaki âyâtı acibesini göstermek ve şu âlemin tezgâh ve menbalarını temâşâ ettirmek ve amâli beşeriyenin netaici uhrevîyesini irae etmek istemiş. Elbette âlemi mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat alemindeki âyâtı temâşâ eden kulağını, Arş'a kadar beraber alması lâzım geldiği gibi, ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihazatının makinesi hükmünde olan cismi mübârekini dahi, tâ Arş'a kadar beraber alması muktezayı akıl ve hikmettir. Nasıl ki, Cennet'te, hikmeti İlâhîyye, cismi ruha arkadaş ediyor. Çünkü, pek çok vezaifi ubudeyete ve hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan, cesettir. Elbette o cesedi mübarek, ruha arkadaş olacaktır. Madem, Cennet'e cisim, ruhla beraber gider; elbette, Cennetû'1i Me'va gövdesi olan Sidrei Münteha'ya uruc eden Zâtı Ahmediye (a.s.m.) ile cesedi mübârekini refakat ettirmesi, aynı hikmettir. [COLOR="Black"]Sual:Birkaç dakikada binler sene mesafeyi katetmek, aklen muhaldir.[/COLOR] [COLOR="Black"]Cevap:[/COLOR] Sanii Zülcelâl'in san'atında harekât, nihayet, derecede muhteliftir. Meselâ, savtın sür'atiyle, ziya, elektrik, ruh, hayâl sür'atleri ne kadar mütefâvit olduğu malûm. Seyyaratın dahi, fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki, akıl hayrettedir. Acaba lâtif cismi, urucda sür'atli olan ulvî ruhuna tâbi olmuş, ruh sür'atinde hareketi nasıl akla muhalif görünür? Hem 10 dakika yatsan, bazı olur ki bir sene kadar hâlâta mâruz olursun. Hattâ, bir dakikada insan gördüğü rüyayı, onun içinde işittiği sözleri, söylediği kelimatı toplansa, uyanık âleminde bir gün, belki daha fazla zaman lâzımdır. Demek oluyor ki, bir zamanı vahid, iki şahsa nisbeten, birisine bir gün, birisine de bir sene hükmüne geçer. Şu mânâya bir temsille bak ki: İnsanın hareketinden, güllenin hareketinden, savttan, ziyadan, elektrikten, ruhtan, hayâlden tezahür eden sür'ati harekâtta bir mikyas olmak için şöyle bir saat farzediyoruz ki, o saatte 10 iğne var. Birisi, saatleri gösterir. Biri de, ondan 60 defa daha geniş bir dairede dakikayı sayar. Birisi 60 defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine 60 defa daha geniş bir dairede saliseleri ve hakeza rabiaları, hamiseleri, sadise, sabia, samine, tasia, tâ aşireleri sayacak gayet muntazam azim bir dairede birer ibre farzediyoruz. Faraza, saati sayan ibrenin dairesi küçük saatimiz kadar olsa, herhalde aşireleri sayan ibrenin dairesi, Arz'ın medarı senevisi kadar, belki daha fazla olmak lâzım gelir. Şimdi iki şahıs farzediyoruz: Biri, saati sayan ibreye inmiş gibi o ibrenin harekâtına göre temâşâ ediyor; diğeri, aşireleri sayan ibreye binmiş. Bu iki şahsın bir zamanı vahidde müşahede ettikleri eşya, saatinizle Arz'ın medarı senevisi nisbeti gibi, meşhudatça pek çok farkları vardır. İşte, zaman—çünkü— harekâtın bir rengi, bir levni yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta carî olan bir hüküm, zamanda dahi carîdir. İşte, bir saatte meşhudatımız, bir saatin saati sayan ibresine binen zîşuur şahsın meşhudatı kadar olduğu hakikati ömrü de o kadar olduğu hâlde, aşire ibresine binen şahıs gibi, aynı zamanda o muayyen saatte Resûli Ekrem (a.s.m.), Burakı Tevfiki İlâhîye biner; berk gibi bütün dairei mümkinatı katedip acaibi mülk ve melekutu görüp, dairei vücub noktasına çıkıp, sohbete müşerref olup, rü'yeti cemâli İlâhîye mazhar olarak, fermanı alıp vazifesine dönebilir ve dönmüş ve öyledir. * * * [COLOR="Black"]Yine hâtıra gelir ki: Dersiniz: "Evet, olabilir, mümkündür. Fakat her mümkün vâkî olmuyor? Bunun emsali var mı ki kabul edilsin? Emsali olmayan bir şeyin, yalnız imkânı ile vukuuna nasıl hükmedilebilir?[/COLOR] Biz de deriz ki: Emsali o kadar çoktur ki, hesaba gelmez. Meselâ, her zînazar, gözüyle, yerden tâ Neptün seyyaresine kadar bir saniyede çıkar. Her zîilim, aklıyla, kozmoğrafya kanunlarına binip, yıldızların tâ arkasına bir dakikada gider. Her zaman, namazın ef al ve erkânına fikrini bindirip, bir nevi mîracla kâinatı arkasına atıp huzura kadar gider. Her zîkalb ve kâmil velî, seyrü sulukla, Arş'tan ve dairei esma ve sıfattan 40 günde geçebilir. Hattâ, Şeyhi Geylânî, İmamı Rabbânî gibi bâzı zâtların ihbaratı sâdıkalarıyla, bir dakikada Arş'a kadar urucu ruhanîleri oluyor. Hem ecsamı nurânî olan melâikelerin Arş'tan ferşe, ferşten Arş'a kısa bir zamanda gitmeleri ve gelmeleri vardır. Hem ehli Cennet, mahşerden Cennet bağlarına kısa bir zamanda uruc ediyorlar. Elbette bu kadar numuneler gösteriyorlar ki, bütün evliyaların sultanı, umum mü'minlerin imamı, umum ehli Cennet'in reisi ve umum melâikenin makbulü olan Zâtı Ahmediye'nin (a.s.m.) seyrü sülûkuna medar bir mîracı bulunması ve onun makamına münasip bir surette olması, aynı hikmettir ve gayet mâkuldür ve şüphesiz vâkîdir. (Bediüzzaman SaidNursî, A.g.e., s. 534536).[/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Isrâ ve mîrac mucizesi
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst