Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Tasavvuf
Geylani Hz. ve Kadirilik
Tarikatın tanımı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="&amp;#304;lim-irfan" data-source="post: 172765" data-attributes="member: 8679"><p><strong>Nefsani Tarikatlar:</strong> </p><p><strong><span style="color: blue">Nefsin aldatıcı ve geçici arzuları ile mücahede ve mücadeleyi esas alan tarikatlardır.20 </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefs lugatte, insan, şahıs, fert, insani ve hayvani ruh, varlık, bir şeyin hakikatı, insan tabiatının dünyevi lezzet ve şehvetlere yönelmesi gibi anlamlara gelir.21 Tasavvuf ıstılahında ise nefisten, kulun çirkin vasıfları ve kötü ahlakı kasdedilir.22</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu çirkin vasıfların bir kısmı da kötü ahlak ve çirkin huylar gibi tabiatında bulundurduğu vasıflardır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Birinci kısım, şeriatın haram ve mekruh saydığı ve yasakladığı işlerdir ki bunlar fıkıh ilminin konusudur. İkinci kısım kötü ahlak ve çirkin huylar da ahlak ve tasavvufun alanına girer. Bu tür huy ve ahlaklar, sıkı bir gayret, aralıksız bir çalışma ve nefis ile mücahede sonucu yok edilebilir ve yerine Allah’ın lütfuyla iyi ve güzel ahlak konulabilir, yüksek vasıflar kazanılabilir cinstendirler. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu yüzden Allah teala, nefsin isteklerine karşı gelerek onu ıslah eden kullarını cennet ve cemalullah ile müjdelemiştir. Dolayısıyla, nefsin hevasına, isteklerine karşı çıkmak en büyük ibadet ve en büyük cihattır. Aksine nefsin istek ve şehvetlerine uymak Allah’tan, Allah’ın dostluğundan ve huzurundan alıkoyar, uzaklaştırır. İşte bu sebepten ötürü Peygamberimiz: “Ümmetim adına en fazla korktuğum şey, nefislerinin hevalarına uymalarıdır.”23 diyerek bu büyük tehlikeye işaret buyurmuşlardır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Tasavvuf yoluna girenler, Yusuf suresi elliüçüncü ayette anlatılan o güzel cümleyi sık sık tekrar ederek kendilerini ikaz ederler: “Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, şiddetle kötülüğü emredicidir.” </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefsin büsbütün yok edilebileceği hakkında ihtilaf vardır. Bazıları bunu mücahede ile mümkün görürken, bazıları da mümkün görmezler. Onlara göre nefis ölmez, ama kötülük yapma kabiliyeti sindirilir. Ancak mücahedede gevşek olunur da gaflete düşülürse, yeniden canlanabilir. Sonra ölmemeli ki, insan onunla savaşı sonucunda sürekli sevap, derece ve makam elde edebilsin. Sanırız, tabiatına uygun olan da budur.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefisle cihad demek, onu besleyen toprak ve su unsuruna bağlı çeşitli gıdalardan, lezzetlerden, şehvetlerden uzak tutarak, beden üzerindeki hakimiyetini kırmak, daimi bir cehd, çaba ve gayretle, türlü çile ve zahmetlerle onu zayıflatarak, kendisinin tam aksi yerde ve vazifede duran ruh’un emrine vermektir. Nefs, ruhun emrine girince yavaş yavaş yeni konumuna alışır ve eski serkeşliği, isyankarlığı yok olur. İbadet ve kulluktan zevk alır hale gelir. Tasavvufun konusu bahsinde kısmen bunları anlatmıştık<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefsani tarikatler genellikle cehri zikri seçmişlerdir. Nefsi, yedi perdeli olarak kabul eden bu tarikatlar, her nefsi esma-i hüsna’dan bir zikirle terbiye ve tezkiye ederek, o isimlerin anlamına uygun harekete alıştırır ve esrarını kavramaya çalışırlar. Şimdi, yedi perdeli dediğimiz nefs’in mertebelerini görmeğe çalışalım.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">1- Nefs-i Emmare: Allah teala’nın emirlerine uymayan, yasaklarından kaçınmayan, şeytana yoldaş, keyfine, zevkine, şehvetlerine düşkün nefistir. Sahibini küfre, şirke, nifaka veya günaha düşüren nefis. Kur’an’da “Kuşkusuz nefis, şiddetle kötülüğü emreder.”24 ayeti, nefsin bu makamını bildirir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefsi bu makamda bulunanlar, kötülükleri zevkle işler ve üstelik bunlarla övünürler. Allah’a ve ahirete inansalar bile, bu imanları onları günahtan alıkoyamaz. Çünkü uzun emel sahibidirler ve dünya sevgisinde boğulmuşlardır. “Nasıl olsa bir gün tevbe ederiz. Allah da çok merhametlidir. Tövbelerimizi kabul ederek bizi bağışlar.” der de günah işlemekten utanmazlar. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Günah işleme gözlerinde küçülmüştür. Aslında bunu kime karşı işlediklerini, bunu yaptıklarında kimi üzdüklerini, yada kızdırdıklarını anlasalar ve hesaba katsalardı, bu kadar rahat günah işleyemezlerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Aynı anlayışsızlık ve değerlendirme noksanlığındandır ki, azıcık bir ibadet ve iyilik etseler, bunu gözlerinde büyüterek ahirette kurtuluş vesilesi sayarlar. Son derece cahil ve mağrurdurlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Müritler arasında da böyle nefis taşıyanlar olabilir. Ancak bunların diğerlerinden belki şu farkları vardır; Bir kötülük işlediklerinde o anda pişman olurlar. Ne var ki bu pişmanlık, akıllarını başlarına alacak ve kötülükleri terk ettirecek kadar değildir. Fırsatını bulur bulmaz, nefisleri bir su gibi günaha akar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu nefsin en büyük özellikleri gurur, kibir, ucub ve enaniyettir. Bu yüzden kendi kusurlarını görmez ve alemde kimseyi beğenmezler. Bu yüzden kurtuluşlarına vesile olabilecek mürşid-i kamilleri de beğenmez, el verip iradelerini onlara teslim edemezler. Oysa bunu yapabilselerdi, sohbet ve ibadetlerin bereketiyle belki kurtuluşa erebilirlerdi<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefs-i emmarenin bir cehaleti de, kimseyi beğenmemekle beraber, herkesce beğenilmek istemesidir. İnsanlara kendini beğendirmek için yapmacık hareketlere girişerek dışını temizlemeğe çalışır ama içini, yani aklını ve kalbini ihmal eder. Oysa, asıl olan kalp temizliğidir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Son derece dünyaya düşkün olan bu nefsin çok önemli bir özelliği de, Allah’ın rızık verici olduğuna itimat etmeden alabildiğine dünyalık toplamak için kendini yıpratması, aşırı sevgi ve itaat ile dünya metaını kendine mabud edinmesidir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Sufi, tarikata girmekle bunların farkına varan kişidir. O, mürşidinin her emrine itaatla, sohbetlere, zikir, fikir, istiğfar ve sair ibadetlere devam etmekle ve nefsin isteklerine muhalefetle, yani nefisle cihad ede ede, Allah tealanın lütuf ve keremiyle nefsin amirliğinden kurtulur ve güçlenen ruhun amirliğini kazanır. Yukarıda ifade edildiği gibi ruhun emrine giren nefis, yavaş yavaş arınarak şerliliğinden hayırlılığa doğru seyr-u sülûka başlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">O hale gelir ki gurur, kibir, ucub, fahr, riya ve süm’ası gider, yerine tevazu ve mahviyyet gelir. Nefsini cümleden edna bilir. Başkalarının kusurlarını gizler, kendi kusurlarını gözünde büyüterek tevbe ve istiğfara yönelir, amana düşer. Hakk’ın sevgisini bütün sevgilerin üstüne çıkararak dünya sevgisinden kurtulur. Tul-i emeli terk ederek kendini ölüme yakın hisseder ve zamanını değerlendirmeğe çalışır. “Ölmeden önce ölme” ve “hesaba çekilmeden evvel nefsini hesaba çekme” sırrına erer.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu haller kendisinde görülen müridi şeyhi, nefsin ikinci mertebesine geçirir. Nefs-i emmare’de müridin zikri “la ilahe ill<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />”, seyri “seyr ilellah”, usulü “şeriata uyma”, makamı “sadır”dır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">2-Nefs-i Levvame: İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen nefistir. Hakk’ın emirlerine kısmen uymayan, yasaklananları bazen yapan, ancak yaptığı zaman da pişman olan, bundan ötürü kendini levmedip kınayan nefis. “Ey Allahım! Haşa sana isyan olsun diye, veya seni kızdırmak amacıyla değil, sadece nefsime yenildiğim için bunları yaptım ve senden utanıyorum. Beni bağışla ey Rabbim” diyerek günahından utanarak ve acı çekerek vazgeçen, ama aynı vartaya tekrar düşebilen nefis. Kur’an’da da kendisine “Levvame (kendini kınayıp pişman olan) nefse yemin ederim”25 diye işaret edilen nefis.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu nefiste olan müridin içi tam olarak temizlenmediği için, zaman zaman kendilerinde kötülüğe doğru bir meyil uyandığında, kendilerini şeriatın yasakladığı o kötülükleri işlemekten alamazlar. Ne var ki, yaptıkları kötülüğün farkındadırlar ve bundan dolayı çok çok utanır, kendini levmeder, kınar, pişman olur, tevbe ve istiğfar ederler. Sonra, yine kötü ahlakları sebebiyle kendilerini tehlikeye atar, böylece Rahmani nurlar ile şeytani duygular arasında bocalayıp dururlar.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Müridin bu halinden kurtulması için şeyhinin sohbetine devam ile halinden istifadesi, gıyabında da rabıtaya devam etmesi, nefsini muhasebe ve murakabe ile tezkiye ve terbiye etmesi gerekir. Nefisle yapılan sürekli mücahede ile güzellikler kalbe yerleştirilirse, kötülükler iyiliğe tebdil edilmiş olur. Bu oluş müridin hem halinde, hem de rüyalarında görülmeye başlanınca, mürşidi onu, üçüncü mertebeye erdirir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Nefs-i Levvamede Salikin zikri “Lafza-i Celal” (Allah), seyri “seyr lillah”, makamı “kalp”, alemi “Berzah”, hali “kabz ve Bast”dır. Bu makamda “Muhabbetullah” hasıl olup nefs-i Levvame ruha tabi olunur.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">3-Nefs-i Mülhime: Hakk’ın emirlerine mümkün mertebe uyan, yasaklarından kaçınan ve bu hallerinden ötürü bazı ilahi ilhamlara nail olan nefistir. Adını Kur’an’dan alır: “And olsun, nefse isyanını ve itiatını ilham edene.”26 </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu nefis sahipleri, zahirlerinin güzelliğine rağmen, hatırlarında kötü huylarını hala giderebilmiş değillerdir ve onları yok etmek, içlerinden söküp atmak için yaman bir mücahede ve mücadele içindedirler. Bu haller zaman zaman huzurlarını bozar ve içlerinde fırtınalar estirir ama, sonunda nefsin bu arzularına çeşitli ibadet ve riyazatla karşı koyup onlardan kurtulmayı başarırlar. Çünkü onlar “ihsan” mertebesine kanat açmışlardır; “her an ilahi huzurda olduklarının bilincinde, kendileri Allah’ı göremeseler dahi, Allah (c.c)’ın kendilerini gördüğünün inancındadırlar”. Allah kendilerine şah damarlarından, hatta kalp ve akıllarından daha yakındır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu duygular onda ilahi aşk uyandırır. Kalbindeki bu aşk ateşi ve dosta kavuşma isteği ile dünyadan uzaklaşır. Kötülüklerden geçer ve kendisini maşukuna yaklaştıracak her hizmete ve fedakarlığa can atar. Derken haliyle rüyalar güzelleşir, kerametler zuhur eder. Ancak o bunlara iltifat etmez. Her şeyde hakiki failin Allah (c.c) olduğunu ayne’l yakin görerek gönlünde bir huzur ve itmi’nan oluşur.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu metebede seyr “seyr al<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />”, zikir “İsm-i Hu”, alem “alem-i meleküt”, makam “makam-ı ruh”tur. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">4-Nefs-i Mutmaine: Hakkın emirlerine tam uyan, yasaklarından sakınan, kuvvetli iman ve it’minan sahibi nefistir. Kalp ilahi nurla aydınlanmış, böylece kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulmuş, güzel ahlak ile donanmış, dolayısıyla huzur, yakin, sekinet ile mutmain olmuş, yatışmış nefistir. Bu sebeple, nefs-i mülhime de görülen iç huzursuzluklar, içi kasıp kavuran fırtınalar dinmiş ve engin bir huzura erişmiştir. Bu makamda beşerriyet fena bulup “Nur-i Muhammedi” zuhur ettiğinden nefis, hitab-ı ilahiyye’ye mazhar olmuştur: “Ey itmi’nana ermiş itaatkar nefis.”27 </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu nefis sahipleri şeytan ve nefsin sultasından kurtulmuş, aşk ve iştiyakla iyilikleri işler olmuşlardır. Dolayısıyla ihlası elde etmiş bahtiyarlardır. Onların kalbini ne dünya, ne insanlar, ne de şeytanlar meşgul edemezler. Orası Hakk’ın nazar ve tecellisine her dem hazır hale getirilmiştir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu makam, velayet ve verasetin ilk makamı olan ve “ubudiyyet” sırrına erilen bir makamdır. Geçmiş ve geleceğe dair en ufak bir endişe duyulmaz. Cennet arzusu ve cehennem korkusundan geçilerek Hakk’ın rızasından başka hiçbir şeyin düşünülmediği bir makamdır bu. Masivaya meyil tamamen gitmiş, Hak’tan gelen sürur ve keder, lütuf ve kahır aynı derecede algılanmış, tamamen tevekküle erişmiştir. Bu makama erişmek için, bir mürşid-i kamilin irşadına mutlaka ihtiyaç vardır.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu makamda seyr, “Seyr Ma’<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />”, zikir, “İsm-i Hak”tır. Makamı “Ayne’l Yakin”, alemi, “alem-i ceberüt”, hali bazen “sekr”, bazen de “sahv”dır. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue"></span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">5-Nefs-i Radiyye: Her bakımdan Hakk’a yönelen, her an Allah (c.c) ile olma şuurunda olan, O’nun acı tatlı her hükümüne tereddütsüz teslim olup rıza gösteren nefistir. Kendisi ve başkaları hakkındaki Allah’ın kader ve kazasına hayır olsun şer olsun razı olan, ilahi sırlara ermiş, alemdeki vahdet ve kemali görmüş nefis. Alemde olan hiçbir şeye itiraz etmeyen ve “keşke” kelimesini hiç kullanmayan nefis. Cemal ve Celal tecellileri arasından mest olarak tefviz ve tevekküle ermiş, sızlanma, şikayetlenme ve mızıkçılık noksanlığından geçmiş nefis. Kendi iradesini Allah’ın iradesinde eritmiş nefis. “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı oldular” övgüsünde mest olmuş, “sen O’ndan, O da senden razı olarak dön Rabbına.”28 İlahi emrine amade nefis. Artık kalbi Allah’tan alacak, meşgul edecek duygu ve alakalardan azade nefis. Allah’tan gayrı dünyevi uhrevi bütün maksatlardan, hatta keşif ve kerametlerden dahi geçen nefis.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Ne var ki yegane ma’bud ve mahbub Allah bilinir ve sevilirken, yine de hala benliğini ve varlık vehmini büsbütün aşamadığı için bütün bütün ikilikten geçememiş, az da olsa kendi varlıklarını hissettikleri için “külli mahviyyet” kendinde hal olamamıştır. İçinde ince bir sancı sızıntılanmaktadır. Göz yaşları akar içlerine ince ince<img src="http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />. “Fenafillah“ ve “Beka Billah” makamlarındadır ama, Allah’ın da kendinden razı olduğunu kesin olarak bilememektedir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Burası “Hilafet Makamı”dır artık. Hitab-ı ilahiye mazhariyet, daha önce olmamışsa artık kesinleşir. Mürşidi bu makamda ona “İsm-i Hayy” zikrini telkin eder. Seyri, “seyr-i fillah”, makamı “müşahede”dir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">6-Nefs-i Mardiyye: Bütün varlığı ile Hakk’a teslim ve taatta olan, böylece kendisinin Allah’tan razı olduğu gibi, Allah’ın da kendisinden razı olduğu nefis. Artık “Külli Mahviyyet”e ermiş, kemal ve ma’rifetin en üstün derecede tecelli ettiği nefis. Ma’sumiyet ve mahfuziyet hil’atlarının giydirildiği makam. Yukarıda zikredilen ayette “Rabbın da senden razı olarak”29 hükmüne ve “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı oldular. İşte bu, Rabbından kesin bir haşyet sahibi olanlara mahsustur.”30 Hitabına mazhar olan nefis.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Artık bu makamda “Allah’ın Ahlakı” ile ahlaklanma ve Resulullah (sav)’a tam uyma tahakkuk eder. Burası aynı zamanda “Hilafet-i Kübra” makamı olduğu için meclisinde olanlara nasihat eder, hiç kimsenin kabahat ve günahına bakmadan, herkese hüsn-ü zan besleyerek şefkat ve merhametle muamele eder. Kalpten geçenlere muttali oldukları halde hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranarak müritleri yetiştirmeğe çalışır. Kendilerine lütfedilen keşif ve kerametlere takılıp kalmadan daima huzurda durur, isim, sıfat ve fiil tecellilerine mazhar olur. Zahirde halk iledir ama, batında daima hak iledir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu makamda seyr, “seyr anillah”, zikir “İsm-i Kayyüm”, makamı “Hakka’l Yakin”, hali, “temkin” ve “hayret”, alemi de “alem-i şehadet”tir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">7-Nefs-i Kamile: Salik’in bir cezbe-i ilahi ile bütün marifet ve kemal sıfatlarını kazandığı nefistir. Tamamen vehbi olarak bir lutf-ü ilahi olan bu nefsin makamı, irşad makamıdır. Görenler dahi Allah’ı hatırlar ve düşünürler. Kutbu’l irşad, kutbü’l aktab ve gavsu’l a’zam’ların makamı. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bu makamın seyri, “seyr billah”, ve “seyr lillah”, zikri “Ya Kahhar”, hali beka; alemi, kesrette vahdet, vahdette kesret; sıfatı da sıfat-ı hamide’dir.</span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bütün bunlardan sonra bir kere daha işaret etmeliyiz ki, “mürid kamil, mürşid nakıs olursa, nefs-i Mutmainne ve daha yukarısındaki makamlarda kendisinde zahir olan keşf ve kerametlerde, nefis ve şeytanın, kurnaz iğvalarına kapılarak takılıp kalabilir. Mutmainne nefs, sülukun nihayeti, ehlu’llah ve velayetin başlangıcıdır. Bu makamdaki velayete “velayet-i suğra”, hilafete de “hilafet-i nakısa” denilir. </span></strong></p><p><strong><span style="color: blue">Bunlardan daha ileriye gitmek, inayet-i ilahi ile ihsan olunacak cezbe-i ilahiyye’ye bağlıdır. Çalışmakla, mücahede ve riyazatla elde edilemez. Raziyye “hilafet-i kamile”, mardiyye “kutbiyyet” ve irşad makamıdır. Bunlar, Resulullah (sav)’ın sünneti üzere halkı irşad ve Hakk’a hizmet ile yükümlüdürler. Sâfiyye makamı ise, “Kutbu’l aktab, gavs- a’zam, sırr-ı hilafet ve kümmelin-i ehlullah” makamıdır.”31</span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="İlim-irfan, post: 172765, member: 8679"] [B]Nefsani Tarikatlar:[/B] [B][COLOR=blue]Nefsin aldatıcı ve geçici arzuları ile mücahede ve mücadeleyi esas alan tarikatlardır.20 Nefs lugatte, insan, şahıs, fert, insani ve hayvani ruh, varlık, bir şeyin hakikatı, insan tabiatının dünyevi lezzet ve şehvetlere yönelmesi gibi anlamlara gelir.21 Tasavvuf ıstılahında ise nefisten, kulun çirkin vasıfları ve kötü ahlakı kasdedilir.22 Bu çirkin vasıfların bir kısmı da kötü ahlak ve çirkin huylar gibi tabiatında bulundurduğu vasıflardır. Birinci kısım, şeriatın haram ve mekruh saydığı ve yasakladığı işlerdir ki bunlar fıkıh ilminin konusudur. İkinci kısım kötü ahlak ve çirkin huylar da ahlak ve tasavvufun alanına girer. Bu tür huy ve ahlaklar, sıkı bir gayret, aralıksız bir çalışma ve nefis ile mücahede sonucu yok edilebilir ve yerine Allah’ın lütfuyla iyi ve güzel ahlak konulabilir, yüksek vasıflar kazanılabilir cinstendirler. Bu yüzden Allah teala, nefsin isteklerine karşı gelerek onu ıslah eden kullarını cennet ve cemalullah ile müjdelemiştir. Dolayısıyla, nefsin hevasına, isteklerine karşı çıkmak en büyük ibadet ve en büyük cihattır. Aksine nefsin istek ve şehvetlerine uymak Allah’tan, Allah’ın dostluğundan ve huzurundan alıkoyar, uzaklaştırır. İşte bu sebepten ötürü Peygamberimiz: “Ümmetim adına en fazla korktuğum şey, nefislerinin hevalarına uymalarıdır.”23 diyerek bu büyük tehlikeye işaret buyurmuşlardır. Tasavvuf yoluna girenler, Yusuf suresi elliüçüncü ayette anlatılan o güzel cümleyi sık sık tekrar ederek kendilerini ikaz ederler: “Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, şiddetle kötülüğü emredicidir.” Nefsin büsbütün yok edilebileceği hakkında ihtilaf vardır. Bazıları bunu mücahede ile mümkün görürken, bazıları da mümkün görmezler. Onlara göre nefis ölmez, ama kötülük yapma kabiliyeti sindirilir. Ancak mücahedede gevşek olunur da gaflete düşülürse, yeniden canlanabilir. Sonra ölmemeli ki, insan onunla savaşı sonucunda sürekli sevap, derece ve makam elde edebilsin. Sanırız, tabiatına uygun olan da budur. Nefisle cihad demek, onu besleyen toprak ve su unsuruna bağlı çeşitli gıdalardan, lezzetlerden, şehvetlerden uzak tutarak, beden üzerindeki hakimiyetini kırmak, daimi bir cehd, çaba ve gayretle, türlü çile ve zahmetlerle onu zayıflatarak, kendisinin tam aksi yerde ve vazifede duran ruh’un emrine vermektir. Nefs, ruhun emrine girince yavaş yavaş yeni konumuna alışır ve eski serkeşliği, isyankarlığı yok olur. İbadet ve kulluktan zevk alır hale gelir. Tasavvufun konusu bahsinde kısmen bunları anlatmıştık[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif[/IMG]. Nefsani tarikatler genellikle cehri zikri seçmişlerdir. Nefsi, yedi perdeli olarak kabul eden bu tarikatlar, her nefsi esma-i hüsna’dan bir zikirle terbiye ve tezkiye ederek, o isimlerin anlamına uygun harekete alıştırır ve esrarını kavramaya çalışırlar. Şimdi, yedi perdeli dediğimiz nefs’in mertebelerini görmeğe çalışalım.[/COLOR][/B] [B][COLOR=blue]1- Nefs-i Emmare: Allah teala’nın emirlerine uymayan, yasaklarından kaçınmayan, şeytana yoldaş, keyfine, zevkine, şehvetlerine düşkün nefistir. Sahibini küfre, şirke, nifaka veya günaha düşüren nefis. Kur’an’da “Kuşkusuz nefis, şiddetle kötülüğü emreder.”24 ayeti, nefsin bu makamını bildirir. Nefsi bu makamda bulunanlar, kötülükleri zevkle işler ve üstelik bunlarla övünürler. Allah’a ve ahirete inansalar bile, bu imanları onları günahtan alıkoyamaz. Çünkü uzun emel sahibidirler ve dünya sevgisinde boğulmuşlardır. “Nasıl olsa bir gün tevbe ederiz. Allah da çok merhametlidir. Tövbelerimizi kabul ederek bizi bağışlar.” der de günah işlemekten utanmazlar. Günah işleme gözlerinde küçülmüştür. Aslında bunu kime karşı işlediklerini, bunu yaptıklarında kimi üzdüklerini, yada kızdırdıklarını anlasalar ve hesaba katsalardı, bu kadar rahat günah işleyemezlerdi. Aynı anlayışsızlık ve değerlendirme noksanlığındandır ki, azıcık bir ibadet ve iyilik etseler, bunu gözlerinde büyüterek ahirette kurtuluş vesilesi sayarlar. Son derece cahil ve mağrurdurlar. Müritler arasında da böyle nefis taşıyanlar olabilir. Ancak bunların diğerlerinden belki şu farkları vardır; Bir kötülük işlediklerinde o anda pişman olurlar. Ne var ki bu pişmanlık, akıllarını başlarına alacak ve kötülükleri terk ettirecek kadar değildir. Fırsatını bulur bulmaz, nefisleri bir su gibi günaha akar. Bu nefsin en büyük özellikleri gurur, kibir, ucub ve enaniyettir. Bu yüzden kendi kusurlarını görmez ve alemde kimseyi beğenmezler. Bu yüzden kurtuluşlarına vesile olabilecek mürşid-i kamilleri de beğenmez, el verip iradelerini onlara teslim edemezler. Oysa bunu yapabilselerdi, sohbet ve ibadetlerin bereketiyle belki kurtuluşa erebilirlerdi[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif[/IMG]. Nefs-i emmarenin bir cehaleti de, kimseyi beğenmemekle beraber, herkesce beğenilmek istemesidir. İnsanlara kendini beğendirmek için yapmacık hareketlere girişerek dışını temizlemeğe çalışır ama içini, yani aklını ve kalbini ihmal eder. Oysa, asıl olan kalp temizliğidir. Son derece dünyaya düşkün olan bu nefsin çok önemli bir özelliği de, Allah’ın rızık verici olduğuna itimat etmeden alabildiğine dünyalık toplamak için kendini yıpratması, aşırı sevgi ve itaat ile dünya metaını kendine mabud edinmesidir. Sufi, tarikata girmekle bunların farkına varan kişidir. O, mürşidinin her emrine itaatla, sohbetlere, zikir, fikir, istiğfar ve sair ibadetlere devam etmekle ve nefsin isteklerine muhalefetle, yani nefisle cihad ede ede, Allah tealanın lütuf ve keremiyle nefsin amirliğinden kurtulur ve güçlenen ruhun amirliğini kazanır. Yukarıda ifade edildiği gibi ruhun emrine giren nefis, yavaş yavaş arınarak şerliliğinden hayırlılığa doğru seyr-u sülûka başlar. O hale gelir ki gurur, kibir, ucub, fahr, riya ve süm’ası gider, yerine tevazu ve mahviyyet gelir. Nefsini cümleden edna bilir. Başkalarının kusurlarını gizler, kendi kusurlarını gözünde büyüterek tevbe ve istiğfara yönelir, amana düşer. Hakk’ın sevgisini bütün sevgilerin üstüne çıkararak dünya sevgisinden kurtulur. Tul-i emeli terk ederek kendini ölüme yakın hisseder ve zamanını değerlendirmeğe çalışır. “Ölmeden önce ölme” ve “hesaba çekilmeden evvel nefsini hesaba çekme” sırrına erer. Bu haller kendisinde görülen müridi şeyhi, nefsin ikinci mertebesine geçirir. Nefs-i emmare’de müridin zikri “la ilahe ill[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif[/IMG]”, seyri “seyr ilellah”, usulü “şeriata uyma”, makamı “sadır”dır.[/COLOR][/B] [B][COLOR=blue]2-Nefs-i Levvame: İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen nefistir. Hakk’ın emirlerine kısmen uymayan, yasaklananları bazen yapan, ancak yaptığı zaman da pişman olan, bundan ötürü kendini levmedip kınayan nefis. “Ey Allahım! Haşa sana isyan olsun diye, veya seni kızdırmak amacıyla değil, sadece nefsime yenildiğim için bunları yaptım ve senden utanıyorum. Beni bağışla ey Rabbim” diyerek günahından utanarak ve acı çekerek vazgeçen, ama aynı vartaya tekrar düşebilen nefis. Kur’an’da da kendisine “Levvame (kendini kınayıp pişman olan) nefse yemin ederim”25 diye işaret edilen nefis. Bu nefiste olan müridin içi tam olarak temizlenmediği için, zaman zaman kendilerinde kötülüğe doğru bir meyil uyandığında, kendilerini şeriatın yasakladığı o kötülükleri işlemekten alamazlar. Ne var ki, yaptıkları kötülüğün farkındadırlar ve bundan dolayı çok çok utanır, kendini levmeder, kınar, pişman olur, tevbe ve istiğfar ederler. Sonra, yine kötü ahlakları sebebiyle kendilerini tehlikeye atar, böylece Rahmani nurlar ile şeytani duygular arasında bocalayıp dururlar. Müridin bu halinden kurtulması için şeyhinin sohbetine devam ile halinden istifadesi, gıyabında da rabıtaya devam etmesi, nefsini muhasebe ve murakabe ile tezkiye ve terbiye etmesi gerekir. Nefisle yapılan sürekli mücahede ile güzellikler kalbe yerleştirilirse, kötülükler iyiliğe tebdil edilmiş olur. Bu oluş müridin hem halinde, hem de rüyalarında görülmeye başlanınca, mürşidi onu, üçüncü mertebeye erdirir. Nefs-i Levvamede Salikin zikri “Lafza-i Celal” (Allah), seyri “seyr lillah”, makamı “kalp”, alemi “Berzah”, hali “kabz ve Bast”dır. Bu makamda “Muhabbetullah” hasıl olup nefs-i Levvame ruha tabi olunur. 3-Nefs-i Mülhime: Hakk’ın emirlerine mümkün mertebe uyan, yasaklarından kaçınan ve bu hallerinden ötürü bazı ilahi ilhamlara nail olan nefistir. Adını Kur’an’dan alır: “And olsun, nefse isyanını ve itiatını ilham edene.”26 Bu nefis sahipleri, zahirlerinin güzelliğine rağmen, hatırlarında kötü huylarını hala giderebilmiş değillerdir ve onları yok etmek, içlerinden söküp atmak için yaman bir mücahede ve mücadele içindedirler. Bu haller zaman zaman huzurlarını bozar ve içlerinde fırtınalar estirir ama, sonunda nefsin bu arzularına çeşitli ibadet ve riyazatla karşı koyup onlardan kurtulmayı başarırlar. Çünkü onlar “ihsan” mertebesine kanat açmışlardır; “her an ilahi huzurda olduklarının bilincinde, kendileri Allah’ı göremeseler dahi, Allah (c.c)’ın kendilerini gördüğünün inancındadırlar”. Allah kendilerine şah damarlarından, hatta kalp ve akıllarından daha yakındır. Bu duygular onda ilahi aşk uyandırır. Kalbindeki bu aşk ateşi ve dosta kavuşma isteği ile dünyadan uzaklaşır. Kötülüklerden geçer ve kendisini maşukuna yaklaştıracak her hizmete ve fedakarlığa can atar. Derken haliyle rüyalar güzelleşir, kerametler zuhur eder. Ancak o bunlara iltifat etmez. Her şeyde hakiki failin Allah (c.c) olduğunu ayne’l yakin görerek gönlünde bir huzur ve itmi’nan oluşur. Bu metebede seyr “seyr al[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif[/IMG]”, zikir “İsm-i Hu”, alem “alem-i meleküt”, makam “makam-ı ruh”tur. [/COLOR][/B] [B][COLOR=blue]4-Nefs-i Mutmaine: Hakkın emirlerine tam uyan, yasaklarından sakınan, kuvvetli iman ve it’minan sahibi nefistir. Kalp ilahi nurla aydınlanmış, böylece kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulmuş, güzel ahlak ile donanmış, dolayısıyla huzur, yakin, sekinet ile mutmain olmuş, yatışmış nefistir. Bu sebeple, nefs-i mülhime de görülen iç huzursuzluklar, içi kasıp kavuran fırtınalar dinmiş ve engin bir huzura erişmiştir. Bu makamda beşerriyet fena bulup “Nur-i Muhammedi” zuhur ettiğinden nefis, hitab-ı ilahiyye’ye mazhar olmuştur: “Ey itmi’nana ermiş itaatkar nefis.”27 Bu nefis sahipleri şeytan ve nefsin sultasından kurtulmuş, aşk ve iştiyakla iyilikleri işler olmuşlardır. Dolayısıyla ihlası elde etmiş bahtiyarlardır. Onların kalbini ne dünya, ne insanlar, ne de şeytanlar meşgul edemezler. Orası Hakk’ın nazar ve tecellisine her dem hazır hale getirilmiştir. Bu makam, velayet ve verasetin ilk makamı olan ve “ubudiyyet” sırrına erilen bir makamdır. Geçmiş ve geleceğe dair en ufak bir endişe duyulmaz. Cennet arzusu ve cehennem korkusundan geçilerek Hakk’ın rızasından başka hiçbir şeyin düşünülmediği bir makamdır bu. Masivaya meyil tamamen gitmiş, Hak’tan gelen sürur ve keder, lütuf ve kahır aynı derecede algılanmış, tamamen tevekküle erişmiştir. Bu makama erişmek için, bir mürşid-i kamilin irşadına mutlaka ihtiyaç vardır. Bu makamda seyr, “Seyr Ma’[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/Allah.gif[/IMG]”, zikir, “İsm-i Hak”tır. Makamı “Ayne’l Yakin”, alemi, “alem-i ceberüt”, hali bazen “sekr”, bazen de “sahv”dır. 5-Nefs-i Radiyye: Her bakımdan Hakk’a yönelen, her an Allah (c.c) ile olma şuurunda olan, O’nun acı tatlı her hükümüne tereddütsüz teslim olup rıza gösteren nefistir. Kendisi ve başkaları hakkındaki Allah’ın kader ve kazasına hayır olsun şer olsun razı olan, ilahi sırlara ermiş, alemdeki vahdet ve kemali görmüş nefis. Alemde olan hiçbir şeye itiraz etmeyen ve “keşke” kelimesini hiç kullanmayan nefis. Cemal ve Celal tecellileri arasından mest olarak tefviz ve tevekküle ermiş, sızlanma, şikayetlenme ve mızıkçılık noksanlığından geçmiş nefis. Kendi iradesini Allah’ın iradesinde eritmiş nefis. “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı oldular” övgüsünde mest olmuş, “sen O’ndan, O da senden razı olarak dön Rabbına.”28 İlahi emrine amade nefis. Artık kalbi Allah’tan alacak, meşgul edecek duygu ve alakalardan azade nefis. Allah’tan gayrı dünyevi uhrevi bütün maksatlardan, hatta keşif ve kerametlerden dahi geçen nefis. Ne var ki yegane ma’bud ve mahbub Allah bilinir ve sevilirken, yine de hala benliğini ve varlık vehmini büsbütün aşamadığı için bütün bütün ikilikten geçememiş, az da olsa kendi varlıklarını hissettikleri için “külli mahviyyet” kendinde hal olamamıştır. İçinde ince bir sancı sızıntılanmaktadır. Göz yaşları akar içlerine ince ince[IMG]http://www.islamiforum.info/images/smilies/nokta.gif[/IMG]. “Fenafillah“ ve “Beka Billah” makamlarındadır ama, Allah’ın da kendinden razı olduğunu kesin olarak bilememektedir. Burası “Hilafet Makamı”dır artık. Hitab-ı ilahiye mazhariyet, daha önce olmamışsa artık kesinleşir. Mürşidi bu makamda ona “İsm-i Hayy” zikrini telkin eder. Seyri, “seyr-i fillah”, makamı “müşahede”dir.[/COLOR][/B] [B][COLOR=blue]6-Nefs-i Mardiyye: Bütün varlığı ile Hakk’a teslim ve taatta olan, böylece kendisinin Allah’tan razı olduğu gibi, Allah’ın da kendisinden razı olduğu nefis. Artık “Külli Mahviyyet”e ermiş, kemal ve ma’rifetin en üstün derecede tecelli ettiği nefis. Ma’sumiyet ve mahfuziyet hil’atlarının giydirildiği makam. Yukarıda zikredilen ayette “Rabbın da senden razı olarak”29 hükmüne ve “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı oldular. İşte bu, Rabbından kesin bir haşyet sahibi olanlara mahsustur.”30 Hitabına mazhar olan nefis. Artık bu makamda “Allah’ın Ahlakı” ile ahlaklanma ve Resulullah (sav)’a tam uyma tahakkuk eder. Burası aynı zamanda “Hilafet-i Kübra” makamı olduğu için meclisinde olanlara nasihat eder, hiç kimsenin kabahat ve günahına bakmadan, herkese hüsn-ü zan besleyerek şefkat ve merhametle muamele eder. Kalpten geçenlere muttali oldukları halde hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranarak müritleri yetiştirmeğe çalışır. Kendilerine lütfedilen keşif ve kerametlere takılıp kalmadan daima huzurda durur, isim, sıfat ve fiil tecellilerine mazhar olur. Zahirde halk iledir ama, batında daima hak iledir. Bu makamda seyr, “seyr anillah”, zikir “İsm-i Kayyüm”, makamı “Hakka’l Yakin”, hali, “temkin” ve “hayret”, alemi de “alem-i şehadet”tir.[/COLOR][/B] [B][COLOR=blue]7-Nefs-i Kamile: Salik’in bir cezbe-i ilahi ile bütün marifet ve kemal sıfatlarını kazandığı nefistir. Tamamen vehbi olarak bir lutf-ü ilahi olan bu nefsin makamı, irşad makamıdır. Görenler dahi Allah’ı hatırlar ve düşünürler. Kutbu’l irşad, kutbü’l aktab ve gavsu’l a’zam’ların makamı. Bu makamın seyri, “seyr billah”, ve “seyr lillah”, zikri “Ya Kahhar”, hali beka; alemi, kesrette vahdet, vahdette kesret; sıfatı da sıfat-ı hamide’dir. Bütün bunlardan sonra bir kere daha işaret etmeliyiz ki, “mürid kamil, mürşid nakıs olursa, nefs-i Mutmainne ve daha yukarısındaki makamlarda kendisinde zahir olan keşf ve kerametlerde, nefis ve şeytanın, kurnaz iğvalarına kapılarak takılıp kalabilir. Mutmainne nefs, sülukun nihayeti, ehlu’llah ve velayetin başlangıcıdır. Bu makamdaki velayete “velayet-i suğra”, hilafete de “hilafet-i nakısa” denilir. Bunlardan daha ileriye gitmek, inayet-i ilahi ile ihsan olunacak cezbe-i ilahiyye’ye bağlıdır. Çalışmakla, mücahede ve riyazatla elde edilemez. Raziyye “hilafet-i kamile”, mardiyye “kutbiyyet” ve irşad makamıdır. Bunlar, Resulullah (sav)’ın sünneti üzere halkı irşad ve Hakk’a hizmet ile yükümlüdürler. Sâfiyye makamı ise, “Kutbu’l aktab, gavs- a’zam, sırr-ı hilafet ve kümmelin-i ehlullah” makamıdır.”31[/COLOR][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Tasavvuf
Geylani Hz. ve Kadirilik
Tarikatın tanımı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst