Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Tasavvuf
Geylani Hz. ve Kadirilik
Zikrullah
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="&amp;#304;lim-irfan" data-source="post: 173776" data-attributes="member: 8679"><p><strong>Zikrin Çeşitleri</strong></p><p><strong><span style="color: blue">Buraya kadar yazılanlar içinde sık sık zikir çeşitlerini ifade eden terimler kullandık. Bunlar da genellikle Hafi (gizli), Cehri (açık), lisani, kalbi, ferdi, ictimai terimleri oldu. Acaba bunlardan kasdedilen anlam nedir? Şimdi kısaca bunları görmeğe çalışalım:</span></strong></p><p><strong><span style="color: black">Hafi (Gizli-Sırri) Zikir: </span></strong></p><p><strong><span style="color: black"></span></strong><span style="color: blue"><strong>Başkasına duyurmadan yapılan zikirdir. Yukarıda geçtiği gibi Sıddıkiyye ve Nurbahşıyye bu usulde zikir telkin almış ve aktarmışlardır. Hafi zikir de iki şekilde yapılır:</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>a) Gizli ama dil ile yapılan zikirdir. Aynı zaman da lisanî zikirdir. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>b) Gizli ve kalben yapılan zikirdir. Aynı zamanda kalbî zikirdir. Bu da genellikle beş şekilde yapılır:</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>1-Lafza-i Celali (Allah) kalbi ile, nefesini tutarak veya tutmayarak dili damağa yapıştırarak ve gözlerini yumarak vücudu hareket ettirmeden yapılan zikirdir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>2-Kalbiyle, kelime-i tevhidi nefesi tutmadan yapılan zikirdir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>3-Kalbiyle kelime-i tevhidi nefesi tutarak yapılan zikirdir, baş hareket edebilir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>4-Kalbiyle kelime-i tevhidi nefesi tutarak ve vücudu hiç kıpırdatmadan yapılan zikirdir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>5- Kainattaki yaratıkların üzerinde tefekkür ile azamet-i İlâhîyi düşünmek, murakabe yapmak.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Bir mürit, usulüne uygun olarak kalben “Allah, Allah” dedikçe, içinden bir “Allah, Allah” sesi duyar hale gelir. Dil damağa yapışmış, gözler kapalı, nefesini ya tutmuş, yada kendi haline bırakmış, vücud hareketten kesilmiş, kendisini ulu yaratıcının önünde hissederek, O’nun dışında kalan her şeyi (masivayı) kalbinden çıkarıp atmış bir halde, alabildiğine mahviyyet, inkısar, huşu, tazim, edep duyguları ile dopdolu olarak, sanki son anlarıymış gibi, kalbinden “Allah, Allah” diye zikre başlar. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Mürit bunu yaparken bilir ki, her şeyi kuşatan, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah’ın huzurundadır. Allah, onun yanında hazır ve nazırdır. Zikrini, fikrini, amacını bilmektedir. Öyleyse kalbini, aklını, akla takılan hatıralarını atmalı, unutmalı ve sadece Allah ile olmaya bakmalıdır. Kalbine, Allah’tan başka bir duygu ve düşüncenin girmemesine gayret etmeli, sürekli halini murakabe ederek kontrol altına almaya çalışmalıdır. Yiğitlik de işte burada, yani fırıldak gibi durmadan dönen, sağa sola alta üste kaybolan kalbe sahip olmaktır.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Bütün bunları yaparken son derece ihlaslı olmalı, halini Allah’tan başkalarına sezdirmemeye alabildiğine çabalamalıdır. Başkalarının duygu ve düşünceleri onu hiç ilgilendirmemelidir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Kalp diliyle Allah’a böyle yönelmeye “Vukuf-i Kalbi” denilmiştir. “Kalp, zikirle alışkanlık peydah eder ve zikir kalbin melekesi haline gelirse, gayet tabii olarak uzuvlar, beden ve iç hassalar ilahi emirlere koşa koşa uymak ister, can atar.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Kalp zikrin rayihasıyla ıtırlanır, nuruyla ışıklanır, ateşiyle yanar, hararetiyle pişer, rengiyle ifadelenir, sıfatıyla sıfatlanır ve hakikatıyla gerçekleşirse, bütün beden uzuvları, “Şecere-i Musa - Musa’nın Ağacı”90 gibi “Allah, Allah, Allah” diye zikre koyulur ve bunu ne kimse duyar, ne kimse anlar. Hatta iyi amellerin yazıcısı melekler bile bu hali göremezler, bilemezler. Bu hal, zikredenle zikredilen arasında, aşk esrarı, yakınlık, kapılış ve sarılış olarak tecelli eder, kalır. Seven, sevgilisi ile, halk kalabalığında ve halk kesretinde yalnızdır. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>O vakit, zahir gözler yaş akıtır, batın gözler nedamet hıçkırıklarıyla iniler; vücutta bir lezzet, kalpde bir halavet ve kulların kalbine bir tesir baş gösterir. Allah’ın fiillerine rıza duyar ve mahlukları mazur görür. Sözlerinde doğruluk, batınında muhabbet, zahirinde iyi ahlak ile sıfatlanır. Ölüm çırpınışlarında ilahi cemal belirir ve Rasuller Rasulünün nur yüzleri aynen görünür. Rüyalar tatlı olur. Allah’ı rüyada görmek ihtimali bulunur. Kainatın efendisini defalarca rüyada müşahede eder. Kabe-i Muazzamayı, Kur’an-ı Kerimi, camileri ve mescidleri, iyileri ve bilginleri, zikir ve fikrettiği bütün bunları ve bunlara uygun güzellikleri rüyada görür. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Vücudu sıhhat ve kalbi rahat bulunur. Dünya işlerinde küçük sebeplere el atmakla büyük işleri kolaylıkla başarır. İşlerinde muvaffak olur.”91 </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Bir Uyarı: Ancak, zikirden amaçlananın elde edilmesi için, yapılan bu işin sırf Allah için olmasına dikkat edilmelidir. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>“Bu yolda hiçbir garaz ve ivaz sahibi olunmayacaktır. İster ruhani zevk ve lezzet, ister velayet dereceleri, ister keşif ve keramet isteği, cennet ve cehennem ve bütün dünya ve ahiret arzuları topyekün nazardan düşürülecektir<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /><img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /> Ara yere bir garaz ve ivaz girecek olursa, bütün bir ömür çalışılsa asıl nisbet doğmaz ve fayda elde edilemez. Bir takım tecellilere erildiği, tasarruflara varıldığı hissi de yalancıdır. Bu tecellilere, “istidrac-sahte keramet” derler ve neticesi fenadır.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Allah’ı zikretmek, yalnız ve yalnız O müstehak ve tazime layık zat için olacaktır. Allah’ı Allah için zikretmek, her kayıttan arınmış olarak mutlak muhabbet ve başka her şeye kayıtsızlık yoluyla olandır ki, derecesi “mukarrebin - yakınlar” mertabesidir.”92 </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Salik, önce, zikre alet olan Celal kelimesini, delalet ettiği ve hiçbir şeye misil olmayacağı zatın ismi olarak kalp ve kalbin etrafında hayal yolundan “Allah, Allah, Allah” diyerek lezzet, halavet, muhabbet ve tazim ile günde en aşağı elli bin kere tekrarlarlar.93 </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Böylece, gözle değil de, görür gibi bazı renkler, kulakla değil de, işitir gibi bazı sesler, burunla değil de, koklar gibi bazı güzel kokular, tad alma aleti değil de, onunla gibi bir zevk, fikri bir halavet, vücutta bir hararet, şahit olunmamış bir lezzet, keyfiyyeti meçhul bir ferahlık, bir açıklık, bir sevinç doğar. Hiçbir renk bu renge, hiçbir ses bu sese, hiçbir koku bu kokuya, hiçbir sevinç bu sevince benzetilemez ve üstün sayılamaz. </strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Yine böylece devam edile edile kemale erilir. Bu halde bir zevksizlik, halavetsizlik, şerefsizlik hasıl olur ki, müridi meyus eder, mahzun kılar, müride kendisini mahrum gösterir ki, işte kemale yaklaşıldığını gösteren bu haldir.”94</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Hem ilmen hem de hal ve tecrübeyle tasavvuf ve tarikatların, hatta kalbî zikrin içinde olan bir mürşidin bu yakıcı ifadelerinden sonra kısaca şunu söyleyelim: Kalbî - ruhî yolu esas alan tarikatlarda bir mürid, zikirle kalbini böyle olgunlaştırdıktan sonra aynı şekilde zikrini Ruh’a nakleder. Ruh latifesi, sağ memenin altındadır. Sonra oradan, sadrın sol tarafı, kalbin tam üstü olan sır latifesine; oradan da, yeri ruhun üstü olarak sadrın sağ tarafındaki Hafi latifesine, oradan da yeri sadrın tam ortası olan Ahfa latifesine, oradan da iki kaşın ortasında bulunan nefs-i natıka’ya; oradan da başın üstünde zikredilen cesed latifesine zikrini, bir mürşid gözetiminde nakleder. Buralarda zikri hep “Allah” lafza-i celalidir.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Sonra, nefesi hapsederek nefy-u isbat yapar, yani usulüne uygun olarak Kelime-i tevhid (la ilahe ill<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />) zikrine devam eder. Daha sonra, bazı ayetler üzerinde murakabelere yoğunlaşarak kalbî zikrine, tefekkür ve murakabesine devam eder.</strong></span></p><p><span style="color: blue"><strong>Bunların bir kısmını, hafi zikri esas alan “Ruhani tarikatlar” bölümünde belirttiğimiz için, burada bitiriyoruz.</strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="İlim-irfan, post: 173776, member: 8679"] [B]Zikrin Çeşitleri[/B] [B][COLOR=blue]Buraya kadar yazılanlar içinde sık sık zikir çeşitlerini ifade eden terimler kullandık. Bunlar da genellikle Hafi (gizli), Cehri (açık), lisani, kalbi, ferdi, ictimai terimleri oldu. Acaba bunlardan kasdedilen anlam nedir? Şimdi kısaca bunları görmeğe çalışalım:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Hafi (Gizli-Sırri) Zikir: [/COLOR][/B][COLOR=blue][B]Başkasına duyurmadan yapılan zikirdir. Yukarıda geçtiği gibi Sıddıkiyye ve Nurbahşıyye bu usulde zikir telkin almış ve aktarmışlardır. Hafi zikir de iki şekilde yapılır: a) Gizli ama dil ile yapılan zikirdir. Aynı zaman da lisanî zikirdir. b) Gizli ve kalben yapılan zikirdir. Aynı zamanda kalbî zikirdir. Bu da genellikle beş şekilde yapılır: 1-Lafza-i Celali (Allah) kalbi ile, nefesini tutarak veya tutmayarak dili damağa yapıştırarak ve gözlerini yumarak vücudu hareket ettirmeden yapılan zikirdir. 2-Kalbiyle, kelime-i tevhidi nefesi tutmadan yapılan zikirdir. 3-Kalbiyle kelime-i tevhidi nefesi tutarak yapılan zikirdir, baş hareket edebilir. 4-Kalbiyle kelime-i tevhidi nefesi tutarak ve vücudu hiç kıpırdatmadan yapılan zikirdir. 5- Kainattaki yaratıkların üzerinde tefekkür ile azamet-i İlâhîyi düşünmek, murakabe yapmak. Bir mürit, usulüne uygun olarak kalben “Allah, Allah” dedikçe, içinden bir “Allah, Allah” sesi duyar hale gelir. Dil damağa yapışmış, gözler kapalı, nefesini ya tutmuş, yada kendi haline bırakmış, vücud hareketten kesilmiş, kendisini ulu yaratıcının önünde hissederek, O’nun dışında kalan her şeyi (masivayı) kalbinden çıkarıp atmış bir halde, alabildiğine mahviyyet, inkısar, huşu, tazim, edep duyguları ile dopdolu olarak, sanki son anlarıymış gibi, kalbinden “Allah, Allah” diye zikre başlar. Mürit bunu yaparken bilir ki, her şeyi kuşatan, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah’ın huzurundadır. Allah, onun yanında hazır ve nazırdır. Zikrini, fikrini, amacını bilmektedir. Öyleyse kalbini, aklını, akla takılan hatıralarını atmalı, unutmalı ve sadece Allah ile olmaya bakmalıdır. Kalbine, Allah’tan başka bir duygu ve düşüncenin girmemesine gayret etmeli, sürekli halini murakabe ederek kontrol altına almaya çalışmalıdır. Yiğitlik de işte burada, yani fırıldak gibi durmadan dönen, sağa sola alta üste kaybolan kalbe sahip olmaktır. Bütün bunları yaparken son derece ihlaslı olmalı, halini Allah’tan başkalarına sezdirmemeye alabildiğine çabalamalıdır. Başkalarının duygu ve düşünceleri onu hiç ilgilendirmemelidir. Kalp diliyle Allah’a böyle yönelmeye “Vukuf-i Kalbi” denilmiştir. “Kalp, zikirle alışkanlık peydah eder ve zikir kalbin melekesi haline gelirse, gayet tabii olarak uzuvlar, beden ve iç hassalar ilahi emirlere koşa koşa uymak ister, can atar. Kalp zikrin rayihasıyla ıtırlanır, nuruyla ışıklanır, ateşiyle yanar, hararetiyle pişer, rengiyle ifadelenir, sıfatıyla sıfatlanır ve hakikatıyla gerçekleşirse, bütün beden uzuvları, “Şecere-i Musa - Musa’nın Ağacı”90 gibi “Allah, Allah, Allah” diye zikre koyulur ve bunu ne kimse duyar, ne kimse anlar. Hatta iyi amellerin yazıcısı melekler bile bu hali göremezler, bilemezler. Bu hal, zikredenle zikredilen arasında, aşk esrarı, yakınlık, kapılış ve sarılış olarak tecelli eder, kalır. Seven, sevgilisi ile, halk kalabalığında ve halk kesretinde yalnızdır. O vakit, zahir gözler yaş akıtır, batın gözler nedamet hıçkırıklarıyla iniler; vücutta bir lezzet, kalpde bir halavet ve kulların kalbine bir tesir baş gösterir. Allah’ın fiillerine rıza duyar ve mahlukları mazur görür. Sözlerinde doğruluk, batınında muhabbet, zahirinde iyi ahlak ile sıfatlanır. Ölüm çırpınışlarında ilahi cemal belirir ve Rasuller Rasulünün nur yüzleri aynen görünür. Rüyalar tatlı olur. Allah’ı rüyada görmek ihtimali bulunur. Kainatın efendisini defalarca rüyada müşahede eder. Kabe-i Muazzamayı, Kur’an-ı Kerimi, camileri ve mescidleri, iyileri ve bilginleri, zikir ve fikrettiği bütün bunları ve bunlara uygun güzellikleri rüyada görür. Vücudu sıhhat ve kalbi rahat bulunur. Dünya işlerinde küçük sebeplere el atmakla büyük işleri kolaylıkla başarır. İşlerinde muvaffak olur.”91 Bir Uyarı: Ancak, zikirden amaçlananın elde edilmesi için, yapılan bu işin sırf Allah için olmasına dikkat edilmelidir. “Bu yolda hiçbir garaz ve ivaz sahibi olunmayacaktır. İster ruhani zevk ve lezzet, ister velayet dereceleri, ister keşif ve keramet isteği, cennet ve cehennem ve bütün dünya ve ahiret arzuları topyekün nazardan düşürülecektir[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif[/IMG][IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif[/IMG] Ara yere bir garaz ve ivaz girecek olursa, bütün bir ömür çalışılsa asıl nisbet doğmaz ve fayda elde edilemez. Bir takım tecellilere erildiği, tasarruflara varıldığı hissi de yalancıdır. Bu tecellilere, “istidrac-sahte keramet” derler ve neticesi fenadır. Allah’ı zikretmek, yalnız ve yalnız O müstehak ve tazime layık zat için olacaktır. Allah’ı Allah için zikretmek, her kayıttan arınmış olarak mutlak muhabbet ve başka her şeye kayıtsızlık yoluyla olandır ki, derecesi “mukarrebin - yakınlar” mertabesidir.”92 Salik, önce, zikre alet olan Celal kelimesini, delalet ettiği ve hiçbir şeye misil olmayacağı zatın ismi olarak kalp ve kalbin etrafında hayal yolundan “Allah, Allah, Allah” diyerek lezzet, halavet, muhabbet ve tazim ile günde en aşağı elli bin kere tekrarlarlar.93 Böylece, gözle değil de, görür gibi bazı renkler, kulakla değil de, işitir gibi bazı sesler, burunla değil de, koklar gibi bazı güzel kokular, tad alma aleti değil de, onunla gibi bir zevk, fikri bir halavet, vücutta bir hararet, şahit olunmamış bir lezzet, keyfiyyeti meçhul bir ferahlık, bir açıklık, bir sevinç doğar. Hiçbir renk bu renge, hiçbir ses bu sese, hiçbir koku bu kokuya, hiçbir sevinç bu sevince benzetilemez ve üstün sayılamaz. Yine böylece devam edile edile kemale erilir. Bu halde bir zevksizlik, halavetsizlik, şerefsizlik hasıl olur ki, müridi meyus eder, mahzun kılar, müride kendisini mahrum gösterir ki, işte kemale yaklaşıldığını gösteren bu haldir.”94 Hem ilmen hem de hal ve tecrübeyle tasavvuf ve tarikatların, hatta kalbî zikrin içinde olan bir mürşidin bu yakıcı ifadelerinden sonra kısaca şunu söyleyelim: Kalbî - ruhî yolu esas alan tarikatlarda bir mürid, zikirle kalbini böyle olgunlaştırdıktan sonra aynı şekilde zikrini Ruh’a nakleder. Ruh latifesi, sağ memenin altındadır. Sonra oradan, sadrın sol tarafı, kalbin tam üstü olan sır latifesine; oradan da, yeri ruhun üstü olarak sadrın sağ tarafındaki Hafi latifesine, oradan da yeri sadrın tam ortası olan Ahfa latifesine, oradan da iki kaşın ortasında bulunan nefs-i natıka’ya; oradan da başın üstünde zikredilen cesed latifesine zikrini, bir mürşid gözetiminde nakleder. Buralarda zikri hep “Allah” lafza-i celalidir. Sonra, nefesi hapsederek nefy-u isbat yapar, yani usulüne uygun olarak Kelime-i tevhid (la ilahe ill[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif[/IMG]) zikrine devam eder. Daha sonra, bazı ayetler üzerinde murakabelere yoğunlaşarak kalbî zikrine, tefekkür ve murakabesine devam eder. Bunların bir kısmını, hafi zikri esas alan “Ruhani tarikatlar” bölümünde belirttiğimiz için, burada bitiriyoruz.[/B][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Tasavvuf
Geylani Hz. ve Kadirilik
Zikrullah
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst