Yüce Rabbimizin mukaddes isimlerinden biri olan Hakîm isminin tecellileri bütün cihanı kaplamış ve her varlığı nuruyla aydınlatmıştır. Gerçekten de varlıklar âlemine tefekkür ve hikmet gözüyle baktığımızda, hiçbir şeyi abes, anlamsız, faydasız ve gayesiz görmeyiz.
Kâinatı yoktan var eden, dünyayı da kâinatın merkezine yerleştiren ve bütün unsurları ile hayata uygun bir düzende yaratan Allah, mükemmel bir düzen kurmuş ve bu düzene mükemmel bir akış ve cereyan vermiştir.
Bütün canlı ve bitkilerin hayat kanunları ayrı, yaratılış gayeleri ayrı, giysileri ayrı, kumanyaları ayrı, hayat süre ve biçimleri ayrı, silahları ayrı ve iç içe olmakla beraber, binlerce ordu gibi maksatlarına doğru hareket etmektedirler.
Sanılanın aksine hayat bir mücadele değil, bir yardımlaşmadır. Bizlere kendisiyle hayat bahşedilen güneş, bizim hangi gücümüz ve mücadelemizle mesaisine zamanında gelen memur gibi hizmetini sürdürüyor?
Balını yediğimiz arıyı bal yapması için hangi fakültelerde eğittik?
Toprak gibi cansız ve şuursuz bir unsura, binlerce, yüz binlerce bitkiyi bitirmesini kim öğretti? Biz mi onu hizmete zorladık?
Yağmurun meydana gelmesinde bazılarının tabiat, bazılarının da doğa kanunları deyip sebebini meçhûle attıkları muazzam rahmet olayını nasıl tesadüfe havale ederiz?
Şimdi düşünelim: Güneş ısıtıyor, su başüstüne deyip buharlaşıyor. Hava unsuru emredersiniz diyor, yerçekiminden izin istiyor, buharı göklere tırmandırıyor. Rüzgâr görevi devralıyor. Buharlaşmış suyu uzaklara taşıyor. Soğuk hava tabakası buharı yoğunlaştırıyor. Bitkilere zarar vermeyecek şekilde oluşan su damlacıkları, yerçekimi sistemi ile adrese postalanmış gibi tarlalara, bağlara, bahçelere iniyor.
Toprak susamış bitkilere hizmet için su, ısı ve ışık ile anlaşıyor, bitkiye mamalar hazırlayıp afiyetle yediriyor. Kendileri çamur yiyen bitkiler de, bizlere gıdalar, reçeller yediriyor.
Bütün bu olan biten işlere bir kısım insanlar mücadeledir diyor. Biz de müthiş teavün, karşılıklı bir yardımlaşmadır diyoruz.
Hayranlık veren bir nizam, müthiş bir düzen kurulmuş işliyor. Ruhsuz tabiat, kör tesadüf bu işleri böyle düzenleyebilir mi?
Benim gözümü yaratan, gözümün görmesi için gerekli ışık kaynağı olan güneşi de yaratmıştır. Çünkü gözüm ancak ışık ile görebilir. Öyle ise bütün gözleri ve onların sahiplerini de yaratan Odur. Öyle ise bu ışıkla ve bu gözle bütün görünen renkleri, şekilleri ve cisimleri de yaratan Odur. Çünkü her şey, her şey ile bağlıdır.
İşte hikmet dediğimiz olay budur. Allah’ın Hakîm isminin bütün kâinatta hüküm-ferma olması, bütün varlıkları kuşatması budur. Bundan dolayıdır ki, hadis-i şerifte Yüce Peygamberimiz, “Bir saatlik tefekkürün, farzların dışındaki bir senelik nafile, tefekkürsüz ibadetten daha üstün olduğunu” beyan buyurmaktadır.
Yine bundan dolayıdır ki; bütün renkler, bütün kokular, bütün şekiller, bütün tatlar ve hazlar bize İlâhî birer mesajdır.
Bir Arap şairi, “Kâinat satırlarını iyi düşün ve oku. Çünkü o satırlar sana Allah’ın mektuplarıdır” diye seslenmektedir.
Abdülhamit Oruç
Kâinatı yoktan var eden, dünyayı da kâinatın merkezine yerleştiren ve bütün unsurları ile hayata uygun bir düzende yaratan Allah, mükemmel bir düzen kurmuş ve bu düzene mükemmel bir akış ve cereyan vermiştir.
Bütün canlı ve bitkilerin hayat kanunları ayrı, yaratılış gayeleri ayrı, giysileri ayrı, kumanyaları ayrı, hayat süre ve biçimleri ayrı, silahları ayrı ve iç içe olmakla beraber, binlerce ordu gibi maksatlarına doğru hareket etmektedirler.
Sanılanın aksine hayat bir mücadele değil, bir yardımlaşmadır. Bizlere kendisiyle hayat bahşedilen güneş, bizim hangi gücümüz ve mücadelemizle mesaisine zamanında gelen memur gibi hizmetini sürdürüyor?
Balını yediğimiz arıyı bal yapması için hangi fakültelerde eğittik?
Toprak gibi cansız ve şuursuz bir unsura, binlerce, yüz binlerce bitkiyi bitirmesini kim öğretti? Biz mi onu hizmete zorladık?
Yağmurun meydana gelmesinde bazılarının tabiat, bazılarının da doğa kanunları deyip sebebini meçhûle attıkları muazzam rahmet olayını nasıl tesadüfe havale ederiz?
Şimdi düşünelim: Güneş ısıtıyor, su başüstüne deyip buharlaşıyor. Hava unsuru emredersiniz diyor, yerçekiminden izin istiyor, buharı göklere tırmandırıyor. Rüzgâr görevi devralıyor. Buharlaşmış suyu uzaklara taşıyor. Soğuk hava tabakası buharı yoğunlaştırıyor. Bitkilere zarar vermeyecek şekilde oluşan su damlacıkları, yerçekimi sistemi ile adrese postalanmış gibi tarlalara, bağlara, bahçelere iniyor.
Toprak susamış bitkilere hizmet için su, ısı ve ışık ile anlaşıyor, bitkiye mamalar hazırlayıp afiyetle yediriyor. Kendileri çamur yiyen bitkiler de, bizlere gıdalar, reçeller yediriyor.
Bütün bu olan biten işlere bir kısım insanlar mücadeledir diyor. Biz de müthiş teavün, karşılıklı bir yardımlaşmadır diyoruz.
Hayranlık veren bir nizam, müthiş bir düzen kurulmuş işliyor. Ruhsuz tabiat, kör tesadüf bu işleri böyle düzenleyebilir mi?
Benim gözümü yaratan, gözümün görmesi için gerekli ışık kaynağı olan güneşi de yaratmıştır. Çünkü gözüm ancak ışık ile görebilir. Öyle ise bütün gözleri ve onların sahiplerini de yaratan Odur. Öyle ise bu ışıkla ve bu gözle bütün görünen renkleri, şekilleri ve cisimleri de yaratan Odur. Çünkü her şey, her şey ile bağlıdır.
İşte hikmet dediğimiz olay budur. Allah’ın Hakîm isminin bütün kâinatta hüküm-ferma olması, bütün varlıkları kuşatması budur. Bundan dolayıdır ki, hadis-i şerifte Yüce Peygamberimiz, “Bir saatlik tefekkürün, farzların dışındaki bir senelik nafile, tefekkürsüz ibadetten daha üstün olduğunu” beyan buyurmaktadır.
Yine bundan dolayıdır ki; bütün renkler, bütün kokular, bütün şekiller, bütün tatlar ve hazlar bize İlâhî birer mesajdır.
Bir Arap şairi, “Kâinat satırlarını iyi düşün ve oku. Çünkü o satırlar sana Allah’ın mektuplarıdır” diye seslenmektedir.
Abdülhamit Oruç