Yalancılık Allah'ın kudretine iftira etmektir

uður1

Well-known member
Yalancılık Allah'ın kudretine iftira etmektir
03 Aralık 2011 / 00:01
Günün Risale-i Nur dersi

Bismiilahirrahmanirrahim
Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla, hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihyâ edip onunla mânevî hastalıklarımızı tedâvi etmeliyiz.
Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nev’i yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Hâlbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
Bu sıdk ve kizb, küfür ve iman kadar birbirinden uzak. Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âlâ-yı illiyyîne çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-i imaniye ve hakaik-i kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir metâ hükmüne geçmiş. Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzabın emsâli, esfel-i sâfiline sukut etmiş. Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurafatın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup, o malı satın almak değil, herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler, elbette, şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar. Kizb ile kendilerini mülevves etmezler. Müseylime-i Kezzaba kendilerini benzetemezler. Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtrîleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar metâ ve hakikatlerin anahtarı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamaya çalıştıklarından, ilm-i hadisçe ve ulema-i şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan, “Sahabeler daima doğru söylerler. Onlardaki rivayet, tezkiyeye muhtaç değil. Peygamberden (aleyhissalâtü vesselâm) rivayet ettikleri hadisler, bütün sahihtir” diye, ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat’î hüccet, bu mezkûr hakikattir. (Hutbe-i Şâmiye)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âlâ-yı illiyyîn: Cennette en yüksek derece. Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi.
Asr-ı Saadet: Mutluluk çağı, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir.
beşer:İnsan.
envâ: Neviler, çeşitler, türler.
esfel-i sâfilin: Aşağıların en aşağısı; Cehennemin en aşağı tabakası.
Garp: Batı.
hakaik-i imaniye: iman hakikatleri
hakaik-i kâinat: Kainatın gerçekleri, hakikatleri
hayat-ı içtimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı.
hissiyat-ı ulviye: Yüce hisler, duygular.
hurafat: Aslı esâsı olmayan bâtıl rivâyetler, batıl inanışlar.
içtimaiyat-ı beşeriye: Sosyal hayat. İnsanların sosyal yönleri, hâlleri.
ihyâ: Diriltme, hayat verme.
inkılâb-ı azîm: Büyük değişiklik.
kaide-i mukarrere: Kesinleşmiş, kararlı hâle gelmiş kaideler, prensipler.
kemâlât: Olgunluklar, mükemmellikler, faziletler.
kizb:Yalan; yalan söyleme.
küfriyat: İnkâr cinsinden sözler.
medâr-ı iftihar: Övünme sebebi.
metâ: Fayda, menfaat; kıymetli eşya, tüccar malı.
meyl-i fıtrî: Doğuştan gelen meyil, arzu.
mezkûr: Sözü edilen, zikredilen, bahsedilen.
mülevves: mülevves
münafık: İkiyüzlü, araya nifak sokan, sözünde durmayan, inanmadığı halde inanır görünen.
Müseylime-i Kezzab:Yalancı Müseyleme. Arabistan'da Asr-ı Saâdet'te Yemâmeli bir yalancı, peygamberlik iddiâ ederek maskara olmuş. Hicrî 11, milâdî 633 yılda öldürülmüştür.
nev’i: Nev'e ait, çeşit ile alâkalı.
Nifak: Dıştan Müslüman göründüğü halde inanmamak, ikiyüzlülük, dinde riyâ.
rabıtası: Bağ, bağlayan, rabteden, bitiştiren.
Riyakâr: Gösterişçi, içi dışı başka olan.
saff-ı evvel: Ön safta, ilk safta bulunanlar. Çığır açanlar.
Sâni-i Zülcelâlin: Sonsuz büyüklük sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah.
Sıdk: Doğruluk.
Şark: Doğu.
tahkikat: Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu öğrenmek için yapılan incelemeler.
tasannu: Yapmacık hareket, zorla bir şeyi daha iyi göstermeye çalışma
tezkiye: Doğruluğuna şehâdet etmek, temize çıkarmak.
ukde-i hayatiye: Hayat düğümü.
ulvî seciye: Yüce, yüksek karakter
üssü’l-esas: Esasların esâsı, en büyük temel, hakiki ve sağlam temel.
zübde: Netice, öz, kaynak, en halis kısım.
 
Üst