Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Herkese faydalıdır
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 505626" data-attributes="member: 1040028"><p><strong>...</strong></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı;</strong> hakikatın ilmine, şeriatın hakikatına, Kur'anın hikmetine dair olan yirmialtı aded Sözler'de geçmiştir. Yalnız şurada bir-iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:</span></span></em></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Hatime: Sonuç, son.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Tefekkür: Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Hatve: Adım.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">İzahat: İzahlar, açıklamalar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Şeriat: Allah'tan(cc) gelen emir ve yasaklarla ilgili kurallar topluluğu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Hakikat: Gerçek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Kur'an: Allah(cc) tarafından Hz. Muhammed'e(asm) Cebrail(as) vasıtasıyl gönderilen son ve değişmez mukaddes kitab.</span></span></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Evet şu tarîk daha kısadır. Çünki dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelal'e verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker, fakat maşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakikî'ye gider. Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünki nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane davaları bulunmaz. Çünki acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin. Hem, bu tarîk daha umumî ve cadde-i kübradır. Çünki kâinatı ehl-i vahdet-ül vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için i'dama mahkûm zannedip, "Lâ mevcude illâ Hû" hükmetmeye veyahut ehl-i vahdet-üş şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip, "Lâ meşhude illâ Hû" demeye mecbur olmuyor. Belki i'damdan ve hapisten gayet zahir olarak Kur'an afvettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelal hesabına istihdam edip, esma-i hüsnasının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek mana-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; herşeyde Cenab-ı Hakk'a bir yol bulmaktır.</span></span></em></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Tarîk: Yol.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Kadîr-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi ve her şeye kudreti(gücü) yeten Allah(cc).</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Nefis: İnsandaki günaha itici hisler, günah ve sevab ayırmadan saldıran istekler ve duygular. *Bir kişinin kendisi, öz varlığı.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Maşuk-u mecazî: Gerçekte layık olmadığı halde aşk derecesinde sevilen, gerçek sevgiye layık olmayan sevgili.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Zeval: Sona erme, son bulma.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Mahbub-u Hakikî: Gerçek sevilen, gerçek sevgili.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Eslem: En sağlam ve güvenli.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Şatahat: Manevî sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Bâlâ-pervazane: Yükseklerde uçarcasına, kendini yükseltircesine.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Umumî: Genel, herkezle ilgili.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Cadde-i kübra: Kur'an yolu. Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu. *Büyük cadde.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Ehl-i vahdet-ül vücud: Allah'tan(cc) başka varlığın olmadığını ve var olan yanlız Allah olduğunu diyen tasavvufçular.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Lâ mevcude illâ Hû: O'dan başka mevcud yoktur, Allah'tan(cc) başka varlık yoktur.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Nisyan-ı mutlak: Tamamıyla unutmak, tam olarak hatırdan çıkarmak.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Lâ meşhude illâ Hû: O'ndan başka görünen yoktur, Allah'tan(cc) başka görünen yoktur.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Zahir: Açık, görünür, görünen, belli.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Sarf-ı nazar: Görmemezlikten gelme, vazgeçme.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Mevcudat: Varlıklar.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Fâtır-ı Zülcelal: Sonsuz yüce ve büyük yaratıcı.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Mazhariyet: Mazhar olma, nail olma, şereflenme.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Âyinedar: Ayna görevi yapan.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">İstimal: Kullanma.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Mana-yı harfî: Kendinden başkasını gösteren mana, bir şeyin kendini değil başkasını tanıtıp belirten manası.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'">Gaflet: Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma.</span></span></p><p><span style="color: #008000"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Elhasıl:</strong> </span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mana-yı ismiyle bakmamaktır.</span></span></em></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Mevcudat: Varlıklar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000">Mana-yı ismi: İsme dair mânâ. Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak. Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir. Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir. Ağacı görmek ve tanımakla ve meyvelerini almakla Rahmet-i İlâhiyeyi tanıyor, Cenab-ı Hakk'a sevgi ve şükrümüzü arttırıyor ve O'nun emri dairesinde ağaca Rabbimizin iltifatı, rahmeti olarak alâka gösteriyor isek; bu mânâya da mânâ-yı harfî deniyor.(...Dünyayı ve ondaki mahlukatı mânâ-yı harfî ile sev. Mânâ-yı ismî ile sevme! " Ne kadar güzel yapılmışlar" de. " Ne kadar güzeldir" deme ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü, bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur. Meselâ; nasıl ki bir pâdişâh-ı âli, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var: Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet pâdişaha ait değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki, padişah o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz'idir. Hem zeval bulur, elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır. İkinci muhabbet ise; elma içindeki elma ile gösterilen iltifâtât-ı şâhânedir. Güyâ o elma, iltifât-ı şâhânenin nümunesi ve mücessemidir, diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder. Hem iltifatın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir!.. S.)(Aynen onun gibi, bütün nimetlere, meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleri ile gafilâne telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenab-ı Hakk'ın iltifâtât-ı rahmeti ve ihsânâtının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifâtâtın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemâl-i iştiha ile lezzet alsa; hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir... S.)</span></span></p><p> <span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #008000"></span></span></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'"><p style="text-align: right"><span style="font-size: 15px">Said Nursi</span></p><p></span></em></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 505626, member: 1040028"] [b]...[/b] [I][FONT=Arial][SIZE=3][B]Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı;[/B] hakikatın ilmine, şeriatın hakikatına, Kur'anın hikmetine dair olan yirmialtı aded Sözler'de geçmiştir. Yalnız şurada bir-iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:[/SIZE][/FONT][/I] [FONT=Arial][COLOR="#008000"]Hatime: Sonuç, son. Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik. Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan. Tefekkür: Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak. Hatve: Adım. İzahat: İzahlar, açıklamalar. Şeriat: Allah'tan(cc) gelen emir ve yasaklarla ilgili kurallar topluluğu. Hakikat: Gerçek. Kur'an: Allah(cc) tarafından Hz. Muhammed'e(asm) Cebrail(as) vasıtasıyl gönderilen son ve değişmez mukaddes kitab.[/COLOR][/FONT] [I][FONT=Arial][SIZE=3]Evet şu tarîk daha kısadır. Çünki dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelal'e verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker, fakat maşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakikî'ye gider. Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünki nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane davaları bulunmaz. Çünki acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin. Hem, bu tarîk daha umumî ve cadde-i kübradır. Çünki kâinatı ehl-i vahdet-ül vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için i'dama mahkûm zannedip, "Lâ mevcude illâ Hû" hükmetmeye veyahut ehl-i vahdet-üş şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip, "Lâ meşhude illâ Hû" demeye mecbur olmuyor. Belki i'damdan ve hapisten gayet zahir olarak Kur'an afvettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelal hesabına istihdam edip, esma-i hüsnasının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek mana-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; herşeyde Cenab-ı Hakk'a bir yol bulmaktır.[/SIZE][/FONT][/I] [COLOR="#008000"][FONT=Arial]Tarîk: Yol. Acz: Güçsüzlük, kuvvetsizlik. Kadîr-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi ve her şeye kudreti(gücü) yeten Allah(cc). Nefis: İnsandaki günaha itici hisler, günah ve sevab ayırmadan saldıran istekler ve duygular. *Bir kişinin kendisi, öz varlığı. Maşuk-u mecazî: Gerçekte layık olmadığı halde aşk derecesinde sevilen, gerçek sevgiye layık olmayan sevgili. Zeval: Sona erme, son bulma. Mahbub-u Hakikî: Gerçek sevilen, gerçek sevgili. Eslem: En sağlam ve güvenli. Şatahat: Manevî sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler. Bâlâ-pervazane: Yükseklerde uçarcasına, kendini yükseltircesine. Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan. Umumî: Genel, herkezle ilgili. Cadde-i kübra: Kur'an yolu. Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu. *Büyük cadde. Ehl-i vahdet-ül vücud: Allah'tan(cc) başka varlığın olmadığını ve var olan yanlız Allah olduğunu diyen tasavvufçular. Lâ mevcude illâ Hû: O'dan başka mevcud yoktur, Allah'tan(cc) başka varlık yoktur. Nisyan-ı mutlak: Tamamıyla unutmak, tam olarak hatırdan çıkarmak. Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Lâ meşhude illâ Hû: O'ndan başka görünen yoktur, Allah'tan(cc) başka görünen yoktur. Zahir: Açık, görünür, görünen, belli. Sarf-ı nazar: Görmemezlikten gelme, vazgeçme. Mevcudat: Varlıklar. Fâtır-ı Zülcelal: Sonsuz yüce ve büyük yaratıcı. Mazhariyet: Mazhar olma, nail olma, şereflenme. Âyinedar: Ayna görevi yapan. İstimal: Kullanma. Mana-yı harfî: Kendinden başkasını gösteren mana, bir şeyin kendini değil başkasını tanıtıp belirten manası. Gaflet: Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma. [/FONT][/COLOR] [I][FONT=Arial][SIZE=3][B]Elhasıl:[/B] Mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mana-yı ismiyle bakmamaktır.[/SIZE][/FONT][/I] [FONT=Arial][COLOR="#008000"]Mevcudat: Varlıklar. Mana-yı ismi: İsme dair mânâ. Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak. Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir. Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir. Ağacı görmek ve tanımakla ve meyvelerini almakla Rahmet-i İlâhiyeyi tanıyor, Cenab-ı Hakk'a sevgi ve şükrümüzü arttırıyor ve O'nun emri dairesinde ağaca Rabbimizin iltifatı, rahmeti olarak alâka gösteriyor isek; bu mânâya da mânâ-yı harfî deniyor.(...Dünyayı ve ondaki mahlukatı mânâ-yı harfî ile sev. Mânâ-yı ismî ile sevme! " Ne kadar güzel yapılmışlar" de. " Ne kadar güzeldir" deme ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü, bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur. Meselâ; nasıl ki bir pâdişâh-ı âli, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var: Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet pâdişaha ait değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki, padişah o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz'idir. Hem zeval bulur, elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır. İkinci muhabbet ise; elma içindeki elma ile gösterilen iltifâtât-ı şâhânedir. Güyâ o elma, iltifât-ı şâhânenin nümunesi ve mücessemidir, diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder. Hem iltifatın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir!.. S.)(Aynen onun gibi, bütün nimetlere, meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleri ile gafilâne telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenab-ı Hakk'ın iltifâtât-ı rahmeti ve ihsânâtının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifâtâtın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemâl-i iştiha ile lezzet alsa; hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir... S.) [/COLOR][/FONT] [B][I][FONT=Arial][RIGHT][SIZE=4]Said Nursi[/SIZE][/RIGHT][/FONT][/I][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Herkese faydalıdır
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst