Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
İşaratü'l İcâz
İşaratü'l-İcâz 6. Ders: Peygamberlerin Meslekleri ve İbadetlerindeki Farklılıklar..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 391248" data-attributes="member: 27"><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"><strong>Risale-i Nur'dan başka bir izah: </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">[TAVSIYE]Enbiya-yı sâlife zamanında tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca iptidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatler, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt’ada, bir asırda ayrı ayrı peygamberler ve şeriatler bulunurmuş. Sonra, Âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya iptidaî derecesinden idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılâbat ve ihtilâtatla akvâm-ı beşeriye birtek ders alacak, birtek muallimi dinleyecek, birtek şeriatle amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriate ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"><strong>Yirmi Yedinci Söz </strong>[/TAVSIYE]</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p> <span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">Bu kısımdan anladığımız kadarıyla;</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"> İslamiyetten önceki dinlerde medeniyet henüz kemale ermemişti. Bir nevi bedevi hayat yaşanıyordu. Beşerin tabakaları birbirinden uzak ve habersizdi. Dünyada kendi bulunduğu kara parçasından başka bir yer görmeyen ve dünyayı sadece bulunduğu ortamdan ibaret bilen insanlar, bu zamanda dahi var. Bir de binlerce yıl öncesine gidelim. Bugünkü gibi, telefon yok, televizyon yok, iletişim yok, yollar yok, araba yok vs. Yani kavimler arasında irtibat yok. Belki de her kavim kendi kavminden başka kavimlerin olduğundan habersiz ya da kendine en yakın olanlarını biliyor sadece. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">Haliyle bugün dinimizde karşımıza sorun olarak çıkan ve İslamiyetin gelmesiyle çözülen çok şeyler o zamanlarda henüz mevzu bile yapılmamıştı. Yani o zamanların insanlarının, dinlerindeki teferruat olan kısım, o zamanın ihtiyaçlarına ve şartlarına uygundu. Hatta Üstadın ifadesine göre yeryüzünde aynı zaman diliminde gelmiş, birden çok peygamber ve geldikleri toplumun durumuna göre değişik şeriatlar bulunurmuş. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p> <span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">İslamiyetin geldiği dönemde ise, insanlar bedeviyetten medeniyete geçmiş. Dolayısıyla farklı farklı şeriat değil, bütün toplumu tek bir kavim gibi, tek çatı altında toplayacak ve sosyal hayatı buna göre tanzim edecek bir şeriat kaçınılmazdı. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"> Peygamberlerin (a.s.m. ve a.s.) hiçbiri imanın rükunlarını ne bir eksiltmiş, ne de bir arttırmış değildir. Bütün dinlerde Allah'a iman, meleklere iman, peygamberlere iman, kitaplara iman, kader ve kazaya iman, ahirete iman vardır. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">Yine namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerin, İslamiyetten önce de olduğunu ve hatta namaz ibadetindeki rüku ve secdelerin İslamiyetten önceki dinlerde de olduğunu, Kur'an ayetlerinden anlıyoruz. Birkaçını misale verelim.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">"Yâ Rabbi, beni ve benim neslimden olanları <strong>namaz</strong> <strong>da</strong> devamlı kıl. Ey Rabbimiz, duamı kabul buyur." (İbrahim, 14/40) </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">"Onlar dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terk edip mallarımız hakkında dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana <strong>namazın mı</strong> emrediyor?" (Hûd, 11/87) </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">"Ey imân edenler! <strong>Oruç</strong>, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Tâ ki, günahtan sakınıp takvaya eresiniz." Bakara 2:183 </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">Hazreti İbrahim aleyhisselamın duası: “Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Haram’ın (Kâbe) yanında, ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz! <strong>Namazı </strong>dosdoğru kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler!” </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Ey Rabbim! beni ve soyumdan gelecekleri, <strong>namazı </strong>dosdoğru kılanlar eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul et!” (İbrahim, 14/37 ve 40). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Onları, emirlerimiz doğrultusunda insanlara doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara, hayırlı işler yapmayı, <strong>namazı </strong>dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize ibâdet eden kullardı.” (Enbiya, 21/73). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“İsmail ailesine ve çevresine <strong>namazı ve zekâtı</strong> emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kimseydi.” (Meryem, 19/55). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">Hazreti Lokman aleyhisselam: “Yavrucuğum, <strong>namazını</strong> kıl, iyiliği emret ve kötülükten sakındır.” (Lokman, 31/17). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi <strong>namaz</strong> kılınacak yerler yapınız. <strong>Namazı</strong> dosdoğru kılın.” Ayrıca Musa’ya: “Müminleri müjdele!” diye vahyettik.” (Yunus, 10/87). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Ey İsrailoğulları!... <strong>Namazı</strong> dosdoğru kılın, <strong>zekâtı</strong> verin ve <strong>rükua</strong> gidenlerle birlikte <strong>rükua</strong> varın.” (Bakara, 2/40-43). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Ey Meryem! Rabbine gönülden ibâdet et! <strong>Secdeye</strong> kapan ve <strong>rükû’</strong> edenlerle beraber <strong>rükû’</strong> et!" (Al-i İmran, 3/43). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">"İsa, şöyle dedi: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum, o bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım o beni mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana <strong>namazı ve zekâtı</strong> emretti.” (Meryem, 19/30-31). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'">“Kendilerine kitap verilenler, ancak o apaçık delil kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler. Halbuki onlar dine herhangi bir şey katmadan tertemiz bir şekilde Allah’a kulluk yapmaları, <strong>namazı </strong>ikame etmeleri <strong>zekâtı</strong> vermeleriyle emrolunmuşlardı. İşte bu doğru olan dindir." (Beyine, 98/4-5).</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 391248, member: 27"] [SIZE=2][FONT=verdana][B] Risale-i Nur'dan başka bir izah: [/B] [TAVSIYE]Enbiya-yı sâlife zamanında tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca iptidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatler, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt’ada, bir asırda ayrı ayrı peygamberler ve şeriatler bulunurmuş. Sonra, Âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya iptidaî derecesinden idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılâbat ve ihtilâtatla akvâm-ı beşeriye birtek ders alacak, birtek muallimi dinleyecek, birtek şeriatle amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriate ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir. [B]Yirmi Yedinci Söz [/B][/TAVSIYE] Bu kısımdan anladığımız kadarıyla; İslamiyetten önceki dinlerde medeniyet henüz kemale ermemişti. Bir nevi bedevi hayat yaşanıyordu. Beşerin tabakaları birbirinden uzak ve habersizdi. Dünyada kendi bulunduğu kara parçasından başka bir yer görmeyen ve dünyayı sadece bulunduğu ortamdan ibaret bilen insanlar, bu zamanda dahi var. Bir de binlerce yıl öncesine gidelim. Bugünkü gibi, telefon yok, televizyon yok, iletişim yok, yollar yok, araba yok vs. Yani kavimler arasında irtibat yok. Belki de her kavim kendi kavminden başka kavimlerin olduğundan habersiz ya da kendine en yakın olanlarını biliyor sadece. Haliyle bugün dinimizde karşımıza sorun olarak çıkan ve İslamiyetin gelmesiyle çözülen çok şeyler o zamanlarda henüz mevzu bile yapılmamıştı. Yani o zamanların insanlarının, dinlerindeki teferruat olan kısım, o zamanın ihtiyaçlarına ve şartlarına uygundu. Hatta Üstadın ifadesine göre yeryüzünde aynı zaman diliminde gelmiş, birden çok peygamber ve geldikleri toplumun durumuna göre değişik şeriatlar bulunurmuş. İslamiyetin geldiği dönemde ise, insanlar bedeviyetten medeniyete geçmiş. Dolayısıyla farklı farklı şeriat değil, bütün toplumu tek bir kavim gibi, tek çatı altında toplayacak ve sosyal hayatı buna göre tanzim edecek bir şeriat kaçınılmazdı. Peygamberlerin (a.s.m. ve a.s.) hiçbiri imanın rükunlarını ne bir eksiltmiş, ne de bir arttırmış değildir. Bütün dinlerde Allah'a iman, meleklere iman, peygamberlere iman, kitaplara iman, kader ve kazaya iman, ahirete iman vardır. Yine namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerin, İslamiyetten önce de olduğunu ve hatta namaz ibadetindeki rüku ve secdelerin İslamiyetten önceki dinlerde de olduğunu, Kur'an ayetlerinden anlıyoruz. Birkaçını misale verelim. "Yâ Rabbi, beni ve benim neslimden olanları [B]namaz[/B] [B]da[/B] devamlı kıl. Ey Rabbimiz, duamı kabul buyur." (İbrahim, 14/40) "Onlar dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terk edip mallarımız hakkında dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana [B]namazın mı[/B] emrediyor?" (Hûd, 11/87) "Ey imân edenler! [B]Oruç[/B], sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Tâ ki, günahtan sakınıp takvaya eresiniz." Bakara 2:183 Hazreti İbrahim aleyhisselamın duası: “Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Haram’ın (Kâbe) yanında, ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz! [B]Namazı [/B]dosdoğru kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler!” “Ey Rabbim! beni ve soyumdan gelecekleri, [B]namazı [/B]dosdoğru kılanlar eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul et!” (İbrahim, 14/37 ve 40). “Onları, emirlerimiz doğrultusunda insanlara doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara, hayırlı işler yapmayı, [B]namazı [/B]dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize ibâdet eden kullardı.” (Enbiya, 21/73). “İsmail ailesine ve çevresine [B]namazı ve zekâtı[/B] emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kimseydi.” (Meryem, 19/55). Hazreti Lokman aleyhisselam: “Yavrucuğum, [B]namazını[/B] kıl, iyiliği emret ve kötülükten sakındır.” (Lokman, 31/17). “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi [B]namaz[/B] kılınacak yerler yapınız. [B]Namazı[/B] dosdoğru kılın.” Ayrıca Musa’ya: “Müminleri müjdele!” diye vahyettik.” (Yunus, 10/87). “Ey İsrailoğulları!... [B]Namazı[/B] dosdoğru kılın, [B]zekâtı[/B] verin ve [B]rükua[/B] gidenlerle birlikte [B]rükua[/B] varın.” (Bakara, 2/40-43). “Ey Meryem! Rabbine gönülden ibâdet et! [B]Secdeye[/B] kapan ve [B]rükû’[/B] edenlerle beraber [B]rükû’[/B] et!" (Al-i İmran, 3/43). "İsa, şöyle dedi: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum, o bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım o beni mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana [B]namazı ve zekâtı[/B] emretti.” (Meryem, 19/30-31). “Kendilerine kitap verilenler, ancak o apaçık delil kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler. Halbuki onlar dine herhangi bir şey katmadan tertemiz bir şekilde Allah’a kulluk yapmaları, [B]namazı [/B]ikame etmeleri [B]zekâtı[/B] vermeleriyle emrolunmuşlardı. İşte bu doğru olan dindir." (Beyine, 98/4-5). [/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
İşaratü'l İcâz
İşaratü'l-İcâz 6. Ders: Peygamberlerin Meslekleri ve İbadetlerindeki Farklılıklar..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst