Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman’ı Anlayabilmek İçin Gazali’yi Anlamak
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 231143" data-attributes="member: 27"><p><strong>İlahî kudret kadim bir sıfattır </strong></p><p></p><p> Yukarıdada kısaca ifade edildiği gibi gerek Felâsife gerekse Mu’tezile ve diğer bazı fırkalar diğer sıfatları olduğu gibi Allah’ın kudret sıfatını da inkar etmişlerdi. Oysa, kudret sıfatının olmaması durumunda Allah anlayışı son derece anormal bir yapıya dönüşmekteydi. Bu kargaşayı önlemek amacıyla başta Eş’arî ve diğer Ehl-i Sünnet kelamcıları şiddetle Allah’ın Kadir-i Mutlak olduğunu, Kâdir sıfatının bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Konuyu tekrar gündemine alan Gazâlî de olayı enine boyuna incelemiş, belki de tartışmaya son noktasını koymuştur. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî İlahî kudreti anlatmaya başlarken, âlemi yaratan varlığın kudret sahibi olduğunu vurgulayarak Kâinattan çeşitli deliller sıralayarak başlar. Kâinatın son derece sanatlı ve estetik bir yapıda olduğunu, bunun ise İlahî bir kudret eliyle olmasının zaruri bir gerçeklik olduğunu anlatır. </p><p></p><p></p><p> O’na göre Kudretin özelliklerinden biri yaratılan bütün varlıklara istisnasız eşit şekilde taalluk etmektir. Yaratılanlar sonu olmayacak derecede kademelenmiştir. Yani İlahî kudret sürekli yaratma faaliyeti içindedir. Kudret tüm yaratılanları kuşatmıştır. Aksi durumda her varlığı ayrı bir kudretin yaratması gerekir ki, bu muhaldir. O zaman tek bir kudret vardır o da İlahî kudrettir. Varlıklar o kudret karşısında eşit düzeydedir. Kudret karşısında büyük küçük farkı yoktur. Hayvanların fiillerinden cansız varlıkların fiillerine kadar her şey İlahî kudretle yaratılmaktadır. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî insanın fiilinin kim tarafından yaratıldığı tartışmasına girerken ilk olarak Cebriye kelamcılarının görüşle-rine atıfta bulunur. Hatırlanacağı gibi kulun fiillerinin yaratılması konusunda Cebriye insana hiç bir fonksiyon tanımadan her şeyi Allah’ın yarattığı düşüncesindeydi. Felçli bir elin titremesiyle felçli olmayan bir kişinin elini titretmesi olayını aynı kategoride değerlendirmekteydiler. Mu’tezile ise insanın fiillerini kendi kudretiye yarattığı, Allah’ın bu fiillere müdahalesinin olmadığı düşüncesini ileri sürüyordu. Gazâlî ne Cebriye’nin ne de Mu’tezile’nin görüşünün doğru olmadığını ifade eder. Gazâlî fiil konusunda Eş’arî ve Maturîdî’nin ileri sürdükleri argümanları tekrarlar. Mu’tezilenin bu doktrine yönelmekle önemli bir mantıksal hataya düşmüş olduğunu ileri sürer. Gazalî’nin bu konuda kullandığı delil geleneksel delildir. Kişinin fiillerinden çoğunun ayrıntısını bilmeden yapmış olması delilidir. Yaratma olayı sözkonusu ise o fiilin tüm ayrıntısının bilinmesi gerekir. Yoksa o fiile yaratma atfedilemez. Belki bu kesb olabilir. İnsan da fiilinin ayrıntısını bilmediğinden o fiili yaratmış sayılamaz. Sadece O, o fiili yapmıştır (kesb). Gazâlîye göre Mu’tezile ve benzeri ekoller bu ayrıntıyı fark edemediklerinden insanın fiilini insanın mahluku olduğu düşüncesine yönelmişler ve hata etmişlerdir. Gazâlî, insan ve diğer canlılar, kendilerinden sadır olan fiillerin sayısı ve diğer nitelikleri hakkında sorulsa bilgi veremiyeceklerini, dolayısıyla bu fiillerin de onların mahluku olamayacağını ileri sürer. </p><p></p><p></p><p> Gazalî’ye göre insan ve diğer hayvanların fiillerinin çok büyük ekseriyeti kendi iradelerinin dışında gerçekleşir. Yeni doğan bir bebek annesinin memesine yönelir, kedi yavrusu henüz gözü açılmamışken meme arar ve bulur. Örümcek son derece sanatlı ve ilginç bir ağ örer. Bu ağların yuvarlaklığı, kenarlarının şekilleri, birbirine parelelliği mühendisleri hayrete düşürecek niteliktedir. Arı peteklerini altıgen şeklinde kurar. Çünkü altıgen şeklindeki bir yapı petek için en uygun yapıdır. Gazâlî burada altıgenin beşgen, yedigen ve sekizgenden nasıl farklılıklar taşıdığını inceler. Gazâlî’ye göre arıya bu formas-yonu veren kendi kudreti ve bilgisi değil, İlahî kudrettir. (Gazâlî,1971,s.149-15O) </p><p></p><p></p><p> Gazâlî, Kâinatta olan her mümkün varlığın Allah’ın fiili, yaratması ve icadı ile olduğunu ifade eder. O’na göre tevhidî anlayışın temel şartı Kâinatta Allah’tan başka yaratıcının olmadığı ve icad edicinin ancak O olduğuna iman etmektir. Allah mahlukatı yaratmış, onlara istediği şekli vermiş ve kendile-rine hareket lutfetmiştir. </p><p></p><p></p><p> Mutezile ve Felâsifeye karşı çıkarken Cebriye durumuna düşmemek için Gazâlî, insanın fiillerini İlahî kudretin yarattığı, fakat insanın da kudretinin olduğunu kabul ediyordu. Bir fiilde iki kudretin kabul edilmesi durumunda da ortaya çıkabilecek olumsuz durumların neler olabileceğini tartışmaya açar. Ona göre bir fiilde iki kudret aynı nitelik ve tealluk sözkonusu olduğunda olumsuz olabilir. Fakat taalluklar farklı olursa bir fiilde iki kudretin bulunması mümkündür. İnsan fiilinde de bu durum sözkonusudur. Bir tarafta yaratma, diğer tarafta yapma sözkonusudur. İlahî kudret yaratmakta, insanın kudreti ise yapmaktadır. Bir fiile yapıcı ve yaratıcı kudretlerin taalluku farklı olmaktadır. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî yaratma ve İlahî kudret arasındaki ilişkiyi daha da derinleştirir. Mu’tezile ulemasının geliştirdiği “tevlid” olayını tartışmaya açarak bunları da İlahî kudretin kuşatıp kuşatmadığı sorunuyla ilgilenir. İlk olarak bu konudaki geleneksel örnek olan el-yüzük örneğini ele alır. Elin hareketine bağlı olarak hareket eden parmaktaki yüzük veya suyun içindeki elin hareketiyle hareket eden suyun hareketinin insana mı, ilahî kudrete mi ait olduğunu tartışır. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî bu konuyu çözümlerken biraz derinlere iner ve felsefi analizlere girişir. Gazâlî’ye göre Cenab-ı Hakkın muhal bir şeyi murad etmesi düşünülemez. Kâinatta bir şarta bağımlı olanın şarttan ayrı olarak bulunması makul değildir. İradenin şartı ilimdir. İlmin şartı hayattır. İlmin şartı hayat, iradenin şartı ilim olduğu gibi bir şeyin bir mekanı işgal etmesinin şartı o mekanın boş olmasıdır. Bir mekanda iki ayrı şeyin bulunması mümkün değildir. Allah, elin hareketini yarattığı zaman, el, bulunduğu mekana komşu olan mekanı işgal etmek durumundadır. Elin komşusu bulunduğu mekanı boşaltmadıkça el o mekanı işgal edemez. Komşu mekanın boşalması el tarafından işgal edilmenin şartıdır. El hareket ettiğinde komşu mekan, suyun hareketi veya itilmesi ile boşalmamamış olsa iki varlığın bir mekanda bir arada bulunması gerekirdi ki, bu imkansızdır. Birinin mekanı boşaltması diğerinin o mekanı işgalinin şartı olduğundan aralarında bağımlılık vardır. Bir olayın diğerinden doğduğu zannı bu bağımlılıktan ileri geliyor. Oysa bu yanlıştır. (Gazâlî, 1971,s.156-7) Ancak bu bağımlılık zorunlu bir bağımlılık değildir. </p><p></p><p></p><p> Elin hareketi ile yüzüğün hareketi bir birinden farklı ayrı ayrı olaydır. Hatta bu bağımlılıklar, pamuğun ateşe düştüğü zaman yanması, elin buza değmesiyle üşümesi olayında olduğu gibi zorunluluktan değil, alışkanlıktan kaynaklanır. Bunlar Allah’ın sünneti olarak vardır, bundan böyle de olacaktır. Ne varki İlahi kudret bunların aksini yaratmaya âciz değildir. Mesela el buza değdiği zaman elin üşümesi yerine yanmasını yaratması mümkündür. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî Eş’arî kelamcıları gibi İlahi kudreti vurgular, bu yolla Tevhidi anlayışı her türlü şüpheden arındırmaya çalışırken insan iradesi ve kudretine arzu edilen vurguda bulunmaz. Bu eğilim aslında tüm Eş’arî kelamcılarının genel bir eğilimidir. Kelami ve felsefi konularda irade-i cüz’iyye hak ettiği ölçüde vurgulamazken, doğal olarak ahlak ve tasavvuf konularında tüm sorumluluk insan iradesi ve ihtiyarına verilir. İhya’daki genel vurgu bu istikamettedir. Kelami konularda irade ve insan kudretine farklı bir vurgu Maturîdî ve çağımız kelamcılarından Bediüzzaman’-da görülmektedir. </p><p></p><p></p><p> Sonuç olarak Gazâlî’ye göre Allah kudretten yoksun değil, tersine kendini Kur’an’ında tanımladığı gibi Kadir-i Mutlak’tır. Tüm varlıklar O’nun İlahi kudretiyle yaratılmaktadır. İlminin sınırı olmadığı gibi kudretinin de sınırı yoktur.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 231143, member: 27"] [B]İlahî kudret kadim bir sıfattır [/B] Yukarıdada kısaca ifade edildiği gibi gerek Felâsife gerekse Mu’tezile ve diğer bazı fırkalar diğer sıfatları olduğu gibi Allah’ın kudret sıfatını da inkar etmişlerdi. Oysa, kudret sıfatının olmaması durumunda Allah anlayışı son derece anormal bir yapıya dönüşmekteydi. Bu kargaşayı önlemek amacıyla başta Eş’arî ve diğer Ehl-i Sünnet kelamcıları şiddetle Allah’ın Kadir-i Mutlak olduğunu, Kâdir sıfatının bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Konuyu tekrar gündemine alan Gazâlî de olayı enine boyuna incelemiş, belki de tartışmaya son noktasını koymuştur. Gazâlî İlahî kudreti anlatmaya başlarken, âlemi yaratan varlığın kudret sahibi olduğunu vurgulayarak Kâinattan çeşitli deliller sıralayarak başlar. Kâinatın son derece sanatlı ve estetik bir yapıda olduğunu, bunun ise İlahî bir kudret eliyle olmasının zaruri bir gerçeklik olduğunu anlatır. O’na göre Kudretin özelliklerinden biri yaratılan bütün varlıklara istisnasız eşit şekilde taalluk etmektir. Yaratılanlar sonu olmayacak derecede kademelenmiştir. Yani İlahî kudret sürekli yaratma faaliyeti içindedir. Kudret tüm yaratılanları kuşatmıştır. Aksi durumda her varlığı ayrı bir kudretin yaratması gerekir ki, bu muhaldir. O zaman tek bir kudret vardır o da İlahî kudrettir. Varlıklar o kudret karşısında eşit düzeydedir. Kudret karşısında büyük küçük farkı yoktur. Hayvanların fiillerinden cansız varlıkların fiillerine kadar her şey İlahî kudretle yaratılmaktadır. Gazâlî insanın fiilinin kim tarafından yaratıldığı tartışmasına girerken ilk olarak Cebriye kelamcılarının görüşle-rine atıfta bulunur. Hatırlanacağı gibi kulun fiillerinin yaratılması konusunda Cebriye insana hiç bir fonksiyon tanımadan her şeyi Allah’ın yarattığı düşüncesindeydi. Felçli bir elin titremesiyle felçli olmayan bir kişinin elini titretmesi olayını aynı kategoride değerlendirmekteydiler. Mu’tezile ise insanın fiillerini kendi kudretiye yarattığı, Allah’ın bu fiillere müdahalesinin olmadığı düşüncesini ileri sürüyordu. Gazâlî ne Cebriye’nin ne de Mu’tezile’nin görüşünün doğru olmadığını ifade eder. Gazâlî fiil konusunda Eş’arî ve Maturîdî’nin ileri sürdükleri argümanları tekrarlar. Mu’tezilenin bu doktrine yönelmekle önemli bir mantıksal hataya düşmüş olduğunu ileri sürer. Gazalî’nin bu konuda kullandığı delil geleneksel delildir. Kişinin fiillerinden çoğunun ayrıntısını bilmeden yapmış olması delilidir. Yaratma olayı sözkonusu ise o fiilin tüm ayrıntısının bilinmesi gerekir. Yoksa o fiile yaratma atfedilemez. Belki bu kesb olabilir. İnsan da fiilinin ayrıntısını bilmediğinden o fiili yaratmış sayılamaz. Sadece O, o fiili yapmıştır (kesb). Gazâlîye göre Mu’tezile ve benzeri ekoller bu ayrıntıyı fark edemediklerinden insanın fiilini insanın mahluku olduğu düşüncesine yönelmişler ve hata etmişlerdir. Gazâlî, insan ve diğer canlılar, kendilerinden sadır olan fiillerin sayısı ve diğer nitelikleri hakkında sorulsa bilgi veremiyeceklerini, dolayısıyla bu fiillerin de onların mahluku olamayacağını ileri sürer. Gazalî’ye göre insan ve diğer hayvanların fiillerinin çok büyük ekseriyeti kendi iradelerinin dışında gerçekleşir. Yeni doğan bir bebek annesinin memesine yönelir, kedi yavrusu henüz gözü açılmamışken meme arar ve bulur. Örümcek son derece sanatlı ve ilginç bir ağ örer. Bu ağların yuvarlaklığı, kenarlarının şekilleri, birbirine parelelliği mühendisleri hayrete düşürecek niteliktedir. Arı peteklerini altıgen şeklinde kurar. Çünkü altıgen şeklindeki bir yapı petek için en uygun yapıdır. Gazâlî burada altıgenin beşgen, yedigen ve sekizgenden nasıl farklılıklar taşıdığını inceler. Gazâlî’ye göre arıya bu formas-yonu veren kendi kudreti ve bilgisi değil, İlahî kudrettir. (Gazâlî,1971,s.149-15O) Gazâlî, Kâinatta olan her mümkün varlığın Allah’ın fiili, yaratması ve icadı ile olduğunu ifade eder. O’na göre tevhidî anlayışın temel şartı Kâinatta Allah’tan başka yaratıcının olmadığı ve icad edicinin ancak O olduğuna iman etmektir. Allah mahlukatı yaratmış, onlara istediği şekli vermiş ve kendile-rine hareket lutfetmiştir. Mutezile ve Felâsifeye karşı çıkarken Cebriye durumuna düşmemek için Gazâlî, insanın fiillerini İlahî kudretin yarattığı, fakat insanın da kudretinin olduğunu kabul ediyordu. Bir fiilde iki kudretin kabul edilmesi durumunda da ortaya çıkabilecek olumsuz durumların neler olabileceğini tartışmaya açar. Ona göre bir fiilde iki kudret aynı nitelik ve tealluk sözkonusu olduğunda olumsuz olabilir. Fakat taalluklar farklı olursa bir fiilde iki kudretin bulunması mümkündür. İnsan fiilinde de bu durum sözkonusudur. Bir tarafta yaratma, diğer tarafta yapma sözkonusudur. İlahî kudret yaratmakta, insanın kudreti ise yapmaktadır. Bir fiile yapıcı ve yaratıcı kudretlerin taalluku farklı olmaktadır. Gazâlî yaratma ve İlahî kudret arasındaki ilişkiyi daha da derinleştirir. Mu’tezile ulemasının geliştirdiği “tevlid” olayını tartışmaya açarak bunları da İlahî kudretin kuşatıp kuşatmadığı sorunuyla ilgilenir. İlk olarak bu konudaki geleneksel örnek olan el-yüzük örneğini ele alır. Elin hareketine bağlı olarak hareket eden parmaktaki yüzük veya suyun içindeki elin hareketiyle hareket eden suyun hareketinin insana mı, ilahî kudrete mi ait olduğunu tartışır. Gazâlî bu konuyu çözümlerken biraz derinlere iner ve felsefi analizlere girişir. Gazâlî’ye göre Cenab-ı Hakkın muhal bir şeyi murad etmesi düşünülemez. Kâinatta bir şarta bağımlı olanın şarttan ayrı olarak bulunması makul değildir. İradenin şartı ilimdir. İlmin şartı hayattır. İlmin şartı hayat, iradenin şartı ilim olduğu gibi bir şeyin bir mekanı işgal etmesinin şartı o mekanın boş olmasıdır. Bir mekanda iki ayrı şeyin bulunması mümkün değildir. Allah, elin hareketini yarattığı zaman, el, bulunduğu mekana komşu olan mekanı işgal etmek durumundadır. Elin komşusu bulunduğu mekanı boşaltmadıkça el o mekanı işgal edemez. Komşu mekanın boşalması el tarafından işgal edilmenin şartıdır. El hareket ettiğinde komşu mekan, suyun hareketi veya itilmesi ile boşalmamamış olsa iki varlığın bir mekanda bir arada bulunması gerekirdi ki, bu imkansızdır. Birinin mekanı boşaltması diğerinin o mekanı işgalinin şartı olduğundan aralarında bağımlılık vardır. Bir olayın diğerinden doğduğu zannı bu bağımlılıktan ileri geliyor. Oysa bu yanlıştır. (Gazâlî, 1971,s.156-7) Ancak bu bağımlılık zorunlu bir bağımlılık değildir. Elin hareketi ile yüzüğün hareketi bir birinden farklı ayrı ayrı olaydır. Hatta bu bağımlılıklar, pamuğun ateşe düştüğü zaman yanması, elin buza değmesiyle üşümesi olayında olduğu gibi zorunluluktan değil, alışkanlıktan kaynaklanır. Bunlar Allah’ın sünneti olarak vardır, bundan böyle de olacaktır. Ne varki İlahi kudret bunların aksini yaratmaya âciz değildir. Mesela el buza değdiği zaman elin üşümesi yerine yanmasını yaratması mümkündür. Gazâlî Eş’arî kelamcıları gibi İlahi kudreti vurgular, bu yolla Tevhidi anlayışı her türlü şüpheden arındırmaya çalışırken insan iradesi ve kudretine arzu edilen vurguda bulunmaz. Bu eğilim aslında tüm Eş’arî kelamcılarının genel bir eğilimidir. Kelami ve felsefi konularda irade-i cüz’iyye hak ettiği ölçüde vurgulamazken, doğal olarak ahlak ve tasavvuf konularında tüm sorumluluk insan iradesi ve ihtiyarına verilir. İhya’daki genel vurgu bu istikamettedir. Kelami konularda irade ve insan kudretine farklı bir vurgu Maturîdî ve çağımız kelamcılarından Bediüzzaman’-da görülmektedir. Sonuç olarak Gazâlî’ye göre Allah kudretten yoksun değil, tersine kendini Kur’an’ında tanımladığı gibi Kadir-i Mutlak’tır. Tüm varlıklar O’nun İlahi kudretiyle yaratılmaktadır. İlminin sınırı olmadığı gibi kudretinin de sınırı yoktur. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman’ı Anlayabilmek İçin Gazali’yi Anlamak
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst