Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Hicretin 9.Yılı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 191475" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: DarkGreen"><strong>Seffane 'nin İsteği</strong></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ali, memur olduğu vazifeyi yerine getirdikten sonra esir ve ganîmet mallan ile Medine'ye döndü.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Esirler arasında bulunan Seffane, Mescid-i Nebevî'nin kapısında bir odaya konuldu. Oldukça zekî, ağır başlı bir kadındı. Günün birinde Resûl-i Ekrem bu odanın yanından geçerken, Seffane ayağa kalkarak, "Yâ Resûlallah!.. Babam dünyadan göçmüş, kardeşim ise kaçmış bulunuyor! Kurtulmak için verecek hiçbir şeyim yok. Hürriyete kavuşmam için yüksek affına, merhamet ve şefkatine sığınıyorum!"953 dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûl-i Ekrem, kim olduğunu sorunca, Seffane kendisini şöyle tanıttı:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Yâ Resûlallah!.. Ben, aileleri koruyan, esirlerin esaret bağlarını çözen, açları doyuran, çıplakları giydiren, misafirleri ağırlayan, yemekler yediren, selamlaşmayı yayan Hâtem-i Taî'nin kızıyım!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Seffane'nin kendisini böyle tanıtmasından memnun olan Resûl-i Ekrem, "Ey kadın!.. Bu saydıkların, gerçekten mü'minle-rin sıfatlarıdır! Keski baban Müslüman olsaydı da, onu rahmetle ansaydık!"954 buyurdu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu sözleriyle, Peygamber Efendimiz, mühim bir gerçeği ortaya koyuyordu. "Her kâfirin her vasfının kâfir olması gerekmediği" gerçeğini... Evet, Hâtem-i Taî, Müslüman değildi ve Müslüman olmadan da ölmüştü. Ama yukarıda zikredilen sıfatlan Müslüman sıfatıydı. Resûl-i Ekrem de bu sözleriyle Hâtem'in bu Müslümanca sıfatlarım takdirle karşılıyordu. Bunu takdir etmekle kalmayıp Seffane'yi de serbest bırakarak hürriyetine kavuşturdu. Lâyık olandan şefkat ve merhametini, af ve safhını asla esirgemeyen Resûl-i Kibriya, bununla da kalmadı; Seffane'ye bol bol ikramda bulundu: Ona, elbise ve yol harçlığı vererek, güvenilir bir kafileyle de Şam'a, kardeşinin yanına gönderdi.955</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Doğruca Şam'a varan Seffane, derhâl kardeşini buldu. Peygamberimizden gördüğü insanî muameleyi anlattı. Kız kardeşine yapılan bu şefkatli muamele, Adiyy'in mânâ âleminde dalgalanma meydana getirdi ve, "Bu zât hakkındaki fikrin nedir?" diye sordu. Fahr-i Âlem'in mübarek sımalarını bir kerecik gören ve onun bir tek insanî muamelesine mazhar olan Seffane* tereddüt etmeden, "Bana sorarsan," dedi, "hemen gidip ona tâbi olmanı tavsiye ederim!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Adiyy, bir müddet düşünceye dalınca, kız kardeşi buna hiç gerek olmadığını, şu sözleriyle belirtti:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Neden düşünüp duruyorsun? Eğer peygamberse, ona bir an evvel tâbi olur, büyük hayır ve fazilete erersin; yok, eğer hükümdar ise, hiçbir şey kaybetmezsin, Yemen'deki saltanatın yine elinde kalır. Üstelik, hor ve hakir de görülmezsin!"956</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Adiyy, kız kardeşinin tavsiyesini uygun buldu; derhâl Medine'ye gelerek, Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Babası gibi meşhur olan bu zâtı, Hz. Resûlullah, evinde ağırlayıp misafir etmek istiyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Mescidden çıkıp Hâne-i Saadetlerine doğru beraber yürüdüler. Bu sırada önlerine bir kadın çıktı. Kadın, ihtiyacı için uzun uzadıya konuştu. Hz. Resûlullah, sabırsızlık göstermeden ve rahatsızlık duymadan onu dinliyordu. İhtiyar kadına karşı E-fendimizin bu güzel muamelesini ve nezaketini müşahede eden Adiyy, yalnız kendisine işittirmek istiyormuşçasına mırıldandı: "Vallahi, o hükümdar değildir!" Kala kala ikinci ihtimal kalmıştı: "Öyle ise peygamberdir!" ihtimali.. </span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Beraberce Hâne-i Saadet'e vardılar. Efendimiz, Adiyy'i deriden bir şiltenin üzerine oturtmak istedi. Ancak o, buna razı olmadı. Oraya oturmaya kendisinin lâyık olduğunu söyledi. Fakat, Peygamberimiz oturmadı ve yine onun oturması için ısrar etti. Bu ısrar üzerine Adiyy, deriden şiltenin üzerine geçip oturdu. Hz. Resûlullah ise, bu değerli misafiri karşısında çıplak yerde oturdu. Efendimizin tevâzuunu ve misafire karşı gösterdiği alâka ve nezaketini ortaya koyan bu davranışı, Adiyy'in gönlünü biraz daha yumuşattı ve îmana bir nebze daha yaklaştırdı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bundan sonra Hz. Resûlullah, onu Müslüman olmaya davet etti. Bu davetini üç defa tekrarladı. Ne var ki Adiyy, bu davete o anda müsbet cevap vermekten kaçındı. "Ben," dedi, "Hıristi-yanım!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: DarkGreen"><strong>Bunun üzerine Kâinatın Efendisi şöyle konuştu:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Ey Adiyy!.. Belki de, 'Onun dinine insanların zaîf, fakir ve güçsüz kimseleri giriyor.' diye söylenmiş olmasından dolayı İslâm'a girmekten geri duruyorsun! Vallahi, öyle bir gün gelecek ki, o Müslümanlar, bol servete kavuşacaklar, hattâ mala tâlib olacak kimse bile bulamayacaklardır!</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Yine, 'Müslümanlar az, düşmanları çok.' diye düşünmüş olabilir ve bunun için de Müslüman olmaktan çekiniyor olabilirsin!</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">"Sen Hiyere'yi bilir misin? "İşte bu din, öylesine bir emniyet, bir âsâyiş temin edecek ki, bir kadın tek başına, Allah korkusundan başka hiçbir korku duymayarak, Hiyere'den kalkıp Kabe'yi tavaf etmeye gidecektir!"957</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu konuşma, Adiyy'in gönül kapısını İslâm'a açtı ve orada Müslüman olmakla şereflendi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ashab-ı Kiram'in büyüklerinden olan Adiyy b. Hâtem, işte bu zattır. </span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 191475, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"][COLOR="DarkGreen"][B]Seffane 'nin İsteği[/B][/COLOR] Hz. Ali, memur olduğu vazifeyi yerine getirdikten sonra esir ve ganîmet mallan ile Medine'ye döndü. Esirler arasında bulunan Seffane, Mescid-i Nebevî'nin kapısında bir odaya konuldu. Oldukça zekî, ağır başlı bir kadındı. Günün birinde Resûl-i Ekrem bu odanın yanından geçerken, Seffane ayağa kalkarak, "Yâ Resûlallah!.. Babam dünyadan göçmüş, kardeşim ise kaçmış bulunuyor! Kurtulmak için verecek hiçbir şeyim yok. Hürriyete kavuşmam için yüksek affına, merhamet ve şefkatine sığınıyorum!"953 dedi. Resûl-i Ekrem, kim olduğunu sorunca, Seffane kendisini şöyle tanıttı: "Yâ Resûlallah!.. Ben, aileleri koruyan, esirlerin esaret bağlarını çözen, açları doyuran, çıplakları giydiren, misafirleri ağırlayan, yemekler yediren, selamlaşmayı yayan Hâtem-i Taî'nin kızıyım!" Seffane'nin kendisini böyle tanıtmasından memnun olan Resûl-i Ekrem, "Ey kadın!.. Bu saydıkların, gerçekten mü'minle-rin sıfatlarıdır! Keski baban Müslüman olsaydı da, onu rahmetle ansaydık!"954 buyurdu. Bu sözleriyle, Peygamber Efendimiz, mühim bir gerçeği ortaya koyuyordu. "Her kâfirin her vasfının kâfir olması gerekmediği" gerçeğini... Evet, Hâtem-i Taî, Müslüman değildi ve Müslüman olmadan da ölmüştü. Ama yukarıda zikredilen sıfatlan Müslüman sıfatıydı. Resûl-i Ekrem de bu sözleriyle Hâtem'in bu Müslümanca sıfatlarım takdirle karşılıyordu. Bunu takdir etmekle kalmayıp Seffane'yi de serbest bırakarak hürriyetine kavuşturdu. Lâyık olandan şefkat ve merhametini, af ve safhını asla esirgemeyen Resûl-i Kibriya, bununla da kalmadı; Seffane'ye bol bol ikramda bulundu: Ona, elbise ve yol harçlığı vererek, güvenilir bir kafileyle de Şam'a, kardeşinin yanına gönderdi.955 Doğruca Şam'a varan Seffane, derhâl kardeşini buldu. Peygamberimizden gördüğü insanî muameleyi anlattı. Kız kardeşine yapılan bu şefkatli muamele, Adiyy'in mânâ âleminde dalgalanma meydana getirdi ve, "Bu zât hakkındaki fikrin nedir?" diye sordu. Fahr-i Âlem'in mübarek sımalarını bir kerecik gören ve onun bir tek insanî muamelesine mazhar olan Seffane* tereddüt etmeden, "Bana sorarsan," dedi, "hemen gidip ona tâbi olmanı tavsiye ederim!" Adiyy, bir müddet düşünceye dalınca, kız kardeşi buna hiç gerek olmadığını, şu sözleriyle belirtti: "Neden düşünüp duruyorsun? Eğer peygamberse, ona bir an evvel tâbi olur, büyük hayır ve fazilete erersin; yok, eğer hükümdar ise, hiçbir şey kaybetmezsin, Yemen'deki saltanatın yine elinde kalır. Üstelik, hor ve hakir de görülmezsin!"956 Adiyy, kız kardeşinin tavsiyesini uygun buldu; derhâl Medine'ye gelerek, Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı. Babası gibi meşhur olan bu zâtı, Hz. Resûlullah, evinde ağırlayıp misafir etmek istiyordu. Mescidden çıkıp Hâne-i Saadetlerine doğru beraber yürüdüler. Bu sırada önlerine bir kadın çıktı. Kadın, ihtiyacı için uzun uzadıya konuştu. Hz. Resûlullah, sabırsızlık göstermeden ve rahatsızlık duymadan onu dinliyordu. İhtiyar kadına karşı E-fendimizin bu güzel muamelesini ve nezaketini müşahede eden Adiyy, yalnız kendisine işittirmek istiyormuşçasına mırıldandı: "Vallahi, o hükümdar değildir!" Kala kala ikinci ihtimal kalmıştı: "Öyle ise peygamberdir!" ihtimali.. Beraberce Hâne-i Saadet'e vardılar. Efendimiz, Adiyy'i deriden bir şiltenin üzerine oturtmak istedi. Ancak o, buna razı olmadı. Oraya oturmaya kendisinin lâyık olduğunu söyledi. Fakat, Peygamberimiz oturmadı ve yine onun oturması için ısrar etti. Bu ısrar üzerine Adiyy, deriden şiltenin üzerine geçip oturdu. Hz. Resûlullah ise, bu değerli misafiri karşısında çıplak yerde oturdu. Efendimizin tevâzuunu ve misafire karşı gösterdiği alâka ve nezaketini ortaya koyan bu davranışı, Adiyy'in gönlünü biraz daha yumuşattı ve îmana bir nebze daha yaklaştırdı. Bundan sonra Hz. Resûlullah, onu Müslüman olmaya davet etti. Bu davetini üç defa tekrarladı. Ne var ki Adiyy, bu davete o anda müsbet cevap vermekten kaçındı. "Ben," dedi, "Hıristi-yanım!" [COLOR="DarkGreen"][B]Bunun üzerine Kâinatın Efendisi şöyle konuştu:[/B][/COLOR] "Ey Adiyy!.. Belki de, 'Onun dinine insanların zaîf, fakir ve güçsüz kimseleri giriyor.' diye söylenmiş olmasından dolayı İslâm'a girmekten geri duruyorsun! Vallahi, öyle bir gün gelecek ki, o Müslümanlar, bol servete kavuşacaklar, hattâ mala tâlib olacak kimse bile bulamayacaklardır! "Yine, 'Müslümanlar az, düşmanları çok.' diye düşünmüş olabilir ve bunun için de Müslüman olmaktan çekiniyor olabilirsin! "Sen Hiyere'yi bilir misin? "İşte bu din, öylesine bir emniyet, bir âsâyiş temin edecek ki, bir kadın tek başına, Allah korkusundan başka hiçbir korku duymayarak, Hiyere'den kalkıp Kabe'yi tavaf etmeye gidecektir!"957 Bu konuşma, Adiyy'in gönül kapısını İslâm'a açtı ve orada Müslüman olmakla şereflendi. Ashab-ı Kiram'in büyüklerinden olan Adiyy b. Hâtem, işte bu zattır. [/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Hicretin 9.Yılı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst