Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Hatıralar
Ali Uçar Ağabeyin Rüyasi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="NuruAhsen" data-source="post: 32296" data-attributes="member: 857"><p><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><img src="http://img99.imageshack.us/img99/9168/aliuarbayramykselsi5.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></p><p></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><span style="color: red">Allah Gani Gani Rahmet Eylesin<img src="data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7" class="smilie smilie--sprite smilie--sprite3" alt=":(" title="Frown :(" loading="lazy" data-shortname=":(" /></span></span></span></span></strong><span style="color: darkred"></span></p><p> <span style="color: darkred"></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Bediüzzzaman Hazretlerinin talebelerinden Bayram Yüksel Ağabey, ömür boyu süren iman hizmetini Sofya'daki bir trafik kazasında noktalayıp ahirete intikal ettiğinde, yanında biri daha vardı: ALİ UÇAR </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Her gün bir başka yere koşarak iman hizmetinde bulunan Ali Uçar, yıllar önce gördüğü bir rüyayı anlattığında, bu hatırası arkadaşları tarafından teybe alınmıştı. Onun mübarek rüyasını, kasette kullandığı ifadelerle aynen aktarılmış. Mekanları Cennet olsun. </span></span></strong></span></p><p> <span style="color: darkred"></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">PEYGAMBER SOFRASINDAKİ ŞEHİT </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Büyük bir ova ile bitişen bir dağın yamacında, güneşin hareretinin azaldığı sıralarda, kardeşlerle yere otumuş ders yapıyorduk. Ben, risaleleri yeni tanıyan genç bir kardeşin yanında oturuyordum. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Birden, ovada küçük küçük dairesel gölgeler gmrdüm. Yukarı baktım, gökten yüzlerce paraşütlü ve silahlı askerler iniyordu. Biz, ovadan 75-100 m. kadar yüksekteki dağın yamacında idik. Dağ ve ovanın bitiştiği yerde eski şehir harabeleri, asırlık ağaçlar ve bilhassa incir ağaçları bulunuyordu. İnen paraşütlü askerler, derhal harabelere koşup mevzileniyordu. Hemen akabinde, ufuktan toz bulutu gibi süvariler oraya doğru gelip, diğerleri ile savaşa tutuştular. Bu arada kardeşlerle susup hayretler içerisinde, hiç telaş göstermeden yalnızca onları seyrediyorduk. Fakat onlar bizim varlığımızdan haberdar değillerdi. Her neyse... Süvariler, çok geçmeden diğerlerini harebede öldürüp, geldikleri gibi gittiler. Ben, yanımdaki kardeşe, " Düşmanların her an gelip bizi de öldüreceklerini ve aşağıdaki silahlardan bazılarını kullanabildiğimi, ona öğreteceğimi " söyledim. Aşağıya indik, ona bazukanın nasıl kullanıldığını gösterirken, arkamdan bir el omuzuma dokunarak: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Ali Uçar sen misin? " dedi. Dönüp baktım ki, kırmızı sakalları göğsüne inen, deve yününden yapılmış ince bir cübbe içerisinde, nurani ve mütebessim bir zat: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Benimle gel, seninle bir yere gideceğiz! " Ben, " Arkadaşım da, gelebilir mi?" diye sordum. O, arkadaşıma döndü, tebessüm ederek: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Yooook, yooook....o, kalsın!" dedi. Bir kaç defa ısrar etmeme rağmen razı olmadı. Böylece yola koyulduk. Yolda yürürken o zat bana: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bu günlerde hiç risale okudunuz mu?" diye sordu. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Evet" dedim. Yine sordu: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Orada Davud'un kıssası var mı? Ben yine "Evet" dedim. O zat: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Siz, yoksa Davud (a.s) mısınız? dedim. " Evet" dedi. Bir müddet beraber yürüdükten sonra, bir hendek yanına geldik. Davud (a.s), bana: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bismillahirrahmanirrahim diyerek karşıdaki kayaya atla! dedi. Onun dediğini yaparak karşıya geçtik. Daha sonra ikinci bir uçurumun ucuna gelince, Davud (a.s), bana yine: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bismillahirrahmanirrahim de ve karşıya uç. Karşıda şöyle şöyle bir yere varacaksın!" diyerek bana karşı tarafta bir yer tarif etti. Sonra, </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Anladın mı?" dedi. Ben " Anladım " deyince: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bana tarif et!" dedi. Tarif ettim. Uçuruma bakınca, "Buradan nasıl atlanır?" diye içimden korku ve hayretle düşündüm. Fakat Davud (a.s), insana bakışları ve tebessümü ile güven veriyordu. Hem O, bir peygamber idi. "O'nun sözüne itimat edilir." diye düşündüm. Ne var ki, bir peygamberden önce davranıp karşıya geçmek, edebe muhalif olur diye, "Önce siz geçin" dedim. Davud (a.s): </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Önce sen geç, ben sonra geçeceğim" dedi. Ben de, besmeleyi çekip kendimi uçuruma doğru bıraktım. Ellerim önde, ayaklarım arkada, düz bir vaziyette karşıya doğru uçmaya başladım. Rüyada uçmak öyle zevkli, öyle bir lezzetli ki, anlatamam. Her neyse... Karşı tarafa, tarif edilen yere vardım. Orada ayakta birkaç kişi konuşuyordu. Davud (a.s) yanımıza geldi ve onları bana tanıttı. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bu Süleyman'dır" dedi. Ben, "Yani, Süleyman (a.s) mı ?" dedim. "Evet" dedi. Diğer birkaç peygamberi de, bu şekilde bana tanıttı. Ben, Davud (a.s) 'a hasretle: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Bizim peygamberimiz nerede?" diye sordum. Davud (a.s), elini kaldırarak bir tarafa doğru işaret etti. Büyük bir iştiyakla o yöne doğru koşmaya başladım. Tam tepeye ulaşıyorum, ayağım kayıyor, otuz metre aşağıya düşüp, tekrar çıkmaya çabalıyorum. Nihayet yamacı aşarak, koşmaya devam ettim. Bol ağaçlı bir ormana girdim, gittikçe ağaçlar sıklaştı ve birden ağaçlar kesildi. Boyları göğsüme kadar gelen buğday başakları ile dolu bir düzlüğe çıktım. Ortada da bir patika yol vardı. Patika yola girer girmez, Cenab-ı Peygamber'i (a.s.m) gördüm. Büyük bir heyecan içerisinde selam verdim. Gülümseyerek selamımı alan Peygamberimiz: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Geldin mi, Ali?" dedi. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Geldim, ya Resulallah!" dedim. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">O'nun gülümsemesi bana o kadar lezzet vermişti ki, tarif edemem. Adeta o gülümseme içime, iliklerime, bütün hücrelerime kadar işlemişti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) yüzü dolgun, yeni traş olmuş, heybetli, her tarafı nurani ve insana güven veren bir çehre içerisindeydi. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Ya Resulallah, bu sefer sizi çok iyi gördüm." dedim. ( Cenab-ı Peygamber a.s.m'ı daha evvel, mükerreren zayıf görmüştüm.) Cenab-ı Peygamber (a.s.m), pazularını şişirerek, mütebessim bir şekilde: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Evet, çok iyiyim." dedi. Ben buraya nasıl geldiğimi ve başımdan geçenleri anlattım. Savaştan bahsettim. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ciddileşmişti. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Onların ikisi de kafirdir. Sizlere bir zarar veremezler." dedi. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ciddileşince, heybetinden dolayı insan taş kesiliyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-"Arkadaşlar..." deyince, birden kendimi diğer peygamberlerin oluşturduğu bir halkanın içinde buldum. Demek ki, Resulullah (a.s.m) ile konuşurken öyle dalmışım ki, onların varlığının farkına varmamışım. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), konuşmasına devam ederek, </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-"Sofrayı hazırlayın! buyurdu. Etrafımızdaki peygamberler, koşarak uzaklaştılar. Biraz sonra yemek yenecekti. Ben, Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ile oraya doğru, O (a.s.m) önde, ben arkada yürürken, "Risale-i Nur okuduğumuzdan, talebe hizmetlerinden ve diğer hizmetlerimizden" bahsediyordum. Bu arada sofranın başına geldik. Sofra daire şeklinde idi. Cenab-ı Peygamber'in (a.s.m) oturduğu yerin hemem sağında Davud (a.s) ve ben vardım. Karşımdaki zatın kim olduğu zihnimi kurcalıyordu. Herhalde Yusuf (a.s) idi. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen bütün peygamberler sofrada hazır bulunuyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m)'in önünde bulunan iki tabakta salata vardı. Her ne ise... Cenab-ı Peygamber (a.s.m) diğer peygamberleri tanıtmaya başladı. Hemen yanındaki Davud (a.s)'ı överek tanıtmaya başladı. Bu arada sırtına hafif hafif vurarak, Kur'andaki bahislerinden de bahsediyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), sözünü bitirir bitirmez, ben Davud (a.s)'ın Risale-i Nur'da geçen kıssasını anlattım. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Davud (a.s) isminin, kıssasının risalelerde geçmesine pek memnun olmuş ve bu memnuniyetini diğer peygamberlere mimik hareketleriyle izhar ediyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), diğer peygamberleri de bu şekilde tanıttı. Ben de, her defasında onların kıssalarını, Risale-i Nur'da geçen yerlerden naklettim. Hepsi bundan memnun oldu. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Artık yemek nihayete erecekti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Misafirin duası makbuldür. Yemek duasını sen yap!" buyurdu. Ben, daha evvel ezberlemiş olduğum Sözler'deki duayı ve münacatın sonundaki duayı okudum: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerinin ve gölgelerinin asıllarını, menba'larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada da yedir. Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyetini başı boş bırakıp idam etme." </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">" Ya Rabbi ve ya Rabb-es Semavati ve-l Aradin! Ya Halıkı ve ya Halık-ı Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hakimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlubumu bana musahhar kıl! Kur'an'a ve imana hizmet için , insanların kalplerini Risale-i Nur'a müsahhar yap! Ve bana ihvanıma, iman-ı kamil ve hüsn-ü hatime ver. Hazreti Musa Aleyhisselam'a denizi, Hazreti İbrahim Aleyhisselam'a ateşi ve Hazreti Davud Aleyhisselam'a dağı, demiri ve Hazreti Süleyman Aleyhisselam'a cinni ve insi ve Hazreti Muhammed Aleyhisssalatü Vesselam'a Şems ve Kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur'a kalpleri ve akılları musahhar kıl!.. Ve beni ve Risale-i Nur talebelerini, nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennet-ül Firdevs'te mes'ud kıl! Amin, amin, amin!...( Şualar: 58 ) </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Bunun üzerine , Efendimiz Cenab-ı Peygamber (a.s.m), </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Maşallah, ne güzel ve ne cami bir dua. Bu, Bediüzzaman'ın duası. Bir daha oku" buyurdu. Ben tekrar okudum. Cenab-ı Peygamber Efendimiz (a.s.m), yine: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Maşallah, ne güzel ve ne cami bir dua. Bir daha oku" buyurdu. Ben yine aşkla ve şevkle okudum. Bana üç kez okuttular. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Artık sofradan ayrılma zamanı gelmişti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), ayağa kalkmıştı. Ben de vedalaşmak üzere yanına yaklaştım. İçimden, " Ben sizin yerinizi öğrendim. Artık sık sık buraya gelirim" dedim. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.)'a " Ya Resulallah, biz devamlı Risale-i Nur okuyoruz. Ben şimdi Nur talebelerinin yanına gidiyorum. Onlara ne diyeyim?" diye sordum. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.), mübarek parmağını havaya kaldırdı ki, diğer peygamberler gözleriyle takip ediyorlardı. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.): </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Allah (c.c.) sizinle beraberdir" buyurdu. Sonra mübarek parmağını aşağıya, diğer peygamberleri gösterecek şekilde indirdi ve bir daire çizdi: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Arkadaşlarım da sizlerle beraberdir." buyurdu. Sonra mübarek eliyle kendini işaret ederek: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">-" Bende sizinle beraberim" buyurdu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.), ciddileşmişti. Mübarek sesini yükselterek: </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">- "Devam edin!... Devam edin!... Devam edin!..." buyurarak, bana son mesajını verdi. </span></span></strong></span></p><p><span style="color: darkred"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'">Efendimiz Cenab-ı Peygamber(a.s.m.) 'dan ayrılmadan önce sıkıca sarıldım ve uyandığımda kendimi, ayakta buldum."</span></span></strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="NuruAhsen, post: 32296, member: 857"] [FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred][IMG]http://img99.imageshack.us/img99/9168/aliuarbayramykselsi5.jpg[/IMG][/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Book Antiqua][SIZE=3][COLOR=darkred][COLOR=red]Allah Gani Gani Rahmet Eylesin:([/COLOR][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B][COLOR=darkred] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Bediüzzzaman Hazretlerinin talebelerinden Bayram Yüksel Ağabey, ömür boyu süren iman hizmetini Sofya'daki bir trafik kazasında noktalayıp ahirete intikal ettiğinde, yanında biri daha vardı: ALİ UÇAR [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Her gün bir başka yere koşarak iman hizmetinde bulunan Ali Uçar, yıllar önce gördüğü bir rüyayı anlattığında, bu hatırası arkadaşları tarafından teybe alınmıştı. Onun mübarek rüyasını, kasette kullandığı ifadelerle aynen aktarılmış. Mekanları Cennet olsun. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]PEYGAMBER SOFRASINDAKİ ŞEHİT [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Büyük bir ova ile bitişen bir dağın yamacında, güneşin hareretinin azaldığı sıralarda, kardeşlerle yere otumuş ders yapıyorduk. Ben, risaleleri yeni tanıyan genç bir kardeşin yanında oturuyordum. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Birden, ovada küçük küçük dairesel gölgeler gmrdüm. Yukarı baktım, gökten yüzlerce paraşütlü ve silahlı askerler iniyordu. Biz, ovadan 75-100 m. kadar yüksekteki dağın yamacında idik. Dağ ve ovanın bitiştiği yerde eski şehir harabeleri, asırlık ağaçlar ve bilhassa incir ağaçları bulunuyordu. İnen paraşütlü askerler, derhal harabelere koşup mevzileniyordu. Hemen akabinde, ufuktan toz bulutu gibi süvariler oraya doğru gelip, diğerleri ile savaşa tutuştular. Bu arada kardeşlerle susup hayretler içerisinde, hiç telaş göstermeden yalnızca onları seyrediyorduk. Fakat onlar bizim varlığımızdan haberdar değillerdi. Her neyse... Süvariler, çok geçmeden diğerlerini harebede öldürüp, geldikleri gibi gittiler. Ben, yanımdaki kardeşe, " Düşmanların her an gelip bizi de öldüreceklerini ve aşağıdaki silahlardan bazılarını kullanabildiğimi, ona öğreteceğimi " söyledim. Aşağıya indik, ona bazukanın nasıl kullanıldığını gösterirken, arkamdan bir el omuzuma dokunarak: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Ali Uçar sen misin? " dedi. Dönüp baktım ki, kırmızı sakalları göğsüne inen, deve yününden yapılmış ince bir cübbe içerisinde, nurani ve mütebessim bir zat: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Benimle gel, seninle bir yere gideceğiz! " Ben, " Arkadaşım da, gelebilir mi?" diye sordum. O, arkadaşıma döndü, tebessüm ederek: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Yooook, yooook....o, kalsın!" dedi. Bir kaç defa ısrar etmeme rağmen razı olmadı. Böylece yola koyulduk. Yolda yürürken o zat bana: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bu günlerde hiç risale okudunuz mu?" diye sordu. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Evet" dedim. Yine sordu: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Orada Davud'un kıssası var mı? Ben yine "Evet" dedim. O zat: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Siz, yoksa Davud (a.s) mısınız? dedim. " Evet" dedi. Bir müddet beraber yürüdükten sonra, bir hendek yanına geldik. Davud (a.s), bana: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bismillahirrahmanirrahim diyerek karşıdaki kayaya atla! dedi. Onun dediğini yaparak karşıya geçtik. Daha sonra ikinci bir uçurumun ucuna gelince, Davud (a.s), bana yine: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bismillahirrahmanirrahim de ve karşıya uç. Karşıda şöyle şöyle bir yere varacaksın!" diyerek bana karşı tarafta bir yer tarif etti. Sonra, [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Anladın mı?" dedi. Ben " Anladım " deyince: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bana tarif et!" dedi. Tarif ettim. Uçuruma bakınca, "Buradan nasıl atlanır?" diye içimden korku ve hayretle düşündüm. Fakat Davud (a.s), insana bakışları ve tebessümü ile güven veriyordu. Hem O, bir peygamber idi. "O'nun sözüne itimat edilir." diye düşündüm. Ne var ki, bir peygamberden önce davranıp karşıya geçmek, edebe muhalif olur diye, "Önce siz geçin" dedim. Davud (a.s): [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Önce sen geç, ben sonra geçeceğim" dedi. Ben de, besmeleyi çekip kendimi uçuruma doğru bıraktım. Ellerim önde, ayaklarım arkada, düz bir vaziyette karşıya doğru uçmaya başladım. Rüyada uçmak öyle zevkli, öyle bir lezzetli ki, anlatamam. Her neyse... Karşı tarafa, tarif edilen yere vardım. Orada ayakta birkaç kişi konuşuyordu. Davud (a.s) yanımıza geldi ve onları bana tanıttı. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bu Süleyman'dır" dedi. Ben, "Yani, Süleyman (a.s) mı ?" dedim. "Evet" dedi. Diğer birkaç peygamberi de, bu şekilde bana tanıttı. Ben, Davud (a.s) 'a hasretle: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Bizim peygamberimiz nerede?" diye sordum. Davud (a.s), elini kaldırarak bir tarafa doğru işaret etti. Büyük bir iştiyakla o yöne doğru koşmaya başladım. Tam tepeye ulaşıyorum, ayağım kayıyor, otuz metre aşağıya düşüp, tekrar çıkmaya çabalıyorum. Nihayet yamacı aşarak, koşmaya devam ettim. Bol ağaçlı bir ormana girdim, gittikçe ağaçlar sıklaştı ve birden ağaçlar kesildi. Boyları göğsüme kadar gelen buğday başakları ile dolu bir düzlüğe çıktım. Ortada da bir patika yol vardı. Patika yola girer girmez, Cenab-ı Peygamber'i (a.s.m) gördüm. Büyük bir heyecan içerisinde selam verdim. Gülümseyerek selamımı alan Peygamberimiz: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Geldin mi, Ali?" dedi. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Geldim, ya Resulallah!" dedim. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]O'nun gülümsemesi bana o kadar lezzet vermişti ki, tarif edemem. Adeta o gülümseme içime, iliklerime, bütün hücrelerime kadar işlemişti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) yüzü dolgun, yeni traş olmuş, heybetli, her tarafı nurani ve insana güven veren bir çehre içerisindeydi. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Ya Resulallah, bu sefer sizi çok iyi gördüm." dedim. ( Cenab-ı Peygamber a.s.m'ı daha evvel, mükerreren zayıf görmüştüm.) Cenab-ı Peygamber (a.s.m), pazularını şişirerek, mütebessim bir şekilde: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Evet, çok iyiyim." dedi. Ben buraya nasıl geldiğimi ve başımdan geçenleri anlattım. Savaştan bahsettim. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ciddileşmişti. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Onların ikisi de kafirdir. Sizlere bir zarar veremezler." dedi. Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ciddileşince, heybetinden dolayı insan taş kesiliyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-"Arkadaşlar..." deyince, birden kendimi diğer peygamberlerin oluşturduğu bir halkanın içinde buldum. Demek ki, Resulullah (a.s.m) ile konuşurken öyle dalmışım ki, onların varlığının farkına varmamışım. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), konuşmasına devam ederek, [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-"Sofrayı hazırlayın! buyurdu. Etrafımızdaki peygamberler, koşarak uzaklaştılar. Biraz sonra yemek yenecekti. Ben, Cenab-ı Peygamber (a.s.m) ile oraya doğru, O (a.s.m) önde, ben arkada yürürken, "Risale-i Nur okuduğumuzdan, talebe hizmetlerinden ve diğer hizmetlerimizden" bahsediyordum. Bu arada sofranın başına geldik. Sofra daire şeklinde idi. Cenab-ı Peygamber'in (a.s.m) oturduğu yerin hemem sağında Davud (a.s) ve ben vardım. Karşımdaki zatın kim olduğu zihnimi kurcalıyordu. Herhalde Yusuf (a.s) idi. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen bütün peygamberler sofrada hazır bulunuyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m)'in önünde bulunan iki tabakta salata vardı. Her ne ise... Cenab-ı Peygamber (a.s.m) diğer peygamberleri tanıtmaya başladı. Hemen yanındaki Davud (a.s)'ı överek tanıtmaya başladı. Bu arada sırtına hafif hafif vurarak, Kur'andaki bahislerinden de bahsediyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), sözünü bitirir bitirmez, ben Davud (a.s)'ın Risale-i Nur'da geçen kıssasını anlattım. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Davud (a.s) isminin, kıssasının risalelerde geçmesine pek memnun olmuş ve bu memnuniyetini diğer peygamberlere mimik hareketleriyle izhar ediyordu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), diğer peygamberleri de bu şekilde tanıttı. Ben de, her defasında onların kıssalarını, Risale-i Nur'da geçen yerlerden naklettim. Hepsi bundan memnun oldu. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Artık yemek nihayete erecekti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Misafirin duası makbuldür. Yemek duasını sen yap!" buyurdu. Ben, daha evvel ezberlemiş olduğum Sözler'deki duayı ve münacatın sonundaki duayı okudum: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerinin ve gölgelerinin asıllarını, menba'larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada da yedir. Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyetini başı boş bırakıp idam etme." [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]" Ya Rabbi ve ya Rabb-es Semavati ve-l Aradin! Ya Halıkı ve ya Halık-ı Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hakimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlubumu bana musahhar kıl! Kur'an'a ve imana hizmet için , insanların kalplerini Risale-i Nur'a müsahhar yap! Ve bana ihvanıma, iman-ı kamil ve hüsn-ü hatime ver. Hazreti Musa Aleyhisselam'a denizi, Hazreti İbrahim Aleyhisselam'a ateşi ve Hazreti Davud Aleyhisselam'a dağı, demiri ve Hazreti Süleyman Aleyhisselam'a cinni ve insi ve Hazreti Muhammed Aleyhisssalatü Vesselam'a Şems ve Kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur'a kalpleri ve akılları musahhar kıl!.. Ve beni ve Risale-i Nur talebelerini, nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennet-ül Firdevs'te mes'ud kıl! Amin, amin, amin!...( Şualar: 58 ) [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Bunun üzerine , Efendimiz Cenab-ı Peygamber (a.s.m), [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Maşallah, ne güzel ve ne cami bir dua. Bu, Bediüzzaman'ın duası. Bir daha oku" buyurdu. Ben tekrar okudum. Cenab-ı Peygamber Efendimiz (a.s.m), yine: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Maşallah, ne güzel ve ne cami bir dua. Bir daha oku" buyurdu. Ben yine aşkla ve şevkle okudum. Bana üç kez okuttular. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Artık sofradan ayrılma zamanı gelmişti. Cenab-ı Peygamber (a.s.m), ayağa kalkmıştı. Ben de vedalaşmak üzere yanına yaklaştım. İçimden, " Ben sizin yerinizi öğrendim. Artık sık sık buraya gelirim" dedim. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.)'a " Ya Resulallah, biz devamlı Risale-i Nur okuyoruz. Ben şimdi Nur talebelerinin yanına gidiyorum. Onlara ne diyeyim?" diye sordum. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.), mübarek parmağını havaya kaldırdı ki, diğer peygamberler gözleriyle takip ediyorlardı. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.): [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Allah (c.c.) sizinle beraberdir" buyurdu. Sonra mübarek parmağını aşağıya, diğer peygamberleri gösterecek şekilde indirdi ve bir daire çizdi: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Arkadaşlarım da sizlerle beraberdir." buyurdu. Sonra mübarek eliyle kendini işaret ederek: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]-" Bende sizinle beraberim" buyurdu. Cenab-ı Peygamber (a.s.m.), ciddileşmişti. Mübarek sesini yükselterek: [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]- "Devam edin!... Devam edin!... Devam edin!..." buyurarak, bana son mesajını verdi. [/FONT][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Efendimiz Cenab-ı Peygamber(a.s.m.) 'dan ayrılmadan önce sıkıca sarıldım ve uyandığımda kendimi, ayakta buldum."[/FONT][/SIZE][/B][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Hatıralar
Ali Uçar Ağabeyin Rüyasi
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst