Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman'ın Hayatı
Bediüzzaman sait nursi ve kastamonu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="HAYAL ET" data-source="post: 328747" data-attributes="member: 1023140"><p>Hz. Mevlâna Halid’in Cübbesi</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Mevlânâ Halid-i Bağdadî önceki asrın müceddidi olarak kabul edilen büyük bir veli ve âlimdir. Üstad Kastamonu’dayken Mevlânâ Hâlid’in müridi ve talebesi olmuş, daha sonra Afyon’da müftülük de yapmış olan Küçük Âşık’ın torunlarından Âsiye hanım, eşinin vazifesi münasebetiyle burada bulunuyordu. Vaktiyle Mevlânâ Hâlid’in sırtından çıkarıp dedesine giydirdiği cübbe kendisindeydi. Risale-i Nur’un da hâlis bir talebesi olmuş olan Âsiye Mülazımoğlu hanım, “asıl sahibi Bediüzzaman’dır” kanaatiyle, cübbeyi Feyzi Efendi vasıtasıyla Üstad’a ulaştırır. Ayrıntılar hatıralarda ve Lâhikalarda mevcuttur.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Lise Talebeleri</p><p></p><p></p><p></p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman Said Nursi’nin Kastamonu hayatı dendiğinde, Meyvenin Altıncı Meselesinin telifine de vesile olan Kastamonu Lisesi talebelerinden de söz etmek gerekir. Anadolu’nun ilk lisesi olan bu okuldan epeyce talebe merak edip Bediüzzaman’ı ziyaret etmiş, kendisine hürmet etmiştir. Üstad’ın da bu gençlerle ciddi alakadar olduğu, onlara nasihat ettiği bazı hatıralarda geçmektedir.. Bu talebelere okulda, “Bediüzzamancı” dendiği, hattabirçoğunun bu yüzden disipline sevk edilip bir kısmının cezalandırıldığı bilinmektedir. Üstad’ın sadık talebelerinden Abdullah Yeğin de bu talebeler arasındadır.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Karadağ</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman fırsat buldukça kendisinin Karadağ dediği ve Risalelerde de öyle geçen Hacı İbrahim Dağı’na giderdi. Bu, bazen yürüyerek bazen de kiralanan bir binekle olurdu. Yanında da talebelerinden biri veya birkaçı bulunurdu. Âyetü’l-Kübra Risalesi burada telif edilmiştir. Bu risalenin başında “Karadağ’ın bir meyvesi” notunu düşmüştür. Kastamonu’dan ayrıldıktan sonra buradaki talebelerine yazdığı bir mektupta “Ben, ekser vakitte hayalen ve manen kendimi Kastamonu'nun mübarek dağlarında ve o kardeşlerimin yanında buluyorum” der.</p><p></p><p></p><p></p><p>Karadağ da bazı çam ağaçlarına (Barla’da olduğu gibi) çıkar, risale tashih eder, tefekkür ederdi. Bu çamlardan, adeta rüku halinde duran bir tanesi galiba o günlerin hatırasını yad için ziyarete gelenlerden kıskanılıp(!) kesilmiştir! </p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Hoş Bir Tevafuk</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman’ın hayatında çok dağlar tepeler ona mekan olmuştur. Çamlıca tepesinden, Şeyh San’an Tepesinden, Barla Tepelicesine kadar. Barla’da Çam Dağındaki Tepelice’ye çıktığı gibi Karadağda da Tepelice tepesine çıkardı. İlginç olan, Barlada karşıda Gelincik Dağı vardı, Kastamonu Tepelicesinin (Depelce) karşısında da Gelin dağı… Hoş tevafuk!</p><p></p><p>Depelce köyünden çok değer verdiği talebesi Küçük Şeyhlerin Hilmi Bey de yanına gelir bu bereketli vakitlerden istifade ederdi.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Üstad Kastamonu’da bulunduğu yıllarda da eskiden olduğu gibi istiğna ve iktisad düsturlarına tam riayetle yaşadı. Halk kendisine yardım etmek istiyor, hediyeler, bazen de para getiriyordu. Ancak o bunları hiç kabul etmemiştir. Şaşılacak derecede az yer, onlarca yamalı kıyafetlerini giyerdi. Ancak yakın talebelerinden Emin ve Feyzi gibi zatlar, sobasını yakmak gibi bazı hizmetlerini görürlerdi.</p><p></p><p> </p><p></p><p>Risale-i Nurlarda, Nur talebelerinin siyasete mesafeli durmaları dersi verilmektedir. Bu da bir düstur olarak istikametli talebeler tarafından daima tatbik edilegelmiştir. Üstad’ın Kastamonu hayatı 2. Dünya savaşı yıllarına denk düşmektedir. Hemen herkesin gözü kulağı bu harple ilgili haberlerdeyken, o, bu yıllarda da güncel meselelerin hakiki iman vazifesinin önüne geçmemesi hususuna özel bir önem vermiş ve talebelerini de bu açıdan çok kere ikaz etmiştir. Bu manada dersleri Kastamonu Lahikasında mevcuttur.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Kısaca Bediüzzaman, bazı büyük bilinenlerin aksine, yakından tanıyanların kendisinden kopamadıkları bir fazilet âbidesi olarak yaklaşık sekiz sene şereflendirdiği Kastamonu’nun semalarında da hoş bir sadâ bırakmıştır.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Kastamonu’dan Ayrılış</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>1943 senesinde, ziyaretine gelen bazı talebelerine; yakında buradan ayrılabileceğini, bir memlekette sekiz seneden fazla kalmadığını anlatarak, talebelerin birbirleriyle tam bir kardeşlik bağıyla bağlı olmalarını tavsiye ettiği, Abdullah Yeğin tarafından anlatılmaktadır.</p><p></p><p> </p><p></p><p>Özellikle Isparta’da iman hizmeti çok inkişaf ediyordu. Bundan rahatsız olunduğu açıktı. Sıkı takipler ve aramalar başlamıştı. Asıl aranan ise 5. Şua idi. Halbuki bu risalenin aslı Osmanlı döneminde, Japon başkumandanının sorduğu bazı sorulara verilen cevaplardan meydana geliyordu ve buna rağmen kimseye gösterilmiyor, yazılmıyor, neşredilmiyordu. Bir de aynı durumda olan 24. Lem’a vardı. Fakat maksatları kanunları uygulamaktan çok bu fazilet timsali, mütevazi, memleketin âsâyişinin de manevi bekçileri olan insanları ortadan kaldırmak için bahane bulmaktı ki, bu eserleri sonunda buldular ve ellerine güya bir delil geçirmiş oldular. Çeşitli illerdeki Nur Talebeleri tutuklanmaya başlanmıştı.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Denizli Safhası</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman, Isparta savcısının talimatı üzerine 20 Eylülde tutuklanmıştı. 13 Ekim 1943 tarihinde de Isparta’ya gönderilmek üzere yola çıkarıldı. Isparta’dan sonra da Memleket çapında önde gelen bir çok Nur talebesiyle birlikte Denizli hapishanesine gönderildi.</p><p></p><p> </p><p></p><p>Denizliye Kastamonu’dan çok sayıda (20’den fazla) Nur talebesi de gönderilmiştir. Denizli hapsi, normalden çok ağır şartlar altında geçmiştir. Burada, Kastamonulu talebelerin büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle bazı mahpusların ve gardiyanların menfi tavırları, Kastamonulular geldikten sonra son bulmuştur. Efeler diyarı Kastamonulular bu menfi tavırlara hem merdanelikleriyle, hem cömertlikleriyle son verdirmişlerdir. Bunda, Taşköprülü Sadık Beyle, Hilmi Bey’in sadakatleri asıl rolü oynamıştır. Mehmet Feyzi gibi fazilet timsali ve ilim deryası bir talebe de orada sıkıntı içindeki mazlumlara kuvvet olmuştur. Elbette Isparta kahramanlarından da kendileri çok istifade etmişlerdir. Her şeye rağmen bu hapis, vesile olduğu tanışmalar, kaynaşmalar vb bakımından güzel meyveler vermiştir. Hapishanedeki diğer mahkumlar da ibadete başlamış aralarında bir çoğu hizmete başlamıştır. Bediüzzaman’ın hapishaneye verdiği “Medrese-i Yusufiye” unvanının manası burada da tam tahakkuk etmiştir. Çekilen sıkıntıları hatıralarda bulmak mümkündür. Yapılan savunmalar da risalelerde mevcuttur. İsteyen okuyabilir.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Sıkıntıyı yalnız hapse gidenler çekmemişlerdir. Onların geride bıraktığı aileleri de çekmişlerdir. Nurdan rahatsız olanlar, geride kalanlara kasten kötü haberler vererek onları adeta perişan etmek istemişlerdir. </p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman Kastamonu’dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra (26 Kasım 1943) Tosya’da meydana gelen deprem de burada hatırlanmalıdır. Halktan çok kimsenin, bu hadiseyi de bu büyük âlimin şehirden götürülmesine ve mazlumlara reva görülen muameleye bağladığı anlatılmaktadır.</p><p></p><p> </p><p></p><p>Haziran 1944’te Denizli hapsi sona erer. Buradan, Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ’a gönderilir. Kastamonulular da memleketlerine dönerler.</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman’dan Sonra Kastamonu</p><p></p><p></p><p> </p><p></p><p></p><p>Memleketlerine dönen Nur Talebeleri, elbette fütur getirmeden, çekinmeden; Bediüzzaman’ın ifadesiyle “kemâl-i iştiyakla” hizmet başına geçmişlerdir. Bundan sonraki safhada da İnebolu özel yerini korumaya devam etmiştir. Ahmet Nazif Çelebi gibi dirayetli bir zatın hizmete sahip çıkmasının bunda büyük etkisi olmalıdır.</p><p></p><p> </p><p></p><p>Buradaki Nur talebeleri zaman zaman Üstadlarını ziyaret etmeye ve mektuplaşmaya devam etmişlerdir. Fakat elbette Denizli hapsinin en yoğun yaşandığı bir yer olarak, burada hizmete düşmanlık besleyen resmi gayrı resmi kişiler karşı propagandalarını ve tacizlerini bu vesileyle yoğun biçimde yapmaya devam ettirmişlerdir. Muhtemeldir ki bu gayretlerden etkilenmiştir Kastamonu. Buna rağmen başta Feyzi Efendi, Sadık ve Hilmi Beyler olmak üzere hizmetler devam etmiştir. Yine dersler okunmuş, yine yeni simalar daireye dahil olmaya devam etmiş, yine Risaleler yazılmıştır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="HAYAL ET, post: 328747, member: 1023140"] Hz. Mevlâna Halid’in Cübbesi Mevlânâ Halid-i Bağdadî önceki asrın müceddidi olarak kabul edilen büyük bir veli ve âlimdir. Üstad Kastamonu’dayken Mevlânâ Hâlid’in müridi ve talebesi olmuş, daha sonra Afyon’da müftülük de yapmış olan Küçük Âşık’ın torunlarından Âsiye hanım, eşinin vazifesi münasebetiyle burada bulunuyordu. Vaktiyle Mevlânâ Hâlid’in sırtından çıkarıp dedesine giydirdiği cübbe kendisindeydi. Risale-i Nur’un da hâlis bir talebesi olmuş olan Âsiye Mülazımoğlu hanım, “asıl sahibi Bediüzzaman’dır” kanaatiyle, cübbeyi Feyzi Efendi vasıtasıyla Üstad’a ulaştırır. Ayrıntılar hatıralarda ve Lâhikalarda mevcuttur. Lise Talebeleri Bediüzzaman Said Nursi’nin Kastamonu hayatı dendiğinde, Meyvenin Altıncı Meselesinin telifine de vesile olan Kastamonu Lisesi talebelerinden de söz etmek gerekir. Anadolu’nun ilk lisesi olan bu okuldan epeyce talebe merak edip Bediüzzaman’ı ziyaret etmiş, kendisine hürmet etmiştir. Üstad’ın da bu gençlerle ciddi alakadar olduğu, onlara nasihat ettiği bazı hatıralarda geçmektedir.. Bu talebelere okulda, “Bediüzzamancı” dendiği, hattabirçoğunun bu yüzden disipline sevk edilip bir kısmının cezalandırıldığı bilinmektedir. Üstad’ın sadık talebelerinden Abdullah Yeğin de bu talebeler arasındadır. Karadağ Bediüzzaman fırsat buldukça kendisinin Karadağ dediği ve Risalelerde de öyle geçen Hacı İbrahim Dağı’na giderdi. Bu, bazen yürüyerek bazen de kiralanan bir binekle olurdu. Yanında da talebelerinden biri veya birkaçı bulunurdu. Âyetü’l-Kübra Risalesi burada telif edilmiştir. Bu risalenin başında “Karadağ’ın bir meyvesi” notunu düşmüştür. Kastamonu’dan ayrıldıktan sonra buradaki talebelerine yazdığı bir mektupta “Ben, ekser vakitte hayalen ve manen kendimi Kastamonu'nun mübarek dağlarında ve o kardeşlerimin yanında buluyorum” der. Karadağ da bazı çam ağaçlarına (Barla’da olduğu gibi) çıkar, risale tashih eder, tefekkür ederdi. Bu çamlardan, adeta rüku halinde duran bir tanesi galiba o günlerin hatırasını yad için ziyarete gelenlerden kıskanılıp(!) kesilmiştir! Hoş Bir Tevafuk Bediüzzaman’ın hayatında çok dağlar tepeler ona mekan olmuştur. Çamlıca tepesinden, Şeyh San’an Tepesinden, Barla Tepelicesine kadar. Barla’da Çam Dağındaki Tepelice’ye çıktığı gibi Karadağda da Tepelice tepesine çıkardı. İlginç olan, Barlada karşıda Gelincik Dağı vardı, Kastamonu Tepelicesinin (Depelce) karşısında da Gelin dağı… Hoş tevafuk! Depelce köyünden çok değer verdiği talebesi Küçük Şeyhlerin Hilmi Bey de yanına gelir bu bereketli vakitlerden istifade ederdi. Üstad Kastamonu’da bulunduğu yıllarda da eskiden olduğu gibi istiğna ve iktisad düsturlarına tam riayetle yaşadı. Halk kendisine yardım etmek istiyor, hediyeler, bazen de para getiriyordu. Ancak o bunları hiç kabul etmemiştir. Şaşılacak derecede az yer, onlarca yamalı kıyafetlerini giyerdi. Ancak yakın talebelerinden Emin ve Feyzi gibi zatlar, sobasını yakmak gibi bazı hizmetlerini görürlerdi. Risale-i Nurlarda, Nur talebelerinin siyasete mesafeli durmaları dersi verilmektedir. Bu da bir düstur olarak istikametli talebeler tarafından daima tatbik edilegelmiştir. Üstad’ın Kastamonu hayatı 2. Dünya savaşı yıllarına denk düşmektedir. Hemen herkesin gözü kulağı bu harple ilgili haberlerdeyken, o, bu yıllarda da güncel meselelerin hakiki iman vazifesinin önüne geçmemesi hususuna özel bir önem vermiş ve talebelerini de bu açıdan çok kere ikaz etmiştir. Bu manada dersleri Kastamonu Lahikasında mevcuttur. Kısaca Bediüzzaman, bazı büyük bilinenlerin aksine, yakından tanıyanların kendisinden kopamadıkları bir fazilet âbidesi olarak yaklaşık sekiz sene şereflendirdiği Kastamonu’nun semalarında da hoş bir sadâ bırakmıştır. Kastamonu’dan Ayrılış 1943 senesinde, ziyaretine gelen bazı talebelerine; yakında buradan ayrılabileceğini, bir memlekette sekiz seneden fazla kalmadığını anlatarak, talebelerin birbirleriyle tam bir kardeşlik bağıyla bağlı olmalarını tavsiye ettiği, Abdullah Yeğin tarafından anlatılmaktadır. Özellikle Isparta’da iman hizmeti çok inkişaf ediyordu. Bundan rahatsız olunduğu açıktı. Sıkı takipler ve aramalar başlamıştı. Asıl aranan ise 5. Şua idi. Halbuki bu risalenin aslı Osmanlı döneminde, Japon başkumandanının sorduğu bazı sorulara verilen cevaplardan meydana geliyordu ve buna rağmen kimseye gösterilmiyor, yazılmıyor, neşredilmiyordu. Bir de aynı durumda olan 24. Lem’a vardı. Fakat maksatları kanunları uygulamaktan çok bu fazilet timsali, mütevazi, memleketin âsâyişinin de manevi bekçileri olan insanları ortadan kaldırmak için bahane bulmaktı ki, bu eserleri sonunda buldular ve ellerine güya bir delil geçirmiş oldular. Çeşitli illerdeki Nur Talebeleri tutuklanmaya başlanmıştı. Denizli Safhası Bediüzzaman, Isparta savcısının talimatı üzerine 20 Eylülde tutuklanmıştı. 13 Ekim 1943 tarihinde de Isparta’ya gönderilmek üzere yola çıkarıldı. Isparta’dan sonra da Memleket çapında önde gelen bir çok Nur talebesiyle birlikte Denizli hapishanesine gönderildi. Denizliye Kastamonu’dan çok sayıda (20’den fazla) Nur talebesi de gönderilmiştir. Denizli hapsi, normalden çok ağır şartlar altında geçmiştir. Burada, Kastamonulu talebelerin büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle bazı mahpusların ve gardiyanların menfi tavırları, Kastamonulular geldikten sonra son bulmuştur. Efeler diyarı Kastamonulular bu menfi tavırlara hem merdanelikleriyle, hem cömertlikleriyle son verdirmişlerdir. Bunda, Taşköprülü Sadık Beyle, Hilmi Bey’in sadakatleri asıl rolü oynamıştır. Mehmet Feyzi gibi fazilet timsali ve ilim deryası bir talebe de orada sıkıntı içindeki mazlumlara kuvvet olmuştur. Elbette Isparta kahramanlarından da kendileri çok istifade etmişlerdir. Her şeye rağmen bu hapis, vesile olduğu tanışmalar, kaynaşmalar vb bakımından güzel meyveler vermiştir. Hapishanedeki diğer mahkumlar da ibadete başlamış aralarında bir çoğu hizmete başlamıştır. Bediüzzaman’ın hapishaneye verdiği “Medrese-i Yusufiye” unvanının manası burada da tam tahakkuk etmiştir. Çekilen sıkıntıları hatıralarda bulmak mümkündür. Yapılan savunmalar da risalelerde mevcuttur. İsteyen okuyabilir. Sıkıntıyı yalnız hapse gidenler çekmemişlerdir. Onların geride bıraktığı aileleri de çekmişlerdir. Nurdan rahatsız olanlar, geride kalanlara kasten kötü haberler vererek onları adeta perişan etmek istemişlerdir. Bediüzzaman Kastamonu’dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra (26 Kasım 1943) Tosya’da meydana gelen deprem de burada hatırlanmalıdır. Halktan çok kimsenin, bu hadiseyi de bu büyük âlimin şehirden götürülmesine ve mazlumlara reva görülen muameleye bağladığı anlatılmaktadır. Haziran 1944’te Denizli hapsi sona erer. Buradan, Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ’a gönderilir. Kastamonulular da memleketlerine dönerler. Bediüzzaman’dan Sonra Kastamonu Memleketlerine dönen Nur Talebeleri, elbette fütur getirmeden, çekinmeden; Bediüzzaman’ın ifadesiyle “kemâl-i iştiyakla” hizmet başına geçmişlerdir. Bundan sonraki safhada da İnebolu özel yerini korumaya devam etmiştir. Ahmet Nazif Çelebi gibi dirayetli bir zatın hizmete sahip çıkmasının bunda büyük etkisi olmalıdır. Buradaki Nur talebeleri zaman zaman Üstadlarını ziyaret etmeye ve mektuplaşmaya devam etmişlerdir. Fakat elbette Denizli hapsinin en yoğun yaşandığı bir yer olarak, burada hizmete düşmanlık besleyen resmi gayrı resmi kişiler karşı propagandalarını ve tacizlerini bu vesileyle yoğun biçimde yapmaya devam ettirmişlerdir. Muhtemeldir ki bu gayretlerden etkilenmiştir Kastamonu. Buna rağmen başta Feyzi Efendi, Sadık ve Hilmi Beyler olmak üzere hizmetler devam etmiştir. Yine dersler okunmuş, yine yeni simalar daireye dahil olmaya devam etmiş, yine Risaleler yazılmıştır. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman'ın Hayatı
Bediüzzaman sait nursi ve kastamonu
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst