Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Bilim ve İnanç/İmân Üzerine Felsefi Bir İrdeleme
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 229385" data-attributes="member: 27"><p><span style="color: darkgreen"><strong>2: Descartes Felsefesi'nin Temellerinde Aksiyomatik / Apriorik Unsurlar </strong></span></p><p><span style="color: darkgreen"><strong></strong></span></p><p> Ele aldığımız konunun felsefe tarihindeki en mümtaz örneği, muhtemelen Descartes Felsefesi'dir. Rene Descartes (Renatus Cartesius), herşeyden önce "mutlak hakikat" peşinde koşan, yılmaz bir hakikat araştırıcısıdır. "Felsefenin İlkeleri"nde, Felsefe "hikmet'in (bilgelik'in) incelenmesi" olarak tanımlanmıştır.24 Bilgelik ise gerçek faziletlerin tümünün birden genel adı olup25 akılla irtibatlıdır26 ve olgun bir fazilet olgun bilgiden gelir.27 Madem ki hikmet, sadece iyilik bilgisinden kaynaklanan gerçek faziletlerin tümüdür, o halde "bütün ve tam olgun bilgi" olmak durumundadır. Ancak ne var ki böyle birşeyin tam anlamıyla gerçekleşmesi ancak ve yalnız "son derece tam ve olgun" olan Tanrı'ya mahsustur.28 Bu hususu fılozof "insan bilgisinin bilebileceği bütün hakikatlerin ilk temellerini atmaya uğraştığı"29 Felsefenin İlkeleri isimli eserinin önsözünde belirtir30 ve devamla, insanın da gücü nisbetinde, vani. bilebilebileceği bütün şeylerin tam ve kesin bir bilgisini edinmekle hikmet sahibi (hakîm, sophos) olabileceğini vurgular.31</p><p></p><p></p><p> Bu noktada Descartes, bütün felsefe ve bilim tarihinin en cür'etkâr bir teşebbüsüne girişir: İnsan açısından bilinmesi mümkün olan herşeyin tam ve kesin bir bilgisinin elde edilmesi. Descartes'da "küllî ve kesin bilgi" fikrinin mevcudiyeti, onun felsefesinin en önemli inanç noktalarından birisini oluşturmaktadır. </p><p></p><p></p><p> O sebeptendir ki Descartes'ın felsefesi hem "(sonlu bir varlık olan insan için) bilinmesi mümkün olan şeylerin tam bir bilgisi"ni ve hem de işbu bütün şeylerin "tam bir bilgisi"ni edinmeyi amaçlayan "bütüncül" (total) ve "bir-şekilli" (üniform) bir felsefedir. Onun bir mutlak varlık kavramına sahip ve mutlak bilginin elde edilebileceğine kail olması, keza, bir felsefi apriori'dir.</p><p></p><p></p><p> Bunun yanında o, "gerçek felsefe" diye adlandırdığı kendi felsefesini "İlk İlletler (Nedenler)", yani "İlkeler"den kalkarak kurmak istemektedir ki, bütüncül bir felsefenin İlk İlkeller üzerine temellendirilmek istenmesi bir apriori olduğu gibi, bu ilkeler de aprorik yollardan elde edileceklerdi:</p><p></p><p></p><p> "Bu bilginin böyle olması (yani, bütün şeylerin tam bir bilgisi olması - D.H.) için de onun ilk nedenlerden çıkarılmış olması gerekmektedir; böylece, bu bilgiyi edinmek yolunu öğrenmek için - ki "asıl felsefe" budur - bu "ilk nedenler"i, yani "ilkeler"i arama"kla işe başlamak lâzımdır. "32</p><p></p><p></p><p>Bu cümlesinin hemen devamında ise, bu ilkelerin iki özelliği belirtilmektedir: </p><p></p><p><strong></strong></p><p><strong>a:</strong> İlkeler, açık ve ap-açık olmalıdır. öyle ki. kendilerinde en küçük bir kuşku bile bulunmamalıdır. </p><p> <strong>b:</strong> İlkelerin bilgisi diğer nesnelerin bilgisine bağımlı olmamalı ve fakat diğer tüm şeylerin bilgisi ilkelere bağımlı olmalıdır. </p><p></p><p> Yani, ilkeler başka hiçbirşeyden çıkarılmış olmamalı, ancak ve yalnız kendiliklerinden açık ve seçik olarak, doğru olduğu "görülmelidir"; başka türlü söylendikte. ilkeler kendi doğruluklarını başka hiçbirşeye değil yine kendilerine borçlu olmalıdır. Diğer tüm şeylerin bilgisi ise, bu "temel doğrular"dan, matematiksel deyimiyle "aksiyomlar"dan kalkılarak elde edilmelidir. </p><p></p><p> Bu denli büyük bir görevi üstlenmiş olan felsefe, ancak, çok sağlam ve ap-açık ilkelere dayanılarak kurulabilir: </p><p></p><p> "... apaçık olmayan bir ilkeden çıkarılan neticelerin hiçbiri apaçık olamaz, her ne kadar bu neticeler apaçık bir şekilde çıkarılsınlar da "33 </p><p></p><p></p><p> Dolayısıyla da diğer filozotların gerçek felsefe kuramamalarının sebebi, filozofa göre, onların, bu şekilde "ap-açık (bedihî) ilkeler"den yola çıkmamalarıdır. Bu hususu Descartes, Felsefenin İlkeleri'nde, "... bu filozofların hepsi tam ve kesin olarak bilmedikleri birşeyi ilke olarak kabul etmişlerdir. "34 diyerek belirtmektedir.</p><p></p><p></p><p> Descartes Felsefesi'nin üçüncü büyük özelliğini de buradan çıkarabiliriz ki bu da onun "sistematik" oluşudur. Çünkü, belirli bir yerden, çok sağlam, açık, ap-açık, kesin doğru temel düsturlardan, bedihî ilkelerden hareket edilerek, "bilinmesi mümkün olan bütün şeylerin tam bir bilgisini elde etmek" amaçlanmaktadır. Bütün şeylerin tam bir bilgisini elde etmek gibi bir amaç bellirlennıesi nasıl ki onun "bütüncül" niteliğini ortaya koymakta ise, bu bütüncül felsefenin ilkeler'den kalkılarak kurulması da onun "sistematik" niteliğini ortaya koymaktadır. Bunun içindir ki Descartes, haklı olarak. Batı'da "modern felsefe'nin babası" olmak şanına lâyık görülmüştür. 35</p><p></p><p> </p><p> İmdi, onda bütün bilimlerde kesinlik bulunmadığı, ancak, mutlak hakikatin kesin doğru bilgisinin elde edilebileceği fikrini oluşturan temel Amilleri şöylece sıralayabiliriz: </p><p></p><p></p><p> <strong>a- </strong>Hiçbir bilimde (ve bilgi alanında) kesinlik bulunmamaktadır36 </p><p> <strong>b- </strong>Bunun bir istisnası vardır: Matematik.37 </p><p> <strong>c- </strong>Matematikte bu sağlamlık ve sarsılmazlık elde edilebildigine göre onda bunu sağlayan her neyse onu keşfedip diger bilimlere de uygulayabilirsek onlarda da aynı derecede sağlamlık ve kesinlik elde edebiliriz.38</p><p> <strong>d-</strong> Bu suretle, bilinmesi mümkün olan tüm şeylerin bilgisini veren bir bilim, matematiksel kesinlikli ve "üniversel" olan bir bilim kurabiliriz: Mathesis Universalis (Üniversal matematik).39 Bu sistem, bize, hiçbir deney'e müracaat etmeye gerek duymadan sırf ve yalnız Akıl (Ratio)'dan yola çıkarak "herşeyi", yani hem fizik-dünya'nın hem de metafızik-dünya'nın bilgisini elde etme imkânı verecektir. </p><p></p><p></p><p> Cartesien Rasyonalizm'in özü kısaca, budur. Empirizm'in temellendiricisi Francis Bacon'ın bilgi'yi "ampiria"dan (deney'den) istihraç etmesine karşılık Descartes, "ratio"dan (akıl'dan) istihraca yönelmiştir. Metod, hakikat araştırmasının çekirdeğidir ve Descartes Felsefesi için en temelli bir ehemmiyeti haizdir. Ona göre, "Hakikatı aramada metod gerektir. "40 Cartesien Metod, Matematik'te olduğu gibi açık-seçik, dolaysız, doğrudan, bilâvasıta, intütiv olarak görülen ve kesin doğru bir "sağlam bir çıkış-noktası"ndan,41 matematiksel bir terim kullanacak olursak, bir "aksiyom"dan kalkarak eşyanın bilgisine yönelmeyi öngörür.42 O, bu söz konusu metodunu, yani hakikat araştırmasının nüvesini ratio'ya dayandırmakla çok kesin ve tam dogru bilgilerden mücehhez Mathesis Universalis'i tesis etmeye girişmiştir. Descartes, aradıgı aksiyom'u, Archimedes Noktası'nı43 önce "soyut düşünce"de bulur.44</p><p></p><p> </p><p> Descartes'ın aksiyomu şudur: "Pek açıkça ve pek seçikçe kavradığım şeylerin hepsi doğrudur."45 Fakat onun ilk kalkış noktası, yani aksiyomu, ya da saglam çıkış noktası, sadece bundan ibaret değildir. Onun, tartışmaksızın dogru olarak aldığı başka bazı kabulleri daha vardır.46 Esasen bu da yine "matematiksel düşünce"nin bir yansıması gibidir. Bunları, yani Descartes'ın diğer aksiyomlarını şu şekilde üç kısımda toplayabiliriz: </p><p></p><p></p><p> <strong>Bir: Tabiî Işık (Lumen Naturelle):</strong> Filozofumuza göre, bizde, "tabiî ışık" denen birşey vardır ki bu, "dogruyu yanlıştan ayırdetme gücü" olup, Tanrı vergisidir:47 Hattâ bu Tabiî Işık, Descartes için adetâ bir "Temel Aksiyom" durumunda görünmektedir. Çünkü, "açık ve seçik olarak kavradığım herşey doğrudur" önermesinin kesin doğruluğunun güvencesi (teminatı) ona bağlanmaktadır. Nitekim, İlkeler'in ilk bölümünde, "(Tanrı'nın) bize verdiği ve tabiî ışık dediğimiz bilmek melekesi, hiçbir zaman, idrâk ettiğinde, yani açık ve seçik olarak bildiğinde, doğru olmayan hiçbir şeyi idrâk etmez"48 şeklinde net bir ifade ile onaya konan, budur. </p><p></p><p></p><p> Onun sırf bu maksatla yazmış oldugu "Tabiat Işığı İle Hakikatı Arama" adlı ve tamamı elde mevcut olmayan diyalogunun sunuşunda şöyle denmektedir: </p><p></p><p></p><p> "Bu sâf ışık, sağduyulu adamın, ne din ne de felsefenin yardımına el uzatmaksızın düşüncelerini uğraştıran bütün şeyler üzerine edinebileceği bütün kanaatları belirtir, ve en garip bilimlerin sırlarına varıncaya kadar herşeye nüfuz eder."49</p><p></p><p></p><p> <strong>İki: Tanrı'nın Varlığı:</strong> Her ne kadar söz konusu bu Tabiî Işık ile ne Din'e ne de Felsefe'ye gerek kalmadan, gerçeğin bilgisine ulaşmak mümkünse de, açıkça görüldüğü gibi, işbu Tabiî Işık da varlığını kendisine değil, kendisinden başka birşeye, "Tanrı'nın Vârlığı'na borçludur. Gerçekten de filozof, Metod Üzerine Konuşma'nın dördüncü bölümünde şunları söylemektedir: </p><p></p><p></p><p> "... pek açıkça ve pek seçikçe kavradığım şeylerin hepsi doğrudur sözü, Tanrı var olan ve olgun bir varlık olduğu ve bizde olan herşey ondan geldiği için doğrudur."50</p><p></p><p></p><p> Hattâ denebilir ki, Tanrı'nın varlığı, Descates Felsefesi için en temel aksiyomun da temeli, ya da, "Aksiyomlar Aksiyomu" olarak da anlaşılabilir Gerçekte o, Tanrı'nın vı rlığını isbat ederken dahi - isbat etmeden önce- O'nun varlığına inanıyordu. O nedenle, Descartes'ın, Tanrı'nın varlıgını evvelâ bir aksiyom, sonra da bir isbatlanmış teorem gibi ele alması, bir totoloji, ya da Kartezyen Kısır Döngü (Circle Cartésien) olarak değil de. matematikteki "olmayana ergi" metodunun felsefi bir uyarlaması olarak anlamak daha yerinde olur.</p><p></p><p></p><p> <strong>Üç: Bazı Temel Kabuller:</strong> Bunlar, Descartes Felsefesi'nin, tartışmadan doğru kabul ettigi bazı temel kategoriler olarak da kabul edilebilirler: Düşünce, Hakikat, Varlık gibi: "düşünmek için var-olmak gerektiği", "düşünmenin sadece rûha özgü olduğu" ... gibi. Bunlar, Descartesça söyleyecek olursak, "İdeae İnnatae"lardır.51</p><p></p><p></p><p> Düşünme'nin ne demek olduğu ve "düşünmek" ile "var-olmak" arasındaki ayrılmazlık da birer aksiyom özelliği taşırlar.52</p><p></p><p> </p><p> Bu aksiyomlardan yola çıkıldıktan sonra, bunu bir dedüksiyonlar serisi takip eder. Önce "şüphenin kendisi"53, yani bizzat kendisinin "şüphe etmekte olduğu" ispatlanır. Bunu, "Ben"in varlığının ispatlanması" takip eder.54 Bu, pek meşhûr ve pek mârûf "Cogito Ergo Sum"dur: </p><p></p><p></p><p>Düşünüyorum, öyleyse, var'ım! Sonra "Tanrı'nın varlığı"55 isbatlanmıştır.56 "Dış-dünya"nın, "fızikî-dünya"nın varlığının ispatı, ancak bundan sonra ele alınabilecektir.57</p><p></p><p> </p><p> Descartes Felsefesinde Apriori Metod'un gerekliliği kısaca şöyle özetlenebilir: <strong>a.1:</strong> Her türlü bilginin ilkeleri Metafizik'ten gelir. Bu. fılozofun "Felsefe Ağacı" örneği ile açıklamış olduğu genel felsefe sisteminin58 zorunlu bir sonucudur. Fizik-Dünya'nın bilgisi de, 'her türlü bilgi' gibi, temel olan Metafızik'ten çıkarılacaktır. Metafızik ise, apriorik olarak bilinir. </p><p></p><p></p><p> <strong>a.2:</strong> Cisimlerden (maddî şeylerden) edinilen açık ve seçik fıkirler de iki türlüdür ki bir kısmı formel olarak Özne'de (Ben'de) mevcuttur, bir kısmı da değildir.59</p><p></p><p></p><p> Bilgide insanın dört gücü, yani insanın dört türlü bilgi edinebilme gücü vardır. Anlayış, Muhayyile, Duyular ve Hâfıza.60 Bunlardan Anlayış, sırf düşünsel (fikrî) şeyler için olup, cismanî şeyler duyular ile Duyulur ve Muhayyile ile düşünülür. Muhayyile, "... maddî şeyler için yaratılmış olan özel bir düşünce tarzıdır..."61 Dolayısıyla maddî (cismanî) şeylerin bilgisini edinmede işbu sözü edilen Muhayyile ve Duyular'ı da ihmal etmemek lâzımdır, ama, bunlardan önce o şeylerin ilkelerinin Anlayış tarafından bilinmesi gerekir ki bu da bir apriori bilgidir.</p><p></p><p></p><p> <strong>a.3:</strong> Eşyanın (şeylerin) tek özü uzam'dır ve o da geometrik ve Geometri (Matematik) ise aklın saf ürünü, bütünüyle apriorik bir bilgidir. O halde, dış-dünya'nın böyle bir "matematiksel öz" sahibi olması, onun bilgisini edinmede, matematiğin metodu olan aprioiri metodu zorunlu kılar.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 229385, member: 27"] [COLOR=darkgreen][B]2: Descartes Felsefesi'nin Temellerinde Aksiyomatik / Apriorik Unsurlar [/B][/COLOR] Ele aldığımız konunun felsefe tarihindeki en mümtaz örneği, muhtemelen Descartes Felsefesi'dir. Rene Descartes (Renatus Cartesius), herşeyden önce "mutlak hakikat" peşinde koşan, yılmaz bir hakikat araştırıcısıdır. "Felsefenin İlkeleri"nde, Felsefe "hikmet'in (bilgelik'in) incelenmesi" olarak tanımlanmıştır.24 Bilgelik ise gerçek faziletlerin tümünün birden genel adı olup25 akılla irtibatlıdır26 ve olgun bir fazilet olgun bilgiden gelir.27 Madem ki hikmet, sadece iyilik bilgisinden kaynaklanan gerçek faziletlerin tümüdür, o halde "bütün ve tam olgun bilgi" olmak durumundadır. Ancak ne var ki böyle birşeyin tam anlamıyla gerçekleşmesi ancak ve yalnız "son derece tam ve olgun" olan Tanrı'ya mahsustur.28 Bu hususu fılozof "insan bilgisinin bilebileceği bütün hakikatlerin ilk temellerini atmaya uğraştığı"29 Felsefenin İlkeleri isimli eserinin önsözünde belirtir30 ve devamla, insanın da gücü nisbetinde, vani. bilebilebileceği bütün şeylerin tam ve kesin bir bilgisini edinmekle hikmet sahibi (hakîm, sophos) olabileceğini vurgular.31 Bu noktada Descartes, bütün felsefe ve bilim tarihinin en cür'etkâr bir teşebbüsüne girişir: İnsan açısından bilinmesi mümkün olan herşeyin tam ve kesin bir bilgisinin elde edilmesi. Descartes'da "küllî ve kesin bilgi" fikrinin mevcudiyeti, onun felsefesinin en önemli inanç noktalarından birisini oluşturmaktadır. O sebeptendir ki Descartes'ın felsefesi hem "(sonlu bir varlık olan insan için) bilinmesi mümkün olan şeylerin tam bir bilgisi"ni ve hem de işbu bütün şeylerin "tam bir bilgisi"ni edinmeyi amaçlayan "bütüncül" (total) ve "bir-şekilli" (üniform) bir felsefedir. Onun bir mutlak varlık kavramına sahip ve mutlak bilginin elde edilebileceğine kail olması, keza, bir felsefi apriori'dir. Bunun yanında o, "gerçek felsefe" diye adlandırdığı kendi felsefesini "İlk İlletler (Nedenler)", yani "İlkeler"den kalkarak kurmak istemektedir ki, bütüncül bir felsefenin İlk İlkeller üzerine temellendirilmek istenmesi bir apriori olduğu gibi, bu ilkeler de aprorik yollardan elde edileceklerdi: "Bu bilginin böyle olması (yani, bütün şeylerin tam bir bilgisi olması - D.H.) için de onun ilk nedenlerden çıkarılmış olması gerekmektedir; böylece, bu bilgiyi edinmek yolunu öğrenmek için - ki "asıl felsefe" budur - bu "ilk nedenler"i, yani "ilkeler"i arama"kla işe başlamak lâzımdır. "32 Bu cümlesinin hemen devamında ise, bu ilkelerin iki özelliği belirtilmektedir: [B] a:[/B] İlkeler, açık ve ap-açık olmalıdır. öyle ki. kendilerinde en küçük bir kuşku bile bulunmamalıdır. [B]b:[/B] İlkelerin bilgisi diğer nesnelerin bilgisine bağımlı olmamalı ve fakat diğer tüm şeylerin bilgisi ilkelere bağımlı olmalıdır. Yani, ilkeler başka hiçbirşeyden çıkarılmış olmamalı, ancak ve yalnız kendiliklerinden açık ve seçik olarak, doğru olduğu "görülmelidir"; başka türlü söylendikte. ilkeler kendi doğruluklarını başka hiçbirşeye değil yine kendilerine borçlu olmalıdır. Diğer tüm şeylerin bilgisi ise, bu "temel doğrular"dan, matematiksel deyimiyle "aksiyomlar"dan kalkılarak elde edilmelidir. Bu denli büyük bir görevi üstlenmiş olan felsefe, ancak, çok sağlam ve ap-açık ilkelere dayanılarak kurulabilir: "... apaçık olmayan bir ilkeden çıkarılan neticelerin hiçbiri apaçık olamaz, her ne kadar bu neticeler apaçık bir şekilde çıkarılsınlar da "33 Dolayısıyla da diğer filozotların gerçek felsefe kuramamalarının sebebi, filozofa göre, onların, bu şekilde "ap-açık (bedihî) ilkeler"den yola çıkmamalarıdır. Bu hususu Descartes, Felsefenin İlkeleri'nde, "... bu filozofların hepsi tam ve kesin olarak bilmedikleri birşeyi ilke olarak kabul etmişlerdir. "34 diyerek belirtmektedir. Descartes Felsefesi'nin üçüncü büyük özelliğini de buradan çıkarabiliriz ki bu da onun "sistematik" oluşudur. Çünkü, belirli bir yerden, çok sağlam, açık, ap-açık, kesin doğru temel düsturlardan, bedihî ilkelerden hareket edilerek, "bilinmesi mümkün olan bütün şeylerin tam bir bilgisini elde etmek" amaçlanmaktadır. Bütün şeylerin tam bir bilgisini elde etmek gibi bir amaç bellirlennıesi nasıl ki onun "bütüncül" niteliğini ortaya koymakta ise, bu bütüncül felsefenin ilkeler'den kalkılarak kurulması da onun "sistematik" niteliğini ortaya koymaktadır. Bunun içindir ki Descartes, haklı olarak. Batı'da "modern felsefe'nin babası" olmak şanına lâyık görülmüştür. 35 İmdi, onda bütün bilimlerde kesinlik bulunmadığı, ancak, mutlak hakikatin kesin doğru bilgisinin elde edilebileceği fikrini oluşturan temel Amilleri şöylece sıralayabiliriz: [B]a- [/B]Hiçbir bilimde (ve bilgi alanında) kesinlik bulunmamaktadır36 [B]b- [/B]Bunun bir istisnası vardır: Matematik.37 [B]c- [/B]Matematikte bu sağlamlık ve sarsılmazlık elde edilebildigine göre onda bunu sağlayan her neyse onu keşfedip diger bilimlere de uygulayabilirsek onlarda da aynı derecede sağlamlık ve kesinlik elde edebiliriz.38 [B]d-[/B] Bu suretle, bilinmesi mümkün olan tüm şeylerin bilgisini veren bir bilim, matematiksel kesinlikli ve "üniversel" olan bir bilim kurabiliriz: Mathesis Universalis (Üniversal matematik).39 Bu sistem, bize, hiçbir deney'e müracaat etmeye gerek duymadan sırf ve yalnız Akıl (Ratio)'dan yola çıkarak "herşeyi", yani hem fizik-dünya'nın hem de metafızik-dünya'nın bilgisini elde etme imkânı verecektir. Cartesien Rasyonalizm'in özü kısaca, budur. Empirizm'in temellendiricisi Francis Bacon'ın bilgi'yi "ampiria"dan (deney'den) istihraç etmesine karşılık Descartes, "ratio"dan (akıl'dan) istihraca yönelmiştir. Metod, hakikat araştırmasının çekirdeğidir ve Descartes Felsefesi için en temelli bir ehemmiyeti haizdir. Ona göre, "Hakikatı aramada metod gerektir. "40 Cartesien Metod, Matematik'te olduğu gibi açık-seçik, dolaysız, doğrudan, bilâvasıta, intütiv olarak görülen ve kesin doğru bir "sağlam bir çıkış-noktası"ndan,41 matematiksel bir terim kullanacak olursak, bir "aksiyom"dan kalkarak eşyanın bilgisine yönelmeyi öngörür.42 O, bu söz konusu metodunu, yani hakikat araştırmasının nüvesini ratio'ya dayandırmakla çok kesin ve tam dogru bilgilerden mücehhez Mathesis Universalis'i tesis etmeye girişmiştir. Descartes, aradıgı aksiyom'u, Archimedes Noktası'nı43 önce "soyut düşünce"de bulur.44 Descartes'ın aksiyomu şudur: "Pek açıkça ve pek seçikçe kavradığım şeylerin hepsi doğrudur."45 Fakat onun ilk kalkış noktası, yani aksiyomu, ya da saglam çıkış noktası, sadece bundan ibaret değildir. Onun, tartışmaksızın dogru olarak aldığı başka bazı kabulleri daha vardır.46 Esasen bu da yine "matematiksel düşünce"nin bir yansıması gibidir. Bunları, yani Descartes'ın diğer aksiyomlarını şu şekilde üç kısımda toplayabiliriz: [B]Bir: Tabiî Işık (Lumen Naturelle):[/B] Filozofumuza göre, bizde, "tabiî ışık" denen birşey vardır ki bu, "dogruyu yanlıştan ayırdetme gücü" olup, Tanrı vergisidir:47 Hattâ bu Tabiî Işık, Descartes için adetâ bir "Temel Aksiyom" durumunda görünmektedir. Çünkü, "açık ve seçik olarak kavradığım herşey doğrudur" önermesinin kesin doğruluğunun güvencesi (teminatı) ona bağlanmaktadır. Nitekim, İlkeler'in ilk bölümünde, "(Tanrı'nın) bize verdiği ve tabiî ışık dediğimiz bilmek melekesi, hiçbir zaman, idrâk ettiğinde, yani açık ve seçik olarak bildiğinde, doğru olmayan hiçbir şeyi idrâk etmez"48 şeklinde net bir ifade ile onaya konan, budur. Onun sırf bu maksatla yazmış oldugu "Tabiat Işığı İle Hakikatı Arama" adlı ve tamamı elde mevcut olmayan diyalogunun sunuşunda şöyle denmektedir: "Bu sâf ışık, sağduyulu adamın, ne din ne de felsefenin yardımına el uzatmaksızın düşüncelerini uğraştıran bütün şeyler üzerine edinebileceği bütün kanaatları belirtir, ve en garip bilimlerin sırlarına varıncaya kadar herşeye nüfuz eder."49 [B]İki: Tanrı'nın Varlığı:[/B] Her ne kadar söz konusu bu Tabiî Işık ile ne Din'e ne de Felsefe'ye gerek kalmadan, gerçeğin bilgisine ulaşmak mümkünse de, açıkça görüldüğü gibi, işbu Tabiî Işık da varlığını kendisine değil, kendisinden başka birşeye, "Tanrı'nın Vârlığı'na borçludur. Gerçekten de filozof, Metod Üzerine Konuşma'nın dördüncü bölümünde şunları söylemektedir: "... pek açıkça ve pek seçikçe kavradığım şeylerin hepsi doğrudur sözü, Tanrı var olan ve olgun bir varlık olduğu ve bizde olan herşey ondan geldiği için doğrudur."50 Hattâ denebilir ki, Tanrı'nın varlığı, Descates Felsefesi için en temel aksiyomun da temeli, ya da, "Aksiyomlar Aksiyomu" olarak da anlaşılabilir Gerçekte o, Tanrı'nın vı rlığını isbat ederken dahi - isbat etmeden önce- O'nun varlığına inanıyordu. O nedenle, Descartes'ın, Tanrı'nın varlıgını evvelâ bir aksiyom, sonra da bir isbatlanmış teorem gibi ele alması, bir totoloji, ya da Kartezyen Kısır Döngü (Circle Cartésien) olarak değil de. matematikteki "olmayana ergi" metodunun felsefi bir uyarlaması olarak anlamak daha yerinde olur. [B]Üç: Bazı Temel Kabuller:[/B] Bunlar, Descartes Felsefesi'nin, tartışmadan doğru kabul ettigi bazı temel kategoriler olarak da kabul edilebilirler: Düşünce, Hakikat, Varlık gibi: "düşünmek için var-olmak gerektiği", "düşünmenin sadece rûha özgü olduğu" ... gibi. Bunlar, Descartesça söyleyecek olursak, "İdeae İnnatae"lardır.51 Düşünme'nin ne demek olduğu ve "düşünmek" ile "var-olmak" arasındaki ayrılmazlık da birer aksiyom özelliği taşırlar.52 Bu aksiyomlardan yola çıkıldıktan sonra, bunu bir dedüksiyonlar serisi takip eder. Önce "şüphenin kendisi"53, yani bizzat kendisinin "şüphe etmekte olduğu" ispatlanır. Bunu, "Ben"in varlığının ispatlanması" takip eder.54 Bu, pek meşhûr ve pek mârûf "Cogito Ergo Sum"dur: Düşünüyorum, öyleyse, var'ım! Sonra "Tanrı'nın varlığı"55 isbatlanmıştır.56 "Dış-dünya"nın, "fızikî-dünya"nın varlığının ispatı, ancak bundan sonra ele alınabilecektir.57 Descartes Felsefesinde Apriori Metod'un gerekliliği kısaca şöyle özetlenebilir: [B]a.1:[/B] Her türlü bilginin ilkeleri Metafizik'ten gelir. Bu. fılozofun "Felsefe Ağacı" örneği ile açıklamış olduğu genel felsefe sisteminin58 zorunlu bir sonucudur. Fizik-Dünya'nın bilgisi de, 'her türlü bilgi' gibi, temel olan Metafızik'ten çıkarılacaktır. Metafızik ise, apriorik olarak bilinir. [B]a.2:[/B] Cisimlerden (maddî şeylerden) edinilen açık ve seçik fıkirler de iki türlüdür ki bir kısmı formel olarak Özne'de (Ben'de) mevcuttur, bir kısmı da değildir.59 Bilgide insanın dört gücü, yani insanın dört türlü bilgi edinebilme gücü vardır. Anlayış, Muhayyile, Duyular ve Hâfıza.60 Bunlardan Anlayış, sırf düşünsel (fikrî) şeyler için olup, cismanî şeyler duyular ile Duyulur ve Muhayyile ile düşünülür. Muhayyile, "... maddî şeyler için yaratılmış olan özel bir düşünce tarzıdır..."61 Dolayısıyla maddî (cismanî) şeylerin bilgisini edinmede işbu sözü edilen Muhayyile ve Duyular'ı da ihmal etmemek lâzımdır, ama, bunlardan önce o şeylerin ilkelerinin Anlayış tarafından bilinmesi gerekir ki bu da bir apriori bilgidir. [B]a.3:[/B] Eşyanın (şeylerin) tek özü uzam'dır ve o da geometrik ve Geometri (Matematik) ise aklın saf ürünü, bütünüyle apriorik bir bilgidir. O halde, dış-dünya'nın böyle bir "matematiksel öz" sahibi olması, onun bilgisini edinmede, matematiğin metodu olan aprioiri metodu zorunlu kılar. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Bilim ve İnanç/İmân Üzerine Felsefi Bir İrdeleme
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst