Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Sorularla İslamiyet
Allahın zatını, aklımızla anlayabilir miyiz?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="tuncerr" data-source="post: 49877" data-attributes="member: 99"><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Akıl, Allah’ın zatının varlığını bilir, ancak mahiyetini bilemez. Henüz kendi mahiyetini bilmeyen insan aklının, böyle bir yola girmesi onu ancak şirke düşürür. Çünkü Allah’ın zatı hakkında her ne düşünse bunlar onun kendi düşüncesinin mahsulüdür. İnsan ancak Allah’ın yarattığı şu varlık alemini anlamaya çalışabilir, Onun mahlukatını tefekkür edebilir; zatını değil. Onun zatının kutsî mahiyetini ancak kendisi bilir. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Ne göz her varlığı görür, ne kulak her sesi işitir, ne de akıl her şeyi anlar. Her şey Allah ın mülkü ve mahlûku. Akıl ise o her şeyden sadece bir şey. Ve her mahlûk gibi, o da mahdut, sınırlı. Henüz bir hücreyi bile tam olarak izah edememiş, genin şifrelerini çözememiş. Öte yandan galaksilere sınır biçememiş, semanın büyüklüğünü rakamlara dökememiş. Kısacası, insan aklı henüz mahlûkat dairesini bütünüyle anlamış değil. Bu hâliyle kalkıyor, hâlıkıyeti anlamaya, Allah ın mukaddes zatı hakkında tahminler yürütmeye zorlanıyor. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Kaldı ki, akıl henüz kendini anlamaktan âciz. Akıl nedir? Nasıl çalışır? Duyu organlarıyla edindiği bilgileri nasıl yoğurur? Hâfızadan nasıl yardım alır? Elde ettiği neticeleri hâfızaya ne ile gönderir? Bu ve benzeri nice sorulara insanoğlu cevap bulmuş değil. Aslında aklın kendi mahiyetini bilmemesi insan için büyük bir irşat kapısı, büyük bir hidayet vesilesidir. "Henüz kendini layığınca bilmeyen bir âletin öncülüğüne fazla güvenilmez." diye bir ikaz işaretidir. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Hiçbir akıl kendi mahiyetini bilemez ve yine hiçbir akıl kendi varlığından şüphe etmez. Bu, ilâhi hikmetin bir şifresidir. Bu şifreyi çözebilen insan, ne bu âlemin bir sahibi olduğundan şüphe eder, ne de Onun kutsî zâtını anlamaya zorlanır. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Her biri değişik özeliklere sahip ve farklı işler gören organlarımızı; "gözümüzü, kulağımızı, kalbimizi, ciğerimizi" bir an için şuurlu farz edelim ve onlara ruhu soralım, "Ruhu nasıl bilirsiniz?" Diyelim. Bu organlardan, şuurunu yerinde kullananlar diyeceklerdir ki, o hepimizi idare eden ve hiçbirimize benzemeyen bir başka varlıktır. Onun hakkında ne konuşsak, yalan olur. Onu neye benzetsek hata yaparız. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>İkisi de mahlûk oldukları halde, bedenin organları ruhu anlayamıyor. O halde, bir mahlûk olan akıl, kendi hâlikının kutsî mahiyetini nasıl anlayabilir? Onun mukaddes zâtını nasıl kavrayabilir?... </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Mahluk ve sınırlı olan insan aklı, bütün sıfatları sonsuz kemalde bulunan Allah ın zatını elbette idrak edemez. Onun zatının kutsî mahiyetini ancak kendisi bilir. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Resulullah Efendimiz (asm.), Allah ın zatı hakkında tefekkür etmenin şirk olduğunu bize haber veriyor. Yani, böyle bir düşünceye dalan insan Allah a ortak koşma yolundadır. Çünkü, akıl neyi anlarsa, hâfıza neyi alır, hayal neye ulaşırsa, bütün bunlar tıpkı, gözün gördüğü, kulağın işittiği, dilin tattığı varlıklar gibi birer mahlûk olurlar. Bu âletlerin hepsi yaratılmıştır ve bu terazilerin tartabildikleri de ancak mahlûk olabilir, hâlik olamaz. Akıl mahluk olduğu gibi, onun düşündükleri de mahluktur. İnsan, Allah ın zatı hakkında her ne düşünse, mahlukattan elde ettiği bilgiler ve görgüler çerçevesinde düşünecek ve mutlaka hataya düşecek, yanlış karar verecektir. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: #0058ff"><strong>Allah ı, kendi aklının sınırlı kalıplarıyla değil, Allah kelamı olan Kur’an ile bilen insan hakikate ermiştir. Beşer aklının bu vadide konuşacağı sözler çok sınırlıdır. Allah ın zatı gibi, sıfatları, fiilleri, isimleri, kullarından istekleri, emir ve yasakları hakkında da bu zayıf aklın gendi gücüyle bize söyleyeceği fazla bir şey yoktur. </strong> </span> </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="tuncerr, post: 49877, member: 99"] [size=3][color=#0058ff][b]Akıl, Allah’ın zatının varlığını bilir, ancak mahiyetini bilemez. Henüz kendi mahiyetini bilmeyen insan aklının, böyle bir yola girmesi onu ancak şirke düşürür. Çünkü Allah’ın zatı hakkında her ne düşünse bunlar onun kendi düşüncesinin mahsulüdür. İnsan ancak Allah’ın yarattığı şu varlık alemini anlamaya çalışabilir, Onun mahlukatını tefekkür edebilir; zatını değil. Onun zatının kutsî mahiyetini ancak kendisi bilir. Ne göz her varlığı görür, ne kulak her sesi işitir, ne de akıl her şeyi anlar. Her şey Allah ın mülkü ve mahlûku. Akıl ise o her şeyden sadece bir şey. Ve her mahlûk gibi, o da mahdut, sınırlı. Henüz bir hücreyi bile tam olarak izah edememiş, genin şifrelerini çözememiş. Öte yandan galaksilere sınır biçememiş, semanın büyüklüğünü rakamlara dökememiş. Kısacası, insan aklı henüz mahlûkat dairesini bütünüyle anlamış değil. Bu hâliyle kalkıyor, hâlıkıyeti anlamaya, Allah ın mukaddes zatı hakkında tahminler yürütmeye zorlanıyor. Kaldı ki, akıl henüz kendini anlamaktan âciz. Akıl nedir? Nasıl çalışır? Duyu organlarıyla edindiği bilgileri nasıl yoğurur? Hâfızadan nasıl yardım alır? Elde ettiği neticeleri hâfızaya ne ile gönderir? Bu ve benzeri nice sorulara insanoğlu cevap bulmuş değil. Aslında aklın kendi mahiyetini bilmemesi insan için büyük bir irşat kapısı, büyük bir hidayet vesilesidir. "Henüz kendini layığınca bilmeyen bir âletin öncülüğüne fazla güvenilmez." diye bir ikaz işaretidir. Hiçbir akıl kendi mahiyetini bilemez ve yine hiçbir akıl kendi varlığından şüphe etmez. Bu, ilâhi hikmetin bir şifresidir. Bu şifreyi çözebilen insan, ne bu âlemin bir sahibi olduğundan şüphe eder, ne de Onun kutsî zâtını anlamaya zorlanır. Her biri değişik özeliklere sahip ve farklı işler gören organlarımızı; "gözümüzü, kulağımızı, kalbimizi, ciğerimizi" bir an için şuurlu farz edelim ve onlara ruhu soralım, "Ruhu nasıl bilirsiniz?" Diyelim. Bu organlardan, şuurunu yerinde kullananlar diyeceklerdir ki, o hepimizi idare eden ve hiçbirimize benzemeyen bir başka varlıktır. Onun hakkında ne konuşsak, yalan olur. Onu neye benzetsek hata yaparız. İkisi de mahlûk oldukları halde, bedenin organları ruhu anlayamıyor. O halde, bir mahlûk olan akıl, kendi hâlikının kutsî mahiyetini nasıl anlayabilir? Onun mukaddes zâtını nasıl kavrayabilir?... Mahluk ve sınırlı olan insan aklı, bütün sıfatları sonsuz kemalde bulunan Allah ın zatını elbette idrak edemez. Onun zatının kutsî mahiyetini ancak kendisi bilir. Resulullah Efendimiz (asm.), Allah ın zatı hakkında tefekkür etmenin şirk olduğunu bize haber veriyor. Yani, böyle bir düşünceye dalan insan Allah a ortak koşma yolundadır. Çünkü, akıl neyi anlarsa, hâfıza neyi alır, hayal neye ulaşırsa, bütün bunlar tıpkı, gözün gördüğü, kulağın işittiği, dilin tattığı varlıklar gibi birer mahlûk olurlar. Bu âletlerin hepsi yaratılmıştır ve bu terazilerin tartabildikleri de ancak mahlûk olabilir, hâlik olamaz. Akıl mahluk olduğu gibi, onun düşündükleri de mahluktur. İnsan, Allah ın zatı hakkında her ne düşünse, mahlukattan elde ettiği bilgiler ve görgüler çerçevesinde düşünecek ve mutlaka hataya düşecek, yanlış karar verecektir. Allah ı, kendi aklının sınırlı kalıplarıyla değil, Allah kelamı olan Kur’an ile bilen insan hakikate ermiştir. Beşer aklının bu vadide konuşacağı sözler çok sınırlıdır. Allah ın zatı gibi, sıfatları, fiilleri, isimleri, kullarından istekleri, emir ve yasakları hakkında da bu zayıf aklın gendi gücüyle bize söyleyeceği fazla bir şey yoktur. [/b] [/color] [/size] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Sorularla İslamiyet
Allahın zatını, aklımızla anlayabilir miyiz?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst