Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
Gözyaşı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 83464" data-attributes="member: 656"><p><strong>Cevap: Gözyaşi</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">PIRLANTA SER</span><span style="font-family: 'Tahoma'">İSİ...</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Benim cihanın yükünü sırtında taşımaya azmetmiş yiğidim. Yiğidim kalk uykudan kalk ki bağrımda nağlan. Sen gideli dünyanın yükünü taşıyorum sırtımda, bütün taşıyanlarla beraber. Senin sırtın nasır bağladığı zaman başkaları huzur ve itminana kavuşacak. İnsanlık senin kalkacağın anı bekliyor. Bu ağır yükü sırtına alacağın, sırtını nasırlaştıracağın ânı bekliyor. Zeynül Âbidin’i anlatmak marifet değil. Zeynül Âbidin olma marifettir. Seni Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. İnsanlık için Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. Bana bugünde olur mu deme sakın. Olanlar var. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Zira orda Zeynül Âbidin, burda Zeynül Âbidin dedim, “milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” deyen bir Zeynül Âbidin’dir işte. “Onları cehennemde görürsem cenneti bile istemem” Cenneti bile istemem diyebilecek kadar bir Zeynül Âbidin’dir işte.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu derin ruh, bu derin şuur, bu muhteşem atmosferdir ki, insanlığın başında bir bulut, bir siyânet bulutu gibi gezip durduğu müddetçe insanlık hep huzur ve itminan içinde olacak. Bu gün o huzur yok. Ve ben deyeyim, çünkü <strong>bu gün sen yoksun.</strong> </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Çünkü o şemsiyeyi sen taşıyacaksın. O bulut eğer olacaksa, senin akan göz yaşlarından tebahhur edip meydana gelecektir. Bana denizlerden tebahhur eden bulutlardan bahsetme. Çok gördüm, onlar sadece toprağı ıslatır. Bana gönülleri ıslatacak bulutlardan bahset. Bahset ki, kalbim çok yaralı. Başkası da derman olamaz. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ağla, ağla hiç durmadan ağla. Ağla göz yaşların ceyhun olsun. Ondan deryalar meydana gelsin ve buharlaşsın. Bulutlar arş-ı rahmana kadar ulaşsın. Arş ihtizaza gelsin sarsılsın. Ve Allah sorsun. Allah sorsun, bu bulut ne istiyor. O ses gelir benim kalbime uyanırsa, kalbime ulaşırsa başımı aşağıya doğru eğeyim ve diyeyim ki, “Ümmeti Muhammedin derdiyle ağlayan insanların göz yaşlarından meydana gelen bulutların ihtizazıdır Allah’ım.”</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hıçkırıkların arş-ı azamı ihtizaza getirsin, inlemelerin arş-ı azamı ihtizaza getirsin. Zira insanlık bu soluklara muhtaç. Maddi terakki olacaktır olsun. Ama insanlık bu soluklara muhtaç. Senin bakışlarına muhtaç, senin heyecanlarına muhtaç, senin heyecanlarını bekliyor. Rabbim inayet ve keremiyle, bu yeni dirilişte ki, bu dirilişin bayrağını senin milletin çekti gidiyor. İslam dünyası başını kaldırmış sana bakıyor. Bırak İslam dünyasının başını kaldırıp bakmasını, zannediyorum bir kısım eserlere göre Cibril efendimizden sonra yere inmemişti. Ama bu inmemişti arasında bakmıyordu, bakmamıştı yoktu. Belki perdeyi sıyırmış aradan senin çehrene bakıyordur. </span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Büyük davanın hakikatli şanlı süvarisi ne zaman şehzuvar olacak</span></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">, işte ona bakıyor Cibril. “Ben bana düşeni yaptım, peygamberler arasında gittim geldim, mekik dokudum” diyor. Sıra sende, Cibril perdeyi sıyırmış bakıyor belki. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ne zaman yapacaksın. Kendine gelecek, dolabildiğin kadar dolacak, metafizik gerilimin son noktasını yakalayacak, canı gırtlağına gelmiş insanlığın imdadına koşacaksın. İnsanlık boğulmak üzeredir. İnsanlığın imdadına koşacaksın. İtfaiye memurları gibi. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Aslanım! Bir hakikat dostu şöyle diyordu. “Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Dünyada yangın var, semada yangın var, arzda yangın var. Dedim zahirde mi aşık, dedi ikbâda yangın var. Sefine kalbime yağlı paçavra attılar, sefine kalbimde yangın var. Her yanda yangın var”</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İtfaiye memuru gibi koşacak dünyayı yakan bu yangını sen söndüreceksin. Mürüvvetle sen söndüreceksin, şefkatle sen söndüreceksin, kaynayıp taşan ve köpüren insanlığınla sen söndüreceksin. </span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">GÖZYAŞLARI</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Hakk Rahmeti'nin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdi ânın çiçekleşmesi üzerinde jâledir gözyaşları...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Cennet hûrilerinin kulaklarındaki küpeler, göz damlalarının yanında toprak kadar aşağı ve değersiz kalır!..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran, gönül tasını yakan ve kâlbden sefil arzuları sıyırıp atan, ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı ânın şehâdet kanıdır gözyaşları...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bulut bulut yükselip, Hakk Rahmeti'nin eteklerine dudak gezdiren, bu fanî âlemin bekâya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu tuzak ülkesinde, böylesine pervaz edişlerle arşiyeler yapıp, nazlı nazlı lâhut âleminin kapısını çalmak başka hangi fâniye müyesser olmuştur?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Eserinde esrarını izlemek; buldukça aramaya istek kazanmak ve Yunus diliyle "Deryada mâhî ile, Sahrada âhû ile" O'nu yâd etmek, inlemek... Her yerde O'nun haberini sormak ve sonra çözülen her düğüm karşısında buzlar gibi erimek... Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak... Tıpkı Yunus gibi, Celâleddin-i Rumî gibi, devrin "Büyük dertlisi" gibi yanmak, kavrulmak... Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten olabilir?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Annenin ağlaması içten içedir; riyâsız, âri ve durudur. Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir. Yavru da ağlar. Hem de dünyaya gelir gelmez... İyi güne ereceğine, saadet göreceğine, yahut başına geleceklere, ihmâl edilişine belki de atalarının günahına ve çevresinin körlüğüne...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ak alınlı, ak duvaklı geline, ananın en kıymetli hediyesi ayrılık gözyaşlarıdır. İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci danesi gözyaşlarını unutamaz. Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bir düşünün, gözü dolu bulut ana, üzerimize ağlamasa, nice olur hâlimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese, buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı. Ya o, öyle mi? Yaz demez, kış demez, bahar demez, güz demez daima ağlar...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Nebîsinin diliyle Hakk; millet haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü. Zaten "Ağlamayan gözden sana sığınırım" dememiş miydi?.. Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların ezip geçmesinden Allah'a sığındığı gibi...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ermişin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha değerlidir. Zira o damlalar, "tamuyu" söndürecek bir iksir sayılır Rahmeti Sonsuz'un katında...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hakk'ın sâfî Nebîsi Âdem (as) saadet kâsesini gözyaşları ile doldurup içmedi mi?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Dertli Nebî, tûfan Peygamberi (as) o katrelerle âlemi sele vermedi mi? Yaradılış esrarına ilk dokunan Mevlâ'nın Halîl'i "Hasbî, Hasbî" diyerek gözyaşlarıyla ateşi "berd ü selâm"1 etmedi mi?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">O incelerden ince, Hakk esrarının merkezleştiği, Faraklit müjdecisi Ruhullah'ın hâli hep ağlamak değil miydi?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Mâsum Resûl Dâvud (as)'ın ağlamalı feryadı değil miydi ki, insan derûnunda lâhûtî âhenk ve sızlanışın adı olan Zebur'u tilâvet ederken, en ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın âhı duyulurdu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve, son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın Keşşâfı, yaradılışın özü aziz Ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla çözmedi mi? Tâ ana kucağında bin niyaz ile "Ümmetim, Ümmetim..." dediği andan, ba'sü badelmevt'e ve ötesine kadar hep aynı şey için inlemedi mi?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Şâir İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebîler Sultanı'na "En muteber hediye" deyip, bir bardak şehid kanı takdim etmişti. Ben gökler ötesi o âlî meclise çağrılsaydım, günahıma ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk,</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Dost iline varup, gelmezem ayruk."</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil.. Bu ağlayış tam bilemeden, öze eremeden veya visâlin neş'esinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır. Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de, tatlıdır. Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme yolunda olduğu için de hüsransızdır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan,</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?"</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Anadolu insanı bu ma'nâda ağladı. Kurduğu umranların çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Gözyaşları ruh inceliğinin şâhitleridir. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır. İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem talih hoyratlardır. Bu incelik bir havâr^ı inceliği de değildir. Şecaat ve cesaret arz edeceği yerde, o birden bire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez hâle gelir. İşte o en büyük devlet adamı Ömer, Peygamber hâlesinde en büyük devlet adamı... Şiddeti, öfkesi ve nefretiyle beraber, bir kâlbi kırığın yanında, bir "yerdeki yüz" karşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını da ağlatırdı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı arslanın ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin hânümânı harap etmiştir. Fakat, Hakk'ın huzurunda, muhasebe ânında öylesine incelerden ince bir hâl almıştır ki, ancak Cennet hûrîleri o kadar incelikten haberdar olabilirdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına!.. Onu, bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı. Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara... Ve bütün bir mâziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü. Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını. Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını. Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yad kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Timdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlıyalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mâzinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım!..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir "Âh!" edelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin. Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün. Kin ve nefret ateşini. Bütün dünya ve ukbâ ateşini...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Allah'ım! Sen'den diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için. Sen'den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şâk şâk oluşuna, ağyar ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sîneler kebâp olsun… Ondan bir bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lâzım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kâlbime merhamet et de ağlat! Şu en sâkin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Sen'den başkasına secde etmeyen başımla sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Heyhât ki "merhamet, merhamet" diyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor. Allah'ım! Benim uzaklığım itibariyle değil, Sen’in yakınlığın hürmetine kâlbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, tâ "Bu delidir" desinler..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Gidip boynumda zincir ile Ravza-ı Pâk'a, o denlü ağlayam ben ki, görenler hep beni dîvâne sansın" Ola ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir. Şehid kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur. Şu kararsız gönlümü doyur. Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım. Habibi'ne görünmek istemeyeyim. Pişdarım ve âli rehberimden kaçayım. Sonra bir âli dîvân kurulsun. Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o dîvâna çağrılayım "Lâ tüâhiznâ" kalkanıyla huzura varayım. Kirlerime göz yumup "bu da bizdendi" desinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar. Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler. Sevincimden orada yığılıp kalayım. Gözyaşlarım içinde boğulayım!..</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">HEP AĞLADIK</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Ağlamak kaderimiz oldu. Yıllar yılı ağlamadan başka birşey bilemedik. Ölen insanımıza, yıkılan umranımıza, târumâr olan harmanımıza ve kâidesiz kalan ümidimize ve cesaretimize... Hayat fânusumuzu elinde gördüğümüz batılı, bizden çok evvel uzanmıştı musallâ taşına... Onun ölümü, Nietzsche’nin, hayalinde tanrıya ölüm biçip de “tanrı öldü” diye ilân ettiği güne dayanır. Aslında ölen batılı idi ve zavallı insanımızdı. Mahbesten çıkıyorum derken bataklığa gömülen insanımız... Herşeyi red ve inkâr eden serâzad insanımız... Hangi mahbesten kurtulmuş ve neyi bulmuştu? Hiçbir şeyi... Ne kurtulduğu ne de bulduğu birşey yoktu. Sadece hayat ritmi değişmiş ve farklı bir çizgide duyulan yine aynı cümbüştü.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, Helene cadısı, yeni bir kalbe keman çekmişti. Kalbin kime ait olması ne ifâde eder, zafer şeytanın olduktan sonra... Christopher Marlowe’da mağdur, Doktor Faust, Goethe’de sadece Faust. Her iki toy aşıkın ma’şukâsı da Hellenizm Melîkesi değil mi? Şeytan aynı şeytan, ama anlayan kim? Evvelki gün Truva önünde tahta at, dün batıyı yutan bir dev, bugün bütün bir medeniyet enkazı üzerine oturmuş ejderha. Ümitlerimizle beraber duyarlılığımızı da alıp götüren bir ejderha...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Batıdaki kaynaşmadan, yıkılıştan bize ne; “âb-ı pâk’e ne zarar vakvaka-i kurbağadan?” diyecekler çıkabilir. Ama, iş, hiç de öyle olmadı. Oradaki sarsıntı, bizi de yerle bir etti. Setler yıkıldı; köprüler çöktü; sular perişan oldu. Câmi de gitti, mihrabı da... Bu kızıl kıyametin dışında kalamadık... Keşke kalabilseydik. Asırlar boyu geliştirdiğimiz, olgunlaştırdığımız topyekün kıymetlerimizle, bu büyük vakuma mukâvemet edemedik ve yutulduk. Yutulduk ama, kesen, biçen, çiğneyen kendi dişlerimiz oldu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sonra, yıllarca ağlayıp nâlân olduk, “sirişk-i çeşmimiz” (1) çağlayanlardan farksız akıp gitti... Eski hâlimize, yitirdiğimiz ikbâlimize, anadan babadan yetimler gibi ağladık. Dost vefaya yanaşmıyor, düşman cefadan doymuyor; talih zebun, bizler bitik, inledik durduk. Üstümüzde enînden bir bulut, çevremizde feryaddan bir lücce (2).</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">“Git vatan! Kâ’be’de siyaha bürün!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bir kolunu Ravza-i Nebîye uzat!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Birini Kerbelâ’da Methed’e at!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kâinat’a o hey’etinle görün!” Namık Kemal</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">deyip gecelere dert döküp inledik, feryaddan şekvâlarla bir yüce dergâha “arz-ı hâl” eyledik. Evet, herşeyin sahibine bel bağlayıp, bacak kadar hâlimizle minare kadar ümîtler arkasına düşdük, şîr-i jiyan’ın (3) etrafa “savulun” diyeceği günün ümit-leriyle. İnanıyorduk ümidimize fer verene, dizimize derman getirene; milletimize, insanımıza... Kalbimize indirdiğimiz her mızrabda iyimserliğin nağmelerini duyuyor, gözümüzün önünde dirilişimizi kutlayan ıtıkların yanıp söndüğünü görüyorduk.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">“Âbisten-i sefâ u kederdir leyâl hep</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar...” (4).</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Nihayet biz, binbir girdapla pençeleşmeye duralım, neslimize gülen şafaklar ufkumuzda zuhur etdi. Ama yine ağlıyoruz; dün bir harâbezâre, bugün de lâlezâre (5)... Ağlıyoruz kasvetli bulutların çözülüşüne, gözü kurumuş semâmızdan sağanak sağanak yağmur dökülüşüne, zeminin burcu burcu bahar kokuşuna ve herşeyin yeniden dirilişine... Şurada emekleyen civcivlere, beride formasını takmış tomurcuklara, ötede bin iniltiye, bin sancıya...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Elimizde bahardan bir demet gül, gözümüz güle şebnem yetiştirmekte ve “Asrın garipleri” olarak, kışta gelmişin kapısında büyük beşareti mırıldanıyoruz: Sümbüllerin kemer kuşandığını, tohumların başak saldığını, gülün gamze çaktığını, bülbülün nağme attığını ve bir nevbahar olduğunu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Attığın dipdiri tohumların, kısmen soldurduğumuz çiçekleriyle huzuruna geldikse bizi kınama! “Sultana sultanlık, nitekim gedâya gedâlık yaraşır.” Biz kötü devrin rüzgâr vurmuş garipleri, ruh ve gönül hayatına eremedik ve durulamadık.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">“Nazardan durı kılma bendegânı gözle Sultan’ım.”</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">GÖZYAŞI DENEN İKSİR</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Gözyaşı, ihlâs ve samimiyet sahibi bağrı yanık ve ciğeri kebap insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Gözyaşları dünyada, dayanılmaz hale gelen aşk ateşinin ızdırabını bir nebze dindirirken, ahirette de cehennemin alevlerini söndürecek tek iksirdir. Onun içindir ki Allah Resûlü (sav) bu mevzûda şöyle buyurur: “Mahşerde, cehennem kıvılcımlarının insanları kovaladığı hengâmda, Cebrail Aleyhisselam elinde bir bardak suyla görünür. Ona, “Bu ne?” diye sorarım ve bana şöyle cevap verir: “Bu, mü'min kulların Allah korkusuyla ağlayıp gözlerinden döktükleri gözyaşlarıdır ve şu korkunç kıvılcımları söndürecek tek şeydir.”</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yine bir başka hadîslerinde Efendimiz (sav), Allah korkusuyla gözyaşı dökmeyi, cephede düşmanı kollayıp, içimize sızmasına engel olan mücahidin nöbetine denk tutar. “İki göz Cehennem’i görmez” buyurur ve meâlen devam eder: “Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve ülkenin ma’ruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize sızacak, hangi plânda bizi tahrip edip çürütecek diye nöbet bekleyen göz.” Yani, dışarıda dışı, içeride içi gözetleyen gözler ne mübarektir. Evet, iç fetihle dış fetih birbirine müsavîdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kur’ân-ı Kerim de, yer yer bu işi tebcil ve takdir ederek: “Onlar Allah’ın âyetlerini duydukları zaman çeneleri üstü yere kapanırlar” (İsra, 17/107) buyurur. Bir başka yerde ise, “Az gülsünler, çok ağlasınlar” (Tevbe, 9/82) ihtarında bulunur. Bu, bir nevi, “Düşünün ve bir sürü kazandığınız şeyler karşısında yürekleriniz hoplasın!. Ölüm ve sonrasında başınıza gelecekleri ve hesap yerindeki durumunuzu tefekkür edin de, az gülün çok ağlayın” demektir. Bu yönü ile gözyaşı, cennet kevserlerine müsavî tutulur.. ve Efendimiz, “Ürpermeyen kalpden, yaşarmayan gözden Sana sığınırım Allahım” diye yalvarır. Kalpleri kaskatı olmuş, duyguları örümcek bağlamışlara gelince, onlarda gözyaşı görülmez.</span></p><p><strong> </strong></p><p> <strong></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">RÛHUN BİR KISIM DİNAMİKLERİ</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">...Gözyaşı, ihlâs ve samimiyet sahibi bağrı yanık ve ciğeri kebap insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Gözyaşları dünyada, dayanılmaz hale gelen aşk ateşinin ızdırabını bir nebze dindirirken, Âhiret'te de Cehennem'in alevlerini söndürecek tek iksirdir. onun içindir ki Allah: Rasulü (sav), bu mevzû da şöyle buyururlar: ''Mahşerde, Cehennem'in kıvılcımlarının insanları kovaladığı hengâmda, Cebrail Aleyhisselam elinde bir bardak suyla görünür. Ona, 'Bu ne?' diye sorarım ve bana şöyle cevap verir: 'Bu, mü'min kulların Allah korkusuyla ağlayıp gözlerinden döktükleri gözyaşlarıdır ve şu korkunç kıvılcımları söndürecek tek şeydir'. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yine bir başka hadislerinde Efendimiz (sav), Allah korkusuyla gözyaşı dökmeyi, cephede düşmanı kollayıp, içimize sızmasına engel olan mücahidin nöbetine denk tutar. "İki göz Cehennem'i görmez" buyurur ve meâlen devam eder: '"Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve ülkenin maruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize sızacak, hangi planda bizi tahrip edip çürütecek diye nöbet bekleyen göz." Yani, dışarıda dışı, içeride içi gözetleyen gözler ne mübarektir. Evet, iç fetihle dış fetih birbirine müsâvidir. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Şair İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebiler Sultanı'na: ''En muteber hediye'' deyip, bir bardak şehit kanı takdim etmişti. Ben, gökler ötesi o ali meclise çağrılsaydım, günahına ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm. </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 83464, member: 656"] [b]Cevap: Gözyaşi[/b] [B][FONT=Tahoma]PIRLANTA SER[/FONT][FONT=Tahoma]İSİ...[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Benim cihanın yükünü sırtında taşımaya azmetmiş yiğidim. Yiğidim kalk uykudan kalk ki bağrımda nağlan. Sen gideli dünyanın yükünü taşıyorum sırtımda, bütün taşıyanlarla beraber. Senin sırtın nasır bağladığı zaman başkaları huzur ve itminana kavuşacak. İnsanlık senin kalkacağın anı bekliyor. Bu ağır yükü sırtına alacağın, sırtını nasırlaştıracağın ânı bekliyor. Zeynül Âbidin’i anlatmak marifet değil. Zeynül Âbidin olma marifettir. Seni Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. İnsanlık için Zeynül Âbidin olmaya çağırıyorum. Bana bugünde olur mu deme sakın. Olanlar var. [/FONT] [FONT=Tahoma]Zira orda Zeynül Âbidin, burda Zeynül Âbidin dedim, “milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” deyen bir Zeynül Âbidin’dir işte. “Onları cehennemde görürsem cenneti bile istemem” Cenneti bile istemem diyebilecek kadar bir Zeynül Âbidin’dir işte.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu derin ruh, bu derin şuur, bu muhteşem atmosferdir ki, insanlığın başında bir bulut, bir siyânet bulutu gibi gezip durduğu müddetçe insanlık hep huzur ve itminan içinde olacak. Bu gün o huzur yok. Ve ben deyeyim, çünkü [B]bu gün sen yoksun.[/B] [/FONT] [FONT=Tahoma]Çünkü o şemsiyeyi sen taşıyacaksın. O bulut eğer olacaksa, senin akan göz yaşlarından tebahhur edip meydana gelecektir. Bana denizlerden tebahhur eden bulutlardan bahsetme. Çok gördüm, onlar sadece toprağı ıslatır. Bana gönülleri ıslatacak bulutlardan bahset. Bahset ki, kalbim çok yaralı. Başkası da derman olamaz. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ağla, ağla hiç durmadan ağla. Ağla göz yaşların ceyhun olsun. Ondan deryalar meydana gelsin ve buharlaşsın. Bulutlar arş-ı rahmana kadar ulaşsın. Arş ihtizaza gelsin sarsılsın. Ve Allah sorsun. Allah sorsun, bu bulut ne istiyor. O ses gelir benim kalbime uyanırsa, kalbime ulaşırsa başımı aşağıya doğru eğeyim ve diyeyim ki, “Ümmeti Muhammedin derdiyle ağlayan insanların göz yaşlarından meydana gelen bulutların ihtizazıdır Allah’ım.”[/FONT] [FONT=Tahoma]Hıçkırıkların arş-ı azamı ihtizaza getirsin, inlemelerin arş-ı azamı ihtizaza getirsin. Zira insanlık bu soluklara muhtaç. Maddi terakki olacaktır olsun. Ama insanlık bu soluklara muhtaç. Senin bakışlarına muhtaç, senin heyecanlarına muhtaç, senin heyecanlarını bekliyor. Rabbim inayet ve keremiyle, bu yeni dirilişte ki, bu dirilişin bayrağını senin milletin çekti gidiyor. İslam dünyası başını kaldırmış sana bakıyor. Bırak İslam dünyasının başını kaldırıp bakmasını, zannediyorum bir kısım eserlere göre Cibril efendimizden sonra yere inmemişti. Ama bu inmemişti arasında bakmıyordu, bakmamıştı yoktu. Belki perdeyi sıyırmış aradan senin çehrene bakıyordur. [/FONT] [B][FONT=Tahoma]Büyük davanın hakikatli şanlı süvarisi ne zaman şehzuvar olacak[/FONT][/B][FONT=Tahoma], işte ona bakıyor Cibril. “Ben bana düşeni yaptım, peygamberler arasında gittim geldim, mekik dokudum” diyor. Sıra sende, Cibril perdeyi sıyırmış bakıyor belki. [/FONT] [FONT=Tahoma]Ne zaman yapacaksın. Kendine gelecek, dolabildiğin kadar dolacak, metafizik gerilimin son noktasını yakalayacak, canı gırtlağına gelmiş insanlığın imdadına koşacaksın. İnsanlık boğulmak üzeredir. İnsanlığın imdadına koşacaksın. İtfaiye memurları gibi. [/FONT] [FONT=Tahoma]Aslanım! Bir hakikat dostu şöyle diyordu. “Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Tulumbanı al yetiş imdada yangın var. Dünyada yangın var, semada yangın var, arzda yangın var. Dedim zahirde mi aşık, dedi ikbâda yangın var. Sefine kalbime yağlı paçavra attılar, sefine kalbimde yangın var. Her yanda yangın var”[/FONT] [FONT=Tahoma]İtfaiye memuru gibi koşacak dünyayı yakan bu yangını sen söndüreceksin. Mürüvvetle sen söndüreceksin, şefkatle sen söndüreceksin, kaynayıp taşan ve köpüren insanlığınla sen söndüreceksin. [/FONT] [B][FONT=Tahoma]GÖZYAŞLARI[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Hakk Rahmeti'nin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları.[/FONT] [FONT=Tahoma]Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdi ânın çiçekleşmesi üzerinde jâledir gözyaşları...[/FONT] [FONT=Tahoma]Cennet hûrilerinin kulaklarındaki küpeler, göz damlalarının yanında toprak kadar aşağı ve değersiz kalır!..[/FONT] [FONT=Tahoma]Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran, gönül tasını yakan ve kâlbden sefil arzuları sıyırıp atan, ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı ânın şehâdet kanıdır gözyaşları...[/FONT] [FONT=Tahoma]Bulut bulut yükselip, Hakk Rahmeti'nin eteklerine dudak gezdiren, bu fanî âlemin bekâya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları...[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu tuzak ülkesinde, böylesine pervaz edişlerle arşiyeler yapıp, nazlı nazlı lâhut âleminin kapısını çalmak başka hangi fâniye müyesser olmuştur?..[/FONT] [FONT=Tahoma]Eserinde esrarını izlemek; buldukça aramaya istek kazanmak ve Yunus diliyle "Deryada mâhî ile, Sahrada âhû ile" O'nu yâd etmek, inlemek... Her yerde O'nun haberini sormak ve sonra çözülen her düğüm karşısında buzlar gibi erimek... Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak... Tıpkı Yunus gibi, Celâleddin-i Rumî gibi, devrin "Büyük dertlisi" gibi yanmak, kavrulmak... Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten olabilir?[/FONT] [FONT=Tahoma]Annenin ağlaması içten içedir; riyâsız, âri ve durudur. Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir. Yavru da ağlar. Hem de dünyaya gelir gelmez... İyi güne ereceğine, saadet göreceğine, yahut başına geleceklere, ihmâl edilişine belki de atalarının günahına ve çevresinin körlüğüne...[/FONT] [FONT=Tahoma]Ak alınlı, ak duvaklı geline, ananın en kıymetli hediyesi ayrılık gözyaşlarıdır. İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci danesi gözyaşlarını unutamaz. Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da...[/FONT] [FONT=Tahoma]Bir düşünün, gözü dolu bulut ana, üzerimize ağlamasa, nice olur hâlimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese, buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı. Ya o, öyle mi? Yaz demez, kış demez, bahar demez, güz demez daima ağlar...[/FONT] [FONT=Tahoma]Nebîsinin diliyle Hakk; millet haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü. Zaten "Ağlamayan gözden sana sığınırım" dememiş miydi?.. Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların ezip geçmesinden Allah'a sığındığı gibi...[/FONT] [FONT=Tahoma]Ermişin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha değerlidir. Zira o damlalar, "tamuyu" söndürecek bir iksir sayılır Rahmeti Sonsuz'un katında...[/FONT] [FONT=Tahoma]Hakk'ın sâfî Nebîsi Âdem (as) saadet kâsesini gözyaşları ile doldurup içmedi mi?..[/FONT] [FONT=Tahoma]Dertli Nebî, tûfan Peygamberi (as) o katrelerle âlemi sele vermedi mi? Yaradılış esrarına ilk dokunan Mevlâ'nın Halîl'i "Hasbî, Hasbî" diyerek gözyaşlarıyla ateşi "berd ü selâm"1 etmedi mi?[/FONT] [FONT=Tahoma]O incelerden ince, Hakk esrarının merkezleştiği, Faraklit müjdecisi Ruhullah'ın hâli hep ağlamak değil miydi?[/FONT] [FONT=Tahoma]Mâsum Resûl Dâvud (as)'ın ağlamalı feryadı değil miydi ki, insan derûnunda lâhûtî âhenk ve sızlanışın adı olan Zebur'u tilâvet ederken, en ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın âhı duyulurdu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ve, son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın Keşşâfı, yaradılışın özü aziz Ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla çözmedi mi? Tâ ana kucağında bin niyaz ile "Ümmetim, Ümmetim..." dediği andan, ba'sü badelmevt'e ve ötesine kadar hep aynı şey için inlemedi mi?[/FONT] [FONT=Tahoma]Şâir İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebîler Sultanı'na "En muteber hediye" deyip, bir bardak şehid kanı takdim etmişti. Ben gökler ötesi o âlî meclise çağrılsaydım, günahıma ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm.[/FONT] [FONT=Tahoma]"Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk, Dost iline varup, gelmezem ayruk."[/FONT] [FONT=Tahoma]Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak...[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil.. Bu ağlayış tam bilemeden, öze eremeden veya visâlin neş'esinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır. Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de, tatlıdır. Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme yolunda olduğu için de hüsransızdır.[/FONT] [FONT=Tahoma]"Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan, Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?"[/FONT] [FONT=Tahoma]Anadolu insanı bu ma'nâda ağladı. Kurduğu umranların çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Gözyaşları ruh inceliğinin şâhitleridir. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır. İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem talih hoyratlardır. Bu incelik bir havâr^ı inceliği de değildir. Şecaat ve cesaret arz edeceği yerde, o birden bire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez hâle gelir. İşte o en büyük devlet adamı Ömer, Peygamber hâlesinde en büyük devlet adamı... Şiddeti, öfkesi ve nefretiyle beraber, bir kâlbi kırığın yanında, bir "yerdeki yüz" karşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını da ağlatırdı.[/FONT] [FONT=Tahoma]O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı arslanın ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin hânümânı harap etmiştir. Fakat, Hakk'ın huzurunda, muhasebe ânında öylesine incelerden ince bir hâl almıştır ki, ancak Cennet hûrîleri o kadar incelikten haberdar olabilirdi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına!.. Onu, bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı. Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara... Ve bütün bir mâziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü. Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını. Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını. Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yad kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi?..[/FONT] [FONT=Tahoma]Timdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlıyalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mâzinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım!..[/FONT] [FONT=Tahoma]Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir "Âh!" edelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin. Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün. Kin ve nefret ateşini. Bütün dünya ve ukbâ ateşini...[/FONT] [FONT=Tahoma]Allah'ım! Sen'den diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için. Sen'den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şâk şâk oluşuna, ağyar ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sîneler kebâp olsun… Ondan bir bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin.[/FONT] [FONT=Tahoma]Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lâzım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kâlbime merhamet et de ağlat! Şu en sâkin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Sen'den başkasına secde etmeyen başımla sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum.[/FONT] [FONT=Tahoma]Heyhât ki "merhamet, merhamet" diyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor. Allah'ım! Benim uzaklığım itibariyle değil, Sen’in yakınlığın hürmetine kâlbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, tâ "Bu delidir" desinler..[/FONT] [FONT=Tahoma]"Gidip boynumda zincir ile Ravza-ı Pâk'a, o denlü ağlayam ben ki, görenler hep beni dîvâne sansın" Ola ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir. Şehid kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur. Şu kararsız gönlümü doyur. Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım. Habibi'ne görünmek istemeyeyim. Pişdarım ve âli rehberimden kaçayım. Sonra bir âli dîvân kurulsun. Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o dîvâna çağrılayım "Lâ tüâhiznâ" kalkanıyla huzura varayım. Kirlerime göz yumup "bu da bizdendi" desinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar. Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler. Sevincimden orada yığılıp kalayım. Gözyaşlarım içinde boğulayım!..[/FONT] [B][FONT=Tahoma]HEP AĞLADIK[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Ağlamak kaderimiz oldu. Yıllar yılı ağlamadan başka birşey bilemedik. Ölen insanımıza, yıkılan umranımıza, târumâr olan harmanımıza ve kâidesiz kalan ümidimize ve cesaretimize... Hayat fânusumuzu elinde gördüğümüz batılı, bizden çok evvel uzanmıştı musallâ taşına... Onun ölümü, Nietzsche’nin, hayalinde tanrıya ölüm biçip de “tanrı öldü” diye ilân ettiği güne dayanır. Aslında ölen batılı idi ve zavallı insanımızdı. Mahbesten çıkıyorum derken bataklığa gömülen insanımız... Herşeyi red ve inkâr eden serâzad insanımız... Hangi mahbesten kurtulmuş ve neyi bulmuştu? Hiçbir şeyi... Ne kurtulduğu ne de bulduğu birşey yoktu. Sadece hayat ritmi değişmiş ve farklı bir çizgide duyulan yine aynı cümbüştü.[/FONT] [FONT=Tahoma]Evet, Helene cadısı, yeni bir kalbe keman çekmişti. Kalbin kime ait olması ne ifâde eder, zafer şeytanın olduktan sonra... Christopher Marlowe’da mağdur, Doktor Faust, Goethe’de sadece Faust. Her iki toy aşıkın ma’şukâsı da Hellenizm Melîkesi değil mi? Şeytan aynı şeytan, ama anlayan kim? Evvelki gün Truva önünde tahta at, dün batıyı yutan bir dev, bugün bütün bir medeniyet enkazı üzerine oturmuş ejderha. Ümitlerimizle beraber duyarlılığımızı da alıp götüren bir ejderha...[/FONT] [FONT=Tahoma]Batıdaki kaynaşmadan, yıkılıştan bize ne; “âb-ı pâk’e ne zarar vakvaka-i kurbağadan?” diyecekler çıkabilir. Ama, iş, hiç de öyle olmadı. Oradaki sarsıntı, bizi de yerle bir etti. Setler yıkıldı; köprüler çöktü; sular perişan oldu. Câmi de gitti, mihrabı da... Bu kızıl kıyametin dışında kalamadık... Keşke kalabilseydik. Asırlar boyu geliştirdiğimiz, olgunlaştırdığımız topyekün kıymetlerimizle, bu büyük vakuma mukâvemet edemedik ve yutulduk. Yutulduk ama, kesen, biçen, çiğneyen kendi dişlerimiz oldu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Sonra, yıllarca ağlayıp nâlân olduk, “sirişk-i çeşmimiz” (1) çağlayanlardan farksız akıp gitti... Eski hâlimize, yitirdiğimiz ikbâlimize, anadan babadan yetimler gibi ağladık. Dost vefaya yanaşmıyor, düşman cefadan doymuyor; talih zebun, bizler bitik, inledik durduk. Üstümüzde enînden bir bulut, çevremizde feryaddan bir lücce (2).[/FONT] [FONT=Tahoma]“Git vatan! Kâ’be’de siyaha bürün! Bir kolunu Ravza-i Nebîye uzat! Birini Kerbelâ’da Methed’e at! Kâinat’a o hey’etinle görün!” Namık Kemal[/FONT] [FONT=Tahoma]deyip gecelere dert döküp inledik, feryaddan şekvâlarla bir yüce dergâha “arz-ı hâl” eyledik. Evet, herşeyin sahibine bel bağlayıp, bacak kadar hâlimizle minare kadar ümîtler arkasına düşdük, şîr-i jiyan’ın (3) etrafa “savulun” diyeceği günün ümit-leriyle. İnanıyorduk ümidimize fer verene, dizimize derman getirene; milletimize, insanımıza... Kalbimize indirdiğimiz her mızrabda iyimserliğin nağmelerini duyuyor, gözümüzün önünde dirilişimizi kutlayan ıtıkların yanıp söndüğünü görüyorduk.[/FONT] [FONT=Tahoma]“Âbisten-i sefâ u kederdir leyâl hep Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar...” (4).[/FONT] [FONT=Tahoma]Nihayet biz, binbir girdapla pençeleşmeye duralım, neslimize gülen şafaklar ufkumuzda zuhur etdi. Ama yine ağlıyoruz; dün bir harâbezâre, bugün de lâlezâre (5)... Ağlıyoruz kasvetli bulutların çözülüşüne, gözü kurumuş semâmızdan sağanak sağanak yağmur dökülüşüne, zeminin burcu burcu bahar kokuşuna ve herşeyin yeniden dirilişine... Şurada emekleyen civcivlere, beride formasını takmış tomurcuklara, ötede bin iniltiye, bin sancıya...[/FONT] [FONT=Tahoma]Elimizde bahardan bir demet gül, gözümüz güle şebnem yetiştirmekte ve “Asrın garipleri” olarak, kışta gelmişin kapısında büyük beşareti mırıldanıyoruz: Sümbüllerin kemer kuşandığını, tohumların başak saldığını, gülün gamze çaktığını, bülbülün nağme attığını ve bir nevbahar olduğunu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Attığın dipdiri tohumların, kısmen soldurduğumuz çiçekleriyle huzuruna geldikse bizi kınama! “Sultana sultanlık, nitekim gedâya gedâlık yaraşır.” Biz kötü devrin rüzgâr vurmuş garipleri, ruh ve gönül hayatına eremedik ve durulamadık.[/FONT] [FONT=Tahoma]“Nazardan durı kılma bendegânı gözle Sultan’ım.”[/FONT] [B][FONT=Tahoma]GÖZYAŞI DENEN İKSİR[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Gözyaşı, ihlâs ve samimiyet sahibi bağrı yanık ve ciğeri kebap insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Gözyaşları dünyada, dayanılmaz hale gelen aşk ateşinin ızdırabını bir nebze dindirirken, ahirette de cehennemin alevlerini söndürecek tek iksirdir. Onun içindir ki Allah Resûlü (sav) bu mevzûda şöyle buyurur: “Mahşerde, cehennem kıvılcımlarının insanları kovaladığı hengâmda, Cebrail Aleyhisselam elinde bir bardak suyla görünür. Ona, “Bu ne?” diye sorarım ve bana şöyle cevap verir: “Bu, mü'min kulların Allah korkusuyla ağlayıp gözlerinden döktükleri gözyaşlarıdır ve şu korkunç kıvılcımları söndürecek tek şeydir.”[/FONT] [FONT=Tahoma]Yine bir başka hadîslerinde Efendimiz (sav), Allah korkusuyla gözyaşı dökmeyi, cephede düşmanı kollayıp, içimize sızmasına engel olan mücahidin nöbetine denk tutar. “İki göz Cehennem’i görmez” buyurur ve meâlen devam eder: “Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve ülkenin ma’ruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize sızacak, hangi plânda bizi tahrip edip çürütecek diye nöbet bekleyen göz.” Yani, dışarıda dışı, içeride içi gözetleyen gözler ne mübarektir. Evet, iç fetihle dış fetih birbirine müsavîdir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Kur’ân-ı Kerim de, yer yer bu işi tebcil ve takdir ederek: “Onlar Allah’ın âyetlerini duydukları zaman çeneleri üstü yere kapanırlar” (İsra, 17/107) buyurur. Bir başka yerde ise, “Az gülsünler, çok ağlasınlar” (Tevbe, 9/82) ihtarında bulunur. Bu, bir nevi, “Düşünün ve bir sürü kazandığınız şeyler karşısında yürekleriniz hoplasın!. Ölüm ve sonrasında başınıza gelecekleri ve hesap yerindeki durumunuzu tefekkür edin de, az gülün çok ağlayın” demektir. Bu yönü ile gözyaşı, cennet kevserlerine müsavî tutulur.. ve Efendimiz, “Ürpermeyen kalpden, yaşarmayan gözden Sana sığınırım Allahım” diye yalvarır. Kalpleri kaskatı olmuş, duyguları örümcek bağlamışlara gelince, onlarda gözyaşı görülmez.[/FONT] [B][FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma]RÛHUN BİR KISIM DİNAMİKLERİ[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]...Gözyaşı, ihlâs ve samimiyet sahibi bağrı yanık ve ciğeri kebap insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Gözyaşları dünyada, dayanılmaz hale gelen aşk ateşinin ızdırabını bir nebze dindirirken, Âhiret'te de Cehennem'in alevlerini söndürecek tek iksirdir. onun içindir ki Allah: Rasulü (sav), bu mevzû da şöyle buyururlar: ''Mahşerde, Cehennem'in kıvılcımlarının insanları kovaladığı hengâmda, Cebrail Aleyhisselam elinde bir bardak suyla görünür. Ona, 'Bu ne?' diye sorarım ve bana şöyle cevap verir: 'Bu, mü'min kulların Allah korkusuyla ağlayıp gözlerinden döktükleri gözyaşlarıdır ve şu korkunç kıvılcımları söndürecek tek şeydir'. [/FONT] [FONT=Tahoma]Yine bir başka hadislerinde Efendimiz (sav), Allah korkusuyla gözyaşı dökmeyi, cephede düşmanı kollayıp, içimize sızmasına engel olan mücahidin nöbetine denk tutar. "İki göz Cehennem'i görmez" buyurur ve meâlen devam eder: '"Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve ülkenin maruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize sızacak, hangi planda bizi tahrip edip çürütecek diye nöbet bekleyen göz." Yani, dışarıda dışı, içeride içi gözetleyen gözler ne mübarektir. Evet, iç fetihle dış fetih birbirine müsâvidir. [/FONT] [FONT=Tahoma]Şair İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebiler Sultanı'na: ''En muteber hediye'' deyip, bir bardak şehit kanı takdim etmişti. Ben, gökler ötesi o ali meclise çağrılsaydım, günahına ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm. [/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
Gözyaşı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst