Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bazı Kur'ani sırları anlatan 2 not
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="NuruAhsen" data-source="post: 23854" data-attributes="member: 857"><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000">İsimsizlik tanınmama sebebi ve bu açıdan da noksanlıktır. Mutlak, tecelli edince “ Ben, Sen ve O ” ortaya çıktı. Mutlak’ın tecellisi vahdetledir. Çünkü vahdet kemaldir. Mutlak, kâmil olduğu için kemal hali olan vahdetle tecelli eder. Uluhiyet ilk tecelli-i vahdettir. Tecelli-i Vahdet ile “ Ben ve Sen ” hakikatleri ortaya çıktı. İlk “ Sen ” olan Uluhiyet, ilk “ Ben ” olan Mutlakiyet’ten tecelli edebilmeyi istedi. Çünkü Mutlak tecelli etse yine vahdetle tecelli olacak ve bu ise “ Sen ” oluşması demek. Vahdet, “ Ben tecelli edeyim, içimde bir kesret var ”, dedi. Çünkü zıd içinde zıddını barındırır. Mutlak’ın mukayyedleri içinde barındırması gibi... Ve vahdet tecelli etti, kesret çıktı. Kesretin her bir şey’i vahdetin gölgesidir yani Ehadiyet tecellisidir. Vahdetin arka yüzü de Ehadiyettir. Böylece kesret ile hakiki “ Sen ” ortaya çıktı. O vakit Mutlak, “ O ” ismini aldı. Vahdet “ Ben ” oldu. Kesret “ Sen ” oldu. Taha suresinde hem bu meseleyi anlatma noktasında, hem de önceki bilgileri teyid etme sadedinde hakiki “ Ben ” olan Allah hakiki bir “ Sen ” olan Hazret-i Musa’ya şöyle der: “ İnnenî Ene. Allâhu. Lâ ilâhe illâ Ene. Fa’budnî. Ekımi’s-salâte li zikrî. ” ( Yani Ben, Ben’im. Allah’ım. Kendi’sinden başka İlah olmayan Ben’im. Yani Ben’den gayrı hiçbir şeyde ne bir kemal, ne de bir cemal olur ve ne de olabilir. Çünkü Ben, Mutlak Mükemmel ve Mutlak Güzel’im. Ben, bütün güzellikleri ve mükemmellikleri ifâde eden Esma-yı Hüsna’nın sahibiyim. Mutlak Mükemmel ve Mutlak Güzel olmayana hayran olunmaz, ona secde-i hayret edilmez, ifâde-i şükranda bulunulmaz, böylesi sevilmez, sevilemez. Ben’im ile bağ kurmak ve Sen’de de Ben’im kemalimin ve cemalimin görünmesini istiyorsan, yani Ben’im boyam ile boyanmak istiyorsan namaz kıl, vazife gör. Böylece Sen’i bir Arş-ı Uluhiyet’im kılayım; içindeki karanlık ve nefsânî Ben’likleri yıkıp Mukaddes “ Ben ” ve Akdes “ O ” ile içini aydınlatayım, nurlandırayım. ) Bu şekilde Mutlak, “ Sen ” aynasında “ Ben ” ini tecelli ile gördükten sonra Vahdetin tecellisiyle, Kesrette ise hem “ Ben ” liğini ve hem de Ehadiyet ile O’ luğunu seyre başladı. Vahdetin kesrete bakan yüzü “ Ben ” dir, “ O ” ya bakan yüzü “ Sen ” dir. Bu yüzden “ Ben ” e bakan “ Kendi ” ni görür. Nefsindeki ( Kendi’ndeki ) Ene’yi ( Ben’i ) yırt, Hüve’yi ( O’yu ) göster...” Yani insan da vahdet aynasıdır. Âyine-i Vahdet olan Ene’yi değil Ehadiyeti göster. Yani halis ol. Hüve’yi gösteren yani Kendi içindeki “ Ben ve Sen ” i aşan “ Biz ” olur. Yani şuuru “ Senlik ” olan ve âlemden “ Benlik ” alan iken bunları aşıp “ O ” luğu göstermelisin. “ Ben ”, “ Sen ” in vasıtasıyla “ Kendi ” ni seyreder. Bu “ Sen ” in kanalında olduğu için “ Sen ” de haksız ve yersiz bir “ Ben ” oluşur. Oysa tek “ Ben ” olabilir. “ Sen ” “ Sen ” sin, bu hiç değişmez. Ama “ Sen ” “ O ” yu gösterebilirsen yani aynadaki Güneş’in verdiği nuru ve renkleri değil de aksi gösterirsen o zaman yavaş yavaş “ Ben ” i ve “ Sen ” i de göstermekle “ Biz ” olursun yani âyine-i Zât. Çünkü her bir Zât izâfî veya hakiki bu üç hakikati câmi’dir. Böylesi biri cemaat içinde ferd olur. Böyle bir insan da küllî planda Ferîd olur. Hakk adına konuşabilir. Çünkü şahs-ı mâneviyi temsil edebilir ve resul yani şahs-ı mânevinin temsilcisi ve habercisi elçi olur. Vahidiyet, “ Ben ” in bi’l-kuvveden bi’l-fiile geçişini yani tabiri caiz ise “ O ” nun “ Ben ” liğini yaşamasını anlatır. Çocuğun büyüyüp sonra büluğa ermekle şuurlanmasını ve “ Kendi ” nin farkına varmasını ifade eder. Bazı âlimler Hazret-i Vahdet’ in “ Kendi ” nin farkına varmasını, bu şuuruna ermeyi bilincinin uyanması olarak ifade etmişler. “ Ben ”, “ Kendi’ni ” “ Sen ” aynasında seyreder. Mahlukâtı halk ettim onlarda cemâlimi yani Kendimi seyredeyim diyen “ İlk Ben ” olan “ O ” dur. Bunu vahdetin yani “ İlk Sen ” in tecellisi ile yaptı. Vahdet bir aynadır. Kendisinde yansıyanı aksettirdi. Böylece yansıdığı yerde hem “ Kendi ” ni hem “ İlk Ben ” olan “ O ” yu yansıttı. Fakat bu tecellide Vahdet “ O ” yu perdeledi. Önce vahdetin yani “ Ben ” in yırtılması lazım ta ki “ O ” görünsün. Hususi kâinatımız ile “ Ben ” “ Benliği ” nin bilfiilliğini bize de tattırıyor. Vahdâniyet ise küll-ü küllî planda “ Kendi ” ile konuşma, “ Kendi ” güzelliğini seyretme ve kâinat aynasında “ Kendi ” ne bütün isimleriyle ve kemal ve kibriyasıyla bakmak demek. İnsan da aynı bu boyutu husûsî kâinatında yapabilir ve uhuvvetin verdiği şefkat ile yapıyor da zaten. İnsan husûsî kâinatından öğreniyor “ Ben, Sen ve O ” hakikatları ile Zât hakikatının mâhiyetini. Evet, aynı anda bilfiil “ Ben, Sen ve O ” olmayan, olamayan Zât olamaz. Buna Ferdâniyet denilir. Mutlakiyetin ihatası ve külliyeti buna imkan veriyor. Teslis’in hakiki esası budur: Baba ( O ), Ruhu’l-Kudüs ( Ben ) ve Oğul ( Sen ). Bu cihetten bakılırsa vahdet ne kadar vâcib ise yani “ Ben ” lik ne kadar şartsa “ Sen ” lik de o kadar vâcibdir. “ Sen ”, “ Ben ” in cilvesidir. Çünkü “ Ben ” lik ilk “ Ben ” olan “ O ” yu bilmek isteyince yani içinde taşıdığı izâfî “ Ben ” i yani “ Kendi ” ni bilmek isteyince yani “ O ” yu tanımak isteyince tecelli etti. Aynada “ O ” yu değil “ Kendi ” ni gördü. Bundan razı olmadı. Allah küfürden razı değildir. Ne zaman ki “ Sen ”, bu “ Ben ” perdesini yırtarsa ve “ O ” yu görürse ve gösterirse rıza-yı İlahiye ve rıza-yı Hakka erer. Çünkü o zaman, “ Sen ” deki “ O ” nun tecellisini, hem “ O ” hem “ Ben ” seyreder. Ondan sonra “ Ben ” “ Sen ” de “ Kendi’ni ” ancak düzgün şekilde seyredebilir. Çünkü “ O ” suz “ Ben ” in anlamı yoktur. Allah, “ Hüve ” nin tecellisidir. Besmeledeki “ isim ” kelimesi Hüve’yi anlatır. Çünkü “ O ” Mutlak’ı ifade eden ve edebilen tek isimdir, hatta isim kelimesi “ O ” nun yerini tutmuş. Evet, Mutlak ancak “ isim ” le tanınabilir. Mutlak’ı simgeleyen en câmi’ isim “ O ” dur. Mahlukat olmadan ve hatta halife olan Âdem olmadan isim yoktur. İsim yoksa tanınmak ve “ O ” luk da yok. Âdem ile “ Sen ” ortaya çıktı. Vahdet ile “ Ben ” ortaya çıkmıştı. Âdem’e isimler öğretildi. Çünkü amaç isimlerle tanınmak idi. Bunun yolu da insandaki gölge tarzında olan “ Ben ” dir. Böyle bakıldığında İhlas suresinin tefsiri şöyle oluyor: “ De ki ‘ O ’! ‘ Ben ’ , ‘ Sen ’ diye tecelli etti. ‘ Ben ’ , ‘ Sen ’ i terbiye edendir ve ‘ O ’ nun tecellisidir. ‘ Ben ’, doğurmaz ve doğurulmaz. ‘ Ben ’ , ‘ O ’ ya bakan yönüyle, dengi olmayan veya bir ‘ Sen ’ in sahip olmadığı aslî ‘ Sen ’ liğe sahip ‘ Ben ’ dir. Çünkü ‘ Sen ’ lerin ‘ Sen ’ liği ‘ Ben ’ e tâbidir. ‘ Ben ’ in tecellisiyle olur.” “ Sen ” yalnızca “ Sen ” liğe asil olarak sahip. “ Sen ” de “ Ben ve O ” var ama “ Ben ” gölge tarzında, “ O ” ise gölgenin gölgesi tarzında. “ Ben ” de ise “ Ben ve Sen ” asil olarak var. Evet “ Ben ”, “ Sen ” e karşı bilfiil “ Ben ” dir. “ O ” ya karşı bilfiil “ Sen ” dir. “ Ben ” deki “ O ” luk veya bir açıdan “ İlk Ben ” lik, gölge tarzındadır. “ O ” da ise “ O ” luk bilfiil vardır. “ Ben ” e karşı “ İlk Ben ” olması hasebiyle “ Ben ” dir ve bilfiildir. “ Sen ” ile teması “ Ben ” perdesi arkasında olur. “ O ”, gaybîdir. Bu cihetten bakılırsa mutlak aktif “ O ”, yarı-aktif, yarı-pasif “ Ben ”, mutlak pasif “ Sen ” dir. Bu cihetten “ O ” “ Kendi ” ni en iyi “ Sen ” de seyreder. “ Ben ” “ Sen ” e karşı aktif, “ O ” ya karşı pasiftir. Bu cihetten, “ O ” nazarında, “ Sen ”, “ Ben ” den daha mühimdir. Yani “ Ben ” den maksat “ Sen ” dir. “ İlk Sen ” olan “ Ben ” mutlak manada “ Sen ” olmadığı için asıl hedef olmadı. Baba, ailede, içindeki erkeklik uyanmış yani yarı-aktif yarı-pasif eşine değil, tam pasif kızına daha çok şefkat gösterir, büyüyünceye kadar. “ Sen ” açısından, “ O ” luk daha çok celâlîdir, “ Ben ” lik ise cemâlîdir ve “ O ” luk daha bir resmiyeti ifade eder. ( Deyimlerde de bu böyledir: İnsanlarla, “ Sen ” li, “ Ben ” li olunur fakat “ O ” lu olunmaz ve olamıyoruz... ) “ Ben ”, “ Ben ” liği ile “ Sen ” e karşı aktiftir. Buna binaen “ O ” luk ve “ Ben ” lik aktiflik ve buna mukabil “ Sen ” lik pasiflik alâmetidir. “ O ” daki “ Benlik ”, ona göre “ Sen ” olan, “ Ben ” e karşıdır, hakiki “ Sen ” e karşı değildir. Çünkü “ O ” , “ Sen ” ile muhatap değildir. Arada “ Ben ” perdesi var. “ Sen ” ile muhatap olan “ Ben ” dir. Yani hakiki ve her zaman ve tek bir kişide olan “ Ben ” lik yani saf “ Ben ” yoktur. Çünkü “ Ben ” bir haldir. Hakiki olan ise “ O ve Sen ” dir. “ Ben ” arada geçit bölgesidir. Evet Ene ( Ben ) vehmîdir. “ Sen ” e göre “ Ben ” hakiki, “ O ” ya göre ise vehmidir. “ La Hüve illa Hüve, La Mevcûde illa Hüve... ” Evet, “ Ben ” de, “ Sen ” de sadece birer görüntüdür. Hakikat ve Hakk “ O ” dur. Görüntülerde “ Kendi ” ni seyreder. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000">“ Âlemde Ondan yani O’dan gayrısı yoktur. ” </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000">14.01.2006 </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Palatino Linotype'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #8b0000">Eymen Akça</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="NuruAhsen, post: 23854, member: 857"] [FONT=Palatino Linotype][SIZE=3][COLOR=#8b0000]İsimsizlik tanınmama sebebi ve bu açıdan da noksanlıktır. Mutlak, tecelli edince “ Ben, Sen ve O ” ortaya çıktı. Mutlak’ın tecellisi vahdetledir. Çünkü vahdet kemaldir. Mutlak, kâmil olduğu için kemal hali olan vahdetle tecelli eder. Uluhiyet ilk tecelli-i vahdettir. Tecelli-i Vahdet ile “ Ben ve Sen ” hakikatleri ortaya çıktı. İlk “ Sen ” olan Uluhiyet, ilk “ Ben ” olan Mutlakiyet’ten tecelli edebilmeyi istedi. Çünkü Mutlak tecelli etse yine vahdetle tecelli olacak ve bu ise “ Sen ” oluşması demek. Vahdet, “ Ben tecelli edeyim, içimde bir kesret var ”, dedi. Çünkü zıd içinde zıddını barındırır. Mutlak’ın mukayyedleri içinde barındırması gibi... Ve vahdet tecelli etti, kesret çıktı. Kesretin her bir şey’i vahdetin gölgesidir yani Ehadiyet tecellisidir. Vahdetin arka yüzü de Ehadiyettir. Böylece kesret ile hakiki “ Sen ” ortaya çıktı. O vakit Mutlak, “ O ” ismini aldı. Vahdet “ Ben ” oldu. Kesret “ Sen ” oldu. Taha suresinde hem bu meseleyi anlatma noktasında, hem de önceki bilgileri teyid etme sadedinde hakiki “ Ben ” olan Allah hakiki bir “ Sen ” olan Hazret-i Musa’ya şöyle der: “ İnnenî Ene. Allâhu. Lâ ilâhe illâ Ene. Fa’budnî. Ekımi’s-salâte li zikrî. ” ( Yani Ben, Ben’im. Allah’ım. Kendi’sinden başka İlah olmayan Ben’im. Yani Ben’den gayrı hiçbir şeyde ne bir kemal, ne de bir cemal olur ve ne de olabilir. Çünkü Ben, Mutlak Mükemmel ve Mutlak Güzel’im. Ben, bütün güzellikleri ve mükemmellikleri ifâde eden Esma-yı Hüsna’nın sahibiyim. Mutlak Mükemmel ve Mutlak Güzel olmayana hayran olunmaz, ona secde-i hayret edilmez, ifâde-i şükranda bulunulmaz, böylesi sevilmez, sevilemez. Ben’im ile bağ kurmak ve Sen’de de Ben’im kemalimin ve cemalimin görünmesini istiyorsan, yani Ben’im boyam ile boyanmak istiyorsan namaz kıl, vazife gör. Böylece Sen’i bir Arş-ı Uluhiyet’im kılayım; içindeki karanlık ve nefsânî Ben’likleri yıkıp Mukaddes “ Ben ” ve Akdes “ O ” ile içini aydınlatayım, nurlandırayım. ) Bu şekilde Mutlak, “ Sen ” aynasında “ Ben ” ini tecelli ile gördükten sonra Vahdetin tecellisiyle, Kesrette ise hem “ Ben ” liğini ve hem de Ehadiyet ile O’ luğunu seyre başladı. Vahdetin kesrete bakan yüzü “ Ben ” dir, “ O ” ya bakan yüzü “ Sen ” dir. Bu yüzden “ Ben ” e bakan “ Kendi ” ni görür. Nefsindeki ( Kendi’ndeki ) Ene’yi ( Ben’i ) yırt, Hüve’yi ( O’yu ) göster...” Yani insan da vahdet aynasıdır. Âyine-i Vahdet olan Ene’yi değil Ehadiyeti göster. Yani halis ol. Hüve’yi gösteren yani Kendi içindeki “ Ben ve Sen ” i aşan “ Biz ” olur. Yani şuuru “ Senlik ” olan ve âlemden “ Benlik ” alan iken bunları aşıp “ O ” luğu göstermelisin. “ Ben ”, “ Sen ” in vasıtasıyla “ Kendi ” ni seyreder. Bu “ Sen ” in kanalında olduğu için “ Sen ” de haksız ve yersiz bir “ Ben ” oluşur. Oysa tek “ Ben ” olabilir. “ Sen ” “ Sen ” sin, bu hiç değişmez. Ama “ Sen ” “ O ” yu gösterebilirsen yani aynadaki Güneş’in verdiği nuru ve renkleri değil de aksi gösterirsen o zaman yavaş yavaş “ Ben ” i ve “ Sen ” i de göstermekle “ Biz ” olursun yani âyine-i Zât. Çünkü her bir Zât izâfî veya hakiki bu üç hakikati câmi’dir. Böylesi biri cemaat içinde ferd olur. Böyle bir insan da küllî planda Ferîd olur. Hakk adına konuşabilir. Çünkü şahs-ı mâneviyi temsil edebilir ve resul yani şahs-ı mânevinin temsilcisi ve habercisi elçi olur. Vahidiyet, “ Ben ” in bi’l-kuvveden bi’l-fiile geçişini yani tabiri caiz ise “ O ” nun “ Ben ” liğini yaşamasını anlatır. Çocuğun büyüyüp sonra büluğa ermekle şuurlanmasını ve “ Kendi ” nin farkına varmasını ifade eder. Bazı âlimler Hazret-i Vahdet’ in “ Kendi ” nin farkına varmasını, bu şuuruna ermeyi bilincinin uyanması olarak ifade etmişler. “ Ben ”, “ Kendi’ni ” “ Sen ” aynasında seyreder. Mahlukâtı halk ettim onlarda cemâlimi yani Kendimi seyredeyim diyen “ İlk Ben ” olan “ O ” dur. Bunu vahdetin yani “ İlk Sen ” in tecellisi ile yaptı. Vahdet bir aynadır. Kendisinde yansıyanı aksettirdi. Böylece yansıdığı yerde hem “ Kendi ” ni hem “ İlk Ben ” olan “ O ” yu yansıttı. Fakat bu tecellide Vahdet “ O ” yu perdeledi. Önce vahdetin yani “ Ben ” in yırtılması lazım ta ki “ O ” görünsün. Hususi kâinatımız ile “ Ben ” “ Benliği ” nin bilfiilliğini bize de tattırıyor. Vahdâniyet ise küll-ü küllî planda “ Kendi ” ile konuşma, “ Kendi ” güzelliğini seyretme ve kâinat aynasında “ Kendi ” ne bütün isimleriyle ve kemal ve kibriyasıyla bakmak demek. İnsan da aynı bu boyutu husûsî kâinatında yapabilir ve uhuvvetin verdiği şefkat ile yapıyor da zaten. İnsan husûsî kâinatından öğreniyor “ Ben, Sen ve O ” hakikatları ile Zât hakikatının mâhiyetini. Evet, aynı anda bilfiil “ Ben, Sen ve O ” olmayan, olamayan Zât olamaz. Buna Ferdâniyet denilir. Mutlakiyetin ihatası ve külliyeti buna imkan veriyor. Teslis’in hakiki esası budur: Baba ( O ), Ruhu’l-Kudüs ( Ben ) ve Oğul ( Sen ). Bu cihetten bakılırsa vahdet ne kadar vâcib ise yani “ Ben ” lik ne kadar şartsa “ Sen ” lik de o kadar vâcibdir. “ Sen ”, “ Ben ” in cilvesidir. Çünkü “ Ben ” lik ilk “ Ben ” olan “ O ” yu bilmek isteyince yani içinde taşıdığı izâfî “ Ben ” i yani “ Kendi ” ni bilmek isteyince yani “ O ” yu tanımak isteyince tecelli etti. Aynada “ O ” yu değil “ Kendi ” ni gördü. Bundan razı olmadı. Allah küfürden razı değildir. Ne zaman ki “ Sen ”, bu “ Ben ” perdesini yırtarsa ve “ O ” yu görürse ve gösterirse rıza-yı İlahiye ve rıza-yı Hakka erer. Çünkü o zaman, “ Sen ” deki “ O ” nun tecellisini, hem “ O ” hem “ Ben ” seyreder. Ondan sonra “ Ben ” “ Sen ” de “ Kendi’ni ” ancak düzgün şekilde seyredebilir. Çünkü “ O ” suz “ Ben ” in anlamı yoktur. Allah, “ Hüve ” nin tecellisidir. Besmeledeki “ isim ” kelimesi Hüve’yi anlatır. Çünkü “ O ” Mutlak’ı ifade eden ve edebilen tek isimdir, hatta isim kelimesi “ O ” nun yerini tutmuş. Evet, Mutlak ancak “ isim ” le tanınabilir. Mutlak’ı simgeleyen en câmi’ isim “ O ” dur. Mahlukat olmadan ve hatta halife olan Âdem olmadan isim yoktur. İsim yoksa tanınmak ve “ O ” luk da yok. Âdem ile “ Sen ” ortaya çıktı. Vahdet ile “ Ben ” ortaya çıkmıştı. Âdem’e isimler öğretildi. Çünkü amaç isimlerle tanınmak idi. Bunun yolu da insandaki gölge tarzında olan “ Ben ” dir. Böyle bakıldığında İhlas suresinin tefsiri şöyle oluyor: “ De ki ‘ O ’! ‘ Ben ’ , ‘ Sen ’ diye tecelli etti. ‘ Ben ’ , ‘ Sen ’ i terbiye edendir ve ‘ O ’ nun tecellisidir. ‘ Ben ’, doğurmaz ve doğurulmaz. ‘ Ben ’ , ‘ O ’ ya bakan yönüyle, dengi olmayan veya bir ‘ Sen ’ in sahip olmadığı aslî ‘ Sen ’ liğe sahip ‘ Ben ’ dir. Çünkü ‘ Sen ’ lerin ‘ Sen ’ liği ‘ Ben ’ e tâbidir. ‘ Ben ’ in tecellisiyle olur.” “ Sen ” yalnızca “ Sen ” liğe asil olarak sahip. “ Sen ” de “ Ben ve O ” var ama “ Ben ” gölge tarzında, “ O ” ise gölgenin gölgesi tarzında. “ Ben ” de ise “ Ben ve Sen ” asil olarak var. Evet “ Ben ”, “ Sen ” e karşı bilfiil “ Ben ” dir. “ O ” ya karşı bilfiil “ Sen ” dir. “ Ben ” deki “ O ” luk veya bir açıdan “ İlk Ben ” lik, gölge tarzındadır. “ O ” da ise “ O ” luk bilfiil vardır. “ Ben ” e karşı “ İlk Ben ” olması hasebiyle “ Ben ” dir ve bilfiildir. “ Sen ” ile teması “ Ben ” perdesi arkasında olur. “ O ”, gaybîdir. Bu cihetten bakılırsa mutlak aktif “ O ”, yarı-aktif, yarı-pasif “ Ben ”, mutlak pasif “ Sen ” dir. Bu cihetten “ O ” “ Kendi ” ni en iyi “ Sen ” de seyreder. “ Ben ” “ Sen ” e karşı aktif, “ O ” ya karşı pasiftir. Bu cihetten, “ O ” nazarında, “ Sen ”, “ Ben ” den daha mühimdir. Yani “ Ben ” den maksat “ Sen ” dir. “ İlk Sen ” olan “ Ben ” mutlak manada “ Sen ” olmadığı için asıl hedef olmadı. Baba, ailede, içindeki erkeklik uyanmış yani yarı-aktif yarı-pasif eşine değil, tam pasif kızına daha çok şefkat gösterir, büyüyünceye kadar. “ Sen ” açısından, “ O ” luk daha çok celâlîdir, “ Ben ” lik ise cemâlîdir ve “ O ” luk daha bir resmiyeti ifade eder. ( Deyimlerde de bu böyledir: İnsanlarla, “ Sen ” li, “ Ben ” li olunur fakat “ O ” lu olunmaz ve olamıyoruz... ) “ Ben ”, “ Ben ” liği ile “ Sen ” e karşı aktiftir. Buna binaen “ O ” luk ve “ Ben ” lik aktiflik ve buna mukabil “ Sen ” lik pasiflik alâmetidir. “ O ” daki “ Benlik ”, ona göre “ Sen ” olan, “ Ben ” e karşıdır, hakiki “ Sen ” e karşı değildir. Çünkü “ O ” , “ Sen ” ile muhatap değildir. Arada “ Ben ” perdesi var. “ Sen ” ile muhatap olan “ Ben ” dir. Yani hakiki ve her zaman ve tek bir kişide olan “ Ben ” lik yani saf “ Ben ” yoktur. Çünkü “ Ben ” bir haldir. Hakiki olan ise “ O ve Sen ” dir. “ Ben ” arada geçit bölgesidir. Evet Ene ( Ben ) vehmîdir. “ Sen ” e göre “ Ben ” hakiki, “ O ” ya göre ise vehmidir. “ La Hüve illa Hüve, La Mevcûde illa Hüve... ” Evet, “ Ben ” de, “ Sen ” de sadece birer görüntüdür. Hakikat ve Hakk “ O ” dur. Görüntülerde “ Kendi ” ni seyreder. “ Âlemde Ondan yani O’dan gayrısı yoktur. ” 14.01.2006 Eymen Akça[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bazı Kur'ani sırları anlatan 2 not
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst