Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Sorularla Risale-i Nur
Yasak olmayan alan: Sırat-ı müstakîm
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 39745" data-attributes="member: 1580"><p><img src="http://www.resimload.com/070522/nuE_527x1x.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /> <span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Sırat-ı müstakim şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından hasıl olan adl ve adalete işarettir. Şöyle ki:</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Tagayyür, inkılap ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskan edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye; ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye; üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Lâkin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Ve kezâ, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak sûretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder. </strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>“Kime hikmet verilmişse, işte ona pekçok hayır verilmiştir.” (Bakara Sûresi: 269.)</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>İhtar: Bu kuvvetin şu üç mertebeye inkısamı gibi, füruatı da o üç mertebeyi havidir. Meselâ, halk-ı ef'al meselesinde Cebr mezhebi ifrattır ki, bütün bütün insanı mahrum eder. İtizal mezhebi de tefrittir ki, tesiri insana verir. Ehl-i Sünnet mezhebi vasattır. Çünkü bu mezhep, beyne-beynedir ki, o fiillerin bidayetini irade-i cüz'iyeye, nihayetini irade-i külliyeye veriyor. Ve keza, itikadda da ta'til ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Hülâsa: Şu dokuz mertebenin altısı zulümdür, üçü adl ve adalettir. Sırat-ı müstakimden murad, şu üç mertebedir.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Bediüzzaman Said Nursi, İşârâtü'l-İ’câz, s. 29-30</strong></span></span></p><p></p><p>***</p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Hürriyet odur ki... </strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Sual: Şimdi hürriyet bahsini suâl edeceğiz. Nedir şu hürriyet ki, o kadar tevilât onda birbiriyle çekişiyorlar? Ve hakkında acip, garip rüyalar görülür?</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Cevap: Yirmi seneden beri onu, hattâ rüyalarda takip eden ve o sevda ile herşeyi terk eden birisi, size güzel cevap verebilir.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>“Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz gaye haktır; ama mücadele usulüne uygun değildir.”</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s.55</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>***</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun. "Allah'ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim." (Âl-i İmrân Sûresi, 3:64.) nehyinin sırrına mazhar olsun.</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s. 57</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>***</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Sual: Nasıl hürriyet imânın hassasıdır?</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Cevap: Zirâ, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet...</strong></span></span></p><p><span style="color: maroon"><span style="font-size: 10px"><strong>Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s. 59</strong></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 39745, member: 1580"] [img]http://www.resimload.com/070522/nuE_527x1x.jpg[/img] [color=maroon][size=2][b]Sırat-ı müstakim şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından hasıl olan adl ve adalete işarettir. Şöyle ki: Tagayyür, inkılap ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskan edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye; ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye; üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir. Lâkin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur. İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur. Ve kezâ, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz. İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır. Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak sûretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder. “Kime hikmet verilmişse, işte ona pekçok hayır verilmiştir.” (Bakara Sûresi: 269.) İhtar: Bu kuvvetin şu üç mertebeye inkısamı gibi, füruatı da o üç mertebeyi havidir. Meselâ, halk-ı ef'al meselesinde Cebr mezhebi ifrattır ki, bütün bütün insanı mahrum eder. İtizal mezhebi de tefrittir ki, tesiri insana verir. Ehl-i Sünnet mezhebi vasattır. Çünkü bu mezhep, beyne-beynedir ki, o fiillerin bidayetini irade-i cüz'iyeye, nihayetini irade-i külliyeye veriyor. Ve keza, itikadda da ta'til ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır. Hülâsa: Şu dokuz mertebenin altısı zulümdür, üçü adl ve adalettir. Sırat-ı müstakimden murad, şu üç mertebedir. Bediüzzaman Said Nursi, İşârâtü'l-İ’câz, s. 29-30[/b][/size][/color] *** [color=maroon][size=2][b]Hürriyet odur ki... Sual: Şimdi hürriyet bahsini suâl edeceğiz. Nedir şu hürriyet ki, o kadar tevilât onda birbiriyle çekişiyorlar? Ve hakkında acip, garip rüyalar görülür? Cevap: Yirmi seneden beri onu, hattâ rüyalarda takip eden ve o sevda ile herşeyi terk eden birisi, size güzel cevap verebilir. Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir? Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın. “Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz gaye haktır; ama mücadele usulüne uygun değildir.” Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s.55 *** Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun. "Allah'ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim." (Âl-i İmrân Sûresi, 3:64.) nehyinin sırrına mazhar olsun. Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s. 57 *** Sual: Nasıl hürriyet imânın hassasıdır? Cevap: Zirâ, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet... Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, s. 59[/b][/size][/color] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Sorularla Risale-i Nur
Yasak olmayan alan: Sırat-ı müstakîm
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst