Belki terakki etmişsin

Ahmet.1

Well-known member
Aziz, sıddık kardeşlerim! Kastamonu'da ehl-i takva bir zât, şekva tarzında dedi: "Ben sukut etmişim. Eski halimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim." Ben de dedim: Belki terakki etmişsin ki, nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enaniyet ve fâni zevkleri aramamak ile uçmuşsun. Evet bir ehemmiyetli ihsan-ı İlahî; ihsanını, enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir.. tâ ucb ve gurura girmesin.
Ehl-i takva: Günahlardan kendini son derece çekenler.
Şekva: Şikayet.
Sukut: Düşme, alçalma, inme.
Terakki: İlerleme, yükselme, yükseliş.
Uhrevî: Ahirete ait, ahiretle alakalı, öbür dünya ile ilgili.
Hodbin: Kendini düşünen, bencil.
Mahviyet: Alçak gönüllülük.
Terk-i enaniyet: Enaniyeti terk etme, benliği bırakma.
İhsan-ı İlahî: Allah'ın (cc) iyiliği.
İhsan: İyilik, lütuf, bağışlama, cömertlik.
İhsas: Hissettirme.
Ucb: Kibir, gurur, kendini beğenmişlik, yaptığı iyiliklere güvenmek ve bel bağlamak.


Kardeşlerim! Bu hakikata binaen, bu adam gibi düşünen veya hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zâtlar, sizlere bakıp içinizde mahviyet ve tevazu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şakirdleri âdi, âmi adamlar görür ve der: "Bunlar mı hakikat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede?" diyerek dost ise inkisar-ı hayale uğrar, muarız ise kendi muhalefetini haklı bulur.
Hakikat: Gerçek.
Binaen: Dayanarak, dayalı olarak.
Hüsn-ü zan: İyi ve güzel düşünce ve kanaat.
Hizmetkâr: Hizmetçi.
Kisve: Kılık, kıyafet, elbise.
Âmi: Okumamış, cahil, okuma yazması bulunmayan.
Heyhat: Yazık, ne yazık, ne kadar uzak.
İnkisar-ı hayal: Hayal kırıklığı.
Muarız: Karşı çıkan, mücadele veren, karşı gelen.


Said Nursî
Şualar
 

Ahmet.1

Well-known member
Eğer Allah’ı buldunsa, bütün eşya senindir gör. Eğer Mâlik-i Mülk’e memlûk isen, onun mülkü senindir gör.

(Sözler, Risale-i Nur)
 
Üst