Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Tefeül...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="uður1" data-source="post: 263508" data-attributes="member: 1016557"><p><strong><span style="font-family: 'Calibri'"><u>TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ</u></span></strong> <strong><u><span style="font-family: 'Calibri'">12.2.BEDİÜZZAMAN VE RİSALE-İ NUR(DEVAMI)</span></u></strong></p><p> <strong><u><span style="font-family: 'Calibri'">KONUŞAN YALNIZ HAKİKATTİR</span></u></strong></p><table style='width: 100%'><tr><td> <span style="font-family: 'Calibri'">Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki, bazen zulüm içinde adalet tecellî eder. Yani, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme mâruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vâkıa adaletin tecellîsine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesb etmiş olan o kimseyi bu defa bir zâlim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu, adalet-i İlâhînin bir nevi tecellîsidir.<br /> Ben şimdi düşünüyorum. Yirmi sekiz senedir vilâyet vilâyet, kasaba kasaba dolaştırılıyor. Mahkemeden mahkemeye sevk ediliyorum. Bana bu zâlimane işkenceleri yapanların atfettikleri suç nedir? Dini siyasete âlet yapmak mı? Fakat niçin bunu tahakkuk ettiremiyorlar? Çünkü hakikat-i halde böyle birşey yoktur.<br /> Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkûm etmeye uğraşıyor. O bırakıyor; diğer bir mahkeme aynı meseleden dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor, beni tazyik ediyor, türlü türlü işkencelere mâruz kılıyor. O da netice elde edemiyor, bırakıyor. Bu defa bir üçüncüsü yakama yapışıyor. Böylece musibetten musibete, felâketten felâkete sürüklenip gidiyorum. Yirmi sekiz sene ömrüm böyle geçti. Bana isnad ettikleri suçun aslı ve esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar.<br /> Onlar bu ittihamı kasten mi yaptılar, yoksa bir vehme mi kapıldılar? İster kasıt olsun, ister vehim olsun, benim böyle bir suçla münasebet ve alâkam olmadığını kemâl-i kat’iyetle yakinen ve vicdanen biliyorum. Dini siyasete âlet edecek bir adam olmadığımı bütün insaf dünyası da biliyor. Hattâ beni bu suçla ittiham edenler de biliyorlar. O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip durdular? Neden ben suçsuz ve mâsum olduğum halde böyle devamlı bir zulme, muannid bir işkenceye mâruz kaldım? Neden bu musibetlerden kurtulamadım? Bu ahval adalet-i İlâhiyeye muhalif düşmez mi?</span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'">Bir çeyrek asırdır bu suallerin cevaplarını bulamıyordum, üzülüyordum. Muzdarip oluyordum. Bana zulüm ve işkence yaptıklarının hakikî sebebini şimdi bildim. Ben kemâl-i teessürle söylerim ki; benim suçum, hizmet-i Kur’âniyemi maddî-mânevî terakkiyatıma, kemâlâtıma âlet yapmakmış.<br /> Şimdi bunu anlıyorum, hissediyorum, Allah’a binlerle şükrediyorum ki, uzun seneler ihtiyarım haricinde olarak hizmet-i imaniyemi maddî ve mânevî kemalât ve terakkiyatıma ve azaptan ve Cehennemden kurtulmaklığıma ve hattâ saadet-i ebediyeme vesile yapmaklığıma, yahut herhangi bir maksada âlet yapmaklığıma mânevî gayet kuvvetli mânialar beni men ediyordu. Bu derunî hisler ve ilhamlar beni hayretler içinde bırakıyordu. Herkesin hoşlandığı mânevî makamatı ve uhrevî saadetleri a’mâl-i saliha ile kazanmak ve bu yola müteveccih olmak hem meşru hakkı olduğu, hem de hiç kimseye hiçbir zararı bulunmadığı halde ben ruhen ve kalben men ediliyordum. Rıza-yı İlâhîden başka fıtrî vazife-i ilmiyenin sevkiyle, yalnız ve yalnız imana hizmet hususu bana gösterildi. Çünkü şimdi bu zamanda hiçbir şeye âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle, bilmeyenlere ve bilmek ihtiyacında olanlara tesirli bir surette bildirmek; bu keşmekeş dünyasında imanı kurtaracak ve muannidlere kat’î kanaat verecek bir tarzda, yani hiçbir şeye âlet olmayacak bir tarzda, bir Kur’ân dersi vermek lâzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın, herkese kat’î kanaat verebilsin. Bu kanaat de bu zamanda, bu şerait dahilinde, dinin hiçbir şahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve mânevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir.<br /> Yoksa komitecilik ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet i mâneviyesine karşı çıkan bir şahıs, en büyük mânevî bir mertebede bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. Çünkü imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: “O şahıs, dehâsıyla, harika makamıyla bizi kandırdı.” Böyle der ve içinde şüphesi kalır.</span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'">Allah’a binlerce şükürler olsun ki, yirmi sekiz senedir dini siyasete âlet ittihamı altında, kader-i İlâhî, ihtiyarım haricinde, dini hiçbir şahsî şeye âlet etmemek için beşerin zâlimâne eliyle mahz-ı adalet olarak beni tokatlıyor, ikaz ediyor; “Sakın” diyor, “iman hakikatini kendi şahsına âlet yapma tâ ki, imana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor. Nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.” <br /> İşte, Nur Risalelerinin büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın, kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur, başka bir şey değil. Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha belîğane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur. Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir.<br /> Madem ki nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar ve mâruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim.<br /> <strong>Âdil kadere de derim ki:</strong><br /> Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstahak idim. Yoksa herkes gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim, maddî-mânevî füyûzât hislerimi feda etmeseydim, iman hizmetinde bu büyük mânevî kudreti kaybedecektim. Ben maddî ve mânevî herşeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve mânevî herşeyden ferağat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır…</span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'">Bize işkence edenler, bilmeyerek kader-i İlâhînin sırlarına, derin tecellîlerine akıl erdiremeyerek bizim dâvâmıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. <br /> Ben çok hastayım. Ne yazmaya, ne söylemeye tâkatim kalmadı. Belki de bunlar son sözlerim olur. Medresetü’z-Zehranın Risale-i Nur talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar.</span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'">Said Nursî</span><br /> </td><td> <strong><u><span style="font-family: 'Calibri'">Lügatler : </span></u></strong><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">adalet-i İlâhî</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : Allah’ın adaleti<br /> <strong>adalet-i İlâhiye</strong> : Allah’ın adaleti</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">âdil</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : adaletli<br /> <strong>ahval</strong> : hâller, durumlar<br /> <strong>a’mâl-i saliha</strong> : Allah rızası için yapılan iyi işler<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">belîğane</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : beliğ bir şekilde; maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleyerek<br /> <strong>beşer</strong> : insan<br /> <strong>cefa</strong> : büyük sıkıntı, eziyet<br /> <strong>cemiyetçilik</strong> : cemiyet taraftarlığı<br /> <strong>dahilinde</strong> : içinde<br /> <strong>dalâlet</strong> : hak yoldan ayrılma, sapkınlık<br /> <strong>dehâ</strong> : olağanüstü zekâ ve akıl<br /> <strong>derunî</strong> : içle ilgili, içten </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">desise</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : hile, aldatma<br /> <strong>ehliyet</strong> : iktidar, layık olma, hak etme<br /> <strong>ene</strong> : ben </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">evham</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : kuruntular, şüpheler<br /> <strong>ezâ</strong> : sıkıntı<br /> <strong>felâket</strong> : belâ, musibet</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">ferağat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : fedakarlık, hakkından vazgeçme<br /> <strong>fevkinde</strong> : üstünde<br /> <strong>fıtrî</strong> : doğal, yaratılıştan gelen<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">füyûzât</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler<br /> <strong>hakaik-i imaniye</strong> : iman hakikatleri, esasları<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">hakikat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : gerçek<br /> <strong>hakikat-i hal</strong> : işin aslı, bir meselenin iç yüzü</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">hakikat-i imaniye</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : iman hakikati, gerçeği<br /> <strong>hakikî</strong> : asıl, gerçek<br /> <strong>haricinde</strong> : dışında</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">hidayet</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : doğru ve hak yol<br /> <strong>hizmet-i imaniye</strong> : iman hizmeti<br /> <strong>hizmet-i Kur’âniye</strong> : Kur’ân hizmeti<br /> <strong>husule gelmek</strong> : meydana gelmek<br /> <strong>husus</strong> : konu<br /> <strong>ihtiyar</strong> : dileme, istek, irade<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">ikaz etmek</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : uyarmak<br /> <strong>ilham</strong> : Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">inkişaf</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : açığa çıkma, açılma<br /> <strong>isnad etme</strong> : dayandırma<br /> <strong>istihkak</strong> : lâyık olma, hak etme<br /> <strong>ittiham</strong> : suçlama<br /> <strong>izale etmek</strong> : gidermek, ortadan kaldırmak<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">kader-i İlâhî</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması<br /> <strong>kanaat</strong> : inanma, ikna olma<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">kasten</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : kasıtlı olarak<br /> <strong>kat’î</strong> : kesin<br /> <strong>kemâlât</strong> : faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">kemâl-i kat’iyet</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : tam bir kesinlik<br /> <strong>kemâl-i teessür</strong> : tam bir üzüntü </span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'"><strong>kesb etmek</strong> : kazanmak<br /> <strong>keşmekeş</strong> : karışıklık<br /> <strong>komitecilik</strong> : belli bir amaç için bir araya gelme ve faaliyet gösterme</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">kudret</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : güç<br /> <strong>küfr-ü mutlak</strong> : Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi kesin olarak inkâr etmek, inanmamak<br /> <strong>mahkûm etmek</strong> : hüküm altına almak, hüküm giydirmek<br /> <strong>mahkûmiyet</strong> : hüküm giyme, tutukluluk</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">mahz-ı adalet</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : tam anlamıyla adalet<br /> <strong>makamat</strong> : makamlar </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">mâruz kalma</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : bir şeyin etkisi altında kalma, etki alanı içinde olma<br /> <strong>mâruz kılmak</strong> : bir şeyin etkisi altında kalma<br /> <strong>mâsum</strong> : günahsız, suçsuz</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">mekteb-i irfan</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : ilim ve irfan okulu<br /> <strong>men etme</strong> : yasaklama<br /> <strong>mertebe</strong> : derece, makam<br /> <strong>meşru</strong> : helâl, dine uygun<br /> <strong>muannid</strong> : inatçı, direnen </span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'"><strong>muhakeme</strong> : yargılama<br /> <strong>muhalif</strong> : aykırı, karşıt</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">mukabil</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : karşılık<br /> <strong>musibet</strong> : belâ, büyük sıkıntı</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">muvaffak</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : başarılı olma, erişme<br /> <strong>mücadele</strong> : uğraşma, çabalama<br /> <strong>müstahak</strong> : hak etmiş, lâyık<br /> <strong>mütemerrid</strong> : inatçı<br /> <strong>müteveccih</strong> : yönelen, yönelik<br /> <strong>nefis</strong> : insanı daima kötülüğe, hazırdaki zevk ve isteklere sevk eden duygu<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">neşretmek</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : yayımlamak, dağıtmak<br /> <strong>nevi</strong> : tür, çeşit<br /> <strong>nihayet</strong> : sonunda</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">nur-u hakikat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : hakikat nuru, ışığı<br /> <strong>rıza-yı İlâhî</strong> : Allah’ın rızası<br /> <strong>saadet</strong> : mutluluk<br /> <strong>saadet-i ebediye</strong> : sonsuz mutluluk; âhiret mutluluğu<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">sadakat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : bağlılık<br /> <strong>Said</strong> : Bediüzzaman Said Nursî</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">sebat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : kararlılık<br /> <strong>sevk</strong> : gönderme, yönlendirme<br /> <strong>suret</strong> : biçim, şekil<br /> <strong>şahsiyet-i mâneviye</strong> : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik<br /> <strong>şerait</strong> : şartlar<br /> <strong>şükretmek</strong> : Allah’ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk göstermek; Allah’a teşekkür etmek </span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'"><strong>tahakkuk ettirme</strong> : gerçekleştirme</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">tâkat</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : güç<br /> <strong>tazyik etmek</strong> : sıkıntı verme, baskı yapma<br /> <strong>tecellî</strong> : belirme, görünme</span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">temenni</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : dileme, isteme<br /> <strong>terakkiyat</strong> : ilerleme ve gelişmeyi sağlayan gelişmeler<br /> <strong>tevellüd eden</strong> : doğan, meydana gelen<br /> <strong>ubudiyet</strong> : Allah’a kulluk<br /> <strong>uhrevî</strong> : âhirete ait<strong> </strong></span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">vâkıa</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : olay<br /> <strong>vazife-i ilmiye</strong> : ilmî vazife, görev </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">vehim</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : zan, şüphe, kuruntu<br /> <strong>vesvese</strong> : kuruntu, şüphe </span><br /> <strong><span style="font-family: 'Calibri'">yakinen</span></strong><span style="font-family: 'Calibri'"> : kesin ve şüphesiz olarak<br /> <strong>zâlim</strong> : zulmeden, haksızlık eden<br /> <strong>zâlimane</strong> : zâlimcesine</span><br /> <span style="font-family: 'Calibri'"><strong>zerre kadar</strong> : çok az miktar<br /> <strong>zulüm eden</strong></span><span style="font-family: 'Calibri'"> : haksızlık yapan<br /> <br /> </span><br /> </td></tr></table><p></p><p></p><p></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="uður1, post: 263508, member: 1016557"] [B][FONT=Calibri][U]TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ[/U][/FONT][/B] [B][U][FONT=Calibri]12.2.BEDİÜZZAMAN VE RİSALE-İ NUR(DEVAMI)[/FONT][/U][/B] [B][U][FONT=Calibri]KONUŞAN YALNIZ HAKİKATTİR[/FONT][/U][/B] [TABLE] [TR] [TD="width: 307, bgcolor: transparent"] [FONT=Calibri]Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki, bazen zulüm içinde adalet tecellî eder. Yani, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme mâruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vâkıa adaletin tecellîsine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesb etmiş olan o kimseyi bu defa bir zâlim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu, adalet-i İlâhînin bir nevi tecellîsidir. Ben şimdi düşünüyorum. Yirmi sekiz senedir vilâyet vilâyet, kasaba kasaba dolaştırılıyor. Mahkemeden mahkemeye sevk ediliyorum. Bana bu zâlimane işkenceleri yapanların atfettikleri suç nedir? Dini siyasete âlet yapmak mı? Fakat niçin bunu tahakkuk ettiremiyorlar? Çünkü hakikat-i halde böyle birşey yoktur. Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkûm etmeye uğraşıyor. O bırakıyor; diğer bir mahkeme aynı meseleden dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor, beni tazyik ediyor, türlü türlü işkencelere mâruz kılıyor. O da netice elde edemiyor, bırakıyor. Bu defa bir üçüncüsü yakama yapışıyor. Böylece musibetten musibete, felâketten felâkete sürüklenip gidiyorum. Yirmi sekiz sene ömrüm böyle geçti. Bana isnad ettikleri suçun aslı ve esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar. Onlar bu ittihamı kasten mi yaptılar, yoksa bir vehme mi kapıldılar? İster kasıt olsun, ister vehim olsun, benim böyle bir suçla münasebet ve alâkam olmadığını kemâl-i kat’iyetle yakinen ve vicdanen biliyorum. Dini siyasete âlet edecek bir adam olmadığımı bütün insaf dünyası da biliyor. Hattâ beni bu suçla ittiham edenler de biliyorlar. O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip durdular? Neden ben suçsuz ve mâsum olduğum halde böyle devamlı bir zulme, muannid bir işkenceye mâruz kaldım? Neden bu musibetlerden kurtulamadım? Bu ahval adalet-i İlâhiyeye muhalif düşmez mi?[/FONT] [FONT=Calibri]Bir çeyrek asırdır bu suallerin cevaplarını bulamıyordum, üzülüyordum. Muzdarip oluyordum. Bana zulüm ve işkence yaptıklarının hakikî sebebini şimdi bildim. Ben kemâl-i teessürle söylerim ki; benim suçum, hizmet-i Kur’âniyemi maddî-mânevî terakkiyatıma, kemâlâtıma âlet yapmakmış. Şimdi bunu anlıyorum, hissediyorum, Allah’a binlerle şükrediyorum ki, uzun seneler ihtiyarım haricinde olarak hizmet-i imaniyemi maddî ve mânevî kemalât ve terakkiyatıma ve azaptan ve Cehennemden kurtulmaklığıma ve hattâ saadet-i ebediyeme vesile yapmaklığıma, yahut herhangi bir maksada âlet yapmaklığıma mânevî gayet kuvvetli mânialar beni men ediyordu. Bu derunî hisler ve ilhamlar beni hayretler içinde bırakıyordu. Herkesin hoşlandığı mânevî makamatı ve uhrevî saadetleri a’mâl-i saliha ile kazanmak ve bu yola müteveccih olmak hem meşru hakkı olduğu, hem de hiç kimseye hiçbir zararı bulunmadığı halde ben ruhen ve kalben men ediliyordum. Rıza-yı İlâhîden başka fıtrî vazife-i ilmiyenin sevkiyle, yalnız ve yalnız imana hizmet hususu bana gösterildi. Çünkü şimdi bu zamanda hiçbir şeye âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle, bilmeyenlere ve bilmek ihtiyacında olanlara tesirli bir surette bildirmek; bu keşmekeş dünyasında imanı kurtaracak ve muannidlere kat’î kanaat verecek bir tarzda, yani hiçbir şeye âlet olmayacak bir tarzda, bir Kur’ân dersi vermek lâzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın, herkese kat’î kanaat verebilsin. Bu kanaat de bu zamanda, bu şerait dahilinde, dinin hiçbir şahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve mânevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir. Yoksa komitecilik ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet i mâneviyesine karşı çıkan bir şahıs, en büyük mânevî bir mertebede bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. Çünkü imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: “O şahıs, dehâsıyla, harika makamıyla bizi kandırdı.” Böyle der ve içinde şüphesi kalır.[/FONT] [FONT=Calibri]Allah’a binlerce şükürler olsun ki, yirmi sekiz senedir dini siyasete âlet ittihamı altında, kader-i İlâhî, ihtiyarım haricinde, dini hiçbir şahsî şeye âlet etmemek için beşerin zâlimâne eliyle mahz-ı adalet olarak beni tokatlıyor, ikaz ediyor; “Sakın” diyor, “iman hakikatini kendi şahsına âlet yapma tâ ki, imana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor. Nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.” İşte, Nur Risalelerinin büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın, kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur, başka bir şey değil. Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha belîğane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur. Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir. Madem ki nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar ve mâruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim. [B]Âdil kadere de derim ki:[/B] Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstahak idim. Yoksa herkes gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim, maddî-mânevî füyûzât hislerimi feda etmeseydim, iman hizmetinde bu büyük mânevî kudreti kaybedecektim. Ben maddî ve mânevî herşeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve mânevî herşeyden ferağat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır…[/FONT] [FONT=Calibri]Bize işkence edenler, bilmeyerek kader-i İlâhînin sırlarına, derin tecellîlerine akıl erdiremeyerek bizim dâvâmıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Ben çok hastayım. Ne yazmaya, ne söylemeye tâkatim kalmadı. Belki de bunlar son sözlerim olur. Medresetü’z-Zehranın Risale-i Nur talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar.[/FONT] [FONT=Calibri]Said Nursî[/FONT] [/TD] [TD="width: 307, bgcolor: transparent"] [B][U][FONT=Calibri]Lügatler : [/FONT][/U][/B] [B][FONT=Calibri]adalet-i İlâhî[/FONT][/B][FONT=Calibri] : Allah’ın adaleti [B]adalet-i İlâhiye[/B] : Allah’ın adaleti[/FONT] [B][FONT=Calibri]âdil[/FONT][/B][FONT=Calibri] : adaletli [B]ahval[/B] : hâller, durumlar [B]a’mâl-i saliha[/B] : Allah rızası için yapılan iyi işler[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]belîğane[/FONT][/B][FONT=Calibri] : beliğ bir şekilde; maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleyerek [B]beşer[/B] : insan [B]cefa[/B] : büyük sıkıntı, eziyet [B]cemiyetçilik[/B] : cemiyet taraftarlığı [B]dahilinde[/B] : içinde [B]dalâlet[/B] : hak yoldan ayrılma, sapkınlık [B]dehâ[/B] : olağanüstü zekâ ve akıl [B]derunî[/B] : içle ilgili, içten[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]desise[/FONT][/B][FONT=Calibri] : hile, aldatma [B]ehliyet[/B] : iktidar, layık olma, hak etme [B]ene[/B] : ben[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]evham[/FONT][/B][FONT=Calibri] : kuruntular, şüpheler [B]ezâ[/B] : sıkıntı [B]felâket[/B] : belâ, musibet[/FONT] [B][FONT=Calibri]ferağat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : fedakarlık, hakkından vazgeçme [B]fevkinde[/B] : üstünde [B]fıtrî[/B] : doğal, yaratılıştan gelen[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]füyûzât[/FONT][/B][FONT=Calibri] : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler [B]hakaik-i imaniye[/B] : iman hakikatleri, esasları[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]hakikat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : gerçek [B]hakikat-i hal[/B] : işin aslı, bir meselenin iç yüzü[/FONT] [B][FONT=Calibri]hakikat-i imaniye[/FONT][/B][FONT=Calibri] : iman hakikati, gerçeği [B]hakikî[/B] : asıl, gerçek [B]haricinde[/B] : dışında[/FONT] [B][FONT=Calibri]hidayet[/FONT][/B][FONT=Calibri] : doğru ve hak yol [B]hizmet-i imaniye[/B] : iman hizmeti [B]hizmet-i Kur’âniye[/B] : Kur’ân hizmeti [B]husule gelmek[/B] : meydana gelmek [B]husus[/B] : konu [B]ihtiyar[/B] : dileme, istek, irade[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]ikaz etmek[/FONT][/B][FONT=Calibri] : uyarmak [B]ilham[/B] : Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]inkişaf[/FONT][/B][FONT=Calibri] : açığa çıkma, açılma [B]isnad etme[/B] : dayandırma [B]istihkak[/B] : lâyık olma, hak etme [B]ittiham[/B] : suçlama [B]izale etmek[/B] : gidermek, ortadan kaldırmak[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]kader-i İlâhî[/FONT][/B][FONT=Calibri] : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması [B]kanaat[/B] : inanma, ikna olma[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]kasten[/FONT][/B][FONT=Calibri] : kasıtlı olarak [B]kat’î[/B] : kesin [B]kemâlât[/B] : faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri[/FONT] [B][FONT=Calibri]kemâl-i kat’iyet[/FONT][/B][FONT=Calibri] : tam bir kesinlik [B]kemâl-i teessür[/B] : tam bir üzüntü[B] [/B][/FONT] [FONT=Calibri][B]kesb etmek[/B] : kazanmak [B]keşmekeş[/B] : karışıklık [B]komitecilik[/B] : belli bir amaç için bir araya gelme ve faaliyet gösterme[/FONT] [B][FONT=Calibri]kudret[/FONT][/B][FONT=Calibri] : güç [B]küfr-ü mutlak[/B] : Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi kesin olarak inkâr etmek, inanmamak [B]mahkûm etmek[/B] : hüküm altına almak, hüküm giydirmek [B]mahkûmiyet[/B] : hüküm giyme, tutukluluk[/FONT] [B][FONT=Calibri]mahz-ı adalet[/FONT][/B][FONT=Calibri] : tam anlamıyla adalet [B]makamat[/B] : makamlar[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]mâruz kalma[/FONT][/B][FONT=Calibri] : bir şeyin etkisi altında kalma, etki alanı içinde olma [B]mâruz kılmak[/B] : bir şeyin etkisi altında kalma [B]mâsum[/B] : günahsız, suçsuz[/FONT] [B][FONT=Calibri]mekteb-i irfan[/FONT][/B][FONT=Calibri] : ilim ve irfan okulu [B]men etme[/B] : yasaklama [B]mertebe[/B] : derece, makam [B]meşru[/B] : helâl, dine uygun [B]muannid[/B] : inatçı, direnen[B] [/B][/FONT] [FONT=Calibri][B]muhakeme[/B] : yargılama [B]muhalif[/B] : aykırı, karşıt[/FONT] [B][FONT=Calibri]mukabil[/FONT][/B][FONT=Calibri] : karşılık [B]musibet[/B] : belâ, büyük sıkıntı[/FONT] [B][FONT=Calibri]muvaffak[/FONT][/B][FONT=Calibri] : başarılı olma, erişme [B]mücadele[/B] : uğraşma, çabalama [B]müstahak[/B] : hak etmiş, lâyık [B]mütemerrid[/B] : inatçı [B]müteveccih[/B] : yönelen, yönelik [B]nefis[/B] : insanı daima kötülüğe, hazırdaki zevk ve isteklere sevk eden duygu[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]neşretmek[/FONT][/B][FONT=Calibri] : yayımlamak, dağıtmak [B]nevi[/B] : tür, çeşit [B]nihayet[/B] : sonunda[/FONT] [B][FONT=Calibri]nur-u hakikat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : hakikat nuru, ışığı [B]rıza-yı İlâhî[/B] : Allah’ın rızası [B]saadet[/B] : mutluluk [B]saadet-i ebediye[/B] : sonsuz mutluluk; âhiret mutluluğu[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]sadakat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : bağlılık [B]Said[/B] : Bediüzzaman Said Nursî[/FONT] [B][FONT=Calibri]sebat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : kararlılık [B]sevk[/B] : gönderme, yönlendirme [B]suret[/B] : biçim, şekil [B]şahsiyet-i mâneviye[/B] : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik [B]şerait[/B] : şartlar [B]şükretmek[/B] : Allah’ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk göstermek; Allah’a teşekkür etmek[B] [/B][/FONT] [FONT=Calibri][B]tahakkuk ettirme[/B] : gerçekleştirme[/FONT] [B][FONT=Calibri]tâkat[/FONT][/B][FONT=Calibri] : güç [B]tazyik etmek[/B] : sıkıntı verme, baskı yapma [B]tecellî[/B] : belirme, görünme[/FONT] [B][FONT=Calibri]temenni[/FONT][/B][FONT=Calibri] : dileme, isteme [B]terakkiyat[/B] : ilerleme ve gelişmeyi sağlayan gelişmeler [B]tevellüd eden[/B] : doğan, meydana gelen [B]ubudiyet[/B] : Allah’a kulluk [B]uhrevî[/B] : âhirete ait[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]vâkıa[/FONT][/B][FONT=Calibri] : olay [B]vazife-i ilmiye[/B] : ilmî vazife, görev[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]vehim[/FONT][/B][FONT=Calibri] : zan, şüphe, kuruntu [B]vesvese[/B] : kuruntu, şüphe[B] [/B][/FONT] [B][FONT=Calibri]yakinen[/FONT][/B][FONT=Calibri] : kesin ve şüphesiz olarak [B]zâlim[/B] : zulmeden, haksızlık eden [B]zâlimane[/B] : zâlimcesine[/FONT] [FONT=Calibri][B]zerre kadar[/B] : çok az miktar [B]zulüm eden[/B][/FONT][FONT=Calibri] : haksızlık yapan [/FONT] [/TD] [/TR] [/TABLE] [B][/B] [FONT=Calibri] [/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Tefeül...
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst