Bab-ý Esrar
Yeni Üye
"Selâmün aleyküm" şeklinde bir girizgah yapmam, 37 yıllık hayatımı düşündüğümde ne yazık ki riyakarlıktan öteye gidemeyecek...
Annemi pek hatırladığımı söyleyemem. Küçük yaştan itibaren yanında kaldığım babam ise en hafif tabiriyle "çapkın"dı. Fakat beraber olduğu her hanımı, annemin yerine koymamı bekledi bir şekilde. Yaşın getirdiği isyankarlık ve cahillik birleşince ona bu konuda hep sorun yarattım ve 18 yaşımda evden ayrı yaşamaya başladım.
Okurken bir yandan da çalıştım. Üniversiteden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kokartlı rehber olarak on yılı aşkın süre boyunca Almanya ve almanca konuşulan diğer ülkelerden gelen özel gruplara hizmet verdim. Bu sayede Anadolu'nun birçok yerinde defalarca bulunma fırsatım da oldu. Bilenler bilir, bu işi yaparken bir gün yabancı medya mensuplarıyla Güneydoğu Anadolu'nun herhangi bir yerinde Kürt ya da Ermeni meselesini tartışırken bir başka gün Kapadokya'da rahiplerden oluşan bir grupla Selçuklu Dönemi'nde bölgedeki kiliselerin durumunu konuşabilirsiniz. Ya da tarihçilerle Truva’nın antik Helen kültüründen ziyade tamamen Anadolu’ya ait olduğunu. Rehberliğin dışında acentaların yönetiminde de görev aldım. İşimi seviyordum aslında.
Fakat sonrasında kendimi reklam sektöründe buldum. Kısa sürede önemli moda markalarına, reklam ajanslarına ve müzisyenlere fotoğraf ve video hizmeti, marka geliştirme vb. hizmetler vermeye başladık.
Tamamen batı kültürünün esiri olmuş çevremdeki insanların bana gıpta ettiklerini, imrendiklerini söyledikleri bir hayatım vardı kısacası. İlluminati gibi çeşitli imalarda bulunup beni de dahil etmek istediklerini söyleyen, birlikte iş yaptığımız firma sahipleri bile oldu.
Fakat kısa bir süre önce eşimden boşandım. Bir seneyi aşkın bir şekilde ilişkimizi kurtarabilmek için elimden geleni yapmaya çalışmama rağmen olmadı. Az ya da çok tüm birikimimizi boşandığım eşime bıraktım tereddüt etmeden. Üstelik beni aldattığı halde. Evi, arabayı, eşyaları, banka hesabını vs. Hata yaptığımı düşünmekte haklısınız ama sonuçta 10 senesi resmi nikahlı olmak üzere 12 senelik eşimdi. Benden sonra kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi istediğim tek şeydi.
Ve iş hayatımda başarılı olup para kazanma konusunda sıkıntım olmadı hiç. Yaptığım her işte iyi bir yerlere gelme imkanım oldu bir şekilde. Kısa sürede her şeyi toparlayabilir, daha da ileriye götürebilir ve hayatıma devam edebilirdim.
Fakat artık yaşadığım her şey o kadar boş, o kadar manasız geliyor ki…Aslında hiçbir zaman içerisinde yer aldığım sahte dünyanın gerçek olduğunu düşünmedim doğrusu ama bu gerçeklik beni artık o kadar esir aldı, ruhumu sardı ki kendimle birlikte herşeyi bilinçli bir şekilde yok etmeye başladım.
Bu akşam nerede kalacağımı bile bilmiyorum mesela. Boşanmayla birlikte evi boşalttığım halde kendime yeni bir ev de ayarlamadım. Bir akşam bir yerde, diğer akşam başka bir yerde kalıyorum bir süredir. Sahte hayatlar yaşayan insanlarla sahte sohbetler yapıp, sahte gülücüklerle bezeli sahte akşamlar yaşıyorum sadece.
Klişe olacak ama her şeyi geride bırakıp bir balıkçı kasabasında ya da çiftlikte, kalacak yer ve yemek karşılığında çalışmayı bile düşünüyorum. Nereye olduğunu hiç düşünmeden bir bilet alıp uzaklaşmak istiyorum sadece her şeyden. Bunun bir çözüm olmadığını da bilmeme rağmen. Kendimden, içi boş ve hiçbir manası olmayan yaşamlardan bu şekilde kaçamam ki…
Yemek bile yemiyorum doğru dürüst. Çok iyi bildiğim yollarda yanlış yönlere sapıp, en az 15-20 dakika bunu farkına bile varmıyorum. Bugün tüm gün ofiste olmama rağmen yapılması gerekilen hiçbir şeyi yapmayıp, buradaki yazıları okudum sadece.
Neyi fark ettim peki bu son günlerde biliyor musunuz? Hayatım boyunca genelde şehrin en “modern” semtlerinde oturmuş olmama rağmen, varoş olarak tanımlanan ya da tarihi dokusunu nispeten kaybetmemiş semtlerdeki insanları, birbirleriyle olan ilişkilerini uzaktan da olsa izlerken huzur buluyorum. Ezan sesi huzur veriyor. Mezarlıklarda dolaşırken huzur buluyorum.
Etrafımda beni anlayabilecek hiç kimse yok. O yüzden affınıza sığınarak içimi olduğu gibi döktüm. Bu yazıyı okuyan herkesin vaktini aldığım için ne olur hakkınızı helal edin. Fakat sabahları uyanmak istemiyorum. Aslında sonsuza dek uymak istiyorum. Affı olmayacak bir günah işlemekten korkuyorum.
Tutunmaya çalışıyorum ama tutunacak hiçbir şey bulamıyorum…
Annemi pek hatırladığımı söyleyemem. Küçük yaştan itibaren yanında kaldığım babam ise en hafif tabiriyle "çapkın"dı. Fakat beraber olduğu her hanımı, annemin yerine koymamı bekledi bir şekilde. Yaşın getirdiği isyankarlık ve cahillik birleşince ona bu konuda hep sorun yarattım ve 18 yaşımda evden ayrı yaşamaya başladım.
Okurken bir yandan da çalıştım. Üniversiteden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kokartlı rehber olarak on yılı aşkın süre boyunca Almanya ve almanca konuşulan diğer ülkelerden gelen özel gruplara hizmet verdim. Bu sayede Anadolu'nun birçok yerinde defalarca bulunma fırsatım da oldu. Bilenler bilir, bu işi yaparken bir gün yabancı medya mensuplarıyla Güneydoğu Anadolu'nun herhangi bir yerinde Kürt ya da Ermeni meselesini tartışırken bir başka gün Kapadokya'da rahiplerden oluşan bir grupla Selçuklu Dönemi'nde bölgedeki kiliselerin durumunu konuşabilirsiniz. Ya da tarihçilerle Truva’nın antik Helen kültüründen ziyade tamamen Anadolu’ya ait olduğunu. Rehberliğin dışında acentaların yönetiminde de görev aldım. İşimi seviyordum aslında.
Fakat sonrasında kendimi reklam sektöründe buldum. Kısa sürede önemli moda markalarına, reklam ajanslarına ve müzisyenlere fotoğraf ve video hizmeti, marka geliştirme vb. hizmetler vermeye başladık.
Tamamen batı kültürünün esiri olmuş çevremdeki insanların bana gıpta ettiklerini, imrendiklerini söyledikleri bir hayatım vardı kısacası. İlluminati gibi çeşitli imalarda bulunup beni de dahil etmek istediklerini söyleyen, birlikte iş yaptığımız firma sahipleri bile oldu.
Fakat kısa bir süre önce eşimden boşandım. Bir seneyi aşkın bir şekilde ilişkimizi kurtarabilmek için elimden geleni yapmaya çalışmama rağmen olmadı. Az ya da çok tüm birikimimizi boşandığım eşime bıraktım tereddüt etmeden. Üstelik beni aldattığı halde. Evi, arabayı, eşyaları, banka hesabını vs. Hata yaptığımı düşünmekte haklısınız ama sonuçta 10 senesi resmi nikahlı olmak üzere 12 senelik eşimdi. Benden sonra kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi istediğim tek şeydi.
Ve iş hayatımda başarılı olup para kazanma konusunda sıkıntım olmadı hiç. Yaptığım her işte iyi bir yerlere gelme imkanım oldu bir şekilde. Kısa sürede her şeyi toparlayabilir, daha da ileriye götürebilir ve hayatıma devam edebilirdim.
Fakat artık yaşadığım her şey o kadar boş, o kadar manasız geliyor ki…Aslında hiçbir zaman içerisinde yer aldığım sahte dünyanın gerçek olduğunu düşünmedim doğrusu ama bu gerçeklik beni artık o kadar esir aldı, ruhumu sardı ki kendimle birlikte herşeyi bilinçli bir şekilde yok etmeye başladım.
Bu akşam nerede kalacağımı bile bilmiyorum mesela. Boşanmayla birlikte evi boşalttığım halde kendime yeni bir ev de ayarlamadım. Bir akşam bir yerde, diğer akşam başka bir yerde kalıyorum bir süredir. Sahte hayatlar yaşayan insanlarla sahte sohbetler yapıp, sahte gülücüklerle bezeli sahte akşamlar yaşıyorum sadece.
Klişe olacak ama her şeyi geride bırakıp bir balıkçı kasabasında ya da çiftlikte, kalacak yer ve yemek karşılığında çalışmayı bile düşünüyorum. Nereye olduğunu hiç düşünmeden bir bilet alıp uzaklaşmak istiyorum sadece her şeyden. Bunun bir çözüm olmadığını da bilmeme rağmen. Kendimden, içi boş ve hiçbir manası olmayan yaşamlardan bu şekilde kaçamam ki…
Yemek bile yemiyorum doğru dürüst. Çok iyi bildiğim yollarda yanlış yönlere sapıp, en az 15-20 dakika bunu farkına bile varmıyorum. Bugün tüm gün ofiste olmama rağmen yapılması gerekilen hiçbir şeyi yapmayıp, buradaki yazıları okudum sadece.
Neyi fark ettim peki bu son günlerde biliyor musunuz? Hayatım boyunca genelde şehrin en “modern” semtlerinde oturmuş olmama rağmen, varoş olarak tanımlanan ya da tarihi dokusunu nispeten kaybetmemiş semtlerdeki insanları, birbirleriyle olan ilişkilerini uzaktan da olsa izlerken huzur buluyorum. Ezan sesi huzur veriyor. Mezarlıklarda dolaşırken huzur buluyorum.
Etrafımda beni anlayabilecek hiç kimse yok. O yüzden affınıza sığınarak içimi olduğu gibi döktüm. Bu yazıyı okuyan herkesin vaktini aldığım için ne olur hakkınızı helal edin. Fakat sabahları uyanmak istemiyorum. Aslında sonsuza dek uymak istiyorum. Affı olmayacak bir günah işlemekten korkuyorum.
Tutunmaya çalışıyorum ama tutunacak hiçbir şey bulamıyorum…