“Hatıra gelmesin ki: Bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki bu azim dünya onun muhasebe-i a'mali için kapansın başka bir dâire açılsın?
Çünkü bu küçücük insan camiiyet-i fıtrat itibariyle şu mevcudat içinde bir ustabaşı ve bir dellal-ı saltanat-ı ilahiyyeye ve bir ubudiyet-i külliyeye mazhar olduğundan büyük ehemmiyeti vardır..."
İnsan, kainatta küçücük bir mahluk, fakat yaptığı fiiller ile hem kainatın yaratılmasına sebep yani arzın ihyasına asıl sebep olduğu ve arzda bir ruh gibi olduğu halde, yine cürmü ile arzın imatesine yani ölümüne yani arzın kalbine kadar nüfuz eden fena amelleriyle kainatın sekeratına sebep yine insandır. Bu küçücük insanın fesadı İşarat-ül İ'caz'da bahsedildiği gibi Azrail gibi arzın kalbine pençesini sokup arzın imatesine sebep olacaktır. Demek beşer, bir taraftan arzın şifası için bir ilaç iken, diğer taraftan ölümünü intac eden bir zehirdir.
Haşir Risalesi'nin 3. Hakikatinde şu cümle vardır: "Şu küçücük insan, şu küçüklüğü nisbetinde değil, belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve vazifesinin azameti nisbetinde mükafat ve mücazat görsün."
İşarat-ül İ'caz'da 'Seb'a Semavat' bahsinde şu cümle vardır: İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı, semavat ve arz onun istifadesine muti' ve musahhar olmazdı."
Cenab-ı Hakk'ın kainatta "Hafîz" isminin tecellisiyle en küçük bir amelin, en basit bir fiilin, en adi bir hareketin dahi muhafaza edilmesi işaretiyle bunların hepsinden muhasebeye çekileceğine işaret vardır. Mesela toprağa karışık olarak atılan tohumlar, birbirlerine sureten çok benzedikleri halde, bir bakıyoruz ki birisi menekşe oldu, bir diğeri elma ağacını netice verdi, bir diğeri incir ağacını, bir başkası, latif kavunu netice vardır. Toprakta birbiriyle karışık olan bu tohumlardaki kaderin yazdığı programların karıştırılmadan ve şaşırmadan sümbül vermesi gösteriyor ki kainatta çok kuvvetli bir Hafiziyet tecellisi vardır. Hafiziyet tecellisine mazhar olanlardan en mühimmi ise şüphesiz ki insandır. Öyle ise insan, her amelinden ama ne kadar küçük olsa da muhakkak muhasebe görecektir. Zaten insanın ömür dakikaları insana ahirette avdet edecektir, ya karanlıklı ve zulmetli olarak ya da nurani olarak gözükecektir. Her bir bahar mevsiminde mevcudatın diğer bahar gibi aynen ihyası, çok kuvvetli bir muhasebenin delilidir.
Bir mizan tecessüm edecek, hayır-şer bütün amellerimiz tartıya konulacaktır. Kainatta bir ustabaşı, bir dellal-ı saltanat, bir halife-i arz olan insanın bu muhasebeden uzak tutulması veya başıboş bırakılması elbette ki düşünülemez.
Dünyanın kıyamette harap olması ve yine ahiretin icadı hep bu muhasebe günü içindir. Haşirde amellerimiz arz ve takdim edilecektir. Alemlerimizin bir bir dökümü, sayımı ve değerlendirilmesi yapılacak ve karar verilecek bir gündür.
Ehl-i iman, büluğ yaşından itibaren kusur ve hatiatlarının cezasını görmeye başlar. Dünyadaki musibetler, hastalıklar, sıkıntılar ile sekeratta, kabirde ve haşirde göreceği azaplar günahlarının cezasına mahsup edilir. Netice olarak Cennet'e girecek olan bir ehl-i iman, günahları sebebiyle Cennetteki derecesinden bir azalma görecektir. Fakat öyle bir cennet ki herkes bulunduğu mertebeden memnun olacak ve bir rahatsızlık duymayacaktır. Bu da Rabbimizin bir lütfudur. Ehl-i iman ahiretteki nimet ve iltifatları gördüğü zaman "Bu kadarını da beklemiyorduk" diye şaşkınlıklarını itiraz edeceklerdir.
Kafirlere gelince, onlar için ahirette ancak azabın hafifletilmesi vardır. Cennet ise asla yoktur. Onlar için ebedi bir Cehennem hazırlanmıştır. Onlar, ancak dünyada yaptıkları iyi amellere karşı ahirette sadece cezanın hafifletilmesi ile mükafat göreceklerdir ve dünyada yaptıkları iyi amellerinin çoğunun mükafatını dünyada göreceklerdir.
“(Artık her kim) dünyada iken (bir zerre ağırlığında) olsun (bir hayır işlemiş ise hem de onun sevâb ve mükâfâtını görecektir.) (Ve her kim de zerre miktar bir şer işlemiş ise hem de onun cezâsını âhirette veya daha dünyada iken görecektir.) Dünyada çektiği o belâ ve musîbet vasıtasıyla o günün geleceğinden haberdar edilmiş bulunacaktır.”
Hesâbın görülmesi iki şekilde olur:
Allah’a ait olan hesabımızdır. Çok sur’atli olup bir anda tamamlanır. Tüm mevcûdâtın hesâbı bir anda ve çabukça görülür.
Diğeri ise; âlem huzurunda birer görevli olarak Allah’ın izni ve sevkiyle insanların hesâba çekilmelerini gerçekleştirirler. Bu hesabın süresi ise ameline göre az-çok Haşir meydanında bekletilir. O günün hesâbının çok çetin olacağı da Kur’ân ve Hadîsin ifadeleriyle sabittir. Hesap gününün şiddetinden dolayı bütün insanlar "nefsî nefsî" diyecekleri o günde hatta peygamberler dahi aynen bu vaziyette olacaklardır. Onlar da endişe içinde olacaklardır. Yalnız Peygamber Efendimiz (ASM) müstesnadır. Bu hesap gününde Hazret-i İsa (AS) "Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Alla'ı bırakıp da beni ve annemi iki ilah edinin dedin? şeklindeki bir suale şaşıracaktır. Peygamberler arasında mal ve mülk hususunda en zengini olan Hazret-i Süleyman'ın da hesabı uzun sürecektir. Yine sahabelerden olan ve Cennetle müjdelenen Hazret-i Abdurrahman bin Avf (RA)'ın hesabının uzun ve müşkilatlı olacağı rivayet edilmiştir.
O günde zalimlerin azabı öyle müthiş olacaktır ki dehşet içinde kalacaklardır.
Dünyada iken şan, şöhret, mal, mülk, gibi nimetlere mazhar olanların sorgusu ise hiç öyle kolay olmayacaktır. Her fert, içinde bulunduğu nimetlerden ve üzerine tevdi edilen vazifelerden dolayı sorguya çekilecektir. İrşat ile vazifelendirilen ilim erbabının da hesabı mesuliyetinden dolayı hesabı uzayacaktır.
Gel gelelim bizim hesabımıza... Onu yazmaya ne cesaret ister, ne de yürek... Ahirzamanın dehşetli fitnesinde ne gibi hallere maruz kaldığımız malumdur. Ne gibi günahlara ister istemez düştüğümüz yine malumdur. Ne gibi hatiatlara bulaştığımız yine malumdur. Öyle ise bu imtihandan yüz akımız ile çıkmak öyle zannedildiği gibi "inandım" demekle olmayacaktır. İman hakikatlerini tahkiki bir surette talim etmekle ancak bu tehlikeden kurtulunabilecektir.
İnsan mazhar olduğu vücut nimetlerinin yanı sıra, manevi nimetlerden dolayı da sorguya çekilecektir. Yalnız ehl-i şekavet için bu sorgu çok dehşetli olduğu halde, ehl-i iman için sürurlu ve kolay bir süreç olacaktır.
Bir nur talebesine rüyasında Sırat Köprüsünü gösteriyorlar, görüyor ki çok kısa bir köprüdür. O talebe soruyor ki: "Bize dünyada Sırat Köprüsünü çok uzun tarif ettiler. Bu ise kısadır?" Ona melekler diyorlar ki: "Nur talebeleri için Sırat Köprüsü böyledir" diyorlar.
Şehitler için hesap yoktur. Onlar için ne büyük mükafatlar hazırlanmıştır. Talebe-i ulum için de nice büyük mükafatlar hazırlanmıştır. Dualarımızda bu ikisi olarak ölmeyi dilemek lazımdır.
Bu insan başıboş kalabileceğini zannetmesin. Az çok her aleminden muhasebe görecektir.