Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim

mihrimah

Well-known member
Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim ve kâinatı yarattım.” Hadisi Kudsinin anlamını açıklar mısınız?
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım” buyurulur. (Acluni, II, 132)

Bu insanlara göre, Allah’ın bir çok emir ve yasaklarını dolayısıyla -haşa- bir gösteriş, bir tahakküm gibi algılamalar da söz konusudur. Örneğin, “Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler diye yarattım “(Zariyat, 51/56) mealindeki ayetten de bu tasavvur hezeyanı söz konusu olabilir. “Allah herkesi kendine kul-köle yapmış.. Bu bir tahakkümdür, bundan bir gösteriş kokuyor..” diyebilirler. Bu tür anlayışlar, Allah’ı gerçek anlamda tanımamış kimselerin kuruntularıdır.

Acaba, bir insanın kendini diğer bazı insanlara tanıtması, bir padişahın halkına kendini tanıtması, ne zamandan beri, bir gösteriş olarak algılanmaya başlamıştır?

Kâinatın yaratılışında, Adeta sonsuz/sayısız olan varlıkların nizam ve intizamında görülen sayısız hikmetler, gözetilen sayısız gayeler, yüce Yaratıcının takip ettiği bir/veya binler maksadının olduğunu göstermektedir. Bu amaçların başında, hiç şüphesiz Allah’ın kendini tanıtması gelir. Çünkü, insan her an bir gezegenin yurdu olan yerküresine çarpmasından korkan, bir virüsün bulaşmasından endişe eden, en küçük bir mikroba fiilen mağlup olan bir varlık olarak yaratılmıştır. Böyle bir varlık, âciz, güçsüz, zayıf olduğu gibi, muhtaç olduğu hiçbir şeyi yaratamayan, bir sivrisineğin bir kanadını bile yoktan var etmekten çok uzak olan, diğer yandan bir çiçeği istediği gibi, bir haharı da isteyen, bir baharı arzu ettiği gibi, ölümden sonra haşir baharını da aşk derecesinde arzulayan, hayalleri, emelleri ebede kadar uzanan zavallı-perişan bir mahluk, bütün kâinatın yegâne sultanı olan Rabbini tanımazsa, bütün ihtiyaçlarını yerine getirebilen kudrete sahip olan kendi malikini bilmezse, bütün dünyanın sultanı dahi olsa kaç para eder.

Demek ki, insan oğlu için, Allah’ı tanımaktan daha önemli bir mesele yoktur. Kaldı ki, Allah’ın tanınmadığı bir yerde, Allah’a nasıl kulluk edilebilir, nasıl imtihan açılabilir, nasıl imtihanın cennet gibi bir mükâfatı, cehennem gibi bir mücazatı olabilir?

Ayrıca, bunu söyleyenler şunu bilsinler ki gösteriş, bir kimsenin kendi kıymetinden daha fazla bir değer kazanmaya yönelik yapılan bir şovdur. Gösteriş, başkasının, kendi hakkında –asıl değerinden daha fazla- bir değer, daha güzel bir kıymet atfetmesini sağlamaya yönelik bir gösteridir. Yine gösteriş, başkasından -ücret, maaş gibi, makam, mevki gibi- bir menfaat sağlamaya yönelik yapmacık bir harekettir. Allah’ın bu gibi pes-paye tavırlardan sonsuz münezzeh ve uzak olduğunu düşünmeyen bir kimsenin O’nu tanıdığından söz edilebilir mi?

Özetle, Allah’ın kendini tanıtması, Onun bize olan ihtiyacından değil, bizim ona olan ihtiyacımızdan kaynaklanmış ve o da sonsuz rahmetiyle bu fıtrî ihtiyacımızı yerine getirmek için kendini bize tanıtmıştır.

Selam ve dua ile...
 

sahici159

Well-known member
Kat’iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır.
Evet yaradılışımızın hadefi ve fıtratımızın gayesi Cenab-ı Hakk'ın bilinmesidir.
Her şeyden önce O'nun yolunda olmak ,ancak O'nun tam bilinmesiyle devamlılık kazanır.
Gönüllerimizin onarılması, donatılması ve itminana ermemiz , ancak O'nun azametiyle kavramaya,
O'ndan gelen sinyallere devamlı açık bulunmaya ,
O'nun bu mevzudaki ihtarlarına kulak vermeye bağlıdır.
 
Üst