Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 229686" data-attributes="member: 27"><p><strong>Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod</strong></p><p></p><p><strong>Üçüncü vecih: Ma’rifet ve medeniyetle ilgili i’câz </strong></p><p><strong></strong></p><p>Bediüzzaman, beşeriyetin inkılab ve ıstırabından hareketle bir tahminde bulunuyor ve bu infılak ve inkılabda Kur’ân hidayetinin her tarafta yükselip hakim olacağını haber veriyor. Çünkü, Kur’ân, her asırda taze nazil oluyor gibi tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor. Özellikle şu asr-ı hazır insanları Kur’ân’ın "Yâ ehle'l-kitâb" hitabına çok muhtaçtırlar. Çünkü Kur’ân bütün beşer tabakalarına teveccüh eden bir hitab-ı ezelîdir. </p><p></p><p></p><p> Meselâ, “En ziyade kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitab insanları Kur’ân’ın hitab-i mürşidanesine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitab doğrudan doğruya şu asra müteveccihdir ve "Yâ ehle'l-kitâb"lafzı “Yâ ehle’l-mekteb!” mânâsını dahi tazammun eder.” Bunlara karşı Kur’ân nasıl i’câzını gösteriyor? Şimdi, şu müthiş yeni muarazacıya karşı i’câz-ı Kur’ân’ı isbat etmek için medeniyet muaraza sûretiyle vaz’ettiği esasatı ve desatirini, esasat-ı Kur’âniye ile karşılaştıracağız.” </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman’a göre, modern medeniyetin Kur’ân karşısındaki acizliği üç cihetten ileri geliyor: </p><p></p><p> <strong>Birinci cihet:</strong> Bu cihette, Kur’ân’ın, beşerin dünya ve ahiret saadetini temin için getirdikleriyle, günümüz medeniyetinin insanı mutlu etmek için getirdikleri mukayese edilir ve beşer medeniyetinin acizliği ortaya konur. Müslümanın açık ve kesin olarak doğru yolu bulduğu bir çok konuda, günümüz medeniyetinin büyük sapmalar göstererek yolunu kaybettiğini görüyoruz. Meselâ, Müslümanın bütün hal ve hareketlerinde kendisine rehber edindiği “Bismillah (Allah’ın adıyla hareket ederim)” şiarı, iman, mü’minin dünyaya bakışı, Allah’ın birliği, başta namaz olmak üzere ibadet, insanın gerçek vazifesi, malını ve canını Cenab-ı Hakka satmak, kâinatın muammasını çözen Allah’a ve âhiret gününe iman, dünyanın hakikatı ve insanın dünyadaki görevi, haşir ve âhiret esasları ve dünya hayatına tesirleri, âlem ve insanın yaratılış hikmet ve muammasının halli, nefsin te’dib ve terbiyesi, Risalet-i Ahmediyenin isbatı, kaza ve kader konuları... gibi. Bütün bu meselelerde günümüz medeniyeti yolunu şaşırmış ve Kur’ân mu’cizeliği sabit olmuştur. </p><p></p><p> <p style="text-align: center"> <img src="http://www.koprudergisi.com/issues/054/images/054_01.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"></p><p> <strong>İkinci cihet: </strong>Bu cihet, Kur’ân’ın kâinat ve hayata bakışı, ahlakî terbiye konusundaki düsturları; esası, hedefi, prensipleri, rabıtası, gayesi ve neticesi itibariyle hayat-ı içtimaiyyeye bakışı ve bu konudaki kanunları ile günümüz medeniyetinin aynı konulara bakışı ve düsturu mukayese ediliyor. Böylece, Kur’ân’ın üstünlüğü ve medeniyet-i beşeriyeye galebesi gösteriliyor. Bediüzzaman’ın sosyal hayat açısından yapmış olduğu mukayese şematik olarak şöyle açıklanabilir: </p><p></p><p></p><p> <strong>Üçüncü cihet:</strong> Bu cihet, desatir-i Kur’âniyenin ezelden geldiği için ebede gideceğini, medeniyet kanunları gibi ihtiyarlamadığını belirtiyor. Meselâ, günümüz medeniyeti taaddüd-ü zevcatı kabul etmemekle birçok fahişehaneleri açmaya mecbur olmuştur. İktisad, miras ve benzeri konularda Kur’ân’ın kanunları sabit ve ebedî olmaya devam ediyor. Yine meselâ, günümüz medeniyetinin bütün cem’iyyat-ı hayriyeleri ile, bütün cebbarane şedid inzibat ve nizamlarıyla, bütün ahlakî terbiyegahlariyle, Kur’ân-ı Kerimin iki meselesine karşı muaraza edemeyip mağlub düşmüşlerdir: Bu iki mesele, vücûb-u zekât ve hürmet-i ribadır. Bediüzzaman açıklamalarına devamla şunları söylüyor: “Bütün ihtilalat-ı beşeriyyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlak-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir. Birinci kelime, ‘Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.’ İkinci kelime ise, ‘Sen çalış ben yiyeyim.’ Sen yorul ki ben istirahat içinde yaşayayım. İşte medeniyet, beşerin havas ve avam (zengin ve fakir) tabakalarını müsalaha edemediği halde, Kur’ân, bu iki düsturu kökünden kesmiştir.” </p><p></p><p></p><p> Kısaca, nasıl Avrupa felsefesi ve modern medeniyeti hikmet-i Kur’ân’ın ilmî ve amelî i’câzına karşı mağlub oluyor. Öyle de, medeniyetin edebiyat ve belağatı da, Kur’ân’ın edeb ve belağatına karşı mağlub oluyor. </p><p></p><p></p><p> Kur’ân-ı Kerim, herkese saadeti temin eden bir medeniyeti kabul ediyor. Oysa şu mediniyet-i hazıra, ekseriyetin rahatını selbederek onları bir meşakkat ve şekavete atmıştır. </p><p></p><p></p><p> Onun içindir ki Bediüzzaman, vatan gençlerini, hakikatı karalayan ve bu dinin mensuplarına türlü türlü sıkıntılar çektiren Avrupa’yı taklitten sakındırmış ve ikinci bozuk Avrupa dediği kısmına şöyle seslenmiştir: “Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalaletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, beşerin saadeti bu ikisi iledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek” </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman, Kur’ân-ı Kerimin, Hz. Âdem’e bütün isimlerin öğretilmesi, Hz. Musa kıssasında bakaranın kesilmesi, İsrailoğullarının kalblerinin taş gibi, hatta taştan daha sert olmakla nitelendirilmesi gibi cüz’î hadiseleri zikrederek, bunların arkasında beşer hayatı için şümullü kanunlar vazetmeyi hedeflediğini belirterek şöyle diyor: “Kur’ân-ı Hakîm’de bazı hadisat-ı tarihiye sûretinde zikredilen cüz’î hadiseler, küllî düsturların uçlarıdır.” “Herkesin her zaman muhtaç olduğu bir ders-i hikmettir.” </p><p></p><p> Bediüzzaman, bu üslubun sırrını da şöyle açıklıyor: </p><p></p><p> “Evet, i’câz-ı Kur’ân’ın bir esası olan îcâz, hem hidayet-i Kur’ân’ın bir nûru olan lütf-u irşad ve hüsn-ü ifhâm, iktiza ediyorlar ki: Kur’ân’ın muhatabları içinde ekseriyeti teşkil eden avama karşı küllî hakikatları ve derin ve umûmî düsturları, me’luf ve cüzî sûretler ile gösterilsin ve fikirleri basit olan umûmî avama karşı, muazzam hakikatlerin yalnız uçları ve basit bir sûreti gösterilsin.”</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 229686, member: 27"] [b]Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod[/b] [B]Üçüncü vecih: Ma’rifet ve medeniyetle ilgili i’câz [/B] Bediüzzaman, beşeriyetin inkılab ve ıstırabından hareketle bir tahminde bulunuyor ve bu infılak ve inkılabda Kur’ân hidayetinin her tarafta yükselip hakim olacağını haber veriyor. Çünkü, Kur’ân, her asırda taze nazil oluyor gibi tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor. Özellikle şu asr-ı hazır insanları Kur’ân’ın "Yâ ehle'l-kitâb" hitabına çok muhtaçtırlar. Çünkü Kur’ân bütün beşer tabakalarına teveccüh eden bir hitab-ı ezelîdir. Meselâ, “En ziyade kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitab insanları Kur’ân’ın hitab-i mürşidanesine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitab doğrudan doğruya şu asra müteveccihdir ve "Yâ ehle'l-kitâb"lafzı “Yâ ehle’l-mekteb!” mânâsını dahi tazammun eder.” Bunlara karşı Kur’ân nasıl i’câzını gösteriyor? Şimdi, şu müthiş yeni muarazacıya karşı i’câz-ı Kur’ân’ı isbat etmek için medeniyet muaraza sûretiyle vaz’ettiği esasatı ve desatirini, esasat-ı Kur’âniye ile karşılaştıracağız.” Bediüzzaman’a göre, modern medeniyetin Kur’ân karşısındaki acizliği üç cihetten ileri geliyor: [B]Birinci cihet:[/B] Bu cihette, Kur’ân’ın, beşerin dünya ve ahiret saadetini temin için getirdikleriyle, günümüz medeniyetinin insanı mutlu etmek için getirdikleri mukayese edilir ve beşer medeniyetinin acizliği ortaya konur. Müslümanın açık ve kesin olarak doğru yolu bulduğu bir çok konuda, günümüz medeniyetinin büyük sapmalar göstererek yolunu kaybettiğini görüyoruz. Meselâ, Müslümanın bütün hal ve hareketlerinde kendisine rehber edindiği “Bismillah (Allah’ın adıyla hareket ederim)” şiarı, iman, mü’minin dünyaya bakışı, Allah’ın birliği, başta namaz olmak üzere ibadet, insanın gerçek vazifesi, malını ve canını Cenab-ı Hakka satmak, kâinatın muammasını çözen Allah’a ve âhiret gününe iman, dünyanın hakikatı ve insanın dünyadaki görevi, haşir ve âhiret esasları ve dünya hayatına tesirleri, âlem ve insanın yaratılış hikmet ve muammasının halli, nefsin te’dib ve terbiyesi, Risalet-i Ahmediyenin isbatı, kaza ve kader konuları... gibi. Bütün bu meselelerde günümüz medeniyeti yolunu şaşırmış ve Kur’ân mu’cizeliği sabit olmuştur. [CENTER] [IMG]http://www.koprudergisi.com/issues/054/images/054_01.gif[/IMG] [/CENTER] [B]İkinci cihet: [/B]Bu cihet, Kur’ân’ın kâinat ve hayata bakışı, ahlakî terbiye konusundaki düsturları; esası, hedefi, prensipleri, rabıtası, gayesi ve neticesi itibariyle hayat-ı içtimaiyyeye bakışı ve bu konudaki kanunları ile günümüz medeniyetinin aynı konulara bakışı ve düsturu mukayese ediliyor. Böylece, Kur’ân’ın üstünlüğü ve medeniyet-i beşeriyeye galebesi gösteriliyor. Bediüzzaman’ın sosyal hayat açısından yapmış olduğu mukayese şematik olarak şöyle açıklanabilir: [B]Üçüncü cihet:[/B] Bu cihet, desatir-i Kur’âniyenin ezelden geldiği için ebede gideceğini, medeniyet kanunları gibi ihtiyarlamadığını belirtiyor. Meselâ, günümüz medeniyeti taaddüd-ü zevcatı kabul etmemekle birçok fahişehaneleri açmaya mecbur olmuştur. İktisad, miras ve benzeri konularda Kur’ân’ın kanunları sabit ve ebedî olmaya devam ediyor. Yine meselâ, günümüz medeniyetinin bütün cem’iyyat-ı hayriyeleri ile, bütün cebbarane şedid inzibat ve nizamlarıyla, bütün ahlakî terbiyegahlariyle, Kur’ân-ı Kerimin iki meselesine karşı muaraza edemeyip mağlub düşmüşlerdir: Bu iki mesele, vücûb-u zekât ve hürmet-i ribadır. Bediüzzaman açıklamalarına devamla şunları söylüyor: “Bütün ihtilalat-ı beşeriyyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlak-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir. Birinci kelime, ‘Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.’ İkinci kelime ise, ‘Sen çalış ben yiyeyim.’ Sen yorul ki ben istirahat içinde yaşayayım. İşte medeniyet, beşerin havas ve avam (zengin ve fakir) tabakalarını müsalaha edemediği halde, Kur’ân, bu iki düsturu kökünden kesmiştir.” Kısaca, nasıl Avrupa felsefesi ve modern medeniyeti hikmet-i Kur’ân’ın ilmî ve amelî i’câzına karşı mağlub oluyor. Öyle de, medeniyetin edebiyat ve belağatı da, Kur’ân’ın edeb ve belağatına karşı mağlub oluyor. Kur’ân-ı Kerim, herkese saadeti temin eden bir medeniyeti kabul ediyor. Oysa şu mediniyet-i hazıra, ekseriyetin rahatını selbederek onları bir meşakkat ve şekavete atmıştır. Onun içindir ki Bediüzzaman, vatan gençlerini, hakikatı karalayan ve bu dinin mensuplarına türlü türlü sıkıntılar çektiren Avrupa’yı taklitten sakındırmış ve ikinci bozuk Avrupa dediği kısmına şöyle seslenmiştir: “Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalaletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, beşerin saadeti bu ikisi iledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek” Bediüzzaman, Kur’ân-ı Kerimin, Hz. Âdem’e bütün isimlerin öğretilmesi, Hz. Musa kıssasında bakaranın kesilmesi, İsrailoğullarının kalblerinin taş gibi, hatta taştan daha sert olmakla nitelendirilmesi gibi cüz’î hadiseleri zikrederek, bunların arkasında beşer hayatı için şümullü kanunlar vazetmeyi hedeflediğini belirterek şöyle diyor: “Kur’ân-ı Hakîm’de bazı hadisat-ı tarihiye sûretinde zikredilen cüz’î hadiseler, küllî düsturların uçlarıdır.” “Herkesin her zaman muhtaç olduğu bir ders-i hikmettir.” Bediüzzaman, bu üslubun sırrını da şöyle açıklıyor: “Evet, i’câz-ı Kur’ân’ın bir esası olan îcâz, hem hidayet-i Kur’ân’ın bir nûru olan lütf-u irşad ve hüsn-ü ifhâm, iktiza ediyorlar ki: Kur’ân’ın muhatabları içinde ekseriyeti teşkil eden avama karşı küllî hakikatları ve derin ve umûmî düsturları, me’luf ve cüzî sûretler ile gösterilsin ve fikirleri basit olan umûmî avama karşı, muazzam hakikatlerin yalnız uçları ve basit bir sûreti gösterilsin.” [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst