Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Tasavvuf
Ehli Sünnet Tarikat ve Cemaatler
Bu küçük ilavenin büyük önemi var
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 510753" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><u>Bu küçük ilavenin büyük önemi var. Herkese faydalıdır.</u></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İnsanı Cenâb-ı Hakk'a ulaştıracak yollar pek çoktur ve bütün hak yollar Kur'an'dan alınmıştır. Fakat onların bazısı diğerlerinden daha kısa , daha emniyetli ve daha geniştir. O yollar içinde, benim dar kavrayışımla Kur'an'dan anladığım, <strong>"acz, fakr, şefkat ve tefekkür"</strong> yoludur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Evet, <strong>acz</strong> de aşk gibi, belki ondan daha emniyetli bir yoldur ki, kulluk vasıtasıyla insanı Allah tarafından sevilme makamına kadar götürür.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Fakr</strong>, insanı Cenâb-ı Hakk'ın Rahman ismine ulaştırır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Şefkat</strong>, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir yoldur ki, insanı Rahîm ismine kavuşturur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Tefekkür</strong> de aşk gibi, hatta daha zengin, daha parlak, daha geniş bir yoldur ki, insanı Allah'ın Hakîm ismine götürür.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu yol, "tarik-i hafi" denilen ve sessiz zikir yapılan, ise nefisle mücadeleden başlanan tarikatlar gibi on adımdan değil, "tarik-i cehriye" denilen ve yüksek sesle zikir yapılan, işe tabiat putunu kırmakla başlanan tarikatlar gibi nefsin yedi mertebesine atılan adımlardan da değil; sadece dört mertebeden ibarettir. Tarikattan ziyade hakikattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın, aczini, fakrını ve kusurunu Cenâb-ı Hak karşısında görmek demektir, yoksa insanlara göstermek değildir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Şu kısa yolun esası, sünnete uymak, farzları işlemek ve büyük günahları terk etmektir. Bilhassa namazı tâdil-i erkânla kılmak ve ardından tesbihatı yapmaktır.</span></span></em></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Birinci mertebeye</span></span></em> <u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222">"öyleyse nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin." (Necm sûresi, 53/32)</span></span></u> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayeti işaret ediyor.</span></span></em></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İkinci mertebeye</span></span></em> <u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222">"Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!" (Haşir sûresi, 59/19)</span></span></u> <span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"><em>ayeti, üçüncü mertebeye</em></span></span><u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222"> "Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." (Nisâ sûesi, 4/79)</span></span></u> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayeti, dördüncü mertebeye ise</span></span></em> <span style="color: #B22222"><span style="font-family: 'Arial'"><u>"O'nun Vechi (Zâtı ve rızası) dışında her şey yok olup gitmeye mahkûmdur." (Kasas sûresi, 28/88)</u></span></span> <em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">ayeti işaret ediyor.</span></span></em></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><u>Bu dört mertebenin kısaca izahı şudur:</u></span></span></em></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Birinci mertebede:</span></span></em></strong></p><p><span style="color: #B22222"><u><span style="font-family: 'Arial'">"öyleyse nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin." (Necm sûresi, 53/32)</span></u></span><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> ayetinin işaret ettiği gibi, nefsi temize çıkarmamak... Çünkü insan, yaradılışı gereği nefsini sever. Hatta önce ve bizzat, yalnız onu sever, her şeyi nefsine feda eder. Nefsini ibadete lâyıkmış gibi metheder, ayıplardan uzak görüp temize çıkarır. Elden geldiğince kusurları kendine yakıştırmaz ve kabul etmez. Nefsini taparcasına, şiddetle savunur. Hatta fıtratına yerleştirilmiş, Hakiki Mabud'u hamd ve tesbih etmesi için kendisine verilmiş donanım ve kabiliyetleri nefsi için kullanarak</span></span></em> <span style="color: #B22222"><span style="font-family: 'Arial'"><u>"(Baksana) şu kendi heva ve heveslerini ilah edinen kimseye!" (Furkan sûresi, 25/43; Câsiye sûresi, 45/23)</u></span></span> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayetinin tehdidine muhatap olur. Sadece kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir.</span></span></em></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İşte bu mertebede nefsin asıl temizliği, onu temize çıkarmamaktır.</span></span></em></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İkinci mertebede:</span></span></em></strong></p><p><span style="color: #B22222"><span style="font-family: 'Arial'"><u>"Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!" (Haşir sûresi, 59/19) </u></span></span><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayetinin ders verdiği gibi, insan kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Ölümü bile başkasına yakıştırır. Fâniliği ve yokluğu görse üstüne alınmaz. Zahmet ve hizmet sırasında nefsini unutmak, ücret alma ve lezzetlerden istifade etme vaktinde ise kendini düşünmek, şiddetle savunmak ve çok mühim görmek nefs-i emmarenin gereğidir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Nefsin bu makamdaki temizliği, arınması, terbiyesi şu halin zıddıyla mümkündür. Yani, nefsi haz ve ihtiraslarda unutmak, ölümde ve hizmette ise düşünmek...</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Üçüncü mertebede: </strong></span></span></em></p><p><u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222">"Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." (Nisâ sûesi, 4/79)</span></span></u> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayetinin ders verdiği gibi, nefis tabiatı gereği, iyiliği daima kendinden bilip övünür ve kibre girer. Bu mertebede insan, nefsinde yanlız kusuru, noksanlığı, aczi ve fakrı görüp bütün güzelliklerin ve faziletlerin kendisine Fâtır-ı Zülcelâl tarafından ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlar; övünmek yerine şükreder, kendini beğenmek yerine hamd eder.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Şu mertebede nefsin temizliği,</span></span></em> <u><span style="color: #B22222"><span style="font-family: 'Arial'">"Nefsini Maddî ve manevî kirlerden arındıran, kurtuluşa erer." (Şems sûresi, 91/9)</span></span></u> <em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">sırrıyla, kemâlini kusurda, kudretini aczde, zenginliği fakrda bilmektir.</span></span></em></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Dördüncü mertebede:</span></span></em></strong></p><p><span style="color: #B22222"><span style="font-family: 'Arial'"><u>"O'nun Vechi (Zâtı ve rızası) dışında her şey yok olup gitmeye mahkûmdur." (Kasas sûresi, 28/88)</u></span></span> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ayetinin ders verdiği gibi, nefis kendini serbest, tek başına ve bizzat mevcut bilir. O sebeple bir tür rubûbiyet dava eder, Mabud'una karşı düşmanca bir isyan içine girer.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İşte nefis, şu hakikati anlamakla bu halden kurtulur: </span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Her şey, nefsinde mânâ-yı ismiyle, yani kendisine bakan yönüyle fânidir, kayıptır, sonradan olmadır, ölüdür. Fakat mânâ-yı harfiyle, yani Sanatkârına, Yaratıcısına bakan yönüyle, Sani-i Zülcelâl'in isimlerine ayna olması ve vazifesi itibari ile şahittir, gözle görülür, vücuda getiricidir, mevcuttur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu makamda nefsin temizliği şöyledir: Varlıkta yokluk, yoklukta varlık bulunur. Yani kendini varlığının sahibi bilse, kendine kıymet verse kâinat kadar büyük bir yokluk karanlığı içinde kalır. Kendi varlığına güvenip Hakiki Yaratıcı'yı unutsa, ateş böceği gibi kendi şahsî, zayıf ışığıyla sonsuz yokluk karanlıklarında ve ayrılıklar içinde boğulur. Fakat benliğini ve gururu bırakıp bizzat nefsinin hiç olduğunu ve aslında Hakiki Yaratıcı'nın bir tecelli aynası bulunduğunu görse bütün mevcudatı ve sonsuz bir varlığı kazanır. Zira bütün varlıkların, isimlerinin cilvelerine mazhar olduğu Vâcibü'l-Vücud Zât'ı bulan, her şeyi bulmuştur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px">HATİME(Sonsöz)</span></p><p></span></em></strong><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Şu acz, fakr, şefkat ve tefekkür yolundaki dört mertebenin izahı, hakikatin ilmine, şeriatın hakikatine, Kur'an'ın hikmetine dair yirmi altı adet Söz'de yapılmıştır. Burada yalnız bir iki noktaya kısaca işaret edeceğiz.</span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Evet, bu yol daha kısadır, çünkü dört mertebedir. Acz yolunun yolcusu, elini nefisten çekse doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâl'e yönelir. Halbuki en keskin yol olan aşkın yolcusu, nefisten elini çeker, mecazî bir sevgiliye yapışır. Ancak onun yokluğunu gördükten sonra Hakiki Sevgili'ye gider.</span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hem bu yol daha emniyetlidir. Çünkü bu yolda nefsin hakka aykırı, mübalağalı, yalan iddiaları bulunmaz. İnsan, nefsinde acz, fakr ve kusurdan başka bir şey balamaz ki haddini aşsın.</span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hem bu yol çok daha umumidir, geniş bir caddedir. Çünkü bu yolun yolcusu, vadet-i vücûd meşrebindekiler gibi, daimî huzuru kazanmak için kâinatı yokluğa mahkûm zannedip <u>"Lâ mevcude illâ Hû"</u></span></span></em> <u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222">Vücûd-u Vâcib'e nispeten başka şeylere var denilmemeli... onlar varlık unvanına lâyık değildir.)</span></span></u> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">hükmüne varmaya veyahut vahdet-i şuhûd ehli gibi, daimi huzur için kâinatı mutlak bir unutuş perdesinde hapse mahkûm kabul edip <u>"Lâ meşhude illâ Hû"</u></span></span></em><u><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222"> Görünen sadece O'dur")</span></span></u> <em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">demeye mecbur olmuyor. Belki Kur'an onu ebedî yokluktan ve hapisten açıkça bağışladığı için bu yolun yolcusu da varlıkları kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına kullanıyor. Her şeyi Cenâb-ı Hakk'ın güzel isimlerinin tecellilerine mazhar ve onların aynası olmakla vazifeli görüyor. Varlıklara mânâ-yı harfî ile, yani Yaratıcılarını gösteren yüzlerine bakıp mutlak gafletten kurtularak daima O'nun huzurunda olma şuurunu kazanıyor. Her şeyde Cenâb-ı Hakk'a bir yol buluyor.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kısacası, varlıklara kendileri hesabına, yani mânâ-yı ismî ile bakmıyor.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.</span></span></strong></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 510753, member: 1040028"] [I][FONT=Arial][SIZE=3][U]Bu küçük ilavenin büyük önemi var. Herkese faydalıdır.[/U] İnsanı Cenâb-ı Hakk'a ulaştıracak yollar pek çoktur ve bütün hak yollar Kur'an'dan alınmıştır. Fakat onların bazısı diğerlerinden daha kısa , daha emniyetli ve daha geniştir. O yollar içinde, benim dar kavrayışımla Kur'an'dan anladığım, [B]"acz, fakr, şefkat ve tefekkür"[/B] yoludur. Evet, [B]acz[/B] de aşk gibi, belki ondan daha emniyetli bir yoldur ki, kulluk vasıtasıyla insanı Allah tarafından sevilme makamına kadar götürür. [B]Fakr[/B], insanı Cenâb-ı Hakk'ın Rahman ismine ulaştırır. [B]Şefkat[/B], aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir yoldur ki, insanı Rahîm ismine kavuşturur. [B]Tefekkür[/B] de aşk gibi, hatta daha zengin, daha parlak, daha geniş bir yoldur ki, insanı Allah'ın Hakîm ismine götürür. Bu yol, "tarik-i hafi" denilen ve sessiz zikir yapılan, ise nefisle mücadeleden başlanan tarikatlar gibi on adımdan değil, "tarik-i cehriye" denilen ve yüksek sesle zikir yapılan, işe tabiat putunu kırmakla başlanan tarikatlar gibi nefsin yedi mertebesine atılan adımlardan da değil; sadece dört mertebeden ibarettir. Tarikattan ziyade hakikattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın, aczini, fakrını ve kusurunu Cenâb-ı Hak karşısında görmek demektir, yoksa insanlara göstermek değildir. Şu kısa yolun esası, sünnete uymak, farzları işlemek ve büyük günahları terk etmektir. Bilhassa namazı tâdil-i erkânla kılmak ve ardından tesbihatı yapmaktır.[/SIZE][/FONT][/I] [I][FONT=Arial][SIZE=3]Birinci mertebeye[/SIZE][/FONT][/I] [U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"]"öyleyse nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin." (Necm sûresi, 53/32)[/COLOR][/FONT][/U] [I][FONT=Arial][SIZE=3]ayeti işaret ediyor.[/SIZE][/FONT][/I] [I][FONT=Arial][SIZE=3]İkinci mertebeye[/SIZE][/FONT][/I] [U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"]"Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!" (Haşir sûresi, 59/19)[/COLOR][/FONT][/U] [SIZE=3][FONT=Arial][I]ayeti, üçüncü mertebeye[/I][/FONT][/SIZE][U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"] "Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." (Nisâ sûesi, 4/79)[/COLOR][/FONT][/U] [I][FONT=Arial][SIZE=3]ayeti, dördüncü mertebeye ise[/SIZE][/FONT][/I] [COLOR="#B22222"][FONT=Arial][U]"O'nun Vechi (Zâtı ve rızası) dışında her şey yok olup gitmeye mahkûmdur." (Kasas sûresi, 28/88)[/U][/FONT][/COLOR] [I][SIZE=3][FONT=Arial]ayeti işaret ediyor.[/FONT][/SIZE][/I] [I][FONT=Arial][SIZE=3][U]Bu dört mertebenin kısaca izahı şudur:[/U][/SIZE][/FONT][/I] [B][I][FONT=Arial][SIZE=3]Birinci mertebede:[/SIZE][/FONT][/I][/B] [COLOR="#B22222"][U][FONT=Arial]"öyleyse nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin." (Necm sûresi, 53/32)[/FONT][/U][/COLOR][I][FONT=Arial][SIZE=3] ayetinin işaret ettiği gibi, nefsi temize çıkarmamak... Çünkü insan, yaradılışı gereği nefsini sever. Hatta önce ve bizzat, yalnız onu sever, her şeyi nefsine feda eder. Nefsini ibadete lâyıkmış gibi metheder, ayıplardan uzak görüp temize çıkarır. Elden geldiğince kusurları kendine yakıştırmaz ve kabul etmez. Nefsini taparcasına, şiddetle savunur. Hatta fıtratına yerleştirilmiş, Hakiki Mabud'u hamd ve tesbih etmesi için kendisine verilmiş donanım ve kabiliyetleri nefsi için kullanarak[/SIZE][/FONT][/I] [COLOR="#B22222"][FONT=Arial][U]"(Baksana) şu kendi heva ve heveslerini ilah edinen kimseye!" (Furkan sûresi, 25/43; Câsiye sûresi, 45/23)[/U][/FONT][/COLOR] [I][FONT=Arial][SIZE=3]ayetinin tehdidine muhatap olur. Sadece kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir.[/SIZE][/FONT][/I] [I][FONT=Arial][SIZE=3]İşte bu mertebede nefsin asıl temizliği, onu temize çıkarmamaktır.[/SIZE][/FONT][/I] [B][I][FONT=Arial][SIZE=3]İkinci mertebede:[/SIZE][/FONT][/I][/B] [COLOR="#B22222"][FONT=Arial][U]"Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!" (Haşir sûresi, 59/19) [/U][/FONT][/COLOR][I][FONT=Arial][SIZE=3]ayetinin ders verdiği gibi, insan kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Ölümü bile başkasına yakıştırır. Fâniliği ve yokluğu görse üstüne alınmaz. Zahmet ve hizmet sırasında nefsini unutmak, ücret alma ve lezzetlerden istifade etme vaktinde ise kendini düşünmek, şiddetle savunmak ve çok mühim görmek nefs-i emmarenin gereğidir. Nefsin bu makamdaki temizliği, arınması, terbiyesi şu halin zıddıyla mümkündür. Yani, nefsi haz ve ihtiraslarda unutmak, ölümde ve hizmette ise düşünmek... [B]Üçüncü mertebede: [/B][/SIZE][/FONT][/I] [U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"]"Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." (Nisâ sûesi, 4/79)[/COLOR][/FONT][/U] [I][FONT=Arial][SIZE=3]ayetinin ders verdiği gibi, nefis tabiatı gereği, iyiliği daima kendinden bilip övünür ve kibre girer. Bu mertebede insan, nefsinde yanlız kusuru, noksanlığı, aczi ve fakrı görüp bütün güzelliklerin ve faziletlerin kendisine Fâtır-ı Zülcelâl tarafından ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlar; övünmek yerine şükreder, kendini beğenmek yerine hamd eder. Şu mertebede nefsin temizliği,[/SIZE][/FONT][/I] [U][COLOR="#B22222"][FONT=Arial]"Nefsini Maddî ve manevî kirlerden arındıran, kurtuluşa erer." (Şems sûresi, 91/9)[/FONT][/COLOR][/U] [I][SIZE=3][FONT=Arial]sırrıyla, kemâlini kusurda, kudretini aczde, zenginliği fakrda bilmektir.[/FONT][/SIZE][/I] [B][I][FONT=Arial][SIZE=3]Dördüncü mertebede:[/SIZE][/FONT][/I][/B] [COLOR="#B22222"][FONT=Arial][U]"O'nun Vechi (Zâtı ve rızası) dışında her şey yok olup gitmeye mahkûmdur." (Kasas sûresi, 28/88)[/U][/FONT][/COLOR] [I][FONT=Arial][SIZE=3]ayetinin ders verdiği gibi, nefis kendini serbest, tek başına ve bizzat mevcut bilir. O sebeple bir tür rubûbiyet dava eder, Mabud'una karşı düşmanca bir isyan içine girer. İşte nefis, şu hakikati anlamakla bu halden kurtulur: Her şey, nefsinde mânâ-yı ismiyle, yani kendisine bakan yönüyle fânidir, kayıptır, sonradan olmadır, ölüdür. Fakat mânâ-yı harfiyle, yani Sanatkârına, Yaratıcısına bakan yönüyle, Sani-i Zülcelâl'in isimlerine ayna olması ve vazifesi itibari ile şahittir, gözle görülür, vücuda getiricidir, mevcuttur. Bu makamda nefsin temizliği şöyledir: Varlıkta yokluk, yoklukta varlık bulunur. Yani kendini varlığının sahibi bilse, kendine kıymet verse kâinat kadar büyük bir yokluk karanlığı içinde kalır. Kendi varlığına güvenip Hakiki Yaratıcı'yı unutsa, ateş böceği gibi kendi şahsî, zayıf ışığıyla sonsuz yokluk karanlıklarında ve ayrılıklar içinde boğulur. Fakat benliğini ve gururu bırakıp bizzat nefsinin hiç olduğunu ve aslında Hakiki Yaratıcı'nın bir tecelli aynası bulunduğunu görse bütün mevcudatı ve sonsuz bir varlığı kazanır. Zira bütün varlıkların, isimlerinin cilvelerine mazhar olduğu Vâcibü'l-Vücud Zât'ı bulan, her şeyi bulmuştur. [/SIZE][/FONT][/I] [B][I][FONT=Arial][CENTER][SIZE=3]HATİME(Sonsöz)[/SIZE][/CENTER][/FONT][/I][/B] [I][SIZE=3][FONT=Arial]Şu acz, fakr, şefkat ve tefekkür yolundaki dört mertebenin izahı, hakikatin ilmine, şeriatın hakikatine, Kur'an'ın hikmetine dair yirmi altı adet Söz'de yapılmıştır. Burada yalnız bir iki noktaya kısaca işaret edeceğiz. Evet, bu yol daha kısadır, çünkü dört mertebedir. Acz yolunun yolcusu, elini nefisten çekse doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâl'e yönelir. Halbuki en keskin yol olan aşkın yolcusu, nefisten elini çeker, mecazî bir sevgiliye yapışır. Ancak onun yokluğunu gördükten sonra Hakiki Sevgili'ye gider. Hem bu yol daha emniyetlidir. Çünkü bu yolda nefsin hakka aykırı, mübalağalı, yalan iddiaları bulunmaz. İnsan, nefsinde acz, fakr ve kusurdan başka bir şey balamaz ki haddini aşsın. Hem bu yol çok daha umumidir, geniş bir caddedir. Çünkü bu yolun yolcusu, vadet-i vücûd meşrebindekiler gibi, daimî huzuru kazanmak için kâinatı yokluğa mahkûm zannedip [U]"Lâ mevcude illâ Hû"[/U][/FONT][/SIZE][/I] [U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"]Vücûd-u Vâcib'e nispeten başka şeylere var denilmemeli... onlar varlık unvanına lâyık değildir.)[/COLOR][/FONT][/U] [I][FONT=Arial][SIZE=3]hükmüne varmaya veyahut vahdet-i şuhûd ehli gibi, daimi huzur için kâinatı mutlak bir unutuş perdesinde hapse mahkûm kabul edip [U]"Lâ meşhude illâ Hû"[/U][/SIZE][/FONT][/I][U][FONT=Arial][COLOR="#B22222"] Görünen sadece O'dur")[/COLOR][/FONT][/U] [I][FONT=Arial][SIZE=3]demeye mecbur olmuyor. Belki Kur'an onu ebedî yokluktan ve hapisten açıkça bağışladığı için bu yolun yolcusu da varlıkları kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına kullanıyor. Her şeyi Cenâb-ı Hakk'ın güzel isimlerinin tecellilerine mazhar ve onların aynası olmakla vazifeli görüyor. Varlıklara mânâ-yı harfî ile, yani Yaratıcılarını gösteren yüzlerine bakıp mutlak gafletten kurtularak daima O'nun huzurunda olma şuurunu kazanıyor. Her şeyde Cenâb-ı Hakk'a bir yol buluyor. Kısacası, varlıklara kendileri hesabına, yani mânâ-yı ismî ile bakmıyor. [/SIZE][/FONT][/I] [I][B][FONT=Arial][SIZE=3]Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.[/SIZE][/FONT][/B][/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Tasavvuf
Ehli Sünnet Tarikat ve Cemaatler
Bu küçük ilavenin büyük önemi var
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst