Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
İslami Kütüphane
İhyau Ulumid-din -- İlim Babı--
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 176666" data-attributes="member: 15919"><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red">İmam Şâfiî</span></span></span></strong></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Âbid olduğunu ifade eden delil şudur: Kendisi geceyi üçe tak sim eder, birinci bölümünü ilme, ikinci bölümünü ibadete, üçüncü bölümünü de uyku ve istirahate ayırırdı.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Rebî91 şöyle demiştir: İmam Şâfiî Ramazan ayında kıldığı namazlarda Kur'an'ı Kerîm'i altmış kere hatmederdi'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin talebelerinden olan Ebu Yakub Yusuf b. Yahya el-Buveytî92 de hocasına uyarak Ramazan ayında hergün bir hatim indirirdi.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Hasan el-Kerabisî93 şöyle demiştir: 'Çok zaman İmam Şâfiî ile geceleyip gördüm ki, İmam Şâfiî gecenin üçte birinde namaz kılmakla meşgul olurdu. Bütün bu namazlarda, elli ayetten az okuduğuna asla rastlamadım. En fazla okuduğu da yüz ayeti geçmezdi. Rahmetten bahseden ayetleri okuduğu zaman kendisi ve bütün müslümanlar için Allah'ın rahmetini talep eder, azaptan haber veren bir ayeti okuduğu zaman mutlaka azabından Allah'a sığınırdı; kendisi ve bütün müslümanlar için azaptan emin olmayı Allah'tan dilerdi. Sanki onda ümit ve korku birbirlerine yakın iki komşu gibiydi'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin bu uzun namazlarında sadece Kur'an'ın elli ayeti gibi az bir miktarını okumakla Kur'an'ın esrarına vakıf ol makta ne derece ileri gittiğini ve Kur'an'a ne kadar derinlemesine daldığını bir görünüz!</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Onaltı seneden beri hiçbir zaman doya doya yemek yemiş değilim. Zira tam bir şekilde doymak be deni ağırlaştırır, kalbi katılaştırır, zekâyı dumura uğratır, uykuyu celbeder ve sahibini ibadet yapmaktan alıkoyar...'</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin tıka basa yemek yemenin âfetlerinden nasıl çe kindiğine bakarak, birtakım hikmetleri anlamaya çalışınız! O, ibadetler için doya doya yemek yemediğim söylüyor. Çünkü ibadetin başı, az yemekle yetinmektir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Gerek doğru ve gerekse yalan, hiç bir şekilde ve hiçbir zaman bütün hayatım boyunca Allah'ın is miyle yemin etmedim'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Allah'ı ulu ve büyük görmesinin ve O'na eğilmesinin derece sine bakınız! İmam Şâfiî'nin bu hâli, onun Allah'ın celâli hakkındaki derin ilminin en büyük delilidir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'ye bir mesele soruldu. Sükût ederek bu suale cevap vermedi. Orada hazır bulunanlardan biri kendisine 'Allah senden razı olsun, neden cevap vermedin?' deyince şöyle buyurdu: 'Acaba fazilet bu suale cevap vermekte midir, yoksa vermemekte mi? İşte bunu düşünebilmek için bekledim'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Fakihlere en çok musallat olan illetlerden biri olan dilini, nasıl zapt u rapt altına aldığına bakınız! İşte İmam Şâfiî dilini kontrol ettiğini bu hâdisede göstermiş oluyor. Aynı zamanda bu hâdise imam Şâfii'nin sadece Allah nezdindeki sevaba nail olmak için konuşup, sustuğunu göstermektedir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Ahmed b. Yahya b. Vezir94 şöyle anlatır: İmam Şâfiî birgün kandiller çarşısından çıktı, bizler de onun arkasından gidiyorduk. Baktık ki bir adam ilim ehlinden olan birinin gıybetinde bulunu yor. Bunu duyan İmam Şâfiî bizlere dönerek şöyle dedi: 'Dillerinizi gıybetten ve ihanetten koruduğunuz gibi, kulaklarınızı da tıkamak suretiyle bunları işitmekten koruyun; zira dinleyen söyleyene ortak olur. Ahmak kimse kendi içindeki kötü şeyleri sizin gönüllerinize boşaltmak ister. Bu kimsenin sözlerini dinleyenler günahkâr olur, reddedenler ise saadete ererler'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî şöyle buyurmuştur: "Bir hakîm başka bir hakîme yazdığı mektupta 'Allah sana bir ilim vermiş. Bu ilmi günahların çirkefiyle kirletme ki ehl-i ilmin, ilimlerinin nûru ile yürüdükleri o gün (kıyamet günü) zulmette kalmış olmayasın' diye yazmıştır".</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin zühdüne gelince, o şöyle demiştir: 'Dünya ile Allah sevgisini bir kalpte barındırdığını söyleyen kimse yalan söy lemiş demektir'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Humeydî95 şöyle anlatır: İmam Şâfiî bir ara bazı idarecilerle Yemen'e gitti. Oradan da Mekke'ye geldi. O anda elinde onbin dir hem para vardı. Mekke dışında kendisine bir çadır kuruldu. Halk onu grup grup ziyaret etmeye geliyordu. O da gelen fakirlere para dağıtıyordu. O kadar ki, o çevredeki fakirlere vermekten elinde bir kuruş bile kalmamış ve oradan meteliksiz ayrılıp gitmişti.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Birgün İmam Şâfiî hamamdan çıkarken, hamamcıya birçok mal vererek ayrıldı. Elindeki kamçı bir ara yere düştü. Biri yere eğilip kamçıyı alarak kendisine verdi. İmam Şâfiî derhal o adama elli dinar para verdi.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin cömertliği burada anlatılanlardan çok daha iyi bilinmektedir. Zaten zühdün başı cömertliktir. Kişi neyi seviyorsa onu elinden kaçırmamaya bakar, Dünya malını ancak dünyaya ehemmiyet vermeyen kişiler dağıtır. Bu hal zühdün kemâl hâlidir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin zühdünün ne kadar ileri olduğuna, Allah'tan ne kadar çok korktuğuna ve himmetini daima ahirete yönelttiğine delil olmak bakımından şu hikâye yeter de artar bile!</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Süfyan b. Uyeyne96 Rekâik'den aldığı bir hadîsi kendisine ri vayet etti. İmam, hadîsi duyar duymaz kendinden geçti. Süfyan'a 'İmam öldü' dendiği zaman Süfyan şöyle buyurdu: 'Eğer Şâfiî bayılmış değil de ölmüş ise, zamanının en faziletli kişisi ölmüş demektir'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Abdullah b. Muhammed el-Belevî şöyle anlatır: "Ben ve Ömer b. Nebâte oturuyorduk. Aramızda âbidlerden ve zâhidlerden bahsedi yorduk. Bu konuşma sırasında Ömer bana şunları söyledi: 'Muhammed b. İdris Şâfiî'den daha müttaki, daha beliğ, daha fasih bir kimseyi görmedim'. Ben, Ömer ve Haris b. Lebid, birlikte Safa tepesine çıktık. (Hâris b. Lebid, Salih el-Murrâ'nın97 talebe siydi ve çok güzel bir sesi vardı). </strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Hâris burada Kur'an'ı Kerim'den şu ayetleri okudu: 'Bugün dilleri tutulacak gündür. (İnkârcılara) izin verilmez ki özür dilesinler' (Mürselât/35-36) Orada bulunan ve ayeti dinleyen Şâfiî'nin benzi sarardı, âdeta tüyleri diken diken oldu. Sonra onun tir tir titreyerek yere serildiğini gördüm. Gözünü açtığı zaman Allah Teâlâ'ya şöyle niyazda bulundu.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Ey yüceler yücesi Allahım! Yalancılardan olmaktan ve ga fillerin yüzçevirmelerinden sana ve rahmetine sığınırım! Allahım! Ariflerin kalbi sana eğilmiş, müştekilerin boynu senin rahmetinin önünde bükülmüştür. İlâhi! Cömertliği bana hibe eyle ve beni örtünle setreyle. Mübarek yüzünün keremiyle kusurumu affet!</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Abdullah diyor ki: Bu durumdan sonra İmam Şâfiî yürüdü ve biz de arkasından geri döndük. Ben Bağdad'a geldiğim zaman İmam Şâfiî de Irak'ta bulunuyordu. Dicle'nin kenarında abdest alıyordum. Birisi yanımdan geçerken bana seslendi: 'Ey genç! Abdestini güzel al ki, Allah sana dünyada ve ahirette güzellik ihsan etsin'. Başımı çevirip baktığım zaman yanında topluluk bulunan bir zat gördüm. Abdestimi çabucak alarak derhal bu zâtı takip etmeye koyuldum. Bir ara bana dönerek şöyle buyurdu: 'Bir ihtiyacın mı var?' Ben 'Evet, Allah'ın sana öğrettiklerinden sen de bana öğret!' dedim. O 'Bilmiş ol ki Allah'a sadakatle kulluk yapanlar kurtulur. Allah'ın dinine şefkat gösteren felâketten selâmet bulur. Dünyada zâhid olanın gözleri yarın kıyâmet gününde karşılaştığı sevaptan dolayı nürlanır. Daha fazlasını söyleyeyim mi?' Ben 'evet' dedim. </strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>O da şöyle dedi: 'Kimde üç haslet varsa o imanını kemâle erdirmiştir, mârufu emr ve tatbik eden, münkeri yasaklayıp sakınan, Allah'ın hududlarını gözetip aşmayan. Daha fazlasını ister misin?' Ben 'evet isterim' dedim. O da şöyle dedi: 'Dünyaya sırt çevir, ahirete yönel! Bütün işlerinde Allah'a doğruluk göster ki kurtulanlarla birlikte kurtulmuş olasın'. İşte bütün bunları söyleyerek uzaklaşıp gitti. O gittikten sonra kim olduğunu sordum. Bana onun İmam Şâfiî olduğunu söylediler".</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin Kur'an karşısında nasıl bayıldığını ve ayıldıktan sonra neler söylediğini dikkatlice düşünecek olursanız, bütün bu haller İmam Şafiî'nin ne kadar zâhid bir kimse olduğunu size anlatmaya, yeter. Çünkü bütün bu haller onun Allah'tan ne kadar çok korktuğunun apaçık birer delilidir. Böyle bir korku ve zühd ancak Allah Teâlâ'yı çok iyi tanıyanlara verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ Fâtır sûresinin 28. ayetinde bu hak îkate şu şekilde işaret buyurmaktadır: </strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>'Allah'tan kulları içinde ancak (kudret ve azametini bilen) âlimler korkar'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî bu takvâyı ve zühdü selem, icare ve diğer fıkhî bahislerden elde etmemiştir. O takvâsını ancak Kur'an ve Sünnet'ten çıkarmış, ahiret ilimlerinden almıştır. Çünkü geçmişlerin ve geleceklerin ilmi Kur'an'ı Kerim ile Sünnete dayanmaktadır.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin kalbin sırlarını ve ahiret ilimlerini bilen bir âlim olduğuna dair delil ise, kendisinden rivayet edilen hükümlerden anlaşılmaktadır:</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Rivayet edildiğine göre, İmam Şâfiî'ye riya hakkında sual sor dukları zaman hiç düşünmeksizin riyayı şöyle tarif etmiştir: 'Riya bir fitnedir. Bu fitneyi heva ve heves meydana getirmiş ve âlimlerin kalp gözlerini tıkayarak görmelerine mâni olmuştur. Âlimler nefislerinin arzusuna uyarak bu perdeye bakmışlar ve bütün amelle...</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yine İmam Şâfiî şöyle buyurur: 'Amelini kibir ve gururun ze deleyeceğini hissedip korktuğun zaman, kimi razı etmek istediğine dikkat et! Hangi sevabı istediğini keşfetmeye çalış. Hangi cezadan korktuğunu araştır. Neden dolayı şükrettiğini anlamaya çalış. Hangi belâdan dolayı hatırlamış olduğunu tahkik et. Sen bu haslet lerden biri hakkında bile düşündüğünde amellerin gözünde küçülür'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin riyanın hakikatlerini nasıl belirtmiş olduğunu ve ayrıca riya kadar tehlikeli olan kibir ve gururun ilacını nasıl gösterdiğini düşün de, onun bu sahadaki büyük ilmini takdir et!</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Nefsini günahlardan korumayana ilim bir fayda sağlamaz'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yine İmam Şafiî şöyle buyuruyor: 'İlmiyle Allah'a itâat eden, ibadetinin mânevî zevkine erer'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yine kendileri şöyle demiştir: 'Bu yeryüzünde dostu veya düşmanı olmayan hiç kimse yoktur. Madem ki durum böyledir sen, kendini Allah'ın ibadetine adayanlarla birlikte ol!'</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Abdülkâhir b. Abdülâziz salihlerdendi ve çok muttaki bir kim seydi. İşte bu muttaki zat takvâ hakkında İmam Şâfiî'ye birçok sual sorardı. İmam da bu zâtın suallerine takvasından dolayı usanmadan cevap verirdi. Bu zat günün birinde İmam Şâfiî'ye şu suali sordu: 'Sabır mı, mihnet mi yoksa temkin mi daha üstün dür?'</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam ise şöyle cevap verdi: Temkin peygamberlerin derecesi dir. Temkin derecesine ancak Mihnet'ten sonra varılır. O hale eren kimse imtihana çekildiği zamanlarda sabreder. Sabrettiği zamanlarda ise temkine varmış olur. Ey Abdülkâhir! Görmez mi sin? Allah Teâlâ, kulu ve rasûlü İbrahim'i (a.s) önce denedi. Sonra da temkin mertebesine ulaştırdı. Hz. Musa'yı da önce imtihan etti, sonra temkin derecesine vardırdı. Hz. Eyyûb'u da önce imtihandan geçirdi, sonra temkin'e vardırdı. Yine Hz. Süleyman'ı da imtihan ettikten sonra temkin derecesine vardırdı ve kendisine mülk ihsan eyledi. Demek oluyor ki temkin derecelerin en üstünü ve en efdali dir. 'İşte Yusufu böylece Mısır'a (temkin edip) yerleştirdik!' (Yusuf/21). Hz. Eyyûp büyük imtihandan sonra temkin mertebe sine vardi. Allah. Teâlâ HZ. Eyyûb'un başından geçen bu imtihan ve temkini Kur'an-ı Kerîm'de aynen şöyle ifade buyurmaktadır: 'Bizde duasını kabul edip hemen kendisindeki hastalığı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir katını daha verdik'. (Enbiya/84)</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin verdiği bu cevap, Kur'an'ın sırlarını ve Allah'a yönelen enbiya ve evliyanın derecelerini ne denli bildiğini göstermektedir. Bu ise ahiret ilimlerini bilmenin bir sonucudur.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'ye 'Bir kişi ne zaman âlim olur?' diye s rulduğunda şöyle cevap vermiştir: 'İlmini derinleştirip, diğer âlimleri tedkik ettiğinde hangisinin bilip, hangisinin bilmediğini anladığında...'</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Hekîm Calinos'a 'Sen bir hastalık için niçin birçok ilaçtan mürekkeb bir tedavi usûlü tavsiye ediyorsun' diye sorulunca, o bu sözü söyleyenlere şöyle cevap vermiştir: 'Gayeye bir ilaç da vardırır. Ancak o bir ilaca birçok ilacın eklenmesi hastanın hiddetini dindirmeye yarar. Zira teklik öldürücüdür'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin bu ve buna benzer daha nice sözleri, onun marifetullah' ta ve Ahiret İlmi'nde ne denli yüksek mertebelere çıkmış olduğunu göstermektedir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî'nin Fıkıh'tan ve fıkhî konulardaki münazaralardan sadece Allah'ın rızasını kastettiğine bir delil gösterelim.</strong></span></span></span></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: teal">Kendisi şöyle buyurmuştur: İsterdim ki herkes bu ilimden (fıkıh ilminden) menfaat görsün de bana bu menfaatin zerresi dahi isabet etmesin; hiçbir şeyi bana nisbet edilmesin'.</span></span></span></strong></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Dikkat edilecek olursa, İmam Şâfiî'nin ilimden doğacak olan âfeti ve ilmi şöhret elde etmek için istemenin felâketini nasıl idrâk etmiş olduğu, ilmi sadece Allah için istediği, ilimden gelecek olan şöhrete ise hiç iltifat etmeyip, kalbini benliğin her çeşidinden arındırdığı açıkça görülecektir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İmam Şâfiî şöyle buyurmuştur: 'Kimle konuştuysam ilmî münazarada muvaffak olmasını, doğru yolda gitmesini ve Allah'tan yardım görmesini, Allah'ın muhafazası altında olmasını niyaz ettim. Kimle ilmî bir münazara yapmış isem, Allah Teâlâ'nın onun diliyle mi, yoksa benim dilimle mi hakkı açığa çıkaracağını bir an bile kendime mesele edinmedim'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yine şöyle buyurmuşlardır: 'Hak ve hakikatı hangi âlime söylemişsem ve o söylediğim kimse de hakkı kabul etmişse, mutlaka onu büyük saydım ve onun sevgisinin bana gerekli olduğuna inandım. Benimle hak ve hakîkat konusunda haksız yere tartışarak hakkı kabul etmeyen kimseler ise gözümden düşmüş; hakkı kabul etmedikleri için kalbimde onlara karşı en küçük bir sevgi kalmamıştır'. Bütün bunlar İmam Şâfiî'nin Fıkıh'ta ve fıkhî münazaralarda dahi sadece Allah'ın rızasını aradığının açık birer delilidir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Dikkat edecek olursanız, İmam Şâfiî'den sonra gelen ve sözde onun yolunda olduklarını iddia edenler, yukarıda bahsi geçen beş hasletten ancak birinde ona tâbi olmuşlardır. Hatta sonradan o bir haslette bile kendisine muhalefet etmişlerdir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>İşte Ebu Sevr98 'Ben Şâfiî gibi ne bir kimseyi gördüm ve ne de başkaları onun gibisini bir daha göreceklerdir' sözünü bu sırra binaen söylemiştir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: 'Kırk seneden beri her kıldığım namazda Şafiî'ye dua ediyorum'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Dua edenin kadirşinaslığına, insafına ve dua edilenin de yük sek derecesine dikkat ediniz! Onunla günümüzdeki âlimleri, fakihleri bir kıyas edin ve bu devirdeki âlimlerin aralarındaki buğz ve nefreti bir düşünün ki, bunların 'Biz Şâfiî gibilerin yoluna uymaktayız' sözlerinin ne kadar samimiyetsiz olduğunu anlayabilesiniz.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Ahmed b. Hanbel, imam Şâfiî'yi dualarında çokça andığı için oğlu kendisine 'Şâfiî nasıl bir kimse idi ki sen ona bu kadar dua ediyorsun?7 diye sorunca, Ahmed b. Hanbel oğluna şu cevabı verir: 'Ey oğlum! İmam Şâfiî dünya için bir güneş ve insanlar için de bir âfiyet kaynağı gibiydi'.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Tüm bu rivayetler sizlere günümüzdeki âlimlerin İmam Şâfiî ile Ahmed b. Hanbel'in halefi olup olmadığını göstermektedir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yine İmam Hanbel 'Eline kalem alan herkesin üzerinde mutlaka İmam Şâfiî'nin hakkı vardır' demiştir.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Yahya b. Said el-Kattan" şöyle der: 'Kırk seneden beri her kıldığım namazda mutlaka İmam Şâfiî'ye dua ederim; zira Allah Teâlâ ona ilim kapısını açmış ve onu fıkıh ilminde başarılı kılmıştır'.imam Şâfiî hakkında naklettiğimiz bu rivayetlerle yeti nelim; zira ona ait hasletler saymakla ve yazmakla bitmez. Burada naklettiğimiz menkıbeleri</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Şeyh Nâsir b. İbrâhim el-Makdisî nin100 İmam Şâfiî hakkında telif ettiği Menakıb adlı eserinden almış bulunmaktayız.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: teal"><strong>Allah Teâlâ, İmam Şafii den ve bütün müslümanlardan razı olsun! (amin..)</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black"><strong>91) Künyesi Rebî b. Süleyman b. Abdülcebbar b. Kâmil el-Muradi'dir, Hicretin 174. yılında doğmuş ve 204'de Şevval ayının 21. gecesinde vefat etmiştir.</strong></span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">92) Buveytî, Mısır'ın Buveyt köyündendir. Âlim, âbid ve zâhid bir kimseydi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">93) Ebu Ali Hasan b. Ali b. Yezid el-Kerabisî büyük bir imamdır. Önceleri Ebu hanife'den ders almış sonra imam-ı Şafii den ders alarak ona tâbi olmuştur. Hicretin 245. yılında vefat etmiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">94) Künyesi Ahmed b. Yahya b. Vezir b. Süleyman b. Muhacir el-Mısrî'dir. Hicretin 171. yılında doğmuş, 251'de ve Şevval ayının altısında vefat etmiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">95) künyesi Ebu bekr Abdullah, b. zübeyr b. İsâ'dır. Küreydin Esed kabile sindendir. Mekke'de hicretin 219. yılında vefat etmiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">96) Künyesi Ebu Muhammed'dir. Hicretin 198. yılında ve Receb ayında vefat, etmiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">97) Künyesi Salih b. Beşir b. Vadi' b. Ebîl-Ek'as'dır. Hicretin 188. yılında vefat etmiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: black">98)künyesi Ebu Seyr İbrahim b. Halid b. Yamandır. Hicretin 240.yılında vefat etmiştir.</span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 176666, member: 15919"] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=5][COLOR=red]İmam Şâfiî[/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Âbid olduğunu ifade eden delil şudur: Kendisi geceyi üçe tak sim eder, birinci bölümünü ilme, ikinci bölümünü ibadete, üçüncü bölümünü de uyku ve istirahate ayırırdı.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Rebî91 şöyle demiştir: İmam Şâfiî Ramazan ayında kıldığı namazlarda Kur'an'ı Kerîm'i altmış kere hatmederdi'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin talebelerinden olan Ebu Yakub Yusuf b. Yahya el-Buveytî92 de hocasına uyarak Ramazan ayında hergün bir hatim indirirdi.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Hasan el-Kerabisî93 şöyle demiştir: 'Çok zaman İmam Şâfiî ile geceleyip gördüm ki, İmam Şâfiî gecenin üçte birinde namaz kılmakla meşgul olurdu. Bütün bu namazlarda, elli ayetten az okuduğuna asla rastlamadım. En fazla okuduğu da yüz ayeti geçmezdi. Rahmetten bahseden ayetleri okuduğu zaman kendisi ve bütün müslümanlar için Allah'ın rahmetini talep eder, azaptan haber veren bir ayeti okuduğu zaman mutlaka azabından Allah'a sığınırdı; kendisi ve bütün müslümanlar için azaptan emin olmayı Allah'tan dilerdi. Sanki onda ümit ve korku birbirlerine yakın iki komşu gibiydi'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin bu uzun namazlarında sadece Kur'an'ın elli ayeti gibi az bir miktarını okumakla Kur'an'ın esrarına vakıf ol makta ne derece ileri gittiğini ve Kur'an'a ne kadar derinlemesine daldığını bir görünüz![/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Onaltı seneden beri hiçbir zaman doya doya yemek yemiş değilim. Zira tam bir şekilde doymak be deni ağırlaştırır, kalbi katılaştırır, zekâyı dumura uğratır, uykuyu celbeder ve sahibini ibadet yapmaktan alıkoyar...'[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin tıka basa yemek yemenin âfetlerinden nasıl çe kindiğine bakarak, birtakım hikmetleri anlamaya çalışınız! O, ibadetler için doya doya yemek yemediğim söylüyor. Çünkü ibadetin başı, az yemekle yetinmektir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Gerek doğru ve gerekse yalan, hiç bir şekilde ve hiçbir zaman bütün hayatım boyunca Allah'ın is miyle yemin etmedim'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Allah'ı ulu ve büyük görmesinin ve O'na eğilmesinin derece sine bakınız! İmam Şâfiî'nin bu hâli, onun Allah'ın celâli hakkındaki derin ilminin en büyük delilidir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'ye bir mesele soruldu. Sükût ederek bu suale cevap vermedi. Orada hazır bulunanlardan biri kendisine 'Allah senden razı olsun, neden cevap vermedin?' deyince şöyle buyurdu: 'Acaba fazilet bu suale cevap vermekte midir, yoksa vermemekte mi? İşte bunu düşünebilmek için bekledim'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Fakihlere en çok musallat olan illetlerden biri olan dilini, nasıl zapt u rapt altına aldığına bakınız! İşte İmam Şâfiî dilini kontrol ettiğini bu hâdisede göstermiş oluyor. Aynı zamanda bu hâdise imam Şâfii'nin sadece Allah nezdindeki sevaba nail olmak için konuşup, sustuğunu göstermektedir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Ahmed b. Yahya b. Vezir94 şöyle anlatır: İmam Şâfiî birgün kandiller çarşısından çıktı, bizler de onun arkasından gidiyorduk. Baktık ki bir adam ilim ehlinden olan birinin gıybetinde bulunu yor. Bunu duyan İmam Şâfiî bizlere dönerek şöyle dedi: 'Dillerinizi gıybetten ve ihanetten koruduğunuz gibi, kulaklarınızı da tıkamak suretiyle bunları işitmekten koruyun; zira dinleyen söyleyene ortak olur. Ahmak kimse kendi içindeki kötü şeyleri sizin gönüllerinize boşaltmak ister. Bu kimsenin sözlerini dinleyenler günahkâr olur, reddedenler ise saadete ererler'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî şöyle buyurmuştur: "Bir hakîm başka bir hakîme yazdığı mektupta 'Allah sana bir ilim vermiş. Bu ilmi günahların çirkefiyle kirletme ki ehl-i ilmin, ilimlerinin nûru ile yürüdükleri o gün (kıyamet günü) zulmette kalmış olmayasın' diye yazmıştır".[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin zühdüne gelince, o şöyle demiştir: 'Dünya ile Allah sevgisini bir kalpte barındırdığını söyleyen kimse yalan söy lemiş demektir'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Humeydî95 şöyle anlatır: İmam Şâfiî bir ara bazı idarecilerle Yemen'e gitti. Oradan da Mekke'ye geldi. O anda elinde onbin dir hem para vardı. Mekke dışında kendisine bir çadır kuruldu. Halk onu grup grup ziyaret etmeye geliyordu. O da gelen fakirlere para dağıtıyordu. O kadar ki, o çevredeki fakirlere vermekten elinde bir kuruş bile kalmamış ve oradan meteliksiz ayrılıp gitmişti.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Birgün İmam Şâfiî hamamdan çıkarken, hamamcıya birçok mal vererek ayrıldı. Elindeki kamçı bir ara yere düştü. Biri yere eğilip kamçıyı alarak kendisine verdi. İmam Şâfiî derhal o adama elli dinar para verdi.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin cömertliği burada anlatılanlardan çok daha iyi bilinmektedir. Zaten zühdün başı cömertliktir. Kişi neyi seviyorsa onu elinden kaçırmamaya bakar, Dünya malını ancak dünyaya ehemmiyet vermeyen kişiler dağıtır. Bu hal zühdün kemâl hâlidir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin zühdünün ne kadar ileri olduğuna, Allah'tan ne kadar çok korktuğuna ve himmetini daima ahirete yönelttiğine delil olmak bakımından şu hikâye yeter de artar bile![/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Süfyan b. Uyeyne96 Rekâik'den aldığı bir hadîsi kendisine ri vayet etti. İmam, hadîsi duyar duymaz kendinden geçti. Süfyan'a 'İmam öldü' dendiği zaman Süfyan şöyle buyurdu: 'Eğer Şâfiî bayılmış değil de ölmüş ise, zamanının en faziletli kişisi ölmüş demektir'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Abdullah b. Muhammed el-Belevî şöyle anlatır: "Ben ve Ömer b. Nebâte oturuyorduk. Aramızda âbidlerden ve zâhidlerden bahsedi yorduk. Bu konuşma sırasında Ömer bana şunları söyledi: 'Muhammed b. İdris Şâfiî'den daha müttaki, daha beliğ, daha fasih bir kimseyi görmedim'. Ben, Ömer ve Haris b. Lebid, birlikte Safa tepesine çıktık. (Hâris b. Lebid, Salih el-Murrâ'nın97 talebe siydi ve çok güzel bir sesi vardı). [/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Hâris burada Kur'an'ı Kerim'den şu ayetleri okudu: 'Bugün dilleri tutulacak gündür. (İnkârcılara) izin verilmez ki özür dilesinler' (Mürselât/35-36) Orada bulunan ve ayeti dinleyen Şâfiî'nin benzi sarardı, âdeta tüyleri diken diken oldu. Sonra onun tir tir titreyerek yere serildiğini gördüm. Gözünü açtığı zaman Allah Teâlâ'ya şöyle niyazda bulundu.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Ey yüceler yücesi Allahım! Yalancılardan olmaktan ve ga fillerin yüzçevirmelerinden sana ve rahmetine sığınırım! Allahım! Ariflerin kalbi sana eğilmiş, müştekilerin boynu senin rahmetinin önünde bükülmüştür. İlâhi! Cömertliği bana hibe eyle ve beni örtünle setreyle. Mübarek yüzünün keremiyle kusurumu affet![/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Abdullah diyor ki: Bu durumdan sonra İmam Şâfiî yürüdü ve biz de arkasından geri döndük. Ben Bağdad'a geldiğim zaman İmam Şâfiî de Irak'ta bulunuyordu. Dicle'nin kenarında abdest alıyordum. Birisi yanımdan geçerken bana seslendi: 'Ey genç! Abdestini güzel al ki, Allah sana dünyada ve ahirette güzellik ihsan etsin'. Başımı çevirip baktığım zaman yanında topluluk bulunan bir zat gördüm. Abdestimi çabucak alarak derhal bu zâtı takip etmeye koyuldum. Bir ara bana dönerek şöyle buyurdu: 'Bir ihtiyacın mı var?' Ben 'Evet, Allah'ın sana öğrettiklerinden sen de bana öğret!' dedim. O 'Bilmiş ol ki Allah'a sadakatle kulluk yapanlar kurtulur. Allah'ın dinine şefkat gösteren felâketten selâmet bulur. Dünyada zâhid olanın gözleri yarın kıyâmet gününde karşılaştığı sevaptan dolayı nürlanır. Daha fazlasını söyleyeyim mi?' Ben 'evet' dedim. [/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]O da şöyle dedi: 'Kimde üç haslet varsa o imanını kemâle erdirmiştir, mârufu emr ve tatbik eden, münkeri yasaklayıp sakınan, Allah'ın hududlarını gözetip aşmayan. Daha fazlasını ister misin?' Ben 'evet isterim' dedim. O da şöyle dedi: 'Dünyaya sırt çevir, ahirete yönel! Bütün işlerinde Allah'a doğruluk göster ki kurtulanlarla birlikte kurtulmuş olasın'. İşte bütün bunları söyleyerek uzaklaşıp gitti. O gittikten sonra kim olduğunu sordum. Bana onun İmam Şâfiî olduğunu söylediler".[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin Kur'an karşısında nasıl bayıldığını ve ayıldıktan sonra neler söylediğini dikkatlice düşünecek olursanız, bütün bu haller İmam Şafiî'nin ne kadar zâhid bir kimse olduğunu size anlatmaya, yeter. Çünkü bütün bu haller onun Allah'tan ne kadar çok korktuğunun apaçık birer delilidir. Böyle bir korku ve zühd ancak Allah Teâlâ'yı çok iyi tanıyanlara verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ Fâtır sûresinin 28. ayetinde bu hak îkate şu şekilde işaret buyurmaktadır: [/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]'Allah'tan kulları içinde ancak (kudret ve azametini bilen) âlimler korkar'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî bu takvâyı ve zühdü selem, icare ve diğer fıkhî bahislerden elde etmemiştir. O takvâsını ancak Kur'an ve Sünnet'ten çıkarmış, ahiret ilimlerinden almıştır. Çünkü geçmişlerin ve geleceklerin ilmi Kur'an'ı Kerim ile Sünnete dayanmaktadır.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin kalbin sırlarını ve ahiret ilimlerini bilen bir âlim olduğuna dair delil ise, kendisinden rivayet edilen hükümlerden anlaşılmaktadır:[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Rivayet edildiğine göre, İmam Şâfiî'ye riya hakkında sual sor dukları zaman hiç düşünmeksizin riyayı şöyle tarif etmiştir: 'Riya bir fitnedir. Bu fitneyi heva ve heves meydana getirmiş ve âlimlerin kalp gözlerini tıkayarak görmelerine mâni olmuştur. Âlimler nefislerinin arzusuna uyarak bu perdeye bakmışlar ve bütün amelle...[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yine İmam Şâfiî şöyle buyurur: 'Amelini kibir ve gururun ze deleyeceğini hissedip korktuğun zaman, kimi razı etmek istediğine dikkat et! Hangi sevabı istediğini keşfetmeye çalış. Hangi cezadan korktuğunu araştır. Neden dolayı şükrettiğini anlamaya çalış. Hangi belâdan dolayı hatırlamış olduğunu tahkik et. Sen bu haslet lerden biri hakkında bile düşündüğünde amellerin gözünde küçülür'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin riyanın hakikatlerini nasıl belirtmiş olduğunu ve ayrıca riya kadar tehlikeli olan kibir ve gururun ilacını nasıl gösterdiğini düşün de, onun bu sahadaki büyük ilmini takdir et![/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî şöyle demiştir: 'Nefsini günahlardan korumayana ilim bir fayda sağlamaz'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yine İmam Şafiî şöyle buyuruyor: 'İlmiyle Allah'a itâat eden, ibadetinin mânevî zevkine erer'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yine kendileri şöyle demiştir: 'Bu yeryüzünde dostu veya düşmanı olmayan hiç kimse yoktur. Madem ki durum böyledir sen, kendini Allah'ın ibadetine adayanlarla birlikte ol!'[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Abdülkâhir b. Abdülâziz salihlerdendi ve çok muttaki bir kim seydi. İşte bu muttaki zat takvâ hakkında İmam Şâfiî'ye birçok sual sorardı. İmam da bu zâtın suallerine takvasından dolayı usanmadan cevap verirdi. Bu zat günün birinde İmam Şâfiî'ye şu suali sordu: 'Sabır mı, mihnet mi yoksa temkin mi daha üstün dür?'[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam ise şöyle cevap verdi: Temkin peygamberlerin derecesi dir. Temkin derecesine ancak Mihnet'ten sonra varılır. O hale eren kimse imtihana çekildiği zamanlarda sabreder. Sabrettiği zamanlarda ise temkine varmış olur. Ey Abdülkâhir! Görmez mi sin? Allah Teâlâ, kulu ve rasûlü İbrahim'i (a.s) önce denedi. Sonra da temkin mertebesine ulaştırdı. Hz. Musa'yı da önce imtihan etti, sonra temkin derecesine vardırdı. Hz. Eyyûb'u da önce imtihandan geçirdi, sonra temkin'e vardırdı. Yine Hz. Süleyman'ı da imtihan ettikten sonra temkin derecesine vardırdı ve kendisine mülk ihsan eyledi. Demek oluyor ki temkin derecelerin en üstünü ve en efdali dir. 'İşte Yusufu böylece Mısır'a (temkin edip) yerleştirdik!' (Yusuf/21). Hz. Eyyûp büyük imtihandan sonra temkin mertebe sine vardi. Allah. Teâlâ HZ. Eyyûb'un başından geçen bu imtihan ve temkini Kur'an-ı Kerîm'de aynen şöyle ifade buyurmaktadır: 'Bizde duasını kabul edip hemen kendisindeki hastalığı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir katını daha verdik'. (Enbiya/84)[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin verdiği bu cevap, Kur'an'ın sırlarını ve Allah'a yönelen enbiya ve evliyanın derecelerini ne denli bildiğini göstermektedir. Bu ise ahiret ilimlerini bilmenin bir sonucudur.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'ye 'Bir kişi ne zaman âlim olur?' diye s rulduğunda şöyle cevap vermiştir: 'İlmini derinleştirip, diğer âlimleri tedkik ettiğinde hangisinin bilip, hangisinin bilmediğini anladığında...'[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Hekîm Calinos'a 'Sen bir hastalık için niçin birçok ilaçtan mürekkeb bir tedavi usûlü tavsiye ediyorsun' diye sorulunca, o bu sözü söyleyenlere şöyle cevap vermiştir: 'Gayeye bir ilaç da vardırır. Ancak o bir ilaca birçok ilacın eklenmesi hastanın hiddetini dindirmeye yarar. Zira teklik öldürücüdür'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin bu ve buna benzer daha nice sözleri, onun marifetullah' ta ve Ahiret İlmi'nde ne denli yüksek mertebelere çıkmış olduğunu göstermektedir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî'nin Fıkıh'tan ve fıkhî konulardaki münazaralardan sadece Allah'ın rızasını kastettiğine bir delil gösterelim.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][SIZE=4][FONT=Book Antiqua][COLOR=teal]Kendisi şöyle buyurmuştur: İsterdim ki herkes bu ilimden (fıkıh ilminden) menfaat görsün de bana bu menfaatin zerresi dahi isabet etmesin; hiçbir şeyi bana nisbet edilmesin'.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/B] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Dikkat edilecek olursa, İmam Şâfiî'nin ilimden doğacak olan âfeti ve ilmi şöhret elde etmek için istemenin felâketini nasıl idrâk etmiş olduğu, ilmi sadece Allah için istediği, ilimden gelecek olan şöhrete ise hiç iltifat etmeyip, kalbini benliğin her çeşidinden arındırdığı açıkça görülecektir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İmam Şâfiî şöyle buyurmuştur: 'Kimle konuştuysam ilmî münazarada muvaffak olmasını, doğru yolda gitmesini ve Allah'tan yardım görmesini, Allah'ın muhafazası altında olmasını niyaz ettim. Kimle ilmî bir münazara yapmış isem, Allah Teâlâ'nın onun diliyle mi, yoksa benim dilimle mi hakkı açığa çıkaracağını bir an bile kendime mesele edinmedim'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yine şöyle buyurmuşlardır: 'Hak ve hakikatı hangi âlime söylemişsem ve o söylediğim kimse de hakkı kabul etmişse, mutlaka onu büyük saydım ve onun sevgisinin bana gerekli olduğuna inandım. Benimle hak ve hakîkat konusunda haksız yere tartışarak hakkı kabul etmeyen kimseler ise gözümden düşmüş; hakkı kabul etmedikleri için kalbimde onlara karşı en küçük bir sevgi kalmamıştır'. Bütün bunlar İmam Şâfiî'nin Fıkıh'ta ve fıkhî münazaralarda dahi sadece Allah'ın rızasını aradığının açık birer delilidir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Dikkat edecek olursanız, İmam Şâfiî'den sonra gelen ve sözde onun yolunda olduklarını iddia edenler, yukarıda bahsi geçen beş hasletten ancak birinde ona tâbi olmuşlardır. Hatta sonradan o bir haslette bile kendisine muhalefet etmişlerdir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]İşte Ebu Sevr98 'Ben Şâfiî gibi ne bir kimseyi gördüm ve ne de başkaları onun gibisini bir daha göreceklerdir' sözünü bu sırra binaen söylemiştir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: 'Kırk seneden beri her kıldığım namazda Şafiî'ye dua ediyorum'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Dua edenin kadirşinaslığına, insafına ve dua edilenin de yük sek derecesine dikkat ediniz! Onunla günümüzdeki âlimleri, fakihleri bir kıyas edin ve bu devirdeki âlimlerin aralarındaki buğz ve nefreti bir düşünün ki, bunların 'Biz Şâfiî gibilerin yoluna uymaktayız' sözlerinin ne kadar samimiyetsiz olduğunu anlayabilesiniz.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Ahmed b. Hanbel, imam Şâfiî'yi dualarında çokça andığı için oğlu kendisine 'Şâfiî nasıl bir kimse idi ki sen ona bu kadar dua ediyorsun?7 diye sorunca, Ahmed b. Hanbel oğluna şu cevabı verir: 'Ey oğlum! İmam Şâfiî dünya için bir güneş ve insanlar için de bir âfiyet kaynağı gibiydi'.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Tüm bu rivayetler sizlere günümüzdeki âlimlerin İmam Şâfiî ile Ahmed b. Hanbel'in halefi olup olmadığını göstermektedir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yine İmam Hanbel 'Eline kalem alan herkesin üzerinde mutlaka İmam Şâfiî'nin hakkı vardır' demiştir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Yahya b. Said el-Kattan" şöyle der: 'Kırk seneden beri her kıldığım namazda mutlaka İmam Şâfiî'ye dua ederim; zira Allah Teâlâ ona ilim kapısını açmış ve onu fıkıh ilminde başarılı kılmıştır'.imam Şâfiî hakkında naklettiğimiz bu rivayetlerle yeti nelim; zira ona ait hasletler saymakla ve yazmakla bitmez. Burada naklettiğimiz menkıbeleri[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Şeyh Nâsir b. İbrâhim el-Makdisî nin100 İmam Şâfiî hakkında telif ettiği Menakıb adlı eserinden almış bulunmaktayız.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][SIZE=4][COLOR=teal][B]Allah Teâlâ, İmam Şafii den ve bütün müslümanlardan razı olsun! (amin..)[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Book Antiqua][COLOR=black][B]91) Künyesi Rebî b. Süleyman b. Abdülcebbar b. Kâmil el-Muradi'dir, Hicretin 174. yılında doğmuş ve 204'de Şevval ayının 21. gecesinde vefat etmiştir.[/B][/COLOR][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]92) Buveytî, Mısır'ın Buveyt köyündendir. Âlim, âbid ve zâhid bir kimseydi.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]93) Ebu Ali Hasan b. Ali b. Yezid el-Kerabisî büyük bir imamdır. Önceleri Ebu hanife'den ders almış sonra imam-ı Şafii den ders alarak ona tâbi olmuştur. Hicretin 245. yılında vefat etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]94) Künyesi Ahmed b. Yahya b. Vezir b. Süleyman b. Muhacir el-Mısrî'dir. Hicretin 171. yılında doğmuş, 251'de ve Şevval ayının altısında vefat etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]95) künyesi Ebu bekr Abdullah, b. zübeyr b. İsâ'dır. Küreydin Esed kabile sindendir. Mekke'de hicretin 219. yılında vefat etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]96) Künyesi Ebu Muhammed'dir. Hicretin 198. yılında ve Receb ayında vefat, etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]97) Künyesi Salih b. Beşir b. Vadi' b. Ebîl-Ek'as'dır. Hicretin 188. yılında vefat etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Book Antiqua][COLOR=black]98)künyesi Ebu Seyr İbrahim b. Halid b. Yamandır. Hicretin 240.yılında vefat etmiştir.[/COLOR][/FONT][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
İslami Kütüphane
İhyau Ulumid-din -- İlim Babı--
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst