Vuslatına varan yollara çıkabilmek için kör gözlerimi görmediğim gözlerine mıhlayıp “hicranla yandım” diyebilsem, “yanıyorum” diyebilsem...
Şefkatine hasretle büzüşmüş soğuk ellerimde, tükenmişliğimin delili bir avuç kül olmuş yüreğimi huzuruna getirip “maşukumdan şikâyet bana yakışmaz, lâkin işte hicranınla yanan yüreğim senden uzaklığımı, nakışlığımı anlatıyor” diyebilsem.
Hicran bir ateş, vuslat yollarını kapatan.
Yaktıkça büyüyen, büyüdükçe yakan.
Ve hicran, yanmadan geçilmeyen yolların sadık muhafızı...
Vazgeçilmez terbiye...
Arzunun büyüklüğü nispetinde ızdırap çekmek.
Kavuşmak için iştiyak ateşiyle yanmak.
Yandıkça vuslata giden yolda olduğunu anlamak.
Ve yakınlaşmak onun kılavuzluğunda Sevgili’ye…
Yakınlaştıkça “Hicran arefesindeyim,ama şükür ki, senin yollarındayım, hayalimi gör” diyebilseydim…
Sen, asırların ulaşamayacağı zamanlarda, amanın altın diliminde, ben ise sana, ulaşacak bir buud bulabilme çabasıyla zamanlarını ümitle çoğaltan garipler ikliminde...
Sadece adını yaşamak oysa içimde büyüttüğüm arzu. Adın anılınca yaşaracak bir göz, burkulacak bir yüreğe sahip olabilmek hicranını yaşayarak. Seninle aydınlanacak rüyalardan uyanınca ağlayabilmek... Bir daha görebilme ümidiyle geceler boyu uykuları kovalayabilmek... Ve seni saklayabilmek, en kalabalık mekânların, en meşgul zamanların içinde... Yüreğin en ak yerinde hicranın tazeliğini her an yaşayabilmek.
Sana hicranım bir duadır hâl lisanıyla. Ama yalvarırken bile riya duvarlarına çarpıp yere düşen kelimeler dökülür dudaklarımdan. Her gözyaşı ızdırabın tecessüm etmiş şekli diye utanırım varlık duygusu ve iddiası ile ağlayan gözlerimden. Yine de yazdığım ne varsa seni düşünüp, duadır kabul edenlerin en merhametlisinin makaÂmına... “Fani olan ne varsa elimin tersiyle itip, her şeyimi hicran ateşinde yakmaya geldim, bana bir vuslat ümidi, bana bir parça ikram” diyebilsem...
Senin aşkını yaşayanlardan öğrensem gerçek hicranı.. kokunu duyabilsem cennet soluklardan. Yönelse ayaklarım arzın en şerefli toprağına. Ve yürüsem yürüsem ayrılığı senin yakınında anlamak için. Sonu vuslat olmayan yolların yorgunluğuyla…İlk defa riyadan uzak ıslansa yanaklarım.Bedenimi sana yakın kılandan vuslat istesem. Ve tutmasa dizlerim, yığılsam gül kokan topraklarına…
Vuslatını yaşıyorum zannederek türbene bakıp, “buradasın biliyorum ama, ben burada değilim, sana gelen yollardan bir hicran namesi yazıyorum” diyebilsem...
Kör gözlerimi yeşil kubbene mıhlayıp “hicranınla yandım” diyebilsem…
“Yanıyorum” diyebilsem…