müdavim
Üye Sorumlusu
* Zübeyir Ağabey, bir kimse geldiğinde uğurlarken sadece kapıya kadar çıkmayı yeterli bulmazdı. “Sadece kapıya kadar yolcu etmek bana ezici bir şey geliyor” der, hiç olmazsa Süleymaniye’den Fen Fakültesine kadar uğurlanması gerektiğini söylerdi. “Otogara kadar gidemiyoruz, hiç olmazsa oraya kadar Anadolu’dan gelen bir misafiri yolcu edelim” derdi.
* Konya’dan gelen bir Nur talebesi kitap istemişti. İşleri olduğundan bekleyememişti. Zübeyir ağabeyle belli bir saatte garajda buluşmak üzere anlaşmışlardı. Kitap işlerine bakan Halil Yürür’e durumu anlatıp o saatte Sirkeci’de istenilen kitaplarla hazır bulunmasını istemişti. O zaman otobüsler Sirkeci’den kalkıyordu. Halil Kardeş adamı tanımadığından orada Zübeyir Ağabeyle buluşup, kitapları kendisine vereceklerdi. Zübeyir Ağabey önceden otobüsün hareket edeceği yere varmıştı. Hava oldukça yağmurluydu. Halil’i beklemeye başlamış. Zaman da giderek kısalıyor fakat Halil Yürür bir türlü gelmiyor. Sonunda otobüs hareket edip gitmiş. Zübeyir Ağabey de Süleymaniye’ye dönmüş. Fakat yolda sırılsıklam ıslanmış. Kapıyı açıp bir de bakmış ki, Halil sobayı yakmış, karşısına geçip uzanmış yatmıyor mu? Zübeyir Ağabey kapıyı hafifçe aralayıp yumuşak bir sesle “Kardeşim Halil” demiş, “Hani Sirkeci’de buluşacaktık, kitap getirecektin?” Halil o an hatırlamış ama buluşmayı unutmuş. “Ağabey unuttum” demiş. Zübeyir Ağabey de: “Peki kardeşim” deyip üst kata çıkmış. Hasta halinde gösterdiği bu sabır, onun büyüklüğünün bir işaretidir.
* Zübeyir Ağabeye, kendisini birinin gıybet ettiği söylenince; “Onun anasına rahmet, babasına rahmet, ceddine rahmet, ninesine rahmet” diye rahmet okuyarak karşılık verirdi.
* “Eğer” derdi, “Risale-i Nur hizmetine; ilim mani olacaksa yasasın cehalet, eğer zenginlik mani olacaksa yasasın fakirlik, eğer akıl mani olacaksa yaşasın cünun, eğer evlilik mani olacaksa yaşasın bekarlık!..”
* Kahramanlık ve sadakat ifade eden örnekleri sıkça verirdi. Mesela bunlardan birisini Hz. Üstad kendisine şöyle anlatmış: “Şark ağalarından Şakir Ağa vardı. Hizmetkarının eline 10 para verir iki parmağı arasında tutturur, mavzerle uzaktan nişan alarak parayı vururdu. Bu esnada hizmetkarının kılı bile kıpırdamazdı.”
* Halil Yürür ismindeki kardeşimizin el kadar küçük ve eski bir radyosu vardı. Bazen açar, dinlerdi. Bir gün yalnız olduğu bir zamanda, Çamlıca’da dinlediği bir piyeste, İslamiyet ve din aleyhinde konuşmalar geçer. Bunun üzerine fevkalade müteessir olur. Evden çıkar, İstanbul Radyosu’na gidip “Nedir sizin bu yaptığınız?” diye çıkışmaya niyetlenir. Kısıklı ile Zübeyir Ağabeyin o zamanlar bir müddet oturduğu Çamlıca’da ki evin arasında epeyce bir yol vardır. Bu yolda Zübeyir Ağabey ile karşılaşır.
Zübeyir Ağabey Halil’in bu halini görünce “Halil, nereye kardeşim?” diye sorar. Halil de, “Gideceğim bu İstanbul Radyosuna, ‘Nedir bu dine yaptığınız hakaret?’ diye soracağım” der. Zübeyir Ağabey, “Kardeşim Halil, hem kanalizasyonun kapağını açıyorsun, hem de koktuğundan şikayet ediyorsun” der ve Halil’i vazgeçirir.
MEHMED FIRINCI