Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
Hizmet
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 82605" data-attributes="member: 656"><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">ALLAH DİYEN</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Adamın birisi, hikmet erbabı ve zengin tüccar Ebu Hatem'İn konağına geldi. Kapıyı şiddetle çaldı. Ebu Ha-tem içerden seslendi:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Kimdir o?</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Bir derviş, Allah diyen bir derviş...</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ebu Hatem. hizmetçilerine bırakmadan kapıyı açtı. Perişan kılıklı bir derviş... Dışarıya çıktı, yere eğildi ve şaşkın şaşkın bakman dervişin ayaklarını öptü. Sonra ayağa kalktı, uzaklara doğru baktı ve seslendi:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Başka Allah diyen var mı? Gelsin, ayağını öpelim.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Onun hatırı çok âlîdir. Günümüz insanı, Allah hatırına Allah diyeni aziz tuttuğu gün, hakiki değer ölçüsünü keşfetmiş olacaktır.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ne yazık ki çok defa İman birlikteliği bir sürü dedikodudan ötürü hak ettiği değeri bulamamaktadır.</span></p><p><em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">"Ellerime uzanan dudakları tepeyim,</span></p></em></p><p style="text-align: left"><em><span style="font-family: 'Tahoma'">Allah diyen gel, senin ayağından öpeyim!"</span></p><p></em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'"> şiirindeki ufuk kurtarıcı reçetedir.</span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">TEKRAR DÖNMEK</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ebu Ali Dekkak Hazretleri'ni vefatından sonra, rüyada, gözyaşları ve tekrar dünyaya dönmek arzusu içerisinde görüp sebebini sordular. Şöyle dedi:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Dünyaya tekrar dönmek, adamakıllı giyinip elime asamı almak, hızlı hızlı sokaklardan geçmek ve tokmaklarını kırarcasına her evin kapısını çalmak İstiyorum! Ve her eve, herkese bağırmak: <em>"Bilseniz, bilseniz kimden geri kalmaktasınız.'" </em>demek istiyorum.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bütün nebilerin ve velilerin gönlünden her gönle seslenmek, her kapıyı çalmak ve <em>"Allah'a iman edin, kurtulun!" </em>demek arzusu geçmiştir. Zira insanlar nasıl oyunlarla oynaştıklarının, neyi yitirdiklerinin ve akıbetlerinin farkında değildir. Sadece bir ömürlük sermayesi olan insanların onu harcaması, ebedî saadetin temini için kullanmaması anlaşılır şey değildir.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Sanki bir cinnet halidir bu ve bu aymazlık karşısında insanın başını ellerinin arasına alıp İnlemesi, dizini dövmesi, şaşkınlıklar yaşaması İçten bile değildir. İnsanın içinden uyumamak, tek tek camları tıklatmak, "Namaz uykudan hayırlıdır!" demek gelir.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve yine meşhur şairimizin ifadesiyle, "Bu mesele çapına uygun bir aksiyonla temsil edilseydi, sabahlara kadar insanların kapılarını çalmak ve uyarmak gerekirdi!"</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Anne karnındaki çocuğun veya yumurtanın içindeki civcivin dünyayı bilmediği için alıştığı yeri terk etmek istememesi gibi, insanlar da bu daracık ve kararsız dünyadan sonra kendilerini nasıl bir saadetli diyarın ve Rahman'ın beklediğini bilememektedirler.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve yitirmek ve bitmek, kimse için düşünülebilecek bir şey değildir.</span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">YÜZ YİRMİ DÖRT BİN ŞAHİT</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Şeyhin birisi, İkindi namazını kıldırdıktan sonra camideki müritlerine dönmüş ve:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hazırlanın, demiş, sultanımız bizi iftara davet etti. Onun ziyafetine gidiyoruz.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Çıkmışlar. Avlunun bir köşesinde, üzeri yamalı bir pir-i fani oturuyormuş.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Şeyh Osman, demiş adam, benim yemeğimi getir, Öyle git!</span></p><p><em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">"Meczubun birisi herhalde" </span></p><p></em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">diye düşünmüş herkes.... <em>"Gariban kiminle konuştuğunu bilmiyor" </em>demişler birbirlerine-.. Şeyh Osman da, <em>"Tamam amca, tamam..." </em>diye geçiştirmiş. Düşünmeden, öylesine söylenen bir söz diye değerlendirmiş.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Müritleri ile Padişahın davetine iştirak etmişler. Hürmet, ikram görmüşler. Padişahın İhsanları ile uğurlanmışlar.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Gece Şeyh Osman bir rüya görmüş. Kıyamet kopmuş, insanlar mahşer meydanında toplanmış. Herkes kendi hesabının derdine düşmüş. Büyük bir kalabalık; yüz yirmi dört bin peygamber Şeyh Osman'ı sıkıştırmaya başlamış. <em>"Şeyh Osman" </em>diyorlarmış, <em>"Padişahın ziyafetine gittin de, niçin bizim bir dostumuzun İhtiyacını görmedin?" Şeyh </em>Osman'ı sabaha kadar terletmişler.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Şeyh Osman dehşetler İçerisinde uyanmış. Sabah namazından sonra hemen yaşlı adamın yanına gitmiş. Özür dilemiş, af rica etmiş, isteğini sormuş:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Şeyh Osman, Şeyh Osman! demiş adam. Bir garibanın ihtiyacını görmen için yüz yirmi dört bin peygamberi şahit olarak mı getirmemiz gerek?</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Üç tane yalancı, birbirini görmeden bir söz üzerinde ittifak etseler, insanlar o sözün doğru olduğuna İnanır,</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Üçü de <em>"Şehrin dışında yangın var" </em>dese, birbirini görmediklerini kesin biliyorsanız, hayatlarında hiç doğru söylememiş bile olsalar, bu defa <em>"Acaba?" </em>der, inanır veya en azından araştırırsınız.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hayatlarını yalanla mücadele ile geçirmiş, birbirini hiç görmemiş, farklı zamanlarda ve mekânlarda yaşamış binlerce Peygamber aynı hakikatten haber veriyorlar. Bu kadar doğru sözü kabul etmemek akılla ve izanla izah edilemez.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve hepsi nesle sahip çıkmayı, yetime bakmayı, garibi korumayı tavsiye ediyor, insanlar <em>"Neslimize sahip çıkalım, eğitime önem verelim" </em>diyen bir insanın sözünün arkasında o binlerce rehberin imzasını görmeli, o sesi onlardan dinliyor gibi dinleyip öyle kulak vermeli ve bu büyük davaya sadece rüya aleminde değil, özellikle ve en Önemlisi hakikat aleminde şahitlik yaptıklarını, aynı yoldaki ayak İzlerini unutmamalıdırlar.</span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">EĞİTİM BÜTÇESİ</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Fatih Sultan Mehmet, bütçe müzakerelerine başlamadan listeye medreseler tahsisatı olarak büyük bir rakam yazmış. Maliye Veziri bu tahsisatı çok bulunca şu izahatı yapmış:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Siyah, kurşuni veya kahverengi bir kumaşı kirli suya batırırı. Kurusun, sarık olarak sarın. Kirini belli etmez. Fakat beyaz bir tülbendi değil kirli suya atmak, üzerinden sinek geçse fark edersiniz.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Diğer mesleklere nazaran ulema mesleği budur. Şimdi soruyorum: Baktığımız her yüz talebeden en az beş tanesi istediğimiz gibi yetişiyor mu, yetişmiyor mu?</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Yetişiyor Padişahım!</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Öyle ise o beşin hatırına doksan beş taneye de bakacağız. Hangisinin o beşe gireceğini önceden bilemeyiz.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Maliye Veziri bu izaha hak vermiş.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">O gün medreseler birer ilim merkezi olarak işliyordu ve Osmanlı'nın köylerine kadar ulaşmıştı. Vazifesini de hakkıyla ifa ediyordu.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Sultan, bir insana dünyalar kadar yatırım yapılsa değeceğini nazara veriyor, sayı ve meblağın büyüklüğü karşısında vezirlerini ikna ediyordu.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bugün, ilahi bir lütuf la, hakkıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğundan hoşnutluk uyandıran neticeler alınmaktadır.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Birine, beşine değerken, binlercesine, İnşaallah milyonlarcasına elbet değer.</span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">BENİ SİZDEN SAYDILAR</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Safa isminde, Orta Asya'da çalışan ve aynı zamanda orada üniversitede okuyan bir genç anlatıyor:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">"Devlet bursu İle okumaya hak kazanan bir arkadaşımız vardı. Aynı fakültede, aynı sınıfta okuyorduk. Meslek lisesi mezunuydu. Burada devlet üniversitesine ait bir yurtta kalıyordu. Yaz tatilinde memlekete gittiğinde babası, oğlunu gönderdiği gibi bulamamış. "Oğlum, sana her şey meşru olmuş, ben seni bir daha oraya göndermem!" demiş. Arkadaş ısrar etmiş, fakat bir türlü babasını razı edememiş. Arkadaşımızın uzun ısrarlarından, "Baba eğitimim..." diye yakarmalarından sonra babası, "Eğer, orada ahlâklı, eli yüzü temiz insanlarla birlikte kalırsan, seni oraya göndermeyi kabul ederim" diye şart koşmuş. Arkadaşımız kabul etmiş, söz vermiş. Ders yılı başında, aynı sınıfta olduğumuz için geldi, beni buldu. Durumunu anlattı, adeta yalvarıyor gibi ısrar etti. "Okumam için sizinle birlikte kalmam lâzım. Bu babamın şartı, yoksa beni burada bırakmayacak" dedi. Ben, "Olabilir, ama arkadaşlarla görüşmem lazım" dedim. Hemen arkadaşlarla görüştüm. Namı pek iyi olmadığı İçin kimse sıcak bakmadı. "Adımızı kötüye çıkarır" dediler... "O çok kötü bir örnek" dediler. Ne kadar ısrar ettimse kabul ettiremiyordum. O her gün beni okulda yakalıyor, "Ne oldu?" diyordu. Ben, "Görüştük, görüşeceğiz..." diye geçiştirmeye çalışıyor, anlasın istiyordum. Israrlarının arkası kesilmedi, ben arkadaşlarımı ikna etmeye çalıştım. Sonunda birlikte kaldığımız arkadaşlarım bana: "Eğer çok istiyorsan, sen onunla birlikte kal!" dediler. Ben bu teklifi kabul ettim ve yanıma birkaç arkadaş daha alarak tuttuğum bir eve o arkadaşı da davet ettim. Çok geçmeden arkadaşımızın hali, tavrı değişmeye, yanlış alışkanlıklarını terk etmeye başladı. Bir süre sonra tamamen değişmiş, yüzü ve yüreği aydınlanmıştı. Mahalleden gençler, komşular ziyaretimize geliyor, herkes onu çok seviyordu. Bir gün aniden rahatsızlandı. Hastaneye kaldırdık. Doktor, "Çok^geç kalmışsınız!" dedi. Apandis'i patlamış, nasılsa uzun bir süre fark edememiş, sızıntı zamanla iç organlarına yayılıp tamamen imha etmiş, "isterseniz yakınlarını çağırın, son bir defa görsünler" tavsiyesinde bulundu. Hemen ailesini aradık. Gerçekten de babası son nefesine yetişti.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Aradan birkaç ay geçmişti. Bir gece rüyamda o arkadaşımızı gördüm. Yere oturmuş çay içiyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Bir yanımda o vardı, bir yanıma da başka bir arkadaş oturmuştu.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sana nasıl muamele ettiler? diye sordum.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">- Beni, dedi, sizin gibi insanlardan kabul ettiler. Burada sizin gibi olanları cehenneme atmıyorlar. Onun için beni cennete aldılar.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Uyandım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Saatlerce tesirinden kurtulamadım. İnşaallah bu farklı rüya, sadık bir rüyaydı." </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda iman ve Kur'an hizmetinde bulunanların, inşaallah kurtulacaklarını müjdeliyor, <em>"Ehl-i iman ve ehl-i necattırlar" </em>diyor.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Allah, Onu ve Onun yolunu tercih edenlerin azını çok saymaya muktedirdir. Keremi sonsuzdur. Rahmet kapısı samimiyetle yapılan her müracaatta ardına kadar açılacaktır. Yeter ki Onun sonsuzluk kervanından, nurlu yollarından, haktan, hakikatten ayrı düşülmesin... </span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">TULUNBANI AL, YETİŞ İMDADA YANGIN VAR</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">...Benim cihanın yükünü sırtında taşımaya azmetmiş yiğitlerim. Yiğidim kalk uykudan kalk ki bağrımda nağlan. Sen gideli dünyanın yükünü taşıyorum sırtımda, bütün taşıyanlarla beraber. Senin sırtın nasır bağladığı zaman başkaları huzur ve itminana kavuşacak. İnsanlık senin kalkacağın anı bekliyor. Bu ağır yükü sırtına alacağın sırtını nasırlaştıracağın ânı bekliyor. Zeynül Âbidin’i anlatmak marifet değil. Zeynül Âbidin olma marifettir. Seni Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. İnsanlık için Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. Bana bugünde olur mu deme sakın. Olanlar var. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Zira orda Zeynül Âbidin, burda Zeynül Âbidin dedim, “milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” deyen bir Zeynül Âbidin’dir işte. “Onları cehennemde görürsem cenneti bile istemem” Cenneti bile istemem diyebilecek kadar bir Zeynül Âbidin’dir işte.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu derin ruh, bu derin şuur, bu muhteşem atmosferdir ki, insanlığın başında bir bulut, bir siyânet bulutu gibi gezip durduğu müddetçe insanlık hep huzur ve itminan içinde olacak. Bu gün o huzur yok. Ve ben deyeyim, çünkü bu gün sen yoksun. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Çünkü o şemsiyeyi sen taşıyacaksın. O bulut eğer olacaksa, senin akan göz yaşlarından tebahhur edip meydana gelecektir. Bana denizlerden tebahhur eden bulutlardan bahsetme. Çok gördüm, onlar sadece toprağı ıslatır. Bana gönülleri ıslatacak bulutlardan bahset. Bahset ki, kalbim çok yaralı. Başkası da derman olamaz. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ağla, ağla hiç durmadan ağla. Ağla göz yaşların ceyhun olsun. Ondan deryalar meydana gelsin ve buharlaşsın. Bulutlar arş-ı rahmana kadar ulaşsın. Arş ihtizaza gelsin sarsılsın. Ve Allah sorsun. Allah sorsun, bu bulut ne istiyor. O ses gelir benim kalbime uyanırsa, kalbime ulaşırsa başımı aşağıya doğru eğeyim ve diyeyim ki, “Ümmeti Muhammedin derdiyle ağlayan insanların göz yaşlarından meydana gelen bulutların ihtizazıdır Allah’ım.”</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hıçkırıkların arşı azamı ihtizaza getirsin, inlemelerin arşı azamı ihtizaza getirsin. Zira insanlık bu soluklara muhtaç. Maddi terakki olacaktır olsun. Ama insanlık bu soluklara muhtaç. Senin bakışlarına muhtaç, senin heyecanlarına muhtaç, senin heyecanlarını bekliyor. Rabbim inayet ve keremiyle, bu yeni dirilişte ki, bu dirilişin bayrağını senin milletin çekti gidiyor. İslam dünyası başını kaldırmış sana bakıyor. Bırak İslam dünyasının başını kaldırıp bakmasını, zannediyorum bir kısım eserlere göre Cibril efendimizden sonra yere inmemişti. Ama bu inmemişti arasında bakmıyordu, bakmamıştı yoktu. Belki perdeyi sıyırmış aradan sizin çehrelerinize bakıyordur. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Büyük davanın hakikatli şanlı süvarileri ne zaman şehzuvar olacaklar, işte ona bakıyor Cibril. “Ben bana düşeni yaptım, peygamberler arasında gittim geldim, mekik dokudum” diyor. Sıra sizde, Cibril perdeyi sıyırmış bakıyor belki. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ne zaman yapacaksınız. Kendinize gelecek, dolabildiğiniz kadar dolacak, metafizik gerilimin son noktasını yakalayacak canı gırtlağına gelmiş insanlığın imdadına koşacaksınız. İnsanlık boğulmak üzeredir. İnsanlığın imdadına koşacaksınız. İtfaiye memurları gibi. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Aslanım! Bir hakikat dostu şöyle diyordu. “Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Dünyada yangın var, semada yangın var, arzda yangın var. Dedim zahirde mi aşık, dedi ikbâda yangın var. Sefine kalbime yağlı paçavra attılar, sefine kalbimde yangın var. Her yanda yangın var”</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">İtfaiye memuru gibi koşacak dünyayı yakan bu yangını sen söndüreceksin. Mürüvvetle sen söndüreceksin, şefkatle sen söndüreceksin, kaynayıp taşan ve köpüren insanlığınla sen söndüreceksin... </span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">KUR'ÂN TALEBESİ OLACAKSIN</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Mademki İslâm'ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, O halde iyi dinle:</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">VAZİFEN, dikenler arasında güller toplayacaksın, Ayağın çıplaktır, batacak Elin açıktır, ısıracak. BUNA SEVİNECEKSİN.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Musa'ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler Konuştuğun için zindana koyacaklar, SEVİNECEKSİN</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Çöllere sürülürsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu SABIRLA SEYREDECEKSİN.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Karanlık zindanlara salarlarsa; ışık, paslı vicdanları görürsen; ümit, imansız kalplere rastlarsan NUR vereceksin. Sen verdiğin için suç, sen getirdiğin için ceza sen konuştuğun için mahkûm olacaksın. Ve buna ŞÜKREDECEKSİN.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Anadan, yardan, serden ayrılacaksın Candan gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kağıt kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürülmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi NUR arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin,</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">MAKAMLAR, SERVETLER verirlerse, NEFSİNİ UNUTACAKSIN.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, HİSSİYATINI TERK EDECEKSİN. Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma! nerede olursan ol; küfrün ve cehlin tâ temelini çürüteceksin, Bir gün Kur'ân etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlaktan kaleler dikeceksin Kaleler, fedailer ister. Nasıl nasıl sende içinde fedai olacaksın.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu mektubu okuyunca, Mesnevi'yi okuyan Yûnus Emre gibi "Uzun olmuş" diyeceksin. O'nun gibi ben olsa idim. "Ete, kemiğe bürünürdüm. Yunus diye görünürdüm." derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymağa, kısaca "KUR'ÂN TALEBESİ OLACAKSIN" deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira, İslâm yoluna giren; bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allâh’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidâyete ermelerini Cenâb-ı Vâcib-ül Vücud olan Hazret-i Allah'tan niyaz eylerim. Âmin. </span></p><p><strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">BİZİM ESAS MUHTAÇ OLDUĞUMUZ ŞEY</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">...Her say ebedi alemde, saadet aleminde, bâki sümbüller verecek mahiyette böyle izan ve kabul edilirse insan en büyük mahalik karşısında dahi tereddüt etmeden gözünü kırpmadan hak bildiği hakikat bildiği istikametten dur olmayacak ve ilerleyecektir. Bütün miskinliğimizin, bütün uyuşukluğumuzun, metotdan uzak bulunuşumuzun, dünyayı her şey sayışımızın ve fırsat ele geçtiği zaman onu değerlendirişimizin altında ahirete olduğu gibi inanmama hastalığı ruh haleti yatmaktadır. Eğer bir sahabi anlayışı ve idraki içinde ahirete inanmış olsaydık; nefsim adına ötesini arz edeyim, nefsim adına arz edeyim de başkasının kafasına mızrak ve kılıç sokmayayım. Başkasının ruh ve hissiyatını rencide etmeyeyim. </span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ben rahat döşekte yatmazdım. Ben nefsim adına en küçük mameleke sahip olmazdım. Ben Resulü Ekrem gibi hasır üzerinde yatar üzerime bir battaniye alırdım. Milletim sefalet içinde çırpınırken, milletim imansızlığın cenderesine kıstırılırken, gençlik adım adım mahv edilirken benim bir varlığım ve mamelekim olmazdı. Soğukta emanet bir cübbeyle dolaşırdı., emanet bir ayakkabıyla çarşıda gezerdim. Ve bu halimle mevlanın huzuruna gidersem kovulacağım endişesi vardır içimde çünki birinci işi ihmal etmiş bir insan olarak manen kolu kanadı kırık bir mücrim olarak rabbimin huzurunda bulunmaya müdrikim. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong><em></em></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong><em></em></strong></span><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Nefsim adına söyleyeyim. Derdin büyüklüğü, azamet ve ihtişamı karşısında hala beşeri zevklerimi düşünmeyi terk edemedim. Hâla yemenin kavgasını vermeyi terk edemedim. Hâla gece yatarken altıma bir yumuşak döşek sermeyi terk edemedim. Hâla aklımdan kadını kızı çıkaramadım…çıkaramadım ve hicap altında eziliyorum. </span></p><p><strong><em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Düşünün, fani şeyleri vermeden bâki şeyler elde edilemez. Maddi ve manevi mahrumiyette ve katlanmadan muvaffakiyet elde edilemez. Ağlanmadan gülünemez, ıstırap çekmeden saadete erilemez. Milleti kurtarmayı düşünüyorsanız bürokratik yollardan millet kurtarılamaz. Bu milletin başında sadece elbisesi sırtında ki olan kimseler olduğu zaman millet kurtulacaktır. Şahsı adına yatırımıyla, şahsı adına devlet kurmasıyla, şahsı adına tesisatıyla, aile efradı adına tesisatıyla milleti kurtaracağım diye kahramanlık sevdasıyla milletin başında arzı didar edenler sadece sine-i millette ümit kırmış, onları bedbinliğe itmişlerdir. </span></p></em></strong></p><p style="text-align: left"><strong><em><span style="font-family: 'Tahoma'">Ömer gibi insanlar, giysisi sırtında bineceği şey devlet hazinesinde. Gandhi gibi insanlar, altında ot olan insanlar, milletleri kurtaracak bunlardır. Ve bizi kurtaracak nesil de bu nesildir. Cenab-ı hak bu neslimize bahş ettiği zaman bürokrasiyi rüyasında dahi düşünmeyen bu nesli bize bahş ettiği zaman milletimizin kurtarılması mevzuunda ümit var olacağız. </span></p><p></em></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Üniversite değil bizi kurtaracak. Gönüldür, aşktır, heyecandır. İlim dediğin şey sonra ilim adamının yapacağı şeydir. Çok basit şeydir. Atom üssü kurmak, füze üssü kurmak çok basit şeydir. Ama ben görüyorum ki, gezdikçe gördükçe görüyorum ki, yüz elli seneden beri çeşitli kimselerin elinde oyuncak haline getirilen Türkiye ve alem-i islam ileri götürelim diye her müdahalede on sene geriye gitmektedir. Siyasi, gayri siyasi her darbede ve idareye her müdahalede on sene geriye götürülmektedir. </span></p><p><strong><em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu kem talihliler, bu şom ağızlılar, bu yarasa bakışlılar milletin kaderine vaziyet ettiği müddetçe bu millet bir adım ileriye gitmeyecektir. Belki her sene on sene geriye gidecektir. İşte Batı ve işte ağlanacak durumumuz âlem-i islamla beraber. </span></p></em></strong></p><p style="text-align: left"><strong><em><span style="font-family: 'Tahoma'">Öyleyse bizim esas muhtaç olduğumuz şey; aşktır, heyecandır, imandır, hasbiliktir, fedakarlıktır, milleti için yaşamaktır, kendisini feda etmektir. Varsa bu pazarda bezi olan, varsa bu anlayışa iştirak eden gelsin beraber çalışalım. Bırakalım bürokrasiyi, gezelim köy köy dolaşalım. Hasbiliğimizi ve samimiyetimizi götürelim. </span></p><p></em><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve bu işi düzelteceğimiz âna kadar söz verelim Allah’a, Resulullaha söz verelim…yumuşak döşekte yatmayacağız… ağlayacağız gülmeyeceğiz… ıstırap çekeceğiz ve dilenmeyeceğiz…</span></p></strong></p><p style="text-align: left"><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">HİMMET</span></p><p></strong><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Himmet realitenin parlak aynasıdır. Orada, muhayyilenin pervasızca pervaz edip kanat cırpışlarıyla varılan ütopik hayat felsefesi değil; fakat vahye bağlı akıl ve iradenin insiyaki olarak darlaştırdığı hayat gerçekleri, her türlü mahremiyetten soyunarak vuzuha kavuşur ve. bütün bir hayat kendine ait giriftlikten kurtularak bir nokta gibi net ve kesin hâle gelir.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Himmet, cemiyet nabzının atışını kendi uzviyetinde hissetmenin adıdır. Cihan çapındaki bütün inkılaplar, himmetle vücuda gelir, kurulur; himmetle muhafaza edilir, korunur; ve yine himmetle varlığını devam ettirirler. İnsan himmeti kadar insandır. Ve cemiyet ve millet ancak himmetleri nisbetinde payidardır.. Zaten bütün zihnî cümbüşler, himmetle birer suret hevengine döner ve sonradan gelen talihliler, her mevsimin düşünce meyvelerini bu hevengde hazır bulup devşirirler..</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Himmet, bugünle yarının elele verdiği, takvim dışı zaman anlayışına sahip metafizik bir gerilim, demektir. Öyle bir gerilim ki, ilâhî fırtınaların sevkettiği nur yüklü bulutlardan dökülen aydınlık yağmuru iliklerine kadar kendisini ıslatmış bir yüce ruh dahi, yıldızlar kervanına ancak onunla ulaşabilir ve yine sonsuzlukla tutuştuğu güreşi, ancak böyle bir gerilim sayesinde galip olarak bitirebilir.Yoksa yolda kalması ve mağlup olması mukadder olur.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Himmet, kaybetmeyi göze almadan hiçbirşey kazanılamayacağını bir fikr-i sabit edinmek ve muvaffakiyetsizlikleri daima iddiaların kuvvetinin bir habercisi kabul edip öyle değerlendirmektir. Bu değerlendirmeyi itici bir güç haline getirmeden, ne içtimaî rahneleri onarmadan ne de bozulan dengeleri eski hüviyetine kavuşturmadan söz edilebilir. Şu şüphe götürmez bir gerçektir ki, her devirde istikbale şekil verenler, bu değerlendirmeyi en iyi becerebilenler olmuştur ve öyle de olacaktır.</span></p> <p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">Himmet, uhrânın ûlâdan (Bir sonranın bir önceden) hayırlı olmasıdır. Onunla dört duvar arası, dünya kadar genişler, kabir bir cennet haline gelir ve cennet arz ve semâvâtı istiâb eder. Himmetli insan, makamı sidre olan yüce bakışlı bir doğandır. O, bayat bir hayatın yaşandığı, mihnetlerle dopdolu şu köhne dünyayı mesken edinmez. Ancak şu merhale dahi onun için sadece bir başlangıçtır. Bak dinle Hafız'ı ne güzel söyler: "Sen <em>Tuba'yı düşünmektesin, biz Sevgilinin </em>boyunu. </span><em><span style="font-family: 'Tahoma'">Herkesin düşüncesi, himmetincedir.</span></em></p> <p style="text-align: left"><em></em></p><p><em></em></p><p><em></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 82605, member: 656"] [B][LEFT][FONT=Tahoma]ALLAH DİYEN[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Adamın birisi, hikmet erbabı ve zengin tüccar Ebu Hatem'İn konağına geldi. Kapıyı şiddetle çaldı. Ebu Ha-tem içerden seslendi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Kimdir o?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Bir derviş, Allah diyen bir derviş...[/FONT] [FONT=Tahoma]Ebu Hatem. hizmetçilerine bırakmadan kapıyı açtı. Perişan kılıklı bir derviş... Dışarıya çıktı, yere eğildi ve şaşkın şaşkın bakman dervişin ayaklarını öptü. Sonra ayağa kalktı, uzaklara doğru baktı ve seslendi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Başka Allah diyen var mı? Gelsin, ayağını öpelim.[/FONT] [FONT=Tahoma]Onun hatırı çok âlîdir. Günümüz insanı, Allah hatırına Allah diyeni aziz tuttuğu gün, hakiki değer ölçüsünü keşfetmiş olacaktır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ne yazık ki çok defa İman birlikteliği bir sürü dedikodudan ötürü hak ettiği değeri bulamamaktadır.[/FONT][/LEFT] [I][LEFT][FONT=Tahoma]"Ellerime uzanan dudakları tepeyim,[/FONT] [FONT=Tahoma]Allah diyen gel, senin ayağından öpeyim!"[/FONT][/LEFT][/I][LEFT][FONT=Tahoma] şiirindeki ufuk kurtarıcı reçetedir.[/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]TEKRAR DÖNMEK[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Ebu Ali Dekkak Hazretleri'ni vefatından sonra, rüyada, gözyaşları ve tekrar dünyaya dönmek arzusu içerisinde görüp sebebini sordular. Şöyle dedi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Dünyaya tekrar dönmek, adamakıllı giyinip elime asamı almak, hızlı hızlı sokaklardan geçmek ve tokmaklarını kırarcasına her evin kapısını çalmak İstiyorum! Ve her eve, herkese bağırmak: [I]"Bilseniz, bilseniz kimden geri kalmaktasınız.'" [/I]demek istiyorum.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bütün nebilerin ve velilerin gönlünden her gönle seslenmek, her kapıyı çalmak ve [I]"Allah'a iman edin, kurtulun!" [/I]demek arzusu geçmiştir. Zira insanlar nasıl oyunlarla oynaştıklarının, neyi yitirdiklerinin ve akıbetlerinin farkında değildir. Sadece bir ömürlük sermayesi olan insanların onu harcaması, ebedî saadetin temini için kullanmaması anlaşılır şey değildir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Sanki bir cinnet halidir bu ve bu aymazlık karşısında insanın başını ellerinin arasına alıp İnlemesi, dizini dövmesi, şaşkınlıklar yaşaması İçten bile değildir. İnsanın içinden uyumamak, tek tek camları tıklatmak, "Namaz uykudan hayırlıdır!" demek gelir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ve yine meşhur şairimizin ifadesiyle, "Bu mesele çapına uygun bir aksiyonla temsil edilseydi, sabahlara kadar insanların kapılarını çalmak ve uyarmak gerekirdi!"[/FONT] [FONT=Tahoma]Anne karnındaki çocuğun veya yumurtanın içindeki civcivin dünyayı bilmediği için alıştığı yeri terk etmek istememesi gibi, insanlar da bu daracık ve kararsız dünyadan sonra kendilerini nasıl bir saadetli diyarın ve Rahman'ın beklediğini bilememektedirler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ve yitirmek ve bitmek, kimse için düşünülebilecek bir şey değildir.[/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]YÜZ YİRMİ DÖRT BİN ŞAHİT[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Şeyhin birisi, İkindi namazını kıldırdıktan sonra camideki müritlerine dönmüş ve:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hazırlanın, demiş, sultanımız bizi iftara davet etti. Onun ziyafetine gidiyoruz.[/FONT] [FONT=Tahoma]Çıkmışlar. Avlunun bir köşesinde, üzeri yamalı bir pir-i fani oturuyormuş.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Şeyh Osman, demiş adam, benim yemeğimi getir, Öyle git![/FONT][/LEFT] [I][LEFT][FONT=Tahoma]"Meczubun birisi herhalde" [/FONT][/LEFT][/I][LEFT][FONT=Tahoma]diye düşünmüş herkes.... [I]"Gariban kiminle konuştuğunu bilmiyor" [/I]demişler birbirlerine-.. Şeyh Osman da, [I]"Tamam amca, tamam..." [/I]diye geçiştirmiş. Düşünmeden, öylesine söylenen bir söz diye değerlendirmiş.[/FONT] [FONT=Tahoma]Müritleri ile Padişahın davetine iştirak etmişler. Hürmet, ikram görmüşler. Padişahın İhsanları ile uğurlanmışlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Gece Şeyh Osman bir rüya görmüş. Kıyamet kopmuş, insanlar mahşer meydanında toplanmış. Herkes kendi hesabının derdine düşmüş. Büyük bir kalabalık; yüz yirmi dört bin peygamber Şeyh Osman'ı sıkıştırmaya başlamış. [I]"Şeyh Osman" [/I]diyorlarmış, [I]"Padişahın ziyafetine gittin de, niçin bizim bir dostumuzun İhtiyacını görmedin?" Şeyh [/I]Osman'ı sabaha kadar terletmişler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Şeyh Osman dehşetler İçerisinde uyanmış. Sabah namazından sonra hemen yaşlı adamın yanına gitmiş. Özür dilemiş, af rica etmiş, isteğini sormuş:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Şeyh Osman, Şeyh Osman! demiş adam. Bir garibanın ihtiyacını görmen için yüz yirmi dört bin peygamberi şahit olarak mı getirmemiz gerek?[/FONT] [FONT=Tahoma]Üç tane yalancı, birbirini görmeden bir söz üzerinde ittifak etseler, insanlar o sözün doğru olduğuna İnanır,[/FONT] [FONT=Tahoma]Üçü de [I]"Şehrin dışında yangın var" [/I]dese, birbirini görmediklerini kesin biliyorsanız, hayatlarında hiç doğru söylememiş bile olsalar, bu defa [I]"Acaba?" [/I]der, inanır veya en azından araştırırsınız.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hayatlarını yalanla mücadele ile geçirmiş, birbirini hiç görmemiş, farklı zamanlarda ve mekânlarda yaşamış binlerce Peygamber aynı hakikatten haber veriyorlar. Bu kadar doğru sözü kabul etmemek akılla ve izanla izah edilemez.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ve hepsi nesle sahip çıkmayı, yetime bakmayı, garibi korumayı tavsiye ediyor, insanlar [I]"Neslimize sahip çıkalım, eğitime önem verelim" [/I]diyen bir insanın sözünün arkasında o binlerce rehberin imzasını görmeli, o sesi onlardan dinliyor gibi dinleyip öyle kulak vermeli ve bu büyük davaya sadece rüya aleminde değil, özellikle ve en Önemlisi hakikat aleminde şahitlik yaptıklarını, aynı yoldaki ayak İzlerini unutmamalıdırlar.[/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]EĞİTİM BÜTÇESİ[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Fatih Sultan Mehmet, bütçe müzakerelerine başlamadan listeye medreseler tahsisatı olarak büyük bir rakam yazmış. Maliye Veziri bu tahsisatı çok bulunca şu izahatı yapmış:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Siyah, kurşuni veya kahverengi bir kumaşı kirli suya batırırı. Kurusun, sarık olarak sarın. Kirini belli etmez. Fakat beyaz bir tülbendi değil kirli suya atmak, üzerinden sinek geçse fark edersiniz.[/FONT] [FONT=Tahoma]Diğer mesleklere nazaran ulema mesleği budur. Şimdi soruyorum: Baktığımız her yüz talebeden en az beş tanesi istediğimiz gibi yetişiyor mu, yetişmiyor mu?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Yetişiyor Padişahım![/FONT] [FONT=Tahoma]- Öyle ise o beşin hatırına doksan beş taneye de bakacağız. Hangisinin o beşe gireceğini önceden bilemeyiz.[/FONT] [FONT=Tahoma]Maliye Veziri bu izaha hak vermiş.[/FONT] [FONT=Tahoma]O gün medreseler birer ilim merkezi olarak işliyordu ve Osmanlı'nın köylerine kadar ulaşmıştı. Vazifesini de hakkıyla ifa ediyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Sultan, bir insana dünyalar kadar yatırım yapılsa değeceğini nazara veriyor, sayı ve meblağın büyüklüğü karşısında vezirlerini ikna ediyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bugün, ilahi bir lütuf la, hakkıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğundan hoşnutluk uyandıran neticeler alınmaktadır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Birine, beşine değerken, binlercesine, İnşaallah milyonlarcasına elbet değer.[/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]BENİ SİZDEN SAYDILAR[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Safa isminde, Orta Asya'da çalışan ve aynı zamanda orada üniversitede okuyan bir genç anlatıyor:[/FONT] [FONT=Tahoma]"Devlet bursu İle okumaya hak kazanan bir arkadaşımız vardı. Aynı fakültede, aynı sınıfta okuyorduk. Meslek lisesi mezunuydu. Burada devlet üniversitesine ait bir yurtta kalıyordu. Yaz tatilinde memlekete gittiğinde babası, oğlunu gönderdiği gibi bulamamış. "Oğlum, sana her şey meşru olmuş, ben seni bir daha oraya göndermem!" demiş. Arkadaş ısrar etmiş, fakat bir türlü babasını razı edememiş. Arkadaşımızın uzun ısrarlarından, "Baba eğitimim..." diye yakarmalarından sonra babası, "Eğer, orada ahlâklı, eli yüzü temiz insanlarla birlikte kalırsan, seni oraya göndermeyi kabul ederim" diye şart koşmuş. Arkadaşımız kabul etmiş, söz vermiş. Ders yılı başında, aynı sınıfta olduğumuz için geldi, beni buldu. Durumunu anlattı, adeta yalvarıyor gibi ısrar etti. "Okumam için sizinle birlikte kalmam lâzım. Bu babamın şartı, yoksa beni burada bırakmayacak" dedi. Ben, "Olabilir, ama arkadaşlarla görüşmem lazım" dedim. Hemen arkadaşlarla görüştüm. Namı pek iyi olmadığı İçin kimse sıcak bakmadı. "Adımızı kötüye çıkarır" dediler... "O çok kötü bir örnek" dediler. Ne kadar ısrar ettimse kabul ettiremiyordum. O her gün beni okulda yakalıyor, "Ne oldu?" diyordu. Ben, "Görüştük, görüşeceğiz..." diye geçiştirmeye çalışıyor, anlasın istiyordum. Israrlarının arkası kesilmedi, ben arkadaşlarımı ikna etmeye çalıştım. Sonunda birlikte kaldığımız arkadaşlarım bana: "Eğer çok istiyorsan, sen onunla birlikte kal!" dediler. Ben bu teklifi kabul ettim ve yanıma birkaç arkadaş daha alarak tuttuğum bir eve o arkadaşı da davet ettim. Çok geçmeden arkadaşımızın hali, tavrı değişmeye, yanlış alışkanlıklarını terk etmeye başladı. Bir süre sonra tamamen değişmiş, yüzü ve yüreği aydınlanmıştı. Mahalleden gençler, komşular ziyaretimize geliyor, herkes onu çok seviyordu. Bir gün aniden rahatsızlandı. Hastaneye kaldırdık. Doktor, "Çok^geç kalmışsınız!" dedi. Apandis'i patlamış, nasılsa uzun bir süre fark edememiş, sızıntı zamanla iç organlarına yayılıp tamamen imha etmiş, "isterseniz yakınlarını çağırın, son bir defa görsünler" tavsiyesinde bulundu. Hemen ailesini aradık. Gerçekten de babası son nefesine yetişti.[/FONT] [FONT=Tahoma]Aradan birkaç ay geçmişti. Bir gece rüyamda o arkadaşımızı gördüm. Yere oturmuş çay içiyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Bir yanımda o vardı, bir yanıma da başka bir arkadaş oturmuştu.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sana nasıl muamele ettiler? diye sordum.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Beni, dedi, sizin gibi insanlardan kabul ettiler. Burada sizin gibi olanları cehenneme atmıyorlar. Onun için beni cennete aldılar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Uyandım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Saatlerce tesirinden kurtulamadım. İnşaallah bu farklı rüya, sadık bir rüyaydı." [/FONT] [FONT=Tahoma]Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda iman ve Kur'an hizmetinde bulunanların, inşaallah kurtulacaklarını müjdeliyor, [I]"Ehl-i iman ve ehl-i necattırlar" [/I]diyor.[/FONT] [FONT=Tahoma]Allah, Onu ve Onun yolunu tercih edenlerin azını çok saymaya muktedirdir. Keremi sonsuzdur. Rahmet kapısı samimiyetle yapılan her müracaatta ardına kadar açılacaktır. Yeter ki Onun sonsuzluk kervanından, nurlu yollarından, haktan, hakikatten ayrı düşülmesin... [/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]TULUNBANI AL, YETİŞ İMDADA YANGIN VAR[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]...Benim cihanın yükünü sırtında taşımaya azmetmiş yiğitlerim. Yiğidim kalk uykudan kalk ki bağrımda nağlan. Sen gideli dünyanın yükünü taşıyorum sırtımda, bütün taşıyanlarla beraber. Senin sırtın nasır bağladığı zaman başkaları huzur ve itminana kavuşacak. İnsanlık senin kalkacağın anı bekliyor. Bu ağır yükü sırtına alacağın sırtını nasırlaştıracağın ânı bekliyor. Zeynül Âbidin’i anlatmak marifet değil. Zeynül Âbidin olma marifettir. Seni Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. İnsanlık için Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. Bana bugünde olur mu deme sakın. Olanlar var. [/FONT] [FONT=Tahoma]Zira orda Zeynül Âbidin, burda Zeynül Âbidin dedim, “milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” deyen bir Zeynül Âbidin’dir işte. “Onları cehennemde görürsem cenneti bile istemem” Cenneti bile istemem diyebilecek kadar bir Zeynül Âbidin’dir işte.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu derin ruh, bu derin şuur, bu muhteşem atmosferdir ki, insanlığın başında bir bulut, bir siyânet bulutu gibi gezip durduğu müddetçe insanlık hep huzur ve itminan içinde olacak. Bu gün o huzur yok. Ve ben deyeyim, çünkü bu gün sen yoksun. [/FONT] [FONT=Tahoma]Çünkü o şemsiyeyi sen taşıyacaksın. O bulut eğer olacaksa, senin akan göz yaşlarından tebahhur edip meydana gelecektir. Bana denizlerden tebahhur eden bulutlardan bahsetme. Çok gördüm, onlar sadece toprağı ıslatır. Bana gönülleri ıslatacak bulutlardan bahset. Bahset ki, kalbim çok yaralı. Başkası da derman olamaz. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ağla, ağla hiç durmadan ağla. Ağla göz yaşların ceyhun olsun. Ondan deryalar meydana gelsin ve buharlaşsın. Bulutlar arş-ı rahmana kadar ulaşsın. Arş ihtizaza gelsin sarsılsın. Ve Allah sorsun. Allah sorsun, bu bulut ne istiyor. O ses gelir benim kalbime uyanırsa, kalbime ulaşırsa başımı aşağıya doğru eğeyim ve diyeyim ki, “Ümmeti Muhammedin derdiyle ağlayan insanların göz yaşlarından meydana gelen bulutların ihtizazıdır Allah’ım.”[/FONT] [FONT=Tahoma]Hıçkırıkların arşı azamı ihtizaza getirsin, inlemelerin arşı azamı ihtizaza getirsin. Zira insanlık bu soluklara muhtaç. Maddi terakki olacaktır olsun. Ama insanlık bu soluklara muhtaç. Senin bakışlarına muhtaç, senin heyecanlarına muhtaç, senin heyecanlarını bekliyor. Rabbim inayet ve keremiyle, bu yeni dirilişte ki, bu dirilişin bayrağını senin milletin çekti gidiyor. İslam dünyası başını kaldırmış sana bakıyor. Bırak İslam dünyasının başını kaldırıp bakmasını, zannediyorum bir kısım eserlere göre Cibril efendimizden sonra yere inmemişti. Ama bu inmemişti arasında bakmıyordu, bakmamıştı yoktu. Belki perdeyi sıyırmış aradan sizin çehrelerinize bakıyordur. [/FONT] [FONT=Tahoma]Büyük davanın hakikatli şanlı süvarileri ne zaman şehzuvar olacaklar, işte ona bakıyor Cibril. “Ben bana düşeni yaptım, peygamberler arasında gittim geldim, mekik dokudum” diyor. Sıra sizde, Cibril perdeyi sıyırmış bakıyor belki. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ne zaman yapacaksınız. Kendinize gelecek, dolabildiğiniz kadar dolacak, metafizik gerilimin son noktasını yakalayacak canı gırtlağına gelmiş insanlığın imdadına koşacaksınız. İnsanlık boğulmak üzeredir. İnsanlığın imdadına koşacaksınız. İtfaiye memurları gibi. [/FONT] [FONT=Tahoma]Aslanım! Bir hakikat dostu şöyle diyordu. “Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Dünyada yangın var, semada yangın var, arzda yangın var. Dedim zahirde mi aşık, dedi ikbâda yangın var. Sefine kalbime yağlı paçavra attılar, sefine kalbimde yangın var. Her yanda yangın var”[/FONT] [FONT=Tahoma]İtfaiye memuru gibi koşacak dünyayı yakan bu yangını sen söndüreceksin. Mürüvvetle sen söndüreceksin, şefkatle sen söndüreceksin, kaynayıp taşan ve köpüren insanlığınla sen söndüreceksin... [/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]KUR'ÂN TALEBESİ OLACAKSIN[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Mademki İslâm'ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, O halde iyi dinle:[/FONT] [FONT=Tahoma]VAZİFEN, dikenler arasında güller toplayacaksın, Ayağın çıplaktır, batacak Elin açıktır, ısıracak. BUNA SEVİNECEKSİN.[/FONT] [FONT=Tahoma]Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Musa'ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler Konuştuğun için zindana koyacaklar, SEVİNECEKSİN[/FONT] [FONT=Tahoma]Çöllere sürülürsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu SABIRLA SEYREDECEKSİN.[/FONT] [FONT=Tahoma]Karanlık zindanlara salarlarsa; ışık, paslı vicdanları görürsen; ümit, imansız kalplere rastlarsan NUR vereceksin. Sen verdiğin için suç, sen getirdiğin için ceza sen konuştuğun için mahkûm olacaksın. Ve buna ŞÜKREDECEKSİN.[/FONT] [FONT=Tahoma]Anadan, yardan, serden ayrılacaksın Candan gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kağıt kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürülmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi NUR arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin,[/FONT] [FONT=Tahoma]MAKAMLAR, SERVETLER verirlerse, NEFSİNİ UNUTACAKSIN.[/FONT] [FONT=Tahoma]Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, HİSSİYATINI TERK EDECEKSİN. Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma! nerede olursan ol; küfrün ve cehlin tâ temelini çürüteceksin, Bir gün Kur'ân etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlaktan kaleler dikeceksin Kaleler, fedailer ister. Nasıl nasıl sende içinde fedai olacaksın.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu mektubu okuyunca, Mesnevi'yi okuyan Yûnus Emre gibi "Uzun olmuş" diyeceksin. O'nun gibi ben olsa idim. "Ete, kemiğe bürünürdüm. Yunus diye görünürdüm." derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymağa, kısaca "KUR'ÂN TALEBESİ OLACAKSIN" deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira, İslâm yoluna giren; bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur. [/FONT] [FONT=Tahoma]Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allâh’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidâyete ermelerini Cenâb-ı Vâcib-ül Vücud olan Hazret-i Allah'tan niyaz eylerim. Âmin. [/FONT][/LEFT] [B][LEFT][FONT=Tahoma]BİZİM ESAS MUHTAÇ OLDUĞUMUZ ŞEY[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]...Her say ebedi alemde, saadet aleminde, bâki sümbüller verecek mahiyette böyle izan ve kabul edilirse insan en büyük mahalik karşısında dahi tereddüt etmeden gözünü kırpmadan hak bildiği hakikat bildiği istikametten dur olmayacak ve ilerleyecektir. Bütün miskinliğimizin, bütün uyuşukluğumuzun, metotdan uzak bulunuşumuzun, dünyayı her şey sayışımızın ve fırsat ele geçtiği zaman onu değerlendirişimizin altında ahirete olduğu gibi inanmama hastalığı ruh haleti yatmaktadır. Eğer bir sahabi anlayışı ve idraki içinde ahirete inanmış olsaydık; nefsim adına ötesini arz edeyim, nefsim adına arz edeyim de başkasının kafasına mızrak ve kılıç sokmayayım. Başkasının ruh ve hissiyatını rencide etmeyeyim. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ben rahat döşekte yatmazdım. Ben nefsim adına en küçük mameleke sahip olmazdım. Ben Resulü Ekrem gibi hasır üzerinde yatar üzerime bir battaniye alırdım. Milletim sefalet içinde çırpınırken, milletim imansızlığın cenderesine kıstırılırken, gençlik adım adım mahv edilirken benim bir varlığım ve mamelekim olmazdı. Soğukta emanet bir cübbeyle dolaşırdı., emanet bir ayakkabıyla çarşıda gezerdim. Ve bu halimle mevlanın huzuruna gidersem kovulacağım endişesi vardır içimde çünki birinci işi ihmal etmiş bir insan olarak manen kolu kanadı kırık bir mücrim olarak rabbimin huzurunda bulunmaya müdrikim. [B][I][/I][/B][/FONT][/LEFT][FONT=Tahoma][B][I] [/i][/B][I][/i][/FONT][I][/I][LEFT][FONT=Tahoma]Nefsim adına söyleyeyim. Derdin büyüklüğü, azamet ve ihtişamı karşısında hala beşeri zevklerimi düşünmeyi terk edemedim. Hâla yemenin kavgasını vermeyi terk edemedim. Hâla gece yatarken altıma bir yumuşak döşek sermeyi terk edemedim. Hâla aklımdan kadını kızı çıkaramadım…çıkaramadım ve hicap altında eziliyorum. [/FONT][/LEFT] [B][I][LEFT][FONT=Tahoma]Düşünün, fani şeyleri vermeden bâki şeyler elde edilemez. Maddi ve manevi mahrumiyette ve katlanmadan muvaffakiyet elde edilemez. Ağlanmadan gülünemez, ıstırap çekmeden saadete erilemez. Milleti kurtarmayı düşünüyorsanız bürokratik yollardan millet kurtarılamaz. Bu milletin başında sadece elbisesi sırtında ki olan kimseler olduğu zaman millet kurtulacaktır. Şahsı adına yatırımıyla, şahsı adına devlet kurmasıyla, şahsı adına tesisatıyla, aile efradı adına tesisatıyla milleti kurtaracağım diye kahramanlık sevdasıyla milletin başında arzı didar edenler sadece sine-i millette ümit kırmış, onları bedbinliğe itmişlerdir. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ömer gibi insanlar, giysisi sırtında bineceği şey devlet hazinesinde. Gandhi gibi insanlar, altında ot olan insanlar, milletleri kurtaracak bunlardır. Ve bizi kurtaracak nesil de bu nesildir. Cenab-ı hak bu neslimize bahş ettiği zaman bürokrasiyi rüyasında dahi düşünmeyen bu nesli bize bahş ettiği zaman milletimizin kurtarılması mevzuunda ümit var olacağız. [/FONT][/LEFT] [/I][/B][I][/I][LEFT][FONT=Tahoma]Üniversite değil bizi kurtaracak. Gönüldür, aşktır, heyecandır. İlim dediğin şey sonra ilim adamının yapacağı şeydir. Çok basit şeydir. Atom üssü kurmak, füze üssü kurmak çok basit şeydir. Ama ben görüyorum ki, gezdikçe gördükçe görüyorum ki, yüz elli seneden beri çeşitli kimselerin elinde oyuncak haline getirilen Türkiye ve alem-i islam ileri götürelim diye her müdahalede on sene geriye gitmektedir. Siyasi, gayri siyasi her darbede ve idareye her müdahalede on sene geriye götürülmektedir. [/FONT][/LEFT] [B][I][LEFT][FONT=Tahoma]Bu kem talihliler, bu şom ağızlılar, bu yarasa bakışlılar milletin kaderine vaziyet ettiği müddetçe bu millet bir adım ileriye gitmeyecektir. Belki her sene on sene geriye gidecektir. İşte Batı ve işte ağlanacak durumumuz âlem-i islamla beraber. [/FONT] [FONT=Tahoma]Öyleyse bizim esas muhtaç olduğumuz şey; aşktır, heyecandır, imandır, hasbiliktir, fedakarlıktır, milleti için yaşamaktır, kendisini feda etmektir. Varsa bu pazarda bezi olan, varsa bu anlayışa iştirak eden gelsin beraber çalışalım. Bırakalım bürokrasiyi, gezelim köy köy dolaşalım. Hasbiliğimizi ve samimiyetimizi götürelim. [/FONT][/LEFT] [/I][LEFT][FONT=Tahoma]Ve bu işi düzelteceğimiz âna kadar söz verelim Allah’a, Resulullaha söz verelim…yumuşak döşekte yatmayacağız… ağlayacağız gülmeyeceğiz… ıstırap çekeceğiz ve dilenmeyeceğiz…[/FONT] [FONT=Tahoma]HİMMET[/FONT][/LEFT] [/B][LEFT][FONT=Tahoma]Himmet realitenin parlak aynasıdır. Orada, muhayyilenin pervasızca pervaz edip kanat cırpışlarıyla varılan ütopik hayat felsefesi değil; fakat vahye bağlı akıl ve iradenin insiyaki olarak darlaştırdığı hayat gerçekleri, her türlü mahremiyetten soyunarak vuzuha kavuşur ve. bütün bir hayat kendine ait giriftlikten kurtularak bir nokta gibi net ve kesin hâle gelir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Himmet, cemiyet nabzının atışını kendi uzviyetinde hissetmenin adıdır. Cihan çapındaki bütün inkılaplar, himmetle vücuda gelir, kurulur; himmetle muhafaza edilir, korunur; ve yine himmetle varlığını devam ettirirler. İnsan himmeti kadar insandır. Ve cemiyet ve millet ancak himmetleri nisbetinde payidardır.. Zaten bütün zihnî cümbüşler, himmetle birer suret hevengine döner ve sonradan gelen talihliler, her mevsimin düşünce meyvelerini bu hevengde hazır bulup devşirirler..[/FONT] [FONT=Tahoma]Himmet, bugünle yarının elele verdiği, takvim dışı zaman anlayışına sahip metafizik bir gerilim, demektir. Öyle bir gerilim ki, ilâhî fırtınaların sevkettiği nur yüklü bulutlardan dökülen aydınlık yağmuru iliklerine kadar kendisini ıslatmış bir yüce ruh dahi, yıldızlar kervanına ancak onunla ulaşabilir ve yine sonsuzlukla tutuştuğu güreşi, ancak böyle bir gerilim sayesinde galip olarak bitirebilir.Yoksa yolda kalması ve mağlup olması mukadder olur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Himmet, kaybetmeyi göze almadan hiçbirşey kazanılamayacağını bir fikr-i sabit edinmek ve muvaffakiyetsizlikleri daima iddiaların kuvvetinin bir habercisi kabul edip öyle değerlendirmektir. Bu değerlendirmeyi itici bir güç haline getirmeden, ne içtimaî rahneleri onarmadan ne de bozulan dengeleri eski hüviyetine kavuşturmadan söz edilebilir. Şu şüphe götürmez bir gerçektir ki, her devirde istikbale şekil verenler, bu değerlendirmeyi en iyi becerebilenler olmuştur ve öyle de olacaktır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Himmet, uhrânın ûlâdan (Bir sonranın bir önceden) hayırlı olmasıdır. Onunla dört duvar arası, dünya kadar genişler, kabir bir cennet haline gelir ve cennet arz ve semâvâtı istiâb eder. Himmetli insan, makamı sidre olan yüce bakışlı bir doğandır. O, bayat bir hayatın yaşandığı, mihnetlerle dopdolu şu köhne dünyayı mesken edinmez. Ancak şu merhale dahi onun için sadece bir başlangıçtır. Bak dinle Hafız'ı ne güzel söyler: "Sen [I]Tuba'yı düşünmektesin, biz Sevgilinin [/I]boyunu. [/FONT][I][FONT=Tahoma]Herkesin düşüncesi, himmetincedir.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][/I][/LEFT][I] [/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
Hizmet
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst