Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Zamaneye ne desin İbrahim [as]?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 43537" data-attributes="member: 1580"><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>Böyle gelmiş, böyle gider...” diyenler, olayların sıcacık koynunda akıllarını uykuya yatırırlar. “Desinler” diye yaşayanlar, yaban gözlerin yılışık ve anonim beğenilerine zincirler biricik varlıklarını. . </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>Oysa, delikanlı fark getirir. Delikanlı fark demektir. Sıradanlığa itirazı vardır. Delikanlıların aklı bıçak gibidir; bulunduğu an’ı ikiye böler. Neden ve sonuçlar arasında fırtına gibi eser. Olan bitenden, gelip gidenden fazlasına erer aklı. Akıp giden vaktin ortasına kocaman bir taş gibi düşer. Delikanlı adam köpürtür zamanı; dalgalandırır, titretir, sarsar. Herkes bilir ki orada bir delikanlı vardır. Sığınılmış kuytulardan, alışılmış kıyılardan uzağa ayarlıdır ayakları. Dikine keser eğilerek ve zilletle kabul edilmiş sözde doğruların kavsini. Küreğini akıntıya karşı çeker. Yüreğini mermer duvarlara çarpa çarpa ilerler. Mekanın nabzına akıtır varlığını kıpır kıpır. An’ın göğsüne sığmayan bir kalp olur; kendini kendinden öte atar. Korumacı oksijen çadırlarına fit olmaz. Çekingen, ürkek, halsiz, hareketsiz, mecalsiz, ölgün, solgun kolaycılıkları yırtar nefesiyle. Rüzgâra katar nefesini, göklere sunar sesini; hep yokuşa doğru koşar. Dikine gider zamanın. Böyle gelmişlere, böyle gitmişlere, öyle denmişlere, öyle bilinmişlere göğsünü dayar. Pazularında hiç zorlanmadan savurur sığ ve sahte ayartmaları. Vicdansız törelerin, yersiz geleneklerin bulanık sularında alabora olmaz. Devrilmez aklı; dik durur elif gibi, duru kalır yağmur gibi. Gövdesiyle var olduklarını sananların, sadece teniyle hazlananların ninnilerine kanmaz. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>İbrahim de gelip geçene karşı durdu. Taşın boynuna balta astı. Sorgulamadan inanılanı ezmek için, öteden beri olagelmiş olanın üzerine inmek için bir süre orada asılı kaldı balta. Yalnızdı. Yapayalnız kalacaktı. Yalnızlığın dik yamaçlarına sürdü kalbini. Babadan kalma destanları bir çırpıda yırtmaya hazırdı. Dikine gitti vaktinin. Taşların önünde eğilenlerin yanında dik tuttu başını. Aklını kalbinin sonsuza ayarlı aşklarında yeniden yazdı. Sığlıklara, sağırlıklara, körlüklere, vurdumduymazlıklara, neme lazımcılıklara karşı kalbinin pazusundan cesaret aldı. Kalıbını koydu kör inançsızlığın karşısına. Nicelerinin taptığı taşların hepsinden ağır bir taş olup düştü kavminin ikiyüzlü kabullenmelerinin ortasına... Hiç durulmaz kıvranmalar soktu pürüzsüz akıp giden konforun uyuşukluğun katı kalbine. Kınandı. Kınanmayı göze aldı. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>Kınayanlar, sanıldığının aksine, en çok kendi titrek duruşlarına, kendi ürkek yürüyüşlerine fiske vurulmasından korkuyorlardı. Hesap sorar gibi görünüyorlardı ama varlıklarının hesabını vermekten tir-tir titreyerek geldiler İbrahim’in huzuruna. Dediler ki: “Kim kırdı putlarımızı?” Sorgusuz sualsiz kabullenmelerin, akla vurulmamış, kalbe danışılmamış inanmaların korkusu sindi gözlerine. Delikanlı İbrahim’in yüzünde kalbini sonsuza bitiştirmiş, aşklarını ebede eriştirmiş sükûnetin tebessümü belirdi. Ürkek, korkak, pısırık, çekingen, halsiz, mecalsiz, dilsiz yargılar, delikanlıca bir sorgulayışın karşısında yaprak fırtınasına tutuldular. Gözlerinde dehşet geziniyordu. Üflesen yıkılacak inançlarını dupduru bir sorunun seline kaptırdılar. “Bilmem ki...” dedi İbrahim’in alışkanlıkların kuytusundan sıyrılmış, basmakalıp tutumların prangalarından kurtulmuş bakışları... Boynuna balta asılı taştan putu işaret etti: “O kırmıştır!” Önünde eğildikleri, kucağına umutlarını döktükleri, soğuk yüzünden teselli bekledikleri taşa, belki ilk defa, küçümseyerek baktılar. “Ama nasıl olur?” Bir taştan beklenir mi balta sapı tutmak? Taştan taşa zarar gelir mi? Putlar putları devirebilir mi? “Öyleyse,” dedi İbrahim, “kendisinden zarar beklemediğinizden fayda da beklemeyiniz.” </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>“Böyle gelmiş”lerin önünde, dimdik durdu İbrahim... Babasına rağmen, kavmine rağmen, delikanlıca bir istisna oluverdi. Uyuyan kavminin üzerinden alışkanlıkların örtüsünü çekti. Taşın soğuk yüzünü, alışkanlıkların ılık koynunda uyuyan akıllara savurdu. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>Kınından sıyrılmış kılıç gibi doğruldu İbrahim. Uyuşuk akılların kıvrımlarını tel tel çekiştirdi. Eline tutuşturulana kanmadı. Ensesi kalınlaşmış, tembellik döşeğinde yata yata hantallaşmış töreyi baltaladı. </strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'comic sans ms'"><strong>Bir delikanlıdan bekleneni yaptı... </strong> </span> </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 43537, member: 1580"] [size=3][font=comic sans ms][b]Böyle gelmiş, böyle gider...” diyenler, olayların sıcacık koynunda akıllarını uykuya yatırırlar. “Desinler” diye yaşayanlar, yaban gözlerin yılışık ve anonim beğenilerine zincirler biricik varlıklarını. . Oysa, delikanlı fark getirir. Delikanlı fark demektir. Sıradanlığa itirazı vardır. Delikanlıların aklı bıçak gibidir; bulunduğu an’ı ikiye böler. Neden ve sonuçlar arasında fırtına gibi eser. Olan bitenden, gelip gidenden fazlasına erer aklı. Akıp giden vaktin ortasına kocaman bir taş gibi düşer. Delikanlı adam köpürtür zamanı; dalgalandırır, titretir, sarsar. Herkes bilir ki orada bir delikanlı vardır. Sığınılmış kuytulardan, alışılmış kıyılardan uzağa ayarlıdır ayakları. Dikine keser eğilerek ve zilletle kabul edilmiş sözde doğruların kavsini. Küreğini akıntıya karşı çeker. Yüreğini mermer duvarlara çarpa çarpa ilerler. Mekanın nabzına akıtır varlığını kıpır kıpır. An’ın göğsüne sığmayan bir kalp olur; kendini kendinden öte atar. Korumacı oksijen çadırlarına fit olmaz. Çekingen, ürkek, halsiz, hareketsiz, mecalsiz, ölgün, solgun kolaycılıkları yırtar nefesiyle. Rüzgâra katar nefesini, göklere sunar sesini; hep yokuşa doğru koşar. Dikine gider zamanın. Böyle gelmişlere, böyle gitmişlere, öyle denmişlere, öyle bilinmişlere göğsünü dayar. Pazularında hiç zorlanmadan savurur sığ ve sahte ayartmaları. Vicdansız törelerin, yersiz geleneklerin bulanık sularında alabora olmaz. Devrilmez aklı; dik durur elif gibi, duru kalır yağmur gibi. Gövdesiyle var olduklarını sananların, sadece teniyle hazlananların ninnilerine kanmaz. İbrahim de gelip geçene karşı durdu. Taşın boynuna balta astı. Sorgulamadan inanılanı ezmek için, öteden beri olagelmiş olanın üzerine inmek için bir süre orada asılı kaldı balta. Yalnızdı. Yapayalnız kalacaktı. Yalnızlığın dik yamaçlarına sürdü kalbini. Babadan kalma destanları bir çırpıda yırtmaya hazırdı. Dikine gitti vaktinin. Taşların önünde eğilenlerin yanında dik tuttu başını. Aklını kalbinin sonsuza ayarlı aşklarında yeniden yazdı. Sığlıklara, sağırlıklara, körlüklere, vurdumduymazlıklara, neme lazımcılıklara karşı kalbinin pazusundan cesaret aldı. Kalıbını koydu kör inançsızlığın karşısına. Nicelerinin taptığı taşların hepsinden ağır bir taş olup düştü kavminin ikiyüzlü kabullenmelerinin ortasına... Hiç durulmaz kıvranmalar soktu pürüzsüz akıp giden konforun uyuşukluğun katı kalbine. Kınandı. Kınanmayı göze aldı. Kınayanlar, sanıldığının aksine, en çok kendi titrek duruşlarına, kendi ürkek yürüyüşlerine fiske vurulmasından korkuyorlardı. Hesap sorar gibi görünüyorlardı ama varlıklarının hesabını vermekten tir-tir titreyerek geldiler İbrahim’in huzuruna. Dediler ki: “Kim kırdı putlarımızı?” Sorgusuz sualsiz kabullenmelerin, akla vurulmamış, kalbe danışılmamış inanmaların korkusu sindi gözlerine. Delikanlı İbrahim’in yüzünde kalbini sonsuza bitiştirmiş, aşklarını ebede eriştirmiş sükûnetin tebessümü belirdi. Ürkek, korkak, pısırık, çekingen, halsiz, mecalsiz, dilsiz yargılar, delikanlıca bir sorgulayışın karşısında yaprak fırtınasına tutuldular. Gözlerinde dehşet geziniyordu. Üflesen yıkılacak inançlarını dupduru bir sorunun seline kaptırdılar. “Bilmem ki...” dedi İbrahim’in alışkanlıkların kuytusundan sıyrılmış, basmakalıp tutumların prangalarından kurtulmuş bakışları... Boynuna balta asılı taştan putu işaret etti: “O kırmıştır!” Önünde eğildikleri, kucağına umutlarını döktükleri, soğuk yüzünden teselli bekledikleri taşa, belki ilk defa, küçümseyerek baktılar. “Ama nasıl olur?” Bir taştan beklenir mi balta sapı tutmak? Taştan taşa zarar gelir mi? Putlar putları devirebilir mi? “Öyleyse,” dedi İbrahim, “kendisinden zarar beklemediğinizden fayda da beklemeyiniz.” “Böyle gelmiş”lerin önünde, dimdik durdu İbrahim... Babasına rağmen, kavmine rağmen, delikanlıca bir istisna oluverdi. Uyuyan kavminin üzerinden alışkanlıkların örtüsünü çekti. Taşın soğuk yüzünü, alışkanlıkların ılık koynunda uyuyan akıllara savurdu. Kınından sıyrılmış kılıç gibi doğruldu İbrahim. Uyuşuk akılların kıvrımlarını tel tel çekiştirdi. Eline tutuşturulana kanmadı. Ensesi kalınlaşmış, tembellik döşeğinde yata yata hantallaşmış töreyi baltaladı. Bir delikanlıdan bekleneni yaptı... [/b] [/font] [/size] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Zamaneye ne desin İbrahim [as]?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst