Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Aklın başına geldi mi?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 468855" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-size: 12px"> Ey dünyaperest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan! Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatını bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:</span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"></span></em><span style="color: #008000">Dünyaperest: Dünyaya taparcasına önem verip ahireti düşünmeyen.</span></p><p><span style="color: #008000">Hayat-ı dünyeviye: Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı.</span></p><p><span style="color: #008000">Sırr-ı ahsen-i takvim: En güzel bir biçimdeki yaratılışın gizli ve derin manası.</span></p><p><span style="color: #008000">Gafil: Gaflette olan. Düşüncesis, ilgisiz ve habersiz.</span></p><p><span style="color: #008000">Gaflet: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakka'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine hevesâtına tâbi olarak Allah'ı(cc) ve emirlerini unutmak.</span></p><p><span style="color: #008000">Hakikat: Gerçek.</span></p><p><span style="color: #008000">Vakıa-i hayaliye: Hayali vakıa, hayel gücü ile girilen manevi bir dünyadaki gerçek olay.</span></p><p><span style="color: #008000">Vakıa-i temsiliye: Örneklendirmeyle ilgili olay, örnekle canlandırılmış olay.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><em> Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zât, bana tahsis ettiği altmış altundan tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarfedip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altunu kumara mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiçbir para kalmadı. Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazîn halette iken orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: "Bütün bütün sermayeni zayi' ettin. Tokata da müstehak oldun. Gideceğin yere de müflis olarak elin boş gideceksin. Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bâki kalan onbeş altundan her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et. Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al." Baktım nefsim razı olmuyor. "Üçte birisini" dedi. Ona da nefsim itaat etmedi. Sonra "Dörtte birisini" dedi. Baktım nefsim mübtela olduğu âdetini terkedemiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi gitti.</em></span></p><p><span style="color: #008000">Seyyid: Efendi.</span></p><p><span style="color: #008000">Tedricen: Azar azar, yavaş yavaş.</span></p><p><span style="color: #008000">Şöhretperest: Şöhret(ün, şân, ad yapma) düşkünü, şöhret tutkunu. </span></p><p><span style="color: #008000">Elem: Acı, dert, kaygı.</span></p><p><span style="color: #008000">Hazîn: Hüzünlü, üzücü, acıklı, acı uyandıran. </span></p><p><span style="color: #008000">Halet: Durum, hal.</span></p><p><span style="color: #008000">Peyda: Ortaya çıkma, olma, meydana çıkma, belirme.</span></p><p><span style="color: #008000">Zayi': Ziyan, kayıp, elden çıkan.</span></p><p><span style="color: #008000">Müstehak: Hak etmiş, layık olmuş.</span></p><p><span style="color: #008000">Müflis: İflas etmiş, elindekileri batırmış.</span></p><p><span style="color: #008000">İhtiyaten: Tedbirli olarak, ilerisini düşünerek.</span></p><p><span style="color: #008000">Mübtela: Tutkun, düşkün.</span></p><p> </p><p><em><span style="font-size: 12px"> Birden o hal değişti. Baktım ki; ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir şimendifer içindeyim. Telaş ettim. Fakat ne çare ki, hiçbir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemîler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. Şimendiferin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar, bana pek pahalı düşüyorlardı. Birden şimendiferdeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar. Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"</span></em></p><p><span style="color: #008000">Sukut: Düşme, alçalma, inme.</span></p><p><span style="color: #008000">Şimendifer: Tren.</span></p><p><span style="color: #008000">Garaib: Hayret verici şeyler, şaşkınlık uyandıran şeyler.</span></p><p><span style="color: #008000">Cazibedar: Çekici, beğenilen, hoş.</span></p><p><span style="color: #008000">Mülâkat: Kavuşma, buluşma, görüşme.</span></p><p><span style="color: #008000">Müfarakat: Ayrılık.</span></p><p><span style="color: #008000">Mukabil: Karşılık.</span></p><p><span style="color: #008000">Teessüf: Eseflenmek, yazıklanmak, üzüntü çekmek.</span></p><p></p><p><em><span style="font-size: 12px"> Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm.</span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"></span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px"> İşte o vakıa-i hayaliyeyi, -Allah hayr etsin- bir-iki kısmını ben tabir edeceğim, sair cihetleri sen </span></em></p><p><em><span style="font-size: 12px">kendin tabir et.</span></em></p><p><span style="color: #008000">Vakıa-i hayaliye: Hayali vakıa, hayel gücü ile girilen manevi bir dünyadaki gerçek olay.</span></p><p><span style="color: #008000">Tabir: İfade, söz, deyim. *yorum yapma, işaret edilen manayı açıklama.</span></p><p><span style="color: #008000">Sair: Diğer, başka.</span></p><p><span style="color: #008000">Cihet: Yön, taraf.</span></p><p></p><p><em><span style="font-size: 12px"> O yolculuk ise; âlem-i ervahtan, rahm-ı maderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçen ebed-ül âbâd tarafına bir yolculuktur. O altmış altun ise, altmış sene ömürdür ki; bu vakıayı gördüğüm vakit kendimi kırkbeş yaşında tahmin ediyordum. Senedim yok, fakat bâki kalan onbeşinden yarısını âhirete sarfetmek için Kur'an-ı Hakîm'in hâlis bir tilmizi beni irşad etti. O han ise, benim için İstanbul imiş. O şimendifer ise, zamandır. Herbir yıl bir vagondur. O tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir. O dikenli çiçekler ve meyveler ise, lezaiz-i nâmeşruadır ve lehviyat-ı muharremedir ki; mülâkat esnasında tasavvur-u zevaldeki elem, kalbi kanatıyor. Müfarakatında parçalıyor. Cezayı dahi çektiriyor. Şimendifer hademesi demişti: "Beş kuruş ver, onlardan istediğin kadar vereceğim." Onun tabiri şudur ki: İnsanın helâl sa'yiyle meşru dairede gördüğü zevkler, lezzetler, keyfine kâfidir. Harama girmeye ihtiyaç bırakmaz. Sair kısımları sen tabir edebilirsin...</span></em></p><p><span style="color: #008000">Alem-i ervah: Ruhlar alemi.</span></p><p><span style="color: #008000">Rahm-ı mader: Anne karnı.</span></p><p><span style="color: #008000">Berzah: Ölülerin ruhlarının kıyamete kadar kaldıkları âlem.</span></p><p><span style="color: #008000">Haşir: Yeniden diriliş.</span></p><p><span style="color: #008000">Ebed-ül âbâd: Sonsuzlar sonsuzu, tükenmez sonsuzluk.</span></p><p><span style="color: #008000">Bâki: Artan, geri kalan. *Ebedi. *Sonsuz.</span></p><p><span style="color: #008000">Kur'an-ı Hakîm: Hikmetlerle dolu Kur'an.</span></p><p><span style="color: #008000">İrşad: Doğru yolu gösterme.</span></p><p><span style="color: #008000">Hayat-ı dünyeviye: Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı.</span></p><p><span style="color: #008000">Lezaiz-i nâmeşrua: İslam dininin emrine aykırı zevkler, islam dininin yasakladığı zevkler.</span></p><p><span style="color: #008000">Lehviyat-ı muharreme: İslam dininin kesin yasakladığı oyun ve eğlenceler.</span></p><p><span style="color: #008000">Tasavvur-u zeval: Son bulacağını düşünmek, sona erme düşüncesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Elem: Acı, dert, kaygı.</span></p><p><span style="color: #008000">Müfarakat: Ayrılık.</span></p><p><span style="color: #008000">Sa'y: Çalışma, iş.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşru: Şeriatın kabul ettiği, islam dinine uygun.</span></p><p></p><p><strong><em><span style="font-size: 15px">SÖZLER / </span></em></strong><em><span style="font-size: 12px">Yirmiüçüncü Söz'den</span></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 468855, member: 1040028"] [I][SIZE=3] Ey dünyaperest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan! Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatını bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle: [/SIZE][/I][COLOR="#008000"]Dünyaperest: Dünyaya taparcasına önem verip ahireti düşünmeyen. Hayat-ı dünyeviye: Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı. Sırr-ı ahsen-i takvim: En güzel bir biçimdeki yaratılışın gizli ve derin manası. Gafil: Gaflette olan. Düşüncesis, ilgisiz ve habersiz. Gaflet: Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakka'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine hevesâtına tâbi olarak Allah'ı(cc) ve emirlerini unutmak. Hakikat: Gerçek. Vakıa-i hayaliye: Hayali vakıa, hayel gücü ile girilen manevi bir dünyadaki gerçek olay. Vakıa-i temsiliye: Örneklendirmeyle ilgili olay, örnekle canlandırılmış olay.[/COLOR] [SIZE=3][I] Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zât, bana tahsis ettiği altmış altundan tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarfedip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altunu kumara mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiçbir para kalmadı. Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazîn halette iken orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: "Bütün bütün sermayeni zayi' ettin. Tokata da müstehak oldun. Gideceğin yere de müflis olarak elin boş gideceksin. Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bâki kalan onbeş altundan her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et. Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al." Baktım nefsim razı olmuyor. "Üçte birisini" dedi. Ona da nefsim itaat etmedi. Sonra "Dörtte birisini" dedi. Baktım nefsim mübtela olduğu âdetini terkedemiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi gitti.[/I][/SIZE] [COLOR="#008000"]Seyyid: Efendi. Tedricen: Azar azar, yavaş yavaş. Şöhretperest: Şöhret(ün, şân, ad yapma) düşkünü, şöhret tutkunu. Elem: Acı, dert, kaygı. Hazîn: Hüzünlü, üzücü, acıklı, acı uyandıran. Halet: Durum, hal. Peyda: Ortaya çıkma, olma, meydana çıkma, belirme. Zayi': Ziyan, kayıp, elden çıkan. Müstehak: Hak etmiş, layık olmuş. Müflis: İflas etmiş, elindekileri batırmış. İhtiyaten: Tedbirli olarak, ilerisini düşünerek. Mübtela: Tutkun, düşkün.[/COLOR] [I][SIZE=3] Birden o hal değişti. Baktım ki; ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir şimendifer içindeyim. Telaş ettim. Fakat ne çare ki, hiçbir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemîler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. Şimendiferin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar, bana pek pahalı düşüyorlardı. Birden şimendiferdeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar. Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Sukut: Düşme, alçalma, inme. Şimendifer: Tren. Garaib: Hayret verici şeyler, şaşkınlık uyandıran şeyler. Cazibedar: Çekici, beğenilen, hoş. Mülâkat: Kavuşma, buluşma, görüşme. Müfarakat: Ayrılık. Mukabil: Karşılık. Teessüf: Eseflenmek, yazıklanmak, üzüntü çekmek.[/COLOR] [I][SIZE=3] Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm. İşte o vakıa-i hayaliyeyi, -Allah hayr etsin- bir-iki kısmını ben tabir edeceğim, sair cihetleri sen kendin tabir et.[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Vakıa-i hayaliye: Hayali vakıa, hayel gücü ile girilen manevi bir dünyadaki gerçek olay. Tabir: İfade, söz, deyim. *yorum yapma, işaret edilen manayı açıklama. Sair: Diğer, başka. Cihet: Yön, taraf.[/COLOR] [I][SIZE=3] O yolculuk ise; âlem-i ervahtan, rahm-ı maderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçen ebed-ül âbâd tarafına bir yolculuktur. O altmış altun ise, altmış sene ömürdür ki; bu vakıayı gördüğüm vakit kendimi kırkbeş yaşında tahmin ediyordum. Senedim yok, fakat bâki kalan onbeşinden yarısını âhirete sarfetmek için Kur'an-ı Hakîm'in hâlis bir tilmizi beni irşad etti. O han ise, benim için İstanbul imiş. O şimendifer ise, zamandır. Herbir yıl bir vagondur. O tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir. O dikenli çiçekler ve meyveler ise, lezaiz-i nâmeşruadır ve lehviyat-ı muharremedir ki; mülâkat esnasında tasavvur-u zevaldeki elem, kalbi kanatıyor. Müfarakatında parçalıyor. Cezayı dahi çektiriyor. Şimendifer hademesi demişti: "Beş kuruş ver, onlardan istediğin kadar vereceğim." Onun tabiri şudur ki: İnsanın helâl sa'yiyle meşru dairede gördüğü zevkler, lezzetler, keyfine kâfidir. Harama girmeye ihtiyaç bırakmaz. Sair kısımları sen tabir edebilirsin...[/SIZE][/I] [COLOR="#008000"]Alem-i ervah: Ruhlar alemi. Rahm-ı mader: Anne karnı. Berzah: Ölülerin ruhlarının kıyamete kadar kaldıkları âlem. Haşir: Yeniden diriliş. Ebed-ül âbâd: Sonsuzlar sonsuzu, tükenmez sonsuzluk. Bâki: Artan, geri kalan. *Ebedi. *Sonsuz. Kur'an-ı Hakîm: Hikmetlerle dolu Kur'an. İrşad: Doğru yolu gösterme. Hayat-ı dünyeviye: Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı. Lezaiz-i nâmeşrua: İslam dininin emrine aykırı zevkler, islam dininin yasakladığı zevkler. Lehviyat-ı muharreme: İslam dininin kesin yasakladığı oyun ve eğlenceler. Tasavvur-u zeval: Son bulacağını düşünmek, sona erme düşüncesi. Elem: Acı, dert, kaygı. Müfarakat: Ayrılık. Sa'y: Çalışma, iş. Meşru: Şeriatın kabul ettiği, islam dinine uygun.[/COLOR] [B][I][SIZE=4]SÖZLER / [/SIZE][/I][/B][I][SIZE=3]Yirmiüçüncü Söz'den[/SIZE][/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Aklın başına geldi mi?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst